06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İki Kafka biyografisi üzerine Kafka, Dino Buzzati ve latar Çolu hun sınırında, her şeyden önce sade ce Tatarlara ve Sit lerc karşı değil, fa kat varoluşsal bir melankolinin vahşı göçebe sürüsüne karşı savaşan bir askerr1 13u görevden önce evlenmiş olabilir mi? Giindüz de, gece de sa vaşmıyor da olsa, savaşın ne zaman başlayacağını bile mez ki o; çünkü o, kavganın bittiği sı lah bırakışmayı tahmın edemez ki." (*) Kierkegaard'ın anlaşılması ve pro testan kültürü dışında değerlendi rilmesi güç düşiin celcrini yakından tanıyan kişi bu gü zel metin parçasın da "evli olma" kav ramının niçin yer aldığını bilmeyebı lir. Bizim kültürel tarihimizdc evlilik durumu varoluşsal bir sorun olarak ortaya çıkmamıştır. Ama Kierkegaard için bu vardır. Kierkegaard evliliğin "Yaşamın ve varoluşun en olağanüstü mcrkez noktası" olduğunu, "zamanı doldurduğuna", bütünüyle tanrısal vc insansal olduğuna inanıyordu. Öte yandan evli olmak toplunı içinde iyi bir yer almak da demekti. f )nu ebedi ve adeta tanrısal bir sevgili (ya da sevgili imgesi) olarak seçti: Regina Olsson'u. Onunla nişanlandı ama evlenemedi. Bütün bütüne Kafkacıl olan çağdaş îtalyan yazarı Dino Buzzati (19061972 )'nin Türkçeye de çevrilmiş olan romanı Tatar Gölü, Kafka'nın güncesinde de yer alan bu "sınır", "göçebe Tatar sürüleri", sınırda bekleyen, durmadan "düşmanın gelip gelmediğini gözleyen asker" iğretilemesi üzerine oturmaktadır. iğretileme kendiliğinden derindir: Düşman göçebe sürüleri gerçekten vardır ama onlar varoluşa hücum eden melankolinin de ta kendisidirler. Askerin durumu varoluşsal bir durumdur; onun iğretilmesidir. Tanınmış Kafka yorumcularından Pietro Citati, Buz zati'nin romanından sözetmcksizin 774 Kierkegaard gibi o da evliliğin 'Yaşamın ve varoluşun en harikulâde merkez noktası', 'zamanın doldurulması', bütünüyle tanrısal ve bütünüyle insansal bir şey olduğuna ınanıyordu. Yalnızlığa katlanamıyordu. Varoluşun saldırılarından, çağın ve zamanın kabalıklarından, yazma arzusıınun gelip giden dalgalarından, uykusuzluktan, çılgınlığa yakın olmaktan korkuyordu. Kanaan (***) ülkesine girebilmek için evlenmek istiyordu." Bu noktadan yola çıkarak Citati, Kafka'nın nişanlandığı Felice'yle ilişkisini çözümlemeye koyulur. Kafka basılan ilk kitabını Felice'ye, Berlin'e gönderdiğinde, Felice'nin Kafka'ya yazdığı mektuptan sezildiğine görc, onun büro arkadaşı Bayan Lindner bu kitabı pek önemsemez. Belki de inceliğiden ötürü, Felice de Kafka'ya Bulcnberg adlı bir yazarın kitabını öven satırlar yazar. Aradan birkaç on yıl geçtikten sonra değil bugün düşünülmelidir: Katka'nın gittikçe büyüyen yazını ve Bayan Lindner'le, yazar Bulcnberg'in, bu alanda durdukları yer. (Kafka, Bulenberg'in Prag'daki bir okumasında bulunmuş, beğenmemiştir bu yazarın dü/yazısinı.) Bütün bütüne Kafkacıl olan çağdaş İtalyan yazarı Dino Buzzati'nin Türkçeye de çevrilmiş olan romanı Tatar çölü, Kafka'nın güncesinde de yer alan "sınır", "göçebe Tatar sürüleri", sınırda bekleyen, durmadan "düşmanm gelip gelmediğini gözleyen asker" iğretilemesi üzerine oturmaktadır. iğretileme kendiliğinden derindir: Düşman göçebe sürüleri gerçekten vardır ama onlar varoluşa hücum eden melankolinin de ta kendisidirler. Askerin durumu varoluşsal bir durumdur; onun iğretilemesidir. Tanınmış Kafka yorumcularından Pietro Citati, Buzzati'nin romanından söz etmeksizin Kierkegaard ile Kafka'nın bu tema çevresindeki yazılarını inceleme konusu yapıyor. n Demir ÖZLÜ afka'nın, Kanun Önünde bekleyen kahramanı, kanunlara ulaşan kapılardan hiçbir zaman geçemeyecek, bütün yaşamı kapalı bir kapı önünde geçecektir. Kanuna giden kapının önündcki kürk paltolu, ucu sivri burunlu, uzıın sakallı biridir bekçi. Taiar tarzı sakalı seyrek ve karadır. Kııbilay Han'ın sakalı gibi. Kafka'nın okumuş olduğuna dair hiçbir belge yok. Ama Kierkegaard en önemli yapıtlarından birindc, Yaşam Yolunun Aşamaları adlı yapıtında şöyle yazıyordu: "Sınırı bekleyen biri evli olabilir mi? Ru YAPITLARIN DEĞERLERİ Büyük, gerçekten büyük yazarların yaşarken yapıtlarının değerini anlayan ya da sezen sadecc birkaç kişi vardır. Avrupa kültürünün en büyük düşünürleri Kafka ile ilgilendirdiler, birçoğu kendi kendisiyle mücadelc edercesine gerilim taşıyan, en önemli kitaplarını Kafka üzerine yazdılar. Bunlann içinde, çeşitli açılardan Kafka'nın kurgusal yapıtlarında eksiklikler bulanlar da vardır. Eksiklikler de bularak onun yapıtının büyüklüğünü onaylayanlar da demek istiyorum. Belki de bu cksiklikleri en çok duyan Kafka'nın kendisiydi. Bazı metinlerinin birkaç örneği olduğu gibi, romanlarını da tamarnlayamamıştı. (Bunların yapılan ve ortaya koyduklan dünya gereği tamamlanmaları da gerekmiyordu. Belki olası da değildi). Kierkegaard ile Kafka'nın bu tcma çevresindeki yazılarını inceleme konusu yapar. Citati, Kafka, yaşamı, yapıtı konusunda pek çok aydınlatıcı çözümlemeler getirmiştir ama, Kafka yorumunu dine bağlamaya kalkışması iticidir, Başka Kafka yorumcularında olduğu gibi. Bence büyük yazar üzerinde yorumlar yapanlar içinde benim en doğru bulduğum Ernest Pischer'in dine sapmayan yorumlarıdır. Bunlann da Türkçede güzel bir çevirisi vardır (**). Kafka'nın yaşamını dolduran en çok da kendi kendiyle hesaplaşma ve yazma (yazma acıları) değil miydi? Büyük Avrupa düşünürlerinin yaptığı gözlemler de, Kafka'nın kendi varoluşuna karşı yönelttiği eleştiriler de bir yana, Kafka edebiyatın en derinini yaptığını, bu olgunun da bütün çevresince (bu çevreyi istediğiniz kadar genişletebilirsiniz) anlaşılamayacağını, kuşkusuz gizliden gizliye biliyordu. Kafka'nın yaşarken bilinmeyen, ama 1924'te ölümünden sonra giderek anlaşılmaya başlanan değeri üzerine Arthur Adamov'un son haftalık yıllannda yazdığı anılar ve günceler kitabı L'I lommc st I'enfant'dan bu konuda çok belirtici nitelikte birkaç tümceyi burada not etmek isterim: 1941 yılı anılarını yazarken Adamov şunları not ediyor: "Jean Carrive, çok doğal ki Döme kahvesinde, Almanca'dan çcvirdiği bir anlatı okuyor. Yazarının adı Franz Kafka. Marthe'la bcn bu anlatıyı olağanüstü buluyoruz. Ü günden sonra, Marthe'ın hayatı değişiyor." (Gallimard, Folio, 1968 baskısı, s: 65). Adamov'un 1951'deki notlarında şu satırlar var: "Marthe'la benim, Kafka'yı niçin Flaubert'den daha yüksek bir yere koyduğumuzu gerçekten anlamayan MerleauPonty'yle konuşma". (Aynı yapıt, s: 107) Bilindiği gibi MerlauPonty, varoşçuluğu da temelden tanıyan önemli bir filozof olduğu halde 1951'de, Kafka'nın yapıdarının büyük değerini tam anlamış değil. Zaten edebiyatın en derini, kolayca anlaşılamayacak bir alanda kendini gerçekleştiriyor değil midir? • (*) Pietro Citati, Kafka, ltalyancadan çeviren: Brigitte Pt'rol, Gallimard, 1989. (ttalyanca baskısı: Rizzolı, V)H7). (**) Ernst Fischi'K Kafka, çeviren: Ahmet Cemal. C*) KanaanAnu edtlen ülke. SAYFA 9 BÜTÜNSEL BİR ROMAN Tema, sanki bütünüyle Kafka'dan ya da Kierkegaard'dan alınmış. Bir roman yazarının buna hakkı var mıdır? Buzzati, bu temanın üzerine bütünsel, gerçek bir roman oturtmuştur. Belki kurmuştur, inşa etmiştir demek daha doğrudur. Öte yandan yazarın Kafka'ya bağlılığı da ortada olan bir şeydir. Doğrusu bu yazış biçimini kınamak yanlış olur. Buzzati, birkaç satırla anlatılan bir alegori (istiare) üzerine bütünsel bir roman inşa etmiş. Bu da saygıya değer bir yazınsal başarı sayılmalıdır. Kafka araştırmacısı Citati, yazının başına aldığım Kierkegaard'dan alıntıladığı "Sınırı bekleyen yalnız asker" alegorisinden sonra, yazısını şöyle sürdürüyor: "Kafka da ruhım üzüntülü sınırlarını bekleyen yalnız bir askerdi. O da, melankolinin saldırılarına, hiçliğin iğvalarına, mümkün olanın ve düşünülemezin bunaltısına karşı savaşıyordu ve K Buzzati. birkaç satırla anlatılan bir alegori üzerine butunsel bir roman inşa etml$. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S AY I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle