04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KISAKISA... KISAKISA... KISA Hayatın Şçssizliğinde başladığında kendi benini arayışın kendi yaİnızlığında sürdürdüğü ısrarb bir söyİeşi olduğunu, bunu karşısındakinin gerçeği karşısında bir "masumiyet yitimi", "ertelenmiş bir intihar", "dünyaya karşı meydan okuma", bir "özgürleşme"mi yoksa eski bir "tutsaklık"mı olduğu kesinlik kazanamamış, olası cevaplar şeklinde sırahyor. HAYAT VE ÖLÜM Gerçekten de "hayat" ve "ölüm", en azından bu kitabında Aslı Erdoğan'ın odak sorulan niteliğini ortaya koyuyor. Cinsiyeti ve ölümlülüğü belli de olsa yaratıcı yazarın kendini "çift cinsiyetli bir diTle ifade etmesi, ölümlülüğünü aklından çıkarmaması gerektiğinden söz ediyor. Bu, unutmayı da devreye sokan bir hatırlama olacaktır ve hikâyesi anlatılacak "ben"e bir ad vermek önemlidir. 5. maddede kendisiyle özdeşleştiği, "uçurumlar, kartallar ve leşler" kenti Rio de Janeiro'nun ilk önemli eserine konu oluşunun nedeni, sefaleti ve görkemiyle insana çok benzeyişinde gösteriliyor. Hint bilgeliğinde kutsal sayının iki oluşu, Rio de Janus'un çift yüzlü tanrı ırmağı anlamıyla birleştiriliyor. "Cangıl" bir metafor oluyor, insanın kendini aramak azmiyle dalarsa hedefe ulaşacağı ama kurtulmak için kendini geride bırakmak zorunda olduğu bir alan. Kadın yazara Özgür adını uygun bulan Ash Erdoğan, seçkınci edebiyatı, postmodernizmin başat konusu "yazma eyleminin ne olduğu" sorusuyla birleştirerek 7. maddede şöyle bir özetlemeye gidiyor: "Ona rol icabı, edebiyat gereği bir benliğin hakikatini taşıtmam gerekiyordu. Oysa o derhal benlik ve nesne olarak ikiye ayrılacak, doğar doğma2 parçalanarak kendini çift kılacak, O'nun peşi sıra koşacaktı. O maske, olanca ağırlığıyla ikisini de toprağa çekene değin..." (S.124) "NARKİSSOSUN MASKELERİ" Yaratıcı yazarlığın çözümünü, ben ile nesnekonu dinamiğini bu sözlerle ortaya koyma, belli ki okurundan fclsefî, edebî bir birikimi tabii gören seçkinci edebiyat anlayışıdır. Eski Mısır, YunanRoma ve Uzakdoğu mitolojilerinin simge düzeyinde yorumlarını varoluş, hayat, yaratıcılık, ölüm, ölümsüzlük konuları bağlamında işleyen özlü söylemlerden oluşuyor bu metinler, Narkissos'un Maskeleleri'ndeki bu 13 madde. Ölüm ve yeniden doğuş tanrısı Osiris'in, Dionysos'un maskeler ardında kendini gösterdiği şeklindeki mitik inancı yaratıcı yazarlık bağlamında değerlendirir Aslı Erdoğan. "Yazı [...] ölümün karşısında hep maske takmak zorundadır" derken aşkı, benöteki ilişkisini, var olmayı, yok olmayı, silinmeyi, zamanı bu doğrultuda maske değiştirmeler olarak anar. Söz konusu metnin son maddesi bir soruyla başlar: Sen kimsin? Yaratıcı yazarı bir tanımlama denemesi, yoruma açık bir son cümle, metnin başındaki mitolojik simgesel bir söylemi ortaya çıkarır: "Ben senin içinde konuşan yankıyım. Sözcüklerle anlatılamayan senim, yanıt vermeyen sessizlik... Ve bugüne dek hiçbir ölümlü yüzümü MASKESİZ görmemiştir." (S.126) Otomatik üretimin edebiyat piyasasını ele geçirdiği, her yıl bir roman çıkartan, yoldaki romanlarının da üçünün kurgusunun kafasında hazır olduğunu televizyon söyleşisinde müjdeleyen romancılarımızın arasında tek tük de olsa Aslı Erdoğan'ların bulunduğunu bilmek düzeyli edebiyat tutkunlarını sevindirmektedir. • Hayatın Sessizliğinde/ Aslı Erdoğan I Is Bankası Kültür Yaymlart 12005 / 178 sayfa ne derse desin besbelli borçlanıyoruz şu çetrefilli hayata. Korkuyoruz bir şeyler söylemekten bağıra bağıra; belki de tüm mesele Cemal Süreya'nın şiirinde dediği gibi "üstü kalsın" diyememekte... Ustalarımızın yanında şirini sevdiğimiz şairler vardır okumaktan keyif aldığımız. 40 Şiir ve Bir ile ruhuma şiirini dokuyan Haydar Ergülen'e her daim bir teşekkür borçluyum. Ve tabii ki daha fazlası. Hiç şüphesiz, şiiri yaşamının amacı edinmiş kendine has biçemi ile şiirimizin dost sesidir. Nicedir, Haydar Ergülen'in yeni şiir kitabı çıksa da bir okusam dediğimi anımsıyorum; "Keder Gibi Odünç" İşte Ergülen'in Komşu Yayınları'ndan çıkan henüz sıcacık bir kitabı. İki bölümden mürekkep; "Mırıldandığım Şeylersin" ve "Keder Gibi Odünç" . Ikinci bölüm kitaba da ismini vermiş. Az sözcükle şiirini yazmıştır hep. Bunu neden söylediğime dair ise şiirlerine bakmamız sanırım yetecektir. Söyleşilerinde şiir üstüne konuşmaları bir yana, yazılarında da bunun ipuçlarını verir. Onemlilik arz etmesi açısından belirtmemde yarar var; kitabının girişinde aslında bizlere poetikasının küçük bir haritasını da çıkarır: u O Prof.Dr. Cürsel Aytaç slı Erdoğan, yeni kitabı "Hayatın Şçssizliğinde" üe her biri birer bilgelik örgüsii, özel başlıklı çeşitli metinler sunuyor. Bunları biçim yönütulen hangi türe dahil edeceğimizi kestirmek zor. Ötc yandan "nesir"likleri bile "aldatıcı", çünkü çoğunda cümleleri alt alta yazsanız "şiir" denebilecek yoğunlukta, şiir dizeleri kadar yoruma elverişli, bir o kadar da derin anlam yüklü. Şiirden, mitolojiden beslendiğini Radikal'in kitap ekinde (15.07.2005) belirtirken Vatan'daki söyleşide "bazı cümleler vardır ki hayatın boyunca scnde kalır. Bu belki bir kitapta tek cümlcdir, ama o cümleleri yazmak zordur ve herkes yazamaz. Bu, yetenekten de öte yaşanmışlıkla ilgili bir şey" (13.07.2005) diyor. "Hayatın Sessizliğinde" başlığı altında toplanan metinlerde işte bu tür cümlelerde damıtılmış, görerek ve okuyarak yaşanmışlar katına yüceltilmiş deneyimler var. Faust'un peşinde olduğu hakikat arayışı, "was die Welt im innersten zusammenhâlt" (dünyanın özii nedir) sorusu, hayatı, ölümü sorgulayan cümleler halindc metinlerin çoğunda karşımıza çıkıyor. Kitabın "Narkissos'un Maskeleri" başlığı altında toplanan metinlerinde başlığa adını veren metnin yanında "Münzevinin Ruhuyla Sohbeti I", "Saklambaç", "Sağ ve Sol El lçin Füg", "Münzevinin Ruhuyla Sohbeti II" başlığıyla toplam 15 sayfalık bir bölüm söz konusu. Bu metinlerin ilki 3.5 sayfa içinde ve numaralı 13 madde halinde yazarın, Aslı Erdoğan'm yaratıcılık serüvenini özetliyor. Yazarlara sorulan beylik soruların belki de ilki sayılan o "Kitaplarınızda kendinizi mi anlatıyorsunuz?"a "yarı şaka yanıt" olan "Evet, onu bulduğumda", bu 13 maddenin ilki. "Kendi'ni, kendi hayatını ve ölümünü anlatan bir kadın"ı yazmaya A Odünç O Mustafa FIRAT ir edebiyatçının (şairyazar) üstüne düşen cn büyük görevlerinden birisi; dili en iyi şekilde kullanarak bambaşka dünyalar ortaya koymasıdır diye düşnürüm. Bu zaten bilinen bir gerçcktir. Sanatçının bu sorumluluğu, iç ve dış dünyalardan çıkarıp süzdüğü imajların buluşmasında dil ile bir olup kâğıda döküldüğü andan itibaren bizi bize anlatma gerekliliğidir. Bizler işte bu noktadan sonra büyülü rüzgârlarla okuduğumuz metnin içinde tadı damağımızda kalan yolculuğumuza başlamış oluruz. Zaman; tüm hızıyla ilerlerken, bizler düşüncelerimizde binbir soruyla hayata dair kurgularımızı tekrardan, her seferinde gözden geçiriyoruz. Mevsimler, mevsimleri kovalıyor. Bu kovalamaca sırasında neler yaşamıyoruz ki bizler? Hüzünlerimizi, sevinçlerimizi, kederlerimizi bırakıyoruz o güzelim kâğıtlara. Sonrası peki sonrası hep aynı mıdır acaba? Kim B Aslı Erdoğan, "Hayatın sessizliğinde" ile her blrl blrer bilgelik örgüsü, özel başlıklı çeşitli metinler sunuyor. mırıldandım onu mınldanmak belki de yetinmektir diye şiir yerine ödünç kederle" Aşk dolu söylemiyle biraz hüzün biraz umutla şair kolunu omzumuza atıyor ve sormaksızın bizleri alıp götürüyor ülkesine... Kitaptaki şiirleri heyecanla okurken fonda hafif bir müzik nasıl olurdu acaba? Evet böyle daha da güzel... "Senin Harflerin lçin" yedi bölüm; şiir içinde şiir. İlk bölümün şiirlerine kendimizi bıraktığımız andan itibaren yaşamın acı dolu perdesi de çekiliyor birden. Odamın içinde esen o rüzgâra; lirik rüzgâra saygıyla eğilirken ilk dize :"mırıldandığım her şeysin, sesindcn öpüyorum" (s. 9) Mırıldanmak söyleme sorumluluğumuzdan mıdır? Çok kere bunu da düşündüm. îlk bölümde 19 kez mırıldanmak eylemi geçiyor. Bu şairin bilinçli tercihi olsa gerek. Zira şairin kendine ait sözcüklerinden biri tıpkı şiirlerinde kullandığı "şiir, şair, dost, tren" vb. örneklerini sayabilceklerimiz gibi. Mırıldanmak; çoğu zaman yaptığımız eylem. Mırıldanmak bana nedense hep ahenk dolu gelmiştir. Bunun nedeni belki de "m" harfinin müzkalitesine kendimi inandırdığımdan olabilir. Namı değer "mim"... Küçük bir itirafta bulunmak isterim; bilemiyorum bunu söylemeli miyim.ama ne zaman Haydar Ergülen'in şiirlerini okusam aklıma her zaman Tanpınar'ın Huzur romanındaki kahraman(ım) Mümtaz gelir. Sanki şiirleri benimle birlikte Mümtaz da okuyor gibidir. Çocukluk dönemimden, ilk gençlik dönemime geçişin unutulmaz romanı. Evet, çocukluk; "çocukluğum, hayatımdan düşen ilk yaprak" (s. 13) derken şair mırıldanışını hüzünlü bir şekilde gerçekleştirir. Değişen, gelişen bir dünya... Bunu herkes ağız kalabalığı ederek söylüyor artık. Peki bizler bu süreç içinde neler yaşıyoruz kendimiz için? Sizleri bilmem ama ben şiir okuyorum bol bol hadi gelin bu söylemimi biraz değiştireyim isterseniz; "gül alıp gül satıyorum". Samimi söylemlerin peşinden koşuyorum yorulmaksızın. Benimle yabn doğanların teknolojik gelişmeyi yakından takip ettiğini biliyorum. lnternet üstünden yazışmalar;zorunluluktan kaynaklanıyor diyesi geliyor insanın. Göz nuru ,el emeği ile yazılmış,üstünde pul olan mektuplan hiçbir şeye değişmem. Insani yanımızı ifade ettiğini düşünürüm. Çünkü; sıcaklığı, doğallığı saflığı taşır bizzat zarf içinde gönderilen mektuplar; ah o güzel mektuplar : "mektup herkese gider, bulduğuna K I T I P r. ı ı u H i ı n l v f T AYI ROR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle