Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KISA KISA... KISA KISA... KISA KISA... KISA KISA... Çamaşırcının Kızı küçümsenerek dışlanan "hafif meşrep" kadınlarına bakarken, magazin kültürüyle beslenen gecekondulu, kenar mahalleli genç kızların yaşadığı aşk trajedileri; öte yandan erkeklerce bedenleri acımasızca hırpalanmış, evli ve "ortalık malı" mutsuz kadınlar... Bütün bunların içinde de en yalın haliyle erkeklerin durumunu görmemizi sağlar. Orhan Kemal'in eserlerini okurken, otuz kırk yıl öncesinde, geçmişte kalmış dediğimiz olaylara yazarla birlikte tanık olur, günümüzde aynı sorunların katlanarak arttığını fark ederek tedirgin oluruz. Toplam on üç öykünün yer aldığı "Çamaşırcının Kızı"nda Orhan Kemal'in tüm eserlerinden bir parça bulunur. Kemal, ezilmiş insanların kendi aralarındaki acımasız, katı ilişkilerini de görmezlikten gelmez elbette ve bunu yalın bir dille anlatır: Çünkü o, Şükran Kurdakul'un "sınıf edebiyatı" tanımıyla söylersek, "sınıfsal mücadele içindeki insanı değil, sınıfsal konumu içindeki insanı" anlatır eserlerinde. "Kuyruktakilerin çığlık çığlığa haykırışları kafasındakileri siliverdi: Sarı boyalı kocaman gaz kamyonu cadxlenin bozuk parkelerinde sarsıla sarsıla geliyordıı. Kuyruk bozıılmuştu. Bozulan kuyruktakilerin itişip kakışmaları, kiifiirler... Gaz kamyonıınun safi barııt şoförü uzun siperli yeşil beyaz kepi, siyah gözlükleri, yumuşak kahverengi deriden kii lot pantolonııyla kendini bilmcm hangi • AyselSAĞIR Ç oğunluğun trajik yaşamöykülerine üçüncü sayfa haberlerinde rastladık. "Basit, cğitimsiz insanların" olaylan olarak bakıp geçtiğimiz haberlere konu olan kişilerin koskoca bir ülke profili olduğunu hiç düşünmemiştik. Kenar mahallelerden, kentte tutunamamışlardan bize ıılaşıp gelenlere karşı çoktandır eskittiğimizi sandığımız, bir anda yalazlanıp sönen bir sızı yaşamış mıydık hiç? Okuduğumuz ve duyduğumuz trajik haberler, Orhan Kemal'in "Serseri Milyoner"lerinin, "Ccmilc'lerinin, "Üçkâğıtçı "larının hikâyelerine benzer çoğunlııkla. Epsilon Yaymevi nin Orhan Kemal'in eserlerini okurlarına tekrar kazandırdığı yeni süreçte, çoğunlukla bunlar bizim "trajedilerimiz" değil dediğimiz üçüncü sayfa haberlerindeki insanımızı ciddiye alacağız artık. Unuttuğumuz Orhan Kcmal'le birlikte, çok gerilerde kaldığını sandığımız duyarlılığımıza da tekrar geri döneceRomanlarında vc öykülcrinde baskın karakterler yaratmak yerine, baskın toplumsal koşulların ortaya çıkardığı insan tiplerini anlatan Orhan Kemal, yoksulluğun, çarcsizliğin, eğiümsizliğin, köyden kentc göçün, erkek egemen dcğerlerin yol açtığı insan trajedilerini gösterir eserlerinde. Para kazanmak için çok erken yaşlarda çalışmaya başlarken, karşısına çıkan engellerle de savaşmak zorunda kalır ()rhan Kemal. tlk izlenimlerini de memleketi olan Adana'dan alır. "Bereketli Topraklar Uzerinde' adlı eserinde pamuk işçilerinin dramını an latırken, Adana'nın sosyo, ekonomik, kültürel atmosieriyle ilgili bilgilere de sahip olur okuyucıı. Yapıtlarında insanları, özellikle yoksullukla boğuşan insanların ezilmişliklerini anlatan Kemal, yaşadığı ortam ve aldığı küllürden beslenen kişilerin koşullarıyla ne redeyse bire bir örtüşen olayların peşinden sizleri de sürükler. Orhan Kemal, kentin kenar mahallelerini bugünün deyimiyle varoşları mahpushanclcri, ıssız kasabaları, tütün ya da pamuk fabrikalarında sömürülcn işçileri anlatırken, otuz, kırk yıl öncesinin Türkiye'sinin sosyoekonomik panoramasını gözlerinizin önüne serer. Örneğin semdn 'iffetli' kadınları ve afleleri tarafından hem dedikodu konusu yapılan hem de Amerikan filmindeki Coni bilmem ne sanarak, direksiyondan atladı. Kaynaşan kuyruk halkına tiksintiyle bakarak: 'Heeey, n'oluyor? Sığır gibi nc itişip duruyorsunuz? diye bağırdı..." Kemal, toplumun 'iffetli kadın' ölçüsünii dayattığı halde, koşullar gereği bir türlü iffetli olamayan, masumiyetlerini hiçbir düşkünlüğün bozamayacağı kadınların yanı sıra, kabalaşmış, "kötülüğü" davranış biçimi olarak edinmiş kadınların da yer aldığı bir dünya serer gözler önüne. Kenar mahallelerdeki bıçkın, kadınlara diişkün, bu düşkünlüğü kaba dnsellik boyutunda yaşayan erkek dünyasına da onunla birlikte bakarız. "Tam bu sırada tuvaletten dönen uzun boylu, siyahlı kadını da beğenmedi. Her halinden 'orospuluk' akan, sarhoş, sert bakışlı, anasının gözü bir kadın. Otuz beşlik. Belki daha azdı ama Ayten onu mahallesindeki Süheyla Abla'ya benzetmişti birden. Bakkalın karısı yırtık Süheyla Abla. Hiç sevmezdi. Lafı ağzında, küfürbaz. Kocasının veresiye defterlerini karıştırır, genç giizel borçlu kadınlara açardı ağzını yıımardı gözünü. Teyzesi demişti ki Ayten'in: Kocasını kıskanıyor. Borçlarını parayla değil, başka şeyle ödeşcceklerini sanıyor!..." Derken sepetlerler fabrikadan. Tabii iş yok, güç yok... Bir gün, beş gün, eee, çocuk bu; vardan yoktan anlar mı, bulaşırlar ağlamaya... Ekmek de ekmek! Kadın illallah getirir, komşulardan biraz kepek uydurur, şöyle beş on ekmek yuvarlar, dizer tepsiye, haydi der, götürün fınna...Çocuklardır sevine sevine omuzlarlar tepsiyi, koşarlar fırına...Kadın aklı... Niye demişler saçı uzun, akb kısa diye! Fırıncıdır şöyle bakar, der bunlar pişmez, tekmil kepek, ananız sizi başından atmış. Çocuklar başlar ağlayıp, sızlanmaya, ekmek de ekmek. Fırıncı dayanamaz çocukların ağlamasına, kjstırır iki somun koltuğuna, katar çocukları önüne, gelirler eve ki ne görsünler... Kadın asmış kendini tekmil, gözler pörtlemiş..." Anlattığı insanlar ve onların hayat hikâyeleri değildir sadece. Anlatılanlar "küçük" insanların olayları gibi görünse de tüm olaylara neden olan başka bir şey var demektedir sanki. Bu da büinci sürekli açık tutarak, nedensonuç ilişkisi kurmaya götürür okuyucuyu. "Kalktığı zaman, açlıktan gözleri kararıyordu. Hiçbir yerden umut yoktu. Umutsuzluk sinirlerini bozuyor, burnuna taze ekmek kokusu geliyordu. 'Memleket hastanesi'ne gelip de önündeki kalabalığı görünce, ağlayacak kadar hırslandı. lnce ince yağan yağmurun altında eski çarşaflar, soluk mantolar, beyaz ya da mavi başörtüleri ıslanıyor, köydcn çekile çekile gelmiş çarıklı ayaklar çamurlara basarak bekîeşiyorlardı..." Kurguya yer bırakmayan gerçekler Hava güneşli ya da kasvetlidir. Baharsa eğer mutlaka bir tarafta yeşil renkler vardır ya da bir bahar dalı... Yer bctimlemeleri, çevre tasvirleri ön planda değildir Orhan Kemal'de. Çevre betimlemeleri birazdan gerçekleşecek bir olayın arkasında bir fon oluşturur yalnızca. Kurguya ncredeyse hiç yer vermez gibidir, çünkü anlatılanlar gerçek hayat tarafından kurgulanmıştır: "Ya bugünkü vakadan haberiniz var mı?" dedirtir öyküsündeki bir mahalleliye; "Bizim mahallede üç çocuklu bir kadın kendi kendini intihar etti, ipnen direğe astı... efcndi taksirat mı, alınyazısı mı, kul şerri mi bilmem... insan kendinden beterini görünce, şükrediyor Allah'a... Bu kadın bizim mahallede oturur. Kocası bırakıp kaçtıydı. Hep ncdir, geçim derdi. Kadının kinıi kimsesi de yok, olsa da bu zamanda babadan evlada, sağ gözden sol gözc fayda var mı? Gemisini kurtaran kaptan, devir o devir. Kadın tuttu fabrikaya girdiydi... Amelelikte de kulak asma, işler pek kısa şu sıralar, ne yapacan, gene hiç yoktan iyi... Neysc cfendi, bir gün Zehra, adı Zehra'dır soykanın, ustaynan mı, yağcıynan mı ne, biriynen takışır. Sancılı kentleşme(me) Hikâyelcrınde ve romanlarında daha çok ezilen sınıfları, yoksullaşmış, ya da hep yoksul olarak yaşamış insanların umarsız çabalarını anlatır Kemal. Durumlarından kurtulmak için ellerinde bir araç yoktur. Çalışan ancak karınlarını doyuracak kadar kazanan bu insanların, ister istcmcz diişecekleri çukur kişilik yıkımını da birlikte getirir. I lainlik, çekememezlik, kötülük yaparak kendi konumunu güçlü kılmak gibi birçok insanda var olan karanlık yanların yanı sıra, içlerinde sevgiye, dostluğa, paylaşıma dair de bir şeyler taşır Kemal'in insanları. Ama çoğunluk gerçeklik duygusunu aşacak denli de sanal dünyalarda yaşar. Annesi çamaşırcılık yapan genç kız, erkek arkadaşının kendisini dönemin Lana Turner'ına benzetmesiyle, onunla özdeşleşir, kurduğu dünyaya annesini de sürükleyecek kadar ileri gider: "Büyük bir artistin annesi çamaşır yıkar mı? Kucakla paramız olacak, otomobilimiz, apartmanımız....Gazetccilerin üçü gelip, beşi gidecek, röportaj yapacaklar benimle, poz poz resimlerimi çekecekler... Bcni senden de sorarlar belki, çocuklugu nasıldı diye..." Herkesin mahallesinden, çcvresinden, komşusundan, geçmişinden ve şimdisinden bir şeyler bulacağı toplumsal bir panoramayı anlatan Orhan Kemal eserleri "Çamaşırcının Kızı'ndaki öykülerle daha bir perçinleniyor. Yoksul, çaresiz insanların üzerinden Türkiye'nin sınıfsal ilişkilerini de daha net görmemizi sağlıyor. Ekonomik tasarılar, oranlamalar, yüzdeler, yasalar, gelenekler, erkeklik, kadınlık... gibi çoğullaştırılarak, genelleştirilecek bir dizi kararlar ve kavramlar kendi başlarına ele alındıklarında bir şey çağrıştırmayıp, hiçbir şey iiade etmezken, aynı şeylerin insan yaşamlarıyla ilişkiye girdiklerinde nasıl yıkıcı ya da onarıcı bir etkiye sahip oldukları Kemal'in eserleriyle daha bir açık görülür. Geçmişte kaldığını sandığımız otuz, kırk yılımızın sosyal gerçeğinin bugiine geldiğimizde fazlaca değişmcdiğini, yalnızca niceliksel farklar yaşandığına tanık oluruz. Son söz ise biraz bildik gelecek ama kaçındmaz: "Anlatılan senin hikâyendir." • Çamaşırcının Kızı (öyküler)/ Orhan Kemal/ Epsilon Yayıncılık/ 6. Baskt/ EyM2005/ 135 s. KİTAP SAYFA 22 CUMHURİYET S AY I 8 2 6