Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
değilim. Pek çok sevdiğim "politize olmuş", "devrimci" şiirler var. Fakat ben onları devrimci oldukları için değil, iyi şiir oldukları için seviyorum. Içeriğin devrim ya da aşk olması fark etmez. Aşk da devrimcidir. Şiir kendi başına devrimci olmadan devrimci, polıtik olmadan politik olan garip bir yapı. Ya "Güvcn Turan poetıkası".. Zaman zaman düzyazı ılc jiirın tınırlarında usta bir cambaz gıbı dolaşan, zaman zaman iiıre şekıl vercn, kesıp boyayan Fakat bu noktada bir yazınsever olarak kendılenne bellı bir poetika tzleğı oluştunalar da gerek Güvm Turan'ın gerekse dığer şairlenn, kendı şnrlennı "poctıka oluşttmnuk" kaygmmn yaratabıleceğı kalıplara \okmamalan, hatta madışı, zaman zaman gcrçeklığe kafa tutabılecek, ycnı bir ses/dıl ıcat edebılen bir iiır sanatı yaratmaları gcrcktığı kanısındayım. Yanı gerçek "özgünlüğe koşmak", sıradışt bir ses, şıır olgınundan korkmatnak Bir şiirimin fazla birikmeye başladığını hissetmeye başladığım zaman yeni bir şiir arayışına girerim. Şiir ile form bağıntısına çok önem veriyorum. Form benim en büük dertlerimden biridir. Belli bir şiir kalıbına girmekten her zaman kaçındım. Hep " değişürdim. Zorladım sesi. Uzun bir süre benim şiirim, haklı olarak hiçbir yere oturtulamadı. Başladığımda, tkinci Yeni'nin sonuydu. tkinci Yeni'den çok şey aldımsa da, asla lkinci Yeni'nin tam anlamıyla içinde değildim. Altmış kıışağı şairlerine baktığınızda, şiirimin belli yakınlaşmaları olsa da o dönemin içinde de değilim, yalnızca o dönemin yazarıyım. Yalnızlığı göze alaraM ki yalnızlık şiirde çok tehlikelidir, dışlanırsınız), kauptan özellikle kaçtım ve şiirimi zorladım. Kendi poetikamın üzerine konuşmak istemem. Fakat benim şiirimi inceleycn yazılarda, benim şiirimin bir poetikası olduğunu seziyorum. O yazılarda yazılanlar hep birbirine yakın. Demek ki şiirimin ortaya çıkardığı bir poetika var. Sorunun ikinci kısmına gelince, ben sıradışı sesten korkmam. Tam tersine bunun peşindeyim. Hatta kendimi tekrara başladığım anda kendimden kaçarım. "Sessizliğin söze dönüştüğü bir şiiri arıyorum" Şiirin ttnısının ıçerdiğı duyuları bir sessizliğe indirgeyerek, kelimelerin içerdiği sesi tam bir suskunluktan ibaret kılarak yaztyorsunuz bazen. Süregelen de öyle söylüyor, Beckett ve Paul Celan cesaret vermiş uze. Şıirı sessizliğe indırgemek, onun kendi tınmnı yakalamasım, keşfetmesini beklemek Onca az kelımeler, tşledig'imz poettkanın ağtrlığmt taşıyabiltyor mu, hiç böyle bir endışeye kapıldığtnız oldu mu? Fakat yıne de gö'z amı etmemek gerekir ki, uzun şiire de yöneldiğinız olmus hayli zamanlar. . Bana göre az kelime, kısa şiir anlam derinliği kazandınr. Fakat uzun şiir de yazdım. "Görülen Kentler" uzun şiirden ibarettir. Yeni hazırladığım kitapta da, on beş sayfalık bir şiir var. On beş sayfalık dediğim şiir de, ilk yazımının üçte biri. Şiirde hep eleyerek gittim bu açıdan. Çok attım, çok şey eledim uzun şiirden. Ûnonbeş senedir asıl aradığım, sessizliğin söze dönüştüğü, mesaj değeri taşıdığı bir siir. Şiir bence öğrenilen bir şeydir, ve hâlâ da öğrenemedim, arıyor, okuyor, öğrenmeye çalışıyorum. Güven Turan bir kösede sessızce oturup şiıri bekliyor mu yoksa asi bir heyecanla, hınla sözcüklere, şiirin üzerine migidiyor? Oturup dizelen, şıırı hekleyebileceğinız, ruhunuzun dizgınlenebileceği ve siirinizidoğurgan kılan bir "durağınız" oldu mu hiç? "Durak" derken, \unnizi size hedıye edenden bahsediyorum, bir kadın bedenı de olabilır, bir devrim yenılgisı de. Kesinlilde, şiirin üzerine giderim. Taviz vermem. Yine de şiire ara verdiğim bir senem oldu. Bana görc şiir tamamen duyusaldır. Zihin şiırinden kaçarım. Görsellik ağır basar. Dış dünyayı çok gözleyen, bakan bir insan olduğumdan dolayı, sözciiklerle oynayarak, bağlayarak şiiri hep zorlarım. Onun ba na gelmesini bekle"Bir şiirimin mem asla. fazla Bir de şu yitik birikmeye yüz, yitirdiğimiz su başladığım ratlar meselesi hissetmeye var...Gençliğinizdc başladığım alışamadığınız "su zaman yeni bir rattan " bahsediyorşiir arayışma sunuz. Sakalın argirerim. Şiir ile dındaki yüz... Taform sarlanmamış yüzler bağıntısına çok daha çok tasarlan önem mamış hayatlardan veriyorum. geriye kalanlar sanForm benim en ki... Şiırc ve şiirin büyük aynasına yansıyan dertlerimden yaşamanın gizi bu biridir. Belli bir birdenbireliğın, geşiir kalıbına lecck zamanın nıahgirmekten her rcmıyetini oluştuzaman ran "o sisin" (yani kaçındım. Hep sakalın !)ardında degiştirdim. olabilir mi? Tasarzorladım sesi." lanmış bir şey sankı şiir, tıpkı aşk gibi, ..wrtnı«ı»n< ı, ansızın bir aysbergı deler gibi bıçaklıyor insanın ruhunu... Ansızı ve tasarlanmış bir şey... îkisi de. Sizin şiire mutlaka yontmanız, yoğurmanız, şekil vermeniz lazım. İlk kitabımda"Kendimi Okumak'ta "şair kendi yuzünü yaratır." demiştim. Buna inanıyorum, kendi yüzünü işler ve yaratır. Bir işleme, nakkaş mutlaka şiirde olmalı vardır. Şıtrınızın temel ızleklerınden bırt de "zaman" santnm ,.Özellıkle ilk ydlanmzda zaman sıırınıze bıçım vermıs Bir şeylert alıp götürmesı, hayatı yalnız bırakması açısından zaman sızı ürkütüyor mu? Poetika, sızın ıçın zamanı, Sevgilı Sü'reyya Berfe'nm deyımıyle "sonsuzluğa donüşene dek" boyamak olabilir mı •> Zaman bana elbette ki çok korku verdi. Özellikle ileri doğru baktığımda... Gençken geçmişimiz dar... O yüzden hep ileri doğru bakıhyor gençlikte. Yirmi yaşında en fazla beş yaşını hatırlarsın. lleriye baktığında büyük bir boşluk var. Nietzsche "Sen uçuruma bakarsan uçurum da sana bakar" diyor bir aforizmasında. Yani sen uçuruma bakarsan uçurum da sana bakar. Sen geleceği doldurmak için yazmak zorundasın. Zaman bende yolculuk ile birlikte ağır basan bir izlektir. Yine az önce senin sorduğun soruya geliyoruz; zamanı beklemektense sen zamana gidiyorsun. rım. O yüzden, ben yayımlanan dört yüz romanı iyımserlikle karsılarım. Türk toplumunda "kendine verılmiş olanlarla sınırlı" bir ortam söz konusu değil. Fakat ortaya konulan, sunulan önerilenler kapalı bir devre yaratıyor, burada haklı olabilirsin. Söz konusu olan totaliter bir toplum değilse, bireyin istedığini seçip, reddetmeye hakkı var. Bizde verilen edebiyat eğitimine baktığınızda, bu toplumdan yazar çıkmaz. Fakat kimse bu eğitimi takmıyor, gidip kıtabını yazıyor. Ama tabii çok iyimser olunacak bir hava da yok açıkçası... Ahmet Oktay hakkında yazdığınız bir denemenızde de, Ahmet Oktay şıırınin içe kapamşının yant sıra dış dünyayı da ihmal etmemesım dtleyerek ıkıncı bir gönderme yapmışsınız sanırım. Sadık bir okurun şa ırınden isteği, serzenişi mı bu yoksa meslektaşa bir tavsiye mP Ahmet Oktay başta daha dış dünyaya açık bir şairdi. Süregelen'deki eleştiri yalnızca bir kitabı içindir. Ahmet Oktay şiirindeki günlük yaşam "Doktor Caligari'nin Dönüşü" adlı kitabm ctrafında kurulmuştu. Bu kitabında Ahmet Oktay'ın dışadönük bir atmosfer yakaladığını, fakat daha sonra "Yol Üstündeki Semenler" başlayarak daha kapalı bir şiire yöneldiğini anlatmak istedım. Bu denmede yazdıklarım, benim Ahmet Oktay şiirinin cvrimine baktığımda gözlemlediİderim. Benim ilk ciddi edebiyat yazım 1964'te Ahmet Oktay şüriyle Ugiliydi. • Süregelen/ Güven Turan/ Yapı Kredi Yayınlanl 582 s. "Gerçek aydın, toplumuyla çatışan kişidir" Bir söyleşınızde "Birey toplumla aynı yapısal özellikleri tasır" cümlesini sarfetmişsimz. Çoğu zaman, toplumun iç dinamiklerinin ve organik yaptstmn aynası olarak, o toplumun yarattıSa aydınlar gösterilir. Fakat bu yargı, Türkiye'de sanırım bir yutturmacaya dönüştü. Artık Türk toplumuna aydın diye sunulanın, toplumun hü'viyetiyle ve psıkososyal ruhla örtüşmedigi kanısındayım Yaratılan ve topluma sunulan "karakterleri" toplum yaratmtyor, böyle olunca da "aydın olmantn karanlıg'ı" bir trajedi olarak su yü'züne çıkıyor Bize kültü'r, sanat, sıyaset dtye sunulana razt oluyoruz. Yani toplumun kültürel evrimınin tamamlanıs aşamasından uzak olması, vermesi gerektiğt "gerilla mücadelesıni" engelliyor bir bakıma.. Ne dersiniz ? Ben, bireyin sabit bir kültürle doğduğuna inanmam. Birey kendini bir kültürün içinde var eder. Birey o kültür anlayışıyla iç içedir. Ben Amerika'da yetişseydim, Âmerikalı bir yazar olurdum. Bu tiim dünyada geçerli. Gerçek anlamda aydınentelektüel, toplumuyla her daim çatışan kişidir. Toplumun genelgeçeriyle çatışmaya girmemiş bir birey asla entelektüel sıfatına layık olamaz. Bu edebiyat için de geçerlidir. Kitap dünyası açısından, biz kapalı bir toplum değiliz. Dünya kadar çeviri kitap yayımlanıyor. 6O'lı yıllarda dana az çeviri yayınlanırdı. Ben Tahir Alangu'nun Varlık'ta "Bu yıl hiç roman yayımlanmamıştır" diye yazdığı yazıyı hatırla Yanılsama Tarihimizin Kilidi Açılıyor! •Herşey DahiV Türkiye, Ali Sefünç Hemen Kitap ISBN 9756178078 384 sayfa, 12 YTl. Yaşantı 1960 İhtilali'nden bu yana çok şey yaşadı Türkiye. Türkiye'de yaşayan insanlar da öyle. Ekonomideki her sarsıntı, her gelişme, doğrudan günlük hayatımıza yansıdı, onu belirledi. Erken seçimler erken boşalmalara benzedi. Hortumcular muslukçularla işbirliğine girdi. Ve en önemlisi, insanlar hayattan alacaklı kaldı. Son 45 yılı "herşey dahil" yaşayan Ali Sefünç, bir işletmecinin gözünden, toplumsal tarihimizi kişisel anılarıyla yoğurarak, keskin bir panorama sunuyor okura. "'Herşey Dahil' Türkiye adlı kitapta bu ülkede insanların birbirine nasıl korsanlık yaptığını öğrenme şansmız olacaktır." Cezmi Ersöz SAYFA 13 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYl 827