Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
meye, yürütmc içınde cumhıırbaşkanının hükümcte ve ıdareye; idare içinde de merkcziyetçilik ve yekpareliğin yerinden yönc rim ve özeıkliklerc; askerı biirokrasinin sivil bürokrasi ve iktidara karşı gcnisleyip güçlendiği, devlet otoritesinin ön planda tutulduğu merkeziyetçi bir yönetsel yapı lanma öngörmüştür. Hatta bununla da yc tinmemiş, özelliklc başlangıçtaki düzenlenıelerle, bireylerin ve miJletin ideolojisinı, kültüriinü ve ahlakını yönlendirmeyi anayasa konıısıı yaparak, kultürel alanda da merkezileştirici, dcvletleşririci bir işlev üslenmiştir. Ozctle, \ anör'e göre 1982 Anayasası, özgürlükleri, demokrasiyi, çoğulculuğu, katılımcılığı ve hukuk devletini güvence altına aJan bir işlev yüklenmek yerine; devletin ckonomik alan dışındaki her kesim ve alana el atmasma imkan sağlayan; siyasal anlnmda devletçi, merkeziyetçi, utoriter, milliyetçi, dayanışmacı; demokrasi, çoğulculuk, katılımcılık ve hukuk devlctine intiyat lı, bir işlev yüklenmiştir. Bu niteliği ile 1982 Anayasusı Türkiyc'de hâkim olan iki anayasa anlayışı ile de bağdaşmamakla birlikte, merkcz sağın talepleriııi önemli ölçüde karşıladığı söylenebilir. Tanür'ün belirttiği iizere, 1982 Anayasası'nda, özcllikle 1995'de ve Avrupa Birliği sürecinde, Kopenhag kriterlerine uyıım çerçevesinde2001 'deyapılan değişikJifderfe, anayasının katılımcılıga, özgürlüklere ve demokrasiye ilişkin yııkarıda işaret etriğimiz zafiyetleri büyiik ölçüde giderilmiş ise de; bu değişiklikler bütünciil olarak ve sis>tematik bir biçimde yapılamadığından hâlâ önemli bazı sorıınlar vardır. Kcza, hukuk devletineyönelik 12 iiylül dönemi tasurruf larına karşı yargı denetiminin açılması dışında dişe dokunur bir iyileştirme halen yapılmamıştır. Kuşkusuz, yapılan değişikliklerle gelinen nokta kücümsenemeyecek önemli bir kazanımdır. Ozellikle bu değişikliklerin parçalı bir parlamentoda uzlasma ile yapılmış olması son derece önemli ve ileriye dönük unıut vericidir. Bununla birlikte, Tanör'ün 1982 Anayasası na ilişkin eleşririlerinin çoğu halen güncelliğini korumaktadır. Son olarak, Tanör'ün "'I 'ürkiye'de iki demokrasi vc iki anayasa anlayışı" tespitinin onemının altını çizmek gerekir. Son yıllar da bu iki anlayışı lemsil eden merkez sağ ve ıııerkez solda bclırsızlikler, kaynıalar, aşınınaveyıpranmalaı olmuştur. Cnson 1 Kasım 2002 seçimlerinde bunıın, merkez sa ğı parlamento dışında bırakac.ık kadar had sarhaya ulastığıgörülmüştür. Bugelişmedc, askeri müdanalclerle ve ö/elliklc 12 Kylül'de tüm siyasi partilerin kapatılıp, Türkiye'nın yapay bir iki partili sisteme zorlanarak siyasi partilerin kökleşmelerine tırsat kalmamasının, I9H2 Anayasası'nın siyasi partileri toplıımdan ve sivil toplum örgiit lerınden soyutlayıp koparm.ısının ve gideıek artan ve eözum bıılıınamayan ekonomik sorunların toplum kesimlerini umutsuzluğa, çaresizliğe ve öfkeye sürüklemesi nin ve biraz da dış konjonktür ve faktörlerin rolii vardır. Dünyada yerleşmiş ve sağlıklı işleyen demokrasilerde, merkez sağ ve merkez solıın, siyasal sistenıin omurgası oldııkları göriilmektedir. Bu ülkelerbıı düzeye, toplumda sınıfsal yapılanmaya dayalı ve yüzyıllar sürecinde demokrasinin temel dcğerlerınde uzlaşiirak kökleşmiş partilerle gelebilmiş lerdir. Çok uluslu bir imparatorluöun kalan toprakları üzerinde kurulmuş olan genc Türkiye Cumhuriyeti'nin, etnikdinsel farklılıkları içinde barındıran çoğulcu bir yapının sorunlarını yaşaması doğaldır. Buna, Batı toplumlannda demokratik gelişmeye ivme kazandıran sınıfsal yapılanmanınyokluğunun.yanisanayıleşmeninolumsuzfuklarını da eklcmek gerekir. Bu nedenle, Türkiyc'de bu sorunların aşılıp, Tanör'ün tespit ettiği "iki demokrasi ve iki anayasa anlayışrnı karşılıklı uzlaşma ile nöbetleşe olarak taşıyacak olan merkez sag ve merkez solıın, kökleşmiş partilerle temsil edilmesi, bu yönde azimli ve kararlı olmak koşuluyla tıpkı Biilent Tanör'ün yaşam felsefesi gibi mücadele, emek, zaman ve sabır işidir. • (*) Galdtasaray Universitesı CUMHURİYET KİTAP SAYI 672 Biilent Tanör'ün yapıtlarında insan hakları anlayışı iizerüıe gözlemler İBRAHİM Ö. KABOĞLU B f TANOR'ün çok sayıda makale leri, ortak yapıtlara katkılan, ko• nuşmaJarı ve yazılan yanında, insan hakJarına ilişkin bulunan ve kitap olarak yayınlanan başlıca yapıtlan şunlardır: SiyasîDüşünceHürriyeti ve 1961 Anayasası (1969), Anayasa Hukukunda Sosyal Haklar (1978),TCK 142. Madde, Düşünce Ozgürlüğü ve Uygulama (1979), Türkiye'nin Insan Hakları Sortınıı, (C. I Ocak 1990; C. II., Ekim 1991), Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri (Ocak 1997), Türkiye'de Demokratik Standartların Yükseltilmesi: Tartışmalar ve Son Gelişmeler (Arahk 1999). Hemen belirtmek yerinde olur ki, bu yapıtların her biri, başlı başına irdelemenin konusıınu oluşturacak kapsam ve yoğunluktadırlar. Bu nedenle, teker teker tanıtma çabası yerjne, yapıtlar arası ;ezinti yaparak, TANÖR'ün insan hakarı anlayışını, yakJaşım ve yöntem olarak ortaya koymakla yetineceğiz. TANOR, işlenen konular bakımından belli bir özgürlük türünden başlayarak, insan hakları yelpazesini giderek genişletmekte ve sonuçta bütün hak ve özgürlükleri kapsayacak biçimde insan nakları incelemesine ulaşmaktadır. Gerçekten, ilk kitabıyla siyasî düşünce hürriyetini genel olarak ve 1961 Anayasası'na göre incelemektedir. Bunda, amaç şudıır: " lamanıiyle huktıkî ölçü ve metodlar içerisinde ele almak, tartışmaları pozitif hukuk alanının dışına kaydırmaınaya çalışmak" (s. 7). Kullandığı yorıım yöntemi ise, tarihçi değil, kanunların objektif ve sistematik yapılarını, anlamlarını yorumlama şeklinde olmuştur. Anayasa"nın özgürlükler sistemini "hürriyetleri geliştirici ve artırıcı bir yorum açısı" ile inceleyen TANOR, bunun Anayasa'nın "dinanıik hürriyetçi ruh"ıına uygun düştüğünü vurgulamaktadır (s. 223). "Olması gereken"i değil, "olan'ı; hukuk politikasını değil, objektif hukuku pozitivist yöntemle incelemektedir: 1961 Anayasası'na göre, "siyasî düşünce hürriyetinin muhtevasına, düşüncele Dlnsnft ozpiriuk snlayışı rin kendisine hiçbir şekilde kayıt konamaz" (s. 222). Bu yorum tarzı, "Türk siyasî sisteminin bağlı bulunduğu liberal rejimler kategorisinin özellikTenne de uygun düşmektedir ... bu rejim türleri felsefî nitelikleri itibariyle hiçbir resmî dogmaya yer vermeyen, siyasî düşünce plânında eksiksiz bir plüralizme bağlı rejimlerdir" (s. 223). B. TANÖR, doktora tezini şu değerlendirmeyle sonuçlandırmaktadır: "1961 Anayasası, bütün doktrin ve ideolojilerin serbestçe tartışılıp yayılma sına, eleştirilmesine, savunulmasına, övülmesine, telkin ve tavsiyesine ve propagandasına açık, 'fikir suçu' denilen yasakların konmasına ise kesinlikle karşı bir Anayasadır" (s. 225). 1961 Anayasası'nın bu özelliğine karşın, B. TANÖR, on yıl sonra yayınladığı TCK 142. Madde, Düşünce Özeürlüğü ve Uygulama başlıklı kitabında, yasalarda ve uygulamada düşünce suçu sorunsalını ele almaktadır. Anayasa'nın özgürliikçü niteliğine karşın, TCK md. 142'nin "fikir suçu" koyducunu, bu hükmün mahkemelerce son derece antidemokratik bir şekilde uygulandığını sergilemektedir. Yasalar ve uygulamantn demokrarik rejim ve Anayasa ışıfiında incelendiği bu yapıtın bölüm başlıkları da çarpıcıdır: "Anayasaya uygun düşmek zorunda mıyız?', "Ozgürlüklerle ilgili Anayasa kııralları düşünceyi sınırlıyormu? ", "Bilimseldüşünmek zorunda mıyızi'". Bu yapıt, Türkiye'de düşünce ozgürlüğü üzerine bir tür uygulamalı çalışma niteliği taşımaktadır. Sosyal haklaı, "kapitalizme ya da bunun sonuçlarına karşı emekçi sinıfların verdikleri mücadeleuen" doğmuşlardır. Amaç, "sosyal eşiflik"tir. Bu yaklaşım, "Sosyal eşlUlk" doçendik tezi olarak hazırlanan, Anayasa Hukukunda Sosyal Haklar başlıklı kitabın hareket noktasını oluşturmaktadır. TANÖR, sosyal hakları Anayasa Hukuku açısından ele almış olmakla birlikte, sosyal haklar genel kuramını ortaya koymakta, bunun için karşılaştırmalı hukuk verilerini yoğun olarak kuUanmaktadır. "Ancak bu karşılaştırmaların yapılmasında, gelişmiş kapitalist ülkeler anaya sa hukuklarındaki dıırumun, azgelişmiş ülkeler anayasa hukuklarındaki durumla kanştırılmamasına ozellikle dikkat edilmiş, farklı hukukî çözümlerin farklı sosyal ve politik yapılarla olan ilişkisi sorunıı miimkün olduğunca gözönünde tutulmaya çalışılmıştır" (s. 6). Disiplinlerarası bir inceleme yöntemi benimseyen TANÖR'e göre, "sosyal hakların Anayasa açısından genel teorisinin kurulmasına hizmet etmek istiyoruz ... Sosyal hakların genel teorisi ala nında bugün bile, binanın çatısuıın çatılması değil, ancak temelinin atılmasının mümkün olduğu bir dönemdeyiz" (ss. 56). Kuşkusuz, ikinci kuşak hakları doğuran ve bunların en geniş kategorisini oluşturan sosyal hakların çatısı da bu yapıtta çatılmaktadır. Ancak, yoğun fikrî ve eylemsel hareketleri izleyen yıl larda yapılan bu çalışmadan sonra, 80'li yıllarda esen neoliberalizm rüzgârı, pozitif bukuka yansımış olan kazanunîarı bile Türkiye'de ve Dünyada sarsmaya baslayacaktır(l). Sosyal demokrasi ve sosyal devlet bağlamına oturtulan yapıt, kendi deyişiyle, "Anayasa hukukunda sosyal haklar incelemesinin zeminini ya da çerçevesini oluşturmaktadır" (s. 6). Konu ve yöntem olarak, "sosyal haklarla ilgili sosyolojik ve hukukî eğilimlerin ortaya çıkarılması" ereğini yansıtan bu dallar arası çalışma, Türkiye'de "sosyal hukukun kurıılması"na da katkıda bulunmuştur. Sosyal hakların "sosyal eşitlik ve sosyal adalet" davasına katkısı üzerine, "hukukçuluk" ve "ıktisatçılık" olarak adlandırdığı iki uç cğilim karşısında TANÖR, "sosyal sorunun bir siyasî sorun olduğu"nu vurgulamaktadır. "Hukukun gerçek payı"nın, "olumlu edim ve devletin katkısını gerektiren sosyal hak lar" bakımından sınırlı, buna karşılık, "olumlu edim ve yasamanın katkısını gerektirmeyen sosyal haklar" bakımından biiyük olduğu sonucuna varmaktadır. Bu açıdan 1961 Anayasası, "sosyal hak mücadelelerini geliştirme"ye katkı sağ lamıştır(ss. 384385). l'ANÖR'ün, "özgürlük ve eşitlik" diyalektiğinin biricik ölçütü olarak sosyal hakların genel kuramını ortaya koyan bu büyük yapıtı, Türkiye'de sosyal devlet politikasının oluşturulmasında ve derin toplumsal dengesizliklerin hukuk yoluyla giderilmesinde her zaman yararlanılabilecek bir çahşmadır(2). "Insan hakları teriminin içeriğini dol duran hammadde hukuk ise, ona yön çizen ve ivme kazandıran asıl itici güç, kendini dar hukuk kalıpları içine hapsetmeyen felsefî düşünce ve siyasal eylem dir'. Böylece, "insan hakları her zaman, Anayasa ve yasaların tanıdığı hak ve özgürlükler kataloğunun önünde koşar" (Türkiye'nin Insan Hakları Sorunu, Ge nişletilmiş ve Yenilenmiş 3. Bası, BÜS Yay., 1994, Istanbul, s. 14)(3). TANÖR, bu yapıtında, Türkiye'deki insan hakları hukuku, rejimi ya da tablosunu değil, ihlâller olgusunu, sistematiğini ve bunun nedenlerini araştırmaktadır. "So run' ya da 'sorunsal', bunlardan oluşan sentetik bir üründür. ... bu inceleme, Türk insan hakları hukukunun anatomisi, fizyolojisi ya da morfolojisi ile değil, patolojisi ile, yani 'sorunlu' yüzüyle ügilidir" (s. 15). Çalışma, eleştirel vekar şılaştırmalı bir yaklaşımla gerçekleştirilmiştir. Dallar arası yaklaşımda yalnızca SAYFA 7 İnsan hakları: iilke, hukuk ve ötesi Bülent TanOr Ist. Unlv. HuKuk Fakultesl 127. dönem mezunlanyla birlikte.