04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

M. SADIK ASLANKARA Şu sıralar, yenisayfa.com'da bu başlık altında yazıyor olsam da ilk "Karşılama" yazısı, Cumhuriyet Kitap'ta yer almıştır. Karşılamalar'ı iki öykü emekçisine, onlartn öykü kitaplarına özgülemek istiyorıım bu kez. Öyküyle ilgıleniyorsanız Nalan Barbarosoğlu, Hürriyet Yaşar adlarını duymamış olamazsınız. Hangi dergiye el atsanız, birinden birinin bir yazısıyla burun bııruna geliverirsiniz, bakarsınız öykü üzerine nir inceleme, değerlendirmedir ya da öykücülerden biriyle yapılmış söyleşidir... Bir yanda nöykü yazar bu çılgınlar, öte yandan akranlarının öyküleri daha çok okurla buluşsun diye didinir dururlar. Barbarosoğlu ile Yaşar imzasını taşıyan bütün yazılara iştahlı olduğumu, onları bu tutumları nedeniyle sürekli yüreklendirmeye çabaladığımı sizden saklayacak değilim elbette, öte yandan bu düşüncemi yazılanına zaten sızdırdığımı da... Böyle olunca, kimseler kusura bakmasın, bu yazarların öyküleri de öne geçiriveriyor, ille okutuyorlar kendilerini bana. Ayçiçekleri (Can, 2002), Nalan Barbarosoğlu 'nun uçüncü öykü kitabı ama Hürriyet Yaşar'ın Anlatmaya Biri Gerek (Gendaş, 2002) başlıklı öyküler demeti, çiçeği burnunda Dİr "ilk kitap"... Hoş ben Barbarosoğlu'nun öteki öykü kitapları Ne Kadar da Güzeldir Gitmek (Oğlak, 1996) ve Her Ses Bir Ezgi (Can, 2001) kadar Yaşar'ın da öykülerini okumuştum daha öncelerde, yazınımızın güzellikler bahçesi öykü dergilerinde. Farklı zamanlarda, neredeyse tümünü okuduğum öyküler artık kitaplaşmış, bir ilk kitap olarak önüme gelmişti işte... Her iki kitabı da, birbirinin içinden, birbirinden yola çıkan eşzamanlı okumalarla tamamladım, sonra arkama yaslanıp bu öykü emekçilerine, birer sevgi selamı göndereyim istedim... Oykü emekçilerinden öyküler yanlar üzerinde durulabilir. Bu, öykülemede gösteriyor elbette kendini. Yoksa Nalan Barbarosoğlu, baştan bu yana hep aynı öykü evreniyle yüz yüze getiriyor bizi, ama son öyküler demetinde çok daha damıtık bir tatla karşılaşılıyor. Bana kalırsa bunun nedeni dinginleşmiş anlatımı. Döngüsel anlatımdan vazgeçerek düz anlatıma geçmesi; tümcelerini ses burgaçlarından arındırması; şiirselliği bir yana bırakıp, olabiliyorsa şiir kurması, bunun ötesinde herhangi bir şiirsellik harcına kapılarını kapaması; biçeminde yalıtımı, arındırmayı egemen kılıp sık ve tok dokulu bir öykülemeyle çıkması karşımıza... Barbarosoğlu, öyküde şiiri önemsemeyi sürdürüyor elbette. Diyelim bir şiirlik kazandırmak için öykülemesine yoğun çaba harcıyor. Ancak o bunun bilincinde. Çünkü gerek şairanelikten gerekse şiirsellikten elinden geldiğince uzak duruyor, bunların tuzağına kesinlikle düşmüyor. Ama kurabiliyorsa eğer, sırası geldiğinde yeri düştüğünde öyküsünü bir çalım şiiril kılıveriyor; yani öykü içinde, sözdızimini bir şair gibi örüyor. Böylece hem şiiril imgeye yer açmış oluyor, hem de öyküsüne bir anlam çoğulluğu kazandırıyor. Benim anlayamadığırn, "ve"lere karşı gösterdiği iştahın hâlâ sürüyor olması onda. Üstelık yapageldiğince bunları tümcelerin tam da alnının çatına kondurarak. Barbarosoğlu, ses döngülerinı kaldırmakla, anlatımındaki yörüngesel tartımı değiştirmekle öykülerimi çok daha sağlıklı bir temele oturtmuş bana göre... " Ara"ya yerleştirdiği o küçük öykünün, öykü ucunun bile değiştiğini vurgulayayım. Kimi öykülerde, eskjnin izleri gorülmüyor değil elbette. Örneğin "Gözaltıaa, hiç değilse girişte, "Hırsız"da, eski anlayışının yansıdığı bir öykülemeyle karşılaşılıyor. Artık uçları açık, birbiri içinde uğultu yapmayan bir sesleyime ulaşıyor öykülerinde yazar; sözdizimlerindekı sözcük sıralanışına çok önem veriyor... Belki onun temel sıkıntısı, hep döngülere yaslanmasıydı. Ayçiçekleri'nde uzaklaşınca bu tutumundan özen gösterdiği, önem verdiyanlar daha belirgin çıkıyor ortaya. yküleri artık rahatlamış, dinginleşmiş, oturmuş öyküler; okunurken soluk alıp verebilmek mümkün görebildiğimce. Sonuçta, bugünlere getirdiği öykü serüveninde, bir dorukla çıkıyor okur karşısına Barbarosoğlu. Kendini yenilemiş, yeğnileştirmiş olarak. Hem aynı Barbarosoğlu, hem yenilenmiş... Hüner de burada değil midir? Bu yanıyla Nalan Barbarosoğlu'nun öykülerini bir çift güvercin kanadı gibi çarpıntılı yürek telaşlarıyla çarçatsuk okuyorsunuz... Kaçırmayın bu fırsatı, Ayçiçekleri'nı okumanın tam zamani; bir hasat da siz yapın şu güzelim Ayçiçekleri'nden... Karşılamalar Ayçiçekleri Kalabalıklardaki yalnızlıklann yazarı Nalan Barbarosoğlu. Hiç anlaşılmadan, anlaşılmak için çaba da harcamadan öylece ltalmış insanlar onun öykü kahramanları. Yanık kokan, çürümüşlük kokusu yayan, irinler salan toplumsal dokunun orta yerinde... Bu yüzden bir kapı aralığından, pencere pervazından hüzne bakışın öyküleri bunlar. Bu çerçevede Barbarosoğlu'nun öykü kahramanları belki toplum dışına itiîmek istenmiş, ötesinde dışlanmış insanlar. Ancak^aşam karşısında iğreti değil yine de. Iersine emekleriyTe hayatı kavramak için uğraşıp didinen lcişiler. Ne ki, genelde toplumsal travmadan ya da cinnetten payını almış kahramanlar oldukları unutulmamalı yine de onların! întiharların, intihar eğilimlerinin sıkça önümüzü kesmesi olağandır bu nedenle. İntihar biçimi bile aynıdır kimileyin:"... Bileklerinden boşalankangölünün ortasında..." (Her Ses Bir Ezgi, 23); "Feride bütün kanını bileklerinden kurnaya akıtmıştır." (49) Okuru, bir açıdan vurgun yemiş bu kahramanlarlayüz yüze getirir işte Barbarosoğlu... Toplumsal çıldırının bu aşamasından yazarın yazınsallaştırdığı bir tanıklık kuşkusuz bu! Barbarosoğlu öykülerine girebilmek için yine de kadınlarını tanımak gerek ilkin onun. Kimileyin bir düşmüşlük, sevgidenyana bir eprimişlik yansıtsa da, tütün olarak vakur, sevgi bağlamında özgeci kadınlar bunlar. Ama ne yazık ki hiç kimse değerini kavrayamaz onların. Bir yerleri hep kınktır bu yüzden. Bir başSAYFA 1 4 Nalan Barbarosoğlu uçuncu öyku kitabı "Ayclceklerl" İle gellyor okur kar$ısına ka deyişle "mustarip"tir bunlar. Mustaripliği benimsemişlerdir de sanki. Içe kapanık, neredeyse hastalıklı denecek denli uçucu (Kimi öykülerde, oykü kişileri hastadır zaten. Ne ki onları, fizyoloiik rahatsizlıklarından çok, iletişimsizlikleri etkiler) olan bu kahramanlar yine de tek başlarına yaşayabilen, yalnız eşleriyle, seveilileriyle değil yanı sıra, anne babalarıyla, en yakın dostlarıyla da hesaplaşmaktan kaçınmayan kadınlar bunlar... Sonuna dek direnen, sevgiyle bekleyen, duygu bağlamında bıçak kemiğe dayandığında ama, başkalarının yaşamından usulca çekilip giden... Nalan Barbarosoğlu nda kadınlar kadar, erkeklerinin de hemen hep aynı kişiliğin uzantıları olduğu görünüyor... 11gisiz, bencil, biraz kaba, hatta hoyrat, biraz da kadını aşağılayan kahramanlar bunlar... Nitekim erkek, ezen, dayatan bir varlık olarakgiriyor her kezinde kadının dünyasına. Ama kadınlar, erkeklere oranla güçlü, dirençli yine de... Ne ki olgun yaşta kimi erkeklerin, onca uzak da dıırsalar, sevgiyi içmiş halleriyle öne çıktıkları olmuyor değil. O zaman berrak bir suyun altında pırıl pırıl çakıl gibi ışıldıyor bu erkekler. Bu arada Rosenberglerin de anıştırıldığı" Anımsamak için Küçük Bir Ara"nın "Baş Ağrısı"nda (Ayçiçekleri), kadın yalnızlığı kadar evrensel bırey yalnızlığının da vurgulandığını belirteyim. Sözgelimi "Ayna"da (Ayçiçekleri) Barbarosoğlu kadınlarının bir bileşkesiyle karşılasırız adeta. Sessiz, ezgin durduklarında bile iç dünyalarıyla büyüyen ama çocuklar, o masum yaratıklar karşısında ise çözülen kadınlar bunlar. Öte yandan aile içi kırılmalara, burul malara, yüz asmalara, yanıtsızlıklara, suskunluklara da oldukça geniş yeraçaröykülerinde o. Nitekim onun öykülerinde çocukların da bolca yer aldığı görülür... Sözgelimi "Denizin Sancak Tarafı" (Ayçiçekleri) adh öyküsünde yine çocukluğun o eskil çağ masalına uçurur bizi yazar, yine kendine özgü bir öykü diliyle, kendinin kıldığı öykü evreninde. Zaten onun öykülerinde tek bir ortak dil var: Sevgi. O temel duruşunu da sevgiye erişme olarak belirlemiş kendine. Bu nedenle koyup gidenler, bekleyip karşılayanlar, birbirleriyle sırt sırta duranlar; Barbarosoğlu, her kezinde neredeyse, buraya çıkarıyorbizi... Bitmeztükenmez bir enerjiyle insanlar arasındaki iletişim kopukluğunu, birbirine değmeden öyle duran insanları, buzdolabında saklanan sevgileri, ısıtıldığında sevgisizliğe dönüşen kütlükleri yazıyor... Ama Ayçiçekleri'nde, öncekileri çok çok aşmış bir öyküleme yetkinliğinde görünüyor yazar. Aynı suda yüzse de öykülemedeki başarısıyla daha da derinleştiriyor bunları. Ince, saydam, buğulu gerçkelikleri, bir tülün gerisinden seçen, bize de sezdiren bir öykücülük sunuyor Barbarosoğlu. Bu öykülerinde de iç sese yer veriyor elbette ama öncekilerde yer yer karşılaşılan iç dökmeye rastlanmıyor artık bu öyküler demetinde. Son öykülerini, öncekilerden ayıran g Anlatmaya Birl Gerek Gündelik yaşam kaygısındaki insanların art alanlara sıkışıp Tcaknış yaşantılarından damıtılmış öyküler bunlar. Orhan Kemal'in izinde, ama onunkilerden farklı olarak satır aralarına sızmış duyarhklarla öne çıkmış öyküler... Zaman zaman Sait Faik'ten de çakımlar taşımıyor değil Yaşar, ama yine de andığım ustalardan sıyruıp kendı öyküsünü kurmuş, daha ilk kitabında kendine özgü öykülemeyle okurun karşısına çıkabilmiş bir yazar o. Emekçi insanlann yaşamı, Hürriyet K İ T A P C U M H U R İ Y E T SAYI 6 5 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle