08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

bir şerit gibi uzanan kiyılan güneşe batıyor. Ortalık kızdırdıkça kızdmyor. Gülbahar yandaki bir lümseğin üstüne çıkıp o gözden kayboluncaya kadar, karartısı yolun tozlarına karışıp silininceye kadar arkasından bakıyor. Sonra gözleri yaş içinde tümsekten inip başlıyor pamuk otunu çapalamaya. Çapasının ağzıdaki kesekler unııiak olup, elleri makine gibi durmadan işliyor. Kızgın sıcak bcyninc saplanıyor, her yeri toz içinde, eti kavruluyor, bıı korkunç çabada Mahmudu, her şeyi, kcndini bile unutu yor. Öğleyin yemek yerken kendine usul usul geliyor, belli belirsiz giilümsiiyor. Mahmut bir gelse, diye içinden geçiriyor, ah bir gelse. Ne yapmışsa yapmış olsun, erim değil mi, alır da bağrıma basarım. Istersc bcş, çocuklu karıylan gelsin. Mahmud'a ettiğinden dolayı içini taritsiz bir keder kaplıyor, çarçabuk ycmeğini bitirip hemen işjne koyukıyor. Kızgın demire dönmüş toprak yalınayaklarını yakıyor. Ne kadar kendini tutsa da gözlerinden incc incc yaşlar akıyor. Üstünden cğrim eğrim bir turna katarı geçiyor. Ak bulutlara yapışmış. Bir zaman bulutun gölgesi, bir zaman da turnaların gölgeleri diiz toprağı yalayıp geçiyor. Tanyerleri ışıdı ışıyacak. Gülbahar elinde çapası, tarlanın ortasında kıpırdamadan duruyor. Ortalık ışısın da pamuğunu çapalayacak. Birden çapası elinden toprağa düşüyor. Toprak yumuşacık, sıcacık. Toprak tan ses çıkmıyor. Giilbahar'ın tüm bedeni yalım yalım yanıyor. Küçük bir çocuk gelse de tutsa elinden, gidelim şu çahların içine, dese Gülbahar dayanamaz, gider. Bedeninin her zerresinden şehvet tütüyor. Burnuna yanık yanık bir et kokusu geliyor. Memelcrini açmış sürünüyor. Dikenler memelerini daladıkça, kanattıkça Gülbahar tüm varlığı, eti, kemiği, derisi, saçlarıyla büyük, çılgın bir aşkta geriniyor. Dağların üstü ağarır, topraktan buğular yavaş yavaş yükselirken, ne görsün, sislerin arkasından Mahmut geliyor. Sevinçten ne yapaeağını bilemiyor, ortalıkta dört dönüyor. Sonra akıl cdip Mahmuda doğru koşuyor... Mahmut pırıl pırıl giyimiş, ak gömlek, safi ipckten, ak çorap som ipek, ceketinin cebinde mendil sokıılu, ayakkabısı kırmızı... Gözleri yalın gibi... Kirpikleri uzun... Yüzü hiç değişmemiş, yanık esmer. Bir hoşça gülümsüyor. Öyle tatlı, al da canının içine koy. Mahmut gülüyor, bir şeyler söylüyor, elinde kocaman bir bavul, bavuldan ipekli giyitler, sayısız, renk renk, bavuldan dışarıya aydınlık bir su fışkırıyor, akıyor. Ayakkabılar sıra sıra, aynalar, küpeler, gerdanlıklar, bilezikler, çocuk giyitleri, tümü de şehirli biçimi... Kara toprağın üstü ışıîtıya kesiyor. "Hadi köpck, hadiiii!" Mahmut korkuyor, bu sesten öyle bir ürküyor ki arkasına bakmadan kaçıyor. Gülbahar da gene o tümseğe çıkıp o kırmızı toz kasırgastnın içinde kalıncaya, gözde silininceye kadar ona bakıyor. Mahmut gider gitmez gene pişman... Bu sefer gelsin, diyor, onun tabanlannın altını öpeceğim. Onun elini ılıktan soğuğa vurdurmayacağım. Ben çahşacağım o yesin... Ulu çınar ağacının arkası ışıdı ışıyacak... Elindeki çapası düşüyor. Kanlı memeleri kızgın toprakta... Başını kaldırıyor ki ne görsün, Mahmut kır ata binmiş. Öyle güzel bir at ki... Mahmut da ata bir yakışmış ki. Ayağında kırmızı çizmeler... Kara bıyıkları burma burma... Elini uzatıyor ata, Mahmud'u attan alacak... Atın dizgini, üzengi kayışları gümüş savaşlı. Eyer klaptan işleme. Gün vuruyor. Eyer, at, Mahmut bir altın ışıltısında kalıyor. Elini gene uzatıyor. Gülbahar donmuş kalmış, Mahmut attan aşağı iniyor... Kucaklamak öpmek istiyor onu... "Hadi köpek, hadiiii!" Mahmut atını sürüyor... Doludizgin kır at yel gibi tarlaların, ayçiçeklerinin üstünden gözden ırayıp yitip gidiyor. Gülbahar aynaya bakıyor. Daha çok güzcl... Dokuz yıl önce evlendiğinden daha güzel. Kimbilir onu kaç yaşında evlendirdiler onunla... Tarlasını bu yıl öylesine iyi çapaladı ki, ellerin tarlası bir verirse, onun tarlası beş verecek... Öyle bir pamuk fışkırdı ki topraktan, görenler şaşırıp kalıyorlar. Gerçekten de öyle oluyor. Pamuklar öylesine bol açıyorlar ki, pamuğun beyazından başka bir şey göremiyorsun toprakta... Ne yaprak, ne de en küçük bir ycşillik. Gülbahar şimdi de gene tek başına pamuk topluyor tarlasında. Gene tanyerleri ışımadan çok önce geliyor tarlaya... Gece uyumamış, kudurmuş, dönüp durmuş, tüm gece yanmış kavrulmuş... Pamuk toplarken bir otomobil sesi duyup başını kaldırıyor. Otomobil geliyor, yanında duruyor. Bu, toz toprağa bulanmış kocaman kara bir otomobil. Otomobilin içinden Mahmut iniyor. Gülbahar başını kaldırıp da Mahmudun yüzüne bakamıyor. Toprak yanıyor. Gülbahar yalınayaklarını kızgın toprağın üstünde bir dakikalık bir süre bile tutamayıp habire yer değiştiriyor. Mahmut ona elini uzatıyor. Bir sürü özür dileme sözleri söylüyor ama o duymuyor. Cîülbahar elini çekmiyor. Hayıt çalılarının altında bir sürü ku§ yuvası var. Civcivlemişlerdir şimdi kuş1ar. Yavrularının ağızları sarı sarıdır. Ağızlarını kocama kocaman açarlar. Gülbahar'ın boğazında bir şeyler düğümleniyor. "Hadi köpek, hadiiii!" Ellerine bakıyor. Elleri pürtüklü, yaşlı, ölümcül bir ağacın dalına benziyor. Dokuz yıldır ayaz, kış, toprak, kaya, her bir iş... Hayır mı kalır... Kirli ayakları da yarılmış, kapkara kir içinde... Teni görünmüyor kirden. Uzun tırnaklarının arasına kapkara kirler dolmuş... "Hadi köpek, hadiiii!" Sesini kimse duymuyor. Mahmut onu çekip otomobile alıyor. Otomobilin içi yumuşacık. Serin de... Birden otomobil çalışıyor. Kulakları sağır eden bir gürültüyle. Cîülbahar tarlasının, ak pamuklannın çok gerilerde kaldığını hissediyor... Mahmut: "Aldırma kalsın" diyor. "Bizde çok pamuk var..." Gülüyor: "Bu kadarcık pamuk da pamuk mu sayılır..." Gülbahar var gücüyle bağmyor: "Hadi köpek, hadiiii! Ben o tarlaya dokuz yıl emek verdim... Hadi köpek hadiiii!" Otomobilinin kapısını açıp kendisini dışarıya atıyor. Toprakta sürünüyor. Memeleri kan içinde... Habire kanıyor. Üstüne giden otomobilden boyuna tozlar dökülüyor. Boğulacak gibi... Sürüne sürüne tarlasına geliyor. Tarlası bir hoş, bayıltıcı, aşkla kokuyor. Ayağa kalkıyor. Beli ağnmış geriniyor. Eğilip yeniden pampal pampal açmış pamuğunu çabuk çabuk topluyor. Önce bir turna katarının gölgesi ak pamukların üstüne yalayıp geçiyor, sonra da bir küçücük ak bulutun gölgesi... Gülbahar müthiş susamış... • Cumhuriyet KİTAPLARI NECATÎ CUMALI r Bütün Oyunları 12 (1. Baskı) Makedonya 1900 (11. Baskı) Susuz Yaz (16. Baskı) Viran Dağlar (9. Baskı) Acı Tütün (13. Baskı) Ay Büyürken Uyuyamam (10. Baskı) Yağmurlarla Topraklar (6. Baskı) Zeliş (17. Baskı) Güzel Aydınlık (5. Baskı) İmbatla Gelen (5. Baskı) Değişik Gözle (10. Baskı) Şiddet Ruhu (3. Baskı) Senin İçin Ey Demokrasi (3. Baskı) Ulus Olmak (2. Baskı) Yalnız Kadın (8. Baskı) 'A. Merkez : Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 Şışlı/İst. Tel: 0212343 72 74 (20 hat) Dahili: 524527 Şube : istiklal Cad. Zambak Sok. 4/1 (Fransız Konsolosluğu yanı) TaksimİSTANBUL Tel: 0 212 252 38 81 82 Ankara : Atatürk Bulvarı No: 125 Kat: 4 BakanlıklarANKARA Tel: 0 312 419 50 20 Faks: 0 312 419 50 27 CUMHURİYET KİTAP SAYI 826 SAYFA 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle