Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bu sorudan şu anlamı çdcarıyorum, yanılıyor olma olasılığtnı nesaba. katarak: Romandaki Ece ben miyinv? "Bunu bana kitabı okuyan aMoadaslarım djj sordular, hatta kendini anlatrm^Sfiıaegil mi, diye baştan bir kesinlikle yaklaşanlar da oldu. Oradaki Ece hem benim, hem değilim. Benim, çünkü bu kitabı ben yazdım, insan kendinden damıtmadığı hiçbir yaratıcı serüvene giremez. Onunla vakfaşık dört sene geçirdim (Kentenkelenin Uykusu'ndan önce başladım onu yazmaya) bu süreçte hem Ece'yi yonttum hem kendimi. Bir değişim, döniijüm özleniyorsa, ve artık bu özlem akın da sağ olduğu bir kalım savaşına dönüşmüşse çığhğınız bir katile de ulaşabilir, şansınız varsa bir meleksiye de. Ece ölümle söyleşmeye cüret etmiş, umutsuzluğunu bu noktada yaşayan biri. Ona zamanın üacı oradan geliyor. Kdıf değil hayır, rastlantı. iki kıtapta da mekan Beyoğlu, ö'zellikle de Cihangır... En iyi bildiğiniz yer olduğu için mi yoksa Ece gibi tipler burayı mesken tuttuğu için mi? Centilmenlik kurallarının ne olduğuna geçmeden önce, okumayanlar içinkitabın sonuna ilişkin bir açıklayıcı ipucu vereyim: Kertenkelenin Uykusu'nda acık seçik bir son yoktur, yani katil alışıldık anlamda sofrada ikram edilmez. Centilmenlikle, bir kadtn olarak hiçbir ilgim olmadığını da baştan söyleyeyim. Kimin önden buyuracağının önceden belirlenmesi kadar saçma bir meydan okuma olabilir mi zamana karşı.... Neyse, destursuz bir tavrın her zaman değılse de bazen eskiyi aşmada itici bir güç olduğuna inanırım. Âksi halde kakavan edebiyat öğretmenlerinin sözünden çıkmayan, edepli öğrenciler olarak tahta sıralardan tahta tabuta uzanan yolda bir memur ciddiyetiyle şerh düşer dururduk. Kaldı ki türün atababası Poe'ya baktığımızda hiç de centilmen olmadığını görürüz. Kurala gelince. Kural şudur: Giriş, gelişme, sonuç. Girişte olay yeri ve olaya maruz kalan kişi(ler) ayrıntısıyla betimlenir. Sonra olaya kahramanımız yani dedektif girer, olayın gerçek failini ortaya çıkarma konusunda ustalıldı araştırmafarı ve zekice çözümlemeleriyle, bize gösterip tamamını vermediği, arada kara kanştırmak için kendi karasını da karıştırdığı bir gelişme yaşarız, sonra sonuç gelir. Mutlak ranatlama: Katil §u ya da bu imiş, meğer. (Burada, "ben zaten anlamıştım" da rahatlamanın derecesini artıran bir unsurdur) Benim Uk kitabımda yaptığım ise, gerçeği bulmaya çalışan birinin her zaman tek, somut, elle tutulur bir sonuca ulaşamayacağını söylemeye cahşmaktı. Olay değişik tanıkların gözüyle farklı biçimler alıyor ve suçlu bir türlü elevermiyordu kendini. Ama şaşıran kimi okur gibi sayın A. Ömer Türkeş de (kendisine hiçbir serzenişte bulunmadığımı belirtmek isterim) alışkanlıktan olacak, kendine bir katil seçti ve hatta Agatha Christie'nin Pınar Kür tarafından Türkçeye kazandırdmış dünyanın en güzel polisiyelerinden biri olduğunu düşiindüğüm Roger Ackroyd Cinayeti'nin sonu ile benzeşlik kurarak, kural ihlalinde bulunduğumu yazdı. Kısaca, sağ gösterip sol vurmak, diye özetleyebıliriz zannedilen durumu. Üstelik, polisiyedeki dedektiflik kurumunu, şaşmaz doğruculuğu, bunların dildeki yansımalarını oyuncu bir adamın anlatımıyla tiye alan bir kitap olmasına karşın, başına bunun gelmesine ne demeli? Yanlış anlama. Sanırım bu. Bir polisiye kitaptan bahsediyoruz ama bence Yağmur Başlamıştı, kırık bir askın hikayesi ya da hesaplasması... Neden aşkı bir cinayetler zincirinin içine gizledinjz? Öğrenciliğimde, Cihangir'de yaşamak gibi bir düşüm vardı. Zaman t; 80'den 90'lara çok hızlı aktı Türkive'de ve her yer gibi Cihangir de düşümde duramadığım bir yer oldu çıktı. Ben de gittim, başka yerleri ocak tuttum. Ama sonra, bir gün, içimdeki özlemin çağrısına uyup onun kıyısına, çukuruna hatta, Çukurcuma'ya taşındım. O günlerde eskici sayısı bugünkü kadar çok değildi ve Anadolu evlerinden toplanmış kap kacağın, kısaca, yağmalanmış ve aç gözler le tüketilen kapıların, panjurların, hatta cami mimberinin satıldığı eskicilerle şimdiki gibi dolmamıştı. Beş yıl boyunca yakın aradan baktım o havaliye. Bana öyle gelir ki, sınırlarını biraz da açarak tutarsak Beyoğlu'nun merkezi ofan lstiklal Caddesi ve onun artalanları, çürümenin çok ağır kokular salarak yayddığı, katmanlaştığı, bütiin düşlerin yitirildiği ve gömüimeden sokaklara bırakddığı yerdir. Orada her şey hızla tüketilir ve yerine hızla yenisi aranır ve bulunur. (Sözlerimin mutena Cihangir'in güzide sakinlerini hedeflemediğini eklemek isterim.) Orada hemen herkes dışarhklıdır. Birbirine tutunmaya çalışan küçük cemaatler de önünde sonunda taşlaşırlar. Horgörü, kendini sevmeme, dilini sevmeme, anayı sevmeme orada bulaşıcı bir illet gibi pençesine alır insanı. Bu ürkütücü resim, bende bakma isteği uyandırıyor, Bosch tabloları gibi tıpkı. Bir polisiye kitaptan bahsediyoruz ama bence Yağmur Başlamtştı, kırık bir askın hikayesi ya da hesaplaşmast... Neden askı bir cinayetler zincirinin içine gizledıniz? Her aşk değil ama tutkulu her aşk, bir dolu cinayeti içinde barındırır. Rakip tanımaz, yalnızca kendine ister sevme gücünüzü ve yetinizi. O nedenle de içinizde durmadan cinayetler işler durursunuz. Tutkunun kendisibudenlikıyıcı bir şeyken ondan başka bir yaşantı daha var mıdır ölüme ve katle bu kadar yakın. Onun için de hâlâ sanatın ana damarlarından biri tutkulu aşk. Ece'nin yanılgısı, aşkın bu tutkulu haline saplanıp dığer hallerini göz ardı etmesi. (Oysa Arapçada aşkm hallerini anlatan 60'ın üstünde sözcük olduğu söylenir.) Henüz aşkı kuşatacak yaşamışlığı yok... ve sonra metni bir daha okuduğunda sor ması da bundan: Başka türlü de yaşanamaz mı aşk? diye. Aşkı cinayetlerin arasına gizlediğime gelince: Elmizdeki polisiye Dİr roman sonuçta. Yağmur Başlamıştı kitabında katilin bırakttğı nutlarda (son sayfasındakı hariç) dizeler size ait.. Üstelik hepsini alt alta getirsek iyi bir siirle karşılasacag'ız, şiire yönelıminiz bu satır aralartyla mı sınırlı kalacak? Sanırım evet. Ama, maalesef, diyemeyeceğim. Şiir, beylik bir ifadeyle söylersem, ilk göz ağrım. Hâlâ iyi bir şair, iyi bir şiir kitabı keşfettiğimde tuhaf, anlatılmazsevinçleryaşarım. Ama şiir, tehlikeli bir yer. Ödünfeyici bir kere, eğer iyi bir şiirin kapısını çalmışsanız ve sizi içeri buyur etmişse, dize dize, hatta sözcük sözcük sorar sizden bunun hesabını. Şairdebumuhasebedenmuaf değildir. Bunun yanında bir de okur vardır, okur da şairden dizelerinin hesabını ister, istemelidir. (Yağmur Başlamıştı'da sıkı bir okuru şairle biraz acımasız da olsa böyle bir hesaplaşmaya girer.) Kısaca, şiir şakaya gelmez. Pazarlama ve popülarüenın edebiyat çevrelerinde stkça tartısıldıg'ı şu günlerde siz yine sessız ve derinden gitmeye devam edecek misınız? Yaşam elimden tuttuğu, bana öğrettiği ve ben merakımı yitirmediğim siirece yazmayı sürdürürüm. Ama zorlamıyorum, hatta sık sık firar ediyorum. Rene Char'ın dizeleriyle, "Evet biliyorum daha hızlı/ yürür yollar öğrencilerden". Şimdi öykülerime çalışıyorum, her iki kitabı içeren süreçte başlayıp bitirdiğim, bitiremediğim öyküler bunlar... • Yağmur Başlamıştı / Nihan Tastekin / Türkiye tş Bankası Kültür Yayınlan / Çok sesli bir polisiye SEMA KAYGUSUZ İlk kitabı 'Kertenkele'nin Uykusu'nu 2000 yılında yayınlayan Nihan Tastekin, Iş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan ikinci kitabı Yağmur Başlamıştı ile yazın serüvenini sürdürüyor. Yağmur Başlamıştı ilk bakışta polisiye tadında oldukça çetrefilli bir aile entrikasına dayanmasına karşın gücünü ruhsal çözülmelerden ve dilden alan bir kısa roman diye nitelenebilir. Polisiye türünde kırklı yıllarda ürün veren Nihal Karamanoğlu (Muzaffer Hanım), altmışü yıllarda ürün veren Zuhal Kuyaş ve bazı romanlarında merak unsuru olarak polisiye türünün olanaklarından yararlanan Pınar Kür'den sonra, 9O'lı yıllarda polisiyeyi tekrar gündeme taşıyan ilk yazar kadinlardan biri, Nihan Tastekin. Her iki kitabında da polisiyenin olanaklarından yararlanarak geleneksel Türk Yazını ekseninde polisiyeyi yerelleştirmeyi benimsediği gözleniyor; türün kendi içinde kurumsallaşan kimi kurallarını yıkmakla da çok taze Dİr yaklaşım sergiliyor. Bu çıkarsamayı yapmak için yazarın kullandığı dile ve kurduğu olavlar zincirine bakmak yeterli. Yine ortada bir cinayet, bulunması gereken bir katil, çözülmesi gereken bir sorun ve çarpıcı ip uçları olsa da Yağmur Başlamıştı yerel yönsemeler de banndınyor. Cinayetin nedenleri/nedeni, öç, para tutkusu, siyasi entrikaya değil, ruhsal çatışmalardan kaynakh bir hesaplaşmaya dayanıyor. Ne kan davası, namus temizleme, yoksulluk cinneti gibi alaturka bir yaklaşım ne devletmafya ilişkisi ne de yüzü tamamen batıya dönük itnal bir söylem... Yağmur Başlamıştı'yı bir polisiye olarak değerli kılan bu yaklaşımlardan eşit uzaklıkta durarak özgün bir dünya kurabilmesidir. Örneğin, cinayeti araştıran kişinin kişilik özelliklerini ele alırsak, zeki ve atak bir 'tip'le değil, yaşama tutunamayan bir 'kişi'yle karşılaşırız. Bir cinayet haberi üzerine araştırmaya girişen aeneyimli muhabir Ece, işini bilir bir detektir, bulduğu ayrıntdan yücelten acar bir gazeteci, ün pesinde bir 'meraklı' değildir. Tam tersine bıkkın, acı çeken genç bir kadındır." Beni yan çıldırtan, akıımı kısa bir süre için altı ay ne kadar kısadır size göre, yitirmeme yol açan olaylar zincirini anlatabilseydim size. .. belki sadece siz anlardınız beni. Ama buna ne cesaretim var bu anda, ne de gücüm. Şimdiye dek hikayemi dinleyen üç kişinin tutumu da biri doktorumau beni üçüncü şahıslara karşı temkinli olmaya zorluyor." (sa.71) Kısacası Nihan Tastekin, bir özel detektif stereotipini yansıtmaktansa, sanki onu yadsımayı tercih etmiş. Öte yandan polisiye romanlarda görüldüğü gibi, dönemin özelliklerini ortaya çıkarmakta yine polisiyenin olanaklarını kullanmış. Kapıcı, gazeteci sef, bar gezginleri, tanınmış bir şair, otoDÜsteki yabancı, ilgisiz ve işlevsiz tanıdıklar, tanıklar, kent ve bireysel buhran bütün sahiciliğiyle gün yüzüne çıkmış. Bir başka deyişle katilin peşinden giden sürüklenen de diyebiliriz Ece'nin içinde bulunduğu ortam çarpıcı aynntılarla özlü bir biçimde anlatılmış. Yazar, savrulan ve birbirinden uzaklaşan farklı toplumsal sınıfların üyelerini başarıyla yansmyor. Işini bilir kapıcdar, eşcinselliğin saklı dünyası, azınlıklann içe kapalı yaşantısı, mesleğe adım atan stajyer genç kız, özlü anlatım ve diyaloglarla açığa çdcarılmış. Özellikle kurbanların evlerinde en değerli ayrıntdarı anlatan yazar, odaklandığı ev içi ayrıntdarıyla işlevsel gözlemleryapıyor. Nihan Taştekin'in ayrıntdarı seçerken gösterdiği titizlik romanının hem ekonomik hem de çok boyutlu olmasını sağbvor. Kitabın en belirgin özelliği, bir oluntu nun ya da durumun gerçekleşmesi sırasında Ece'nin içinden geçenferin italik metinler aracdığıyla iletderek sürekli bir ;elişme sergdenmesidir. Bu italdc metiner duruma bir ironi kattığı gibi kimi zaman okurda burukluk duygusu da uyandırıyor. ["Ben de evini gezmiş ve kırmızı bornozunu kayda geçmiş bir haberciyirn" diye hatırlatıyor lcirnliğini. lşte bir itirafta bulundum. Yeterince aşağdık mıyım acaba? Sa.79] Ece'nin italik iç seslerini okuyarak/dirdeyerek okur dana duyarh ve sahicdiğin daha da pekiştirddiği bir art alana çekiliyor. Bu çift baKişlı yazım yönteminde iki ayn yazar tutumu sergjleniyor. Biri olayları dışandan izleyen ve okurla aynı zamanlamada olaylan kavrayan bir tann yazar, diğeri ise Ece'nin iç sesi. Kitapta farklı kişflerce yazdmış mektuplan, şiirleri, günceleri de sayarsak tanrı yazarın çoğullaştığını düşünebüiriz. Farklı kişilerin ağzından yazılmış bu metinler şiirden.güncedenveöykü türün ün • olanaklarından yararlanmakla birlikte, bir kolajı andıran kurgusuyla bütünün parçaları olarak sergileniyor. Sanki duyguların belgelendiği metinler geçidini izler gibiyiz. Bu metinlerden en çarpıcı olanı ise 'özgül doğasını denksizlik üzerine kuran bir aşk öyküsünün anlatıldığı iki sayfaldt bir günce: Kadın ve erkek arasındaki duyguların derinlemesine incelendiği ikiüç sayfaldc metinle, hem kadının hem de erkeğin duyeusal evrenleri, ilişkilerindeki açmazlar belirtdmekle birlikte, bugünkü cinayetlere psikolojik bir oylum kazandırıyor. Nihan Taştekin'in çok sesli bir dille kurguladığı Yağmur Başlamıştı için, hiçbir ruhsal çözümleme sunmadan, ruhsal çözülmelerin kendiliğinden geliştiği, polisiyenin sınırlarını sdddeştiği bir roman diyebiliriz. Kısacası, cinayeti çözmeye uğraşan Ece'nin bir cinayet aracdığıyla yaşauığı m arınmayı ve katdle kurduğu ruh kardeşliği bağını da işin içine katarsak, Yağmur Başlamtştı'yı okurken yalnızcapolisiye bir roman okumayacaksınız... I t CUMHURİYET KİTAP SAYI 654 SAYFA 1$