22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Alacaceren, yalnız bizim yazınımıza değil, diinya yazınına sunulmuş bir armagan... Kimseler ayırdında olmasa da, dünyanın en güzel kısa romanlarından biri e/ihe Meriç, öykücülüğüyle öne çıkmış görünse de bir rumancı aynı zamanda. Son romanı Alacaceren (YKY, 2()()i), bıı gerçeği yeniden somurlııyor gözümüzde. Yazar, yeni bıı roman kahraınanıyla taniştırıyor yapıtııula bi/i; on sekiz yaşlarında (11) dtıyarlı.sevimli, iııceliklibir genç kızla, Bengisu'yla. "Zamanla, 'su' üüşmüş, Bengi kalmış"tır adı (7). Alacaceren, Bengi'nin romanı, ama düzavak bir kitap değil! Bengi'yi, romanııı anlarıcısı aracılığıyla tanıvoruz ilkin... Bu anlatıcı, öznc olarak roman evrenindeki yaşama katılmayan, ama arada roman yazdığını bizedııyııran ya da sezdiren biri, hatta denebilir ki Nezihe Meriç'in kendisi. Bıınu, romanııı soııunda apaçık görebilmek olanaklı zaten. Niye Bengi'vi yazmaya yöneliyor anlatıcı r1 Kendine benzeven vanlarıyla benimsediği için belki de onıı. Ama sevdiği ortada: "Ben Inı Bcngi'yi çok seviyo rum. ()nıı düşünürken, onıı vazmak için irdelevip dururken içimde, hep bir sızı oluşuyor. Bu acımak değil. Yoo, hayır! Bıı, onıı anladığını, yalnızlığmı, incinen duygıılarını yakından bildiğim için. O ben değilim ama, bana benzeyen çok yanı var." (7) üna işbirliği önermesinin nedeni de bu belki: "îstiyorum ki o da beni sevsin, beni iyi bir yazar saysın, kendini bana bıraksın. Beraber kotaralım onun riykiisünü." (8) llerleyen sayfalarda bu beraberliğe Bengi'nin defterlerindcki roman bölümleri de katılacaktır. Üstelik ayrı bakış açılarıyla... Nezihe Meriç, usta bir yazar olarak yapıtına sindirdiği bu iki farldı bakışla, doğrusu romanı tam bir şenliğe dönüştiirmiiş bana göre. Anlatıcı, dıiz değiştirmeyle Bengi'yi anlatırken Bengi, dönüştiirerek yapmaya çubalıyor bıı işi... Bakın nasıl? M.SADIK ASLANKARA N Nezihe Meriç'ten 40 yıl sonna bir roman Baba, anneye karşı kızlarını korur gö riinse de o da korkutur çocukları. Kendi düş dünyasında yajjayan biri olarak hep kesintilere uğratır aile yasamını. Alacaceren'deıı yayılan o derin korku yu sırtında dııymaması olanaksız okıırıın. Şu satırlar yeter bunun için: "lin kuvvelli duygıısu korkuydu. Neden korktuğıınu tam anlamıyordu ama, çok korkııyordıı." "Korku, düşüncelcrine, beklentilerine, yaşamına egemen olarak gelipsancıhalindemidesiniyakıyordu." (48) Anneyle baba, aslında düş kırıklıkları içinde yaşıyor hep. Beklentileri de farklı zaten. Anne, önccki sevgili tarafından yüzüstü bırakılmış, babaysa Mordoöan'da, bir doğal ortamdageçen çocııkluğunda kalmıştır. "Öteki erkek" (43,45,46), iştebu aşa mada giriyor anneyle babanın yasjamma. Çözüliiş süreci de hızlanıyor böylece. Ama Bengi, "boş bir plak gibi kaydetmiş(tir) duyduğu herşeyi." "Çok sonra ları (...) roman yazmaya karar verdikten sonra, ayrıntılarıyla bulup çıkan(r) belleğinden" bunları (26). Gelin şimdi Bengi'nin yazdığı roma na bakalım biraz da... "Bengi yazmaya başladıktan bir süre sonra, garip bir ikilemin içinde buldu kendini. Bu yazdıklarını o ııydunıyordu. Edebiyat öğretmeninin sık sık vurguladığı gibi, vazdıklan bir kurmacaydı." "Bu yazdıkları kendi yaşamı mı, yoksa, roman kisilerinin mi, biraz karıştırıyor dıı. Kenni yaşamına hiç benzemeyen, ama ondan, çok renkler, izler, sesler taşıyan bir rnetin üretiyordu." (27) "Bengi... düşünüp kalmıştı. Yazdıkları hiç onun yaşamına benzenıiyordu. Hayır çok benziyordu. Hem benziyor, hem benzemiyordıı." (28) Bir alıntı daha: "... Ben çocııklıığumu vazmak istediğim için, bu beni ÇOK mııtlıı ettiği için yazıyorıım. Içimdekilerin hepsini yazsam da, sonra, romanın ne olauğuııu iyice öğrendikten sonra, belli kurallara göre bir ayıklaına yapsam olmaz mı acabar1 Çünku aklına her geleni yazmak değil heıhalde roman yazmak." (61) Bengi'nin romanı, anlatıcı yazarca aktarılanların lam bir dönüştürümü olarak çıkıyor karşımıza. Gerçekte kendi yasamını anlatıyor Bengi ama, bunu dönüştürerek aktarıyor. Nitekim annesi nin, babasının, kardesinin başarılı bir dönüştürümüyle karşılaşıyoruz genç kızın romanında. Anlatıcıdan tanıdığımız anne, baba gidiyor örneğin, ilginç mi ilginç, bambaşka anne, bana kişilikleri geliyor yerine. Diyelim kendi annesine mi kızıyor, bu nitelemi karşıdaki anneye yükleyiveriyor çabucak (örn. 37,53) Bu yüzden bir sağaltım metni de denebilir Bengi'nin yazdıkları için. Bu arada, anlatıcı yazarın; romanda anlattığı Bengi'yle Bengi'nin romanındaki Bengi (tabii romanda adı "Ayşe") arasında kurduğu koşutlııklar üzerinde de durmalıyım; ilginç ve başarılı örnekler bıınlar... Sonra "yaşanan zaman "la "dede zamanı"nın ayrılışı üzerinde de durulmalı... "Başkalarına kapalı bir giz"leri de (42) vardır üstelik onların. Bengi, çok büyiik bir yazar konumundadır o küçü cük yaşında, ama bıı okııru irkiltmez. Çünkü Bengi, "olgundıır" tek sözcülde. Bengi'nin anlatısına dönelim mi yeniden, şöyle diyor genç yazar: "Onları anlatmak, biraz kendimi anlatmak, anlatırken de tanımak gibi bir şey. Öyle mi? Bunun için mi yazmak istiyorumr1 Tam bilemiyorum. Annemi, babarnı, kardeşimi dedemi de seviyorum ama, sadece dedemi yazmak ilgimi çekiyor." (52) Nasıl bir sevgi duyuyor Bengi dedesine: "... Bu başkabirsevgiydi. İçinde, güven, inan, dostluk, arkadaşjık olan bir sevgi." (59) lşte tam burada, romanın aslında iki ucıı olan bir bütiin t)lduğıı görülüyor... Bengi'nin açısından okıındıığunda rarklı bir roman biitünü çıkıvor çiinkü orta ya, dedenin tarafından yaklaşıldığında ise daha farklı bir roman... Bengi'nin ta rafından ayrı, dedenin taralından apayrı sokaklardan geçsek de sonıında aynı evde, aynı toplıımsal yaşamın çalkantıları içinde bııluijturuyor yazar bizleri. Bir çile ipliği ııçlarından ayrı ayrı sarmaya nenzer bir okııma edimiyle karşı karşıyayız sözün kısası. Iivet, sonuçta aynı yumak ama tarklı biçimde sarmak ola naklı bunu. Bu iki ayrı romanın ortalarda birleştiği görülüyor zaten... Çünkü, dedeyi babanın yerine getirip koyuyor yazar, dahası annenin de Bengi gibi terk edilmişliğini sezdirdikten sonra birden çaresiz, zavallı bir kişiliğe büründiirüyor onu. Sonuçta, iki kız kardeşle dedeyi bütünleyerek bir denge yakalıyor Nezihe Meriç. Denebilir ki, bu üclüyii bir arada işleyen; iki ayrı yazımın, iki avrı okumanın süslediği özgün bir yapıt Alacaceren. Yapıt, tetnik anlamda üç açıdan dikkati çekiyor bana göre: 1. Dildeki sıkılanmışlığıyla, 2. Hem tanıdık, hem farklı kılınan anlatımıyla, 3. Bengi'yle dedenin bakışıklı olarak konumlanışları nedeniyle ortaya çıkan iki farklı roman dokusıı sıınuşuyla. Meriç'in dili, her zamanki gibi, yine olağanüstü güzellikler sunuyor. Yazar öylesine işlemiş, öylesine geliştirmiş ki dili; okumaya başladığınızda, üstelik kısa bir roman bu, aman bitmesin diye dualara duruyorsunuz nerdeyse. Görkemli dil şenliği için de kutlamak gerek yazarı. Roman, öykü yazmaya yönelenlerin, Alacaceren'i okumaları zomnlu. Zaten bir roman dersi biçiminde de alımlanabilir Alacaceren. Bu dersi, yalnız bizim yazarlarımız için düşünüyor değilim. Asıl yazıklanmam, yapıtı yaşamlart boyunca belki de hiç okuyamayacak başka dillerin insanlarına... Oysa Türkçeye çevrilen ne çok yazar var Alacaceren'i okumadan roman yazmaya soyunmaması gereken. Nezihe Meriç'in anlatıcı yazarına bırakalım son sözü: "Îstiyorum ki, bu yazdıklanmı okuyııp sevenler, işi sürdürsünler gönülleri nasıl çekerse. Eksikleri tamamlayıp, geri kalanını dokusunlar, kendileri için." (76) Sevgiyle örülmüş, hatta salt sevginin ördüğü bir roman Alacaceren. Bir yazar bu denli mi sevgiyle doludur, şaşmamak elde değil! Bunun için ne denli teşekkür etsek azdır Nezihe Meriç'e. Teşekkürler size Nezihe Meriç. Aramıza kattığınız kahramanlannız, sicaklıklarını hiçbir zaman yitirmeyen ev içleriniz, sabahfarınız, kadınlarınız için; sevgiyle örüntülediğiniz, özveriyle içkinleştirdiğiniz, üzerimize sinen o apaydınlık aıılatımınız için. Hepimiz adına teşekkürler... Alacaceren, yalnız bizim yazınımıza değil, diinya yazınına sunulmuş bir armağan... Kimseler ayırdında olmasa da, dünyanın en güzel kısa romanlarından biri bana göre! • CUMHURİYET KİTAP SAYI 682 Okunan farklı iki roman Anlatıcının düz aktarımından, Bengi'yle altı yaş küçüğii kız kardeşi Gün'ün sekiz yıl önce anneleri tarafından terk edildiğini öğreniyoruz (11). Evi, kiiçücük yaşlardan başlayarak çekip çeviren Bengi olııyor, dedenin büyiik katkısıyla. Gün kadar annesiyle babasının da büyüğü sanki Bengi: "Çok yıllar sonra, artık kocaman bir genç kız oldıığu yıllaıda, düşünürken şöyle demişti kendi kendine: / 'Eh, bu da benim kaderim! Mııtsuz bir annenin, içedöniik bir babanın çocıığu olmak rastladı bana." (19) 13u aktarımda roman, annenin sekiz yıl sonra eve dönüşiiyle başlıyor. İki karaeşe göre anne konıık, dedenin satın aldığı bıı evde: "Kahvaltı sofrası kurmak istemiyor. Ya konuk! O konuğu da istemiyor."(12) Bengi, annesi için nasıl böyle düşünebilirr" Koman evreııi içinde doğal bu. Bengi için ünem taşıyan ayrıntılar, anne için önem taşımıyor hiç. Sözgelimi parıltılı düşlerini siirdürürken "Gün'ün balkondan sarktığının avırdın(d)a" değil ( anne (2 Baba tarklı ını sankir1 Nasılsa ilgilenir diyerek biri ötekine güvenip aynı gün birlikte bıkarıp gidiyorlar Bengi onıında, Gün dördündeyken daha... Minıar bir baba ama hakın nasıl: "Elinde, sabah sabah kocaman bir bira bardağı..." (14) "Bengi'yebardağınıuzatıyor. Bengi onıı doldurııpgetirecek. Baba ayılıncaya dek bira içecek. Yoksa ayılamaz. Ayılamazsa işe gidemez." (16) SAYFA 18 Yazılan larklı iki roman Meriç'in dili. her zamanki gibi, yine olağanüstü güzellikler sunuyor. Yazar öylesine i$iemi$, öylesine gelistirmis ki dili; okumaya başladığınızda, üstelik kısa bir roman bu, aman bitmesin diye dualara duruyorsunuz nerdeyse. Görkemli dil şenliği için de kutlamak gerek yazarı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle