Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
gu bana göre. Bunu anlayabilmek günümüzde gittikçe zorlaşıvor. Savaşa atların bacakları arasından baktım. Ölümle sonuçlanan hâl savaşın yok ediciliğini kınamak için değil, tersine amacın ölümle ilişkisini anlatmak için. Burada önemli olan nesnel olarak Karamani Mehmet Bey'in gözlerindeki dünya onun dünyasıdır. Bu aynı zamanda onu yoksayacağımız için bizim de dünyamızdır. Benim, onun, senin gözünden nesnel olan dünya ile bağlar kurulabilir. însanın can hısımlığı kolay değil, zor. Ayrılıkta bahsedilen her noktada bütünün yadsımaları vardır. Lao Tzu, bir metninde " Varlık ile yokluk/Ikisinin de kökeni bir, adları başkadır./ Ikisine birden giz denir" der. Bütüne ulaşmaya çabalayan bu yazı uğruna senin sıfır noktanı biraz açabilir misin? Nesnel açınt? Bir Japon parmak oyunu var. Parmaklarla karşınklı oynanan. Birinci çocuk, ikincinin parmağına dokununca karşısındaki iki parmağını açar. Açılan parmaklar her iki elin parmaklarına eşit ve dengeli olarak paylaştırılır. Parmak lannın hepsi önce açılan çocuk onlan avucunun içinekapatır. On parmağı önce avuç içlerine birleştiren çocuk parmakları kapattığı avuçlarını cuşa döndürür, birleştirir. Parmaklarının hepsi avuç içinde yulcarı bakacak şekilde aynı boya geldiği görülür. Bu sana bütünlük için bir örnek... Yaşatım, dağıtım ve paylaşım. Bunlar, yaşamımın en doğal hali. Düşüncelerden önce ana daman paylaşmak. Dağılmış tabii ama, bir olanla çokluk aynıdır. Sıfır noktası, insanın dünya üstünde öldüğü ve yaşama devam ettiği andır. Dünya üzerindeki ölüm, ilerleyen zamanın savaşıdır ve düğümlenmiştir zaten doğuştan. Onunla ilerleriz. 1970 lerde dönemin insanı, kutsalı küfür bilirdi deniyor. Şimdi ne oldu? "Hani anın kardeşlijtj" diye soranlara ne cevap verirsın? kabuğu gibi sularda kaybolmak gerekir." Konfüçyus: "Yolun olmadığı yerde kendini eşraftan saydırmak onursuzluktur" der. Eğitim kadar zulüm gören bir temel olmadı yeryüzünde. Bugünün eğitimi, teknolojisi kaba bir sonuca neden oldu. Gizlenen de işte bu kabalık. Bilişimin getirdiği, etkisini iyice beşon sene sonra gösterecek olan en olumlu sonuç; evlerin yolunu göstermek oldu. Şirketlerin ve üretim noktalarının ürün sarfını kolaylaştırıcı ambalaj proieleri için mühendis aramaları bunu nedefler. Merleau, dünyayı doğru olarak algılaytp algtlamadığımızt düşünmek değil, tersine algıladığımız şeyin dünya olduğunu benımsemek gerekir, diyor. Romantnda ben bunu yaptığtnı görüyorum. Bundan bahsedelim mi? Yoğun bir ruhsal duyarlıltk var, senden izler görülüyor. Belki duyarlılığın, yaşamın itkisinden bu. Duyarlılık hareket sebebimdir her zaman. Toplumda eylem düşüncenin önünde gider ve dünya böyle döner. Düşüncelerin sunulduğu alanda da böyle. Görüyoruz her şey apaçık ortada. Eylemim du yargalarımdan kaynaklanıyor. Kendine konaklanmış bir benlikten değil. Son olarak romanda anlatmak istediklerini ö'zü nedir. Ne görüyorum? Ne duyuyorum? Ne söylüyorum? Üç maymunun yaptıkları, yapamadıklan etikten bahsediyorum. Bana en yakın değer vicdan gibi geliyor. Vicdanı olmayan, bağnaz ve cahildir. insanın kendine ait bir gerçeği olması gerekir. Kendimizi algıladığımız her an içinde, doğru yönünde kolayca onaylayabiliyor muyuz?* Romanda şiirsel duvarlık SALİH AYDEMİR elki bir şeyler yapabılırıvn Ama, sonucu ne olur bılemem. Gene de bir denenmemde yararvar. îster misin?" "Ne yapmam gerekiyorsa yap. Beni yaşama döndür." "Yaşama dönmenin bir tek yolu var." "Nasıl?" "Içime almam gerekiyor seni!" (sayfa 221) Okunması kolay fakat bütün halinde anlaşılması pek de öyle olmayan bir romanla karşı lcarşıyayız. Okunmasındaki kolaylık, yazarın dilin olanaklarını kullanıs üslubundan geliyor. Zorluğu ise cümle kuruluşlarının basit ve sıradan dizgeci olmayışından. Romanda tarihsel temellere dayanan bir fonla karşı karşıya kalıyoruz. Ama bu fon romanın birebir tarihi roman olarak algılanmasını da öngörmüyor. Çünkü tarihsel bir iddiadan da bahsedemeyiz "Cimri Kirpi'de. Her ân'ın içinde değişken mekân ve karakterler ve farklı yaşam biçimleri ile bugünü de anlatan, üstelik bununla da yetinmeyip 'gelecekteki şimdi'yi de mus,tulayan sürekli bir oluş söz konusu. larihin sayfaları arasındaki detayların öne çıktığı ve bu sayfaların şimdi'nin sayfaları ile harmanlandığı bir sorgunun izleğini paylaşıyor bizimle "Cimri Kiri". Okuyucuyu bir masal dinleyicisi gii romanın dışında tutuyor sankı. Şaşırtıyor. Daha ilk sayfalarından başlayarak okuyucuyu hem tanık hem de saniK sandalyesine oturtması, romandaki kurgunun başka bir özelliği. Uk etapta romanın verdiği mesaja dair şu söylenebilir: "Dünyaya ve hayata hükmedenlerin trajedisi." Ama romanın bütünlüğü ve konuların detaylı işlenişi anlamında bu, kitabı tanımlamaya yetmez. Çünkü kitapta, öne çıkan bir iktidar çatışmasının yanı sıra, insanın kendi iç çatışmasının nasıl bir savaşa, yıkıma yol açabileceğinin simgelerle örneklendiğini görüyoruz. Yalnızca simgeler mi? Yazar, oluşturduğu metafor ve aforizmalarla, ân'lara yaptığı göndermelerle zaman zaman dil ve anlam oyunlarına giriyor. "Denizlerdeki suyun ne kadar derin ve karanlık olduğunu şimdiden hissediyorum. Uzaklarda, çok uzaklarda, bozulmamış bir cennet bulma tutkusu içindeyim. Göç davulu ölüm gümbürtüsünü artırdı." (sayfa 218) Ya da "Ölmüş düşman çok güzel kokarmış, hele hele memleketliyse daha da güzel." (sayfa 188) Ya da "Savaşta kılıcın beyni yoktu ve nereye sallarsan oraya gidiyordu." (sayfa 186) Daha önce de belirttiğim gibi, romanın ilk sayfalarında okuyucu bir masal dinliyormuş hissine kapılabilir. Evet, şiirli bir masal büyüsüyle ân'lara yolculuk başlıyor. Bu yolculuk mitoloji ile bir zenginliğin kapılarını açıyor okuyucuya. Her an, gündelik hayatımıza bir gönderme. Günlük hayatımızdaki 'evet ve 'hayır'ları karşılaştıran, daha doğrusu bu çatışmayı kullandığı dille, bilinen tarihî roman kurgusu dışına çıkararak sürekli derinleştiren ve derinleştirdikçe güncelleyen bir üsluptan da geri kalmıyor. Çünkü her an duyarlıklar alanında birikmiş bir tat bırakıyor bize. "Bir oyun oynama hakkımız daha olacakmı?" diye soruyoryazar. Hayat insana aynı oyunu oynama fırsatı vermiyor. Oysa sanki, bir daha oynanabilir hissini taşıyarak oynamıyor muyuz hayat denilen bu oyunu?! "Masalın ve şiirin büyüsünü bozmak kervan masalcılarının şanındandı." (sayfa 4) Vecdi Çıracıoğlu, "Cimri Kirpi" adlı romanında yazaruğa bakışını da böyle özetüyor. Hayatın içindeki masalın ve şiirin büyüsünü bozmak. Yalnızca bu mu? Elbette değil. Yine dolaylı olarak yazar sorumluluğuna da değiniyor.. Konuşulan bütün dilleri biliyor olmak söz konusu değil tabii ki ama o dillerin kültürünü, yasayış biçimlerini, geleneğini ve toplumsaf yapılannı öğrenmek, bilmek zorunluluğunu bir yazar sorumluluğu olarak sunuyor bize.. "O,yol göstericiliğinin dışında, bir hayal taciriydide!.."(sayfa5) "Cimri Kirpi" dün, bugün ve gelecekteki şimdi'nin uzun bir sorgusu. Düşünsel ve düşsel bir sorgu... Bu sorgu insanın kendi içindeki yıkımla başlıyor. Tarih boyunca niçbir savaş haklı olmamıştır. insan kendi içindeki bu savaşta da yine binlerce ölü, aşk ve an'lar bırakıyor Kendini aldatmaktan vazgeçmeyen bir trajedinin sonuçlarını resimliyor "Cimri Kirpi" romanıyla Çıracıoğlu. Çok yönlü bir yitikliğin resmini üstelik. "Zaman yoktu... Zaman kaybolmuştu.", "Kendimdim. Cenin bendim ve uyuyordum." (sayfa 222) Ya da, "Gölgemleyim. Gölge, nereye düşerse düşsün bir bedenin varlığını göstermez mi?" (sayfa 223) Romanda anlatılan olayların ve o olayların yaşandığı mekânların günümüzlebirbağlantısınıkurmakzorundayız. Mesaj aslında çok açık: "Işte biz böyle öldük, öldürdük." Romanın tümünü özetleyen bir mesajdan bahsetmiyorum. An'ların bıraktığı estetikhaz söylemek istediğim. "Işte biz böyle ölüyoruz ve öldürüyoruz' dedirten ân'lar arası geçişler. An'lar halinde bölümlere ayrılmış roman aslında okuyucuyu bir bataklığa doğru sürüklüyor ve o bataklığa yavaş yavaş nasıl gömüldüğümüzü resimliyor. Aslında her an, bir denklem; çözüldükçe bizi başka an'lara taşıyan: "Evet biliyorum. Sen beni gözetlerken ben de seni izliyordum." "Nasıl olur? Hani gizliydi her şey?" Güldü, hem de çok güldü. "Hiçbirşeygizli değildirhayatta. Hele hele günümüzde hiç..." (sayfa 219) Edebiyatımıza daha yeni yeni giren "öteki" kavramına bakışı da farklı Vecdi Çıracıoğlu'nun. Bilinen anlamın dışına çıkan bir "öteki" göndermesi var. Romanın kurgusuna başka bir yolculuk getiriyor. Kim bilir "öteki", yazarın asıl kahramanı belki de... "Hep o anlardayım. O anların içindeyim. Ne önünde ne de arkasında." (sayfa 215) "Dokunulma korkusundan, ancak öteki bir varlıkla sıyrılabilirim. Otekinin, insan olması, en çok arzu ettiğim... Korkumun yenilip içimden çıkması ve korkumu korkutmam, bu davetsiz konukların yerine bir insan koymamdan mı geçiyor? Yalnız olduğumu DÜiyorum ve bir başkasını arıyorum." (sayfa 42) "Cimri Kirpi"de dil akıcı, çünkü şiirsel; kurgu büyüleyici, çünkü masalsı; roman yalın, çünkü inandıncı... Kuşkucu bir tavır, lirik bir söylemle denklemler kurmuş Vecdi Çıracıoğlu "Cimri Kirpi" romanında. Aklıma Cemal Süreya'nın Türk yazını için dile getirdiği bir ölçüt geliyor. Sanırım Papirüs'ün ikinci sayısında yazmıştı. "Edebiyatçı ne yazarsa yazsın, neden söz ederseetsin, edebiyattır. Edebiyatın alanını genişletmemiz, yazı türlerini arttırmamız gerekiyor." Bu örneği yazı türlerini arttırmakla sınırlı tutmuyorum. Hangi alanında uğras veriyorsak edebiyatın, o alanı gerek biçim gerek üslup gerekse dilin kullanılışı açısından genişletebilmek, ona derinlik kazandırmak ve farklı açılar sunmak anlamında kullanıyorum. Bu bağlamda Vecdi Çıracıoğlu'nun ikinci romanı olan "Cimri Kirpi''de bunun arayışlarını görmek gerekiyor. "Yaratmak istedikleri kahraman olarak, onların içinde umut ışığı olarak parladım. Buna çok sevindiler. Ve çevremde mutluluk yumağı oldular. Onlara göre düzmece olmam ya da olmamamın Doğada herşey Itaatsiz 1980'lerde de önce birey, sonra toplum diye bir mesel vardı. 'Zaman ilerliyor ve onun önünde durabileceğini sanıyorsun?' diyor Taki'ye Zırzır, zamanın her şeyin üstesinden geldiği ve ilacı olduğu savunusuna. Ilaçzaman diye bir şey yok ki, ilaç zaman bugünün nesine. Kutsal olan yaşamın kendisi. Verilmiş yaşamı yürütebilmek. 90'lara gelince ne anladık? Depremle bitmedi mi? Bilinç yoluyla dünyanın var olduğunun farkına varıp doğayı sahiplenmek Yaradan'ın da onaylaması demektir, diyor Tung. Aklıma Voltaire'nin SafOğlan't geliyor. Voltaire bu romantnda dönemin siyasilerini ve bukuk yapıstnt eleştirirken safbir erkek çocuğun bağlamında doğa ile kural arasındaki boşluğun 'bireyin kendisi' olduğunu vurgular. Yasalann, siyasi çattnın erdetne neden yetmediğini anlatır. Sence Uaatsizlik doğadan gelen birolgu mu? Doğanın kendisi itaatsiz. Kendinden haksız yere alınanları depremlerle ödetmiyor mu insan oğluna. Doğada her şey itaatsizdir. Cam vizkozitesi sıfır olan bir sıvı değil midir?. Elektromikroskopun altında baktığınızda aktığını görürsünüz. Metaller de öyledir, her zaman bir değişim hareketi vardır içlerinde. Metaller topraktan çıkar. Doğanın en gelişmiş evladı insan oğlunda bir nebze onur varsa, itaatsiz olması gerekir. insanın itaatsizliği genlerinden gelir. îtaatsiz Arşimet gibidir, bir çubukîa dünyayı yerinden oynatır. Eşkıya yalnızdır ve itaatsizdir. Yaşadığımız çoğrafya, Frikler haricinde hep kahır çekmiştir ve bu kahır vumakları içinden bir yığın itaatsiz çıkmıştır. Babailere bir bakın içlerinde yüzlerce bilge var. itaatsiz bilgelikten geçer. Anadolu bu anlamda itaatsizliğe vazifelidir. Rosa L uxembure'un dediği gibi, "Uslu uslu başımızı saDamaktansa! Tarihin çağlayanlarından atlamak ve bir ceviz CUMHURİYET KİTAP SAYI 649 E hiçbir önemi yok ki... Çünkü, yaratmak CıracıoOlu'nun, romanın İlk sayfalarından başlayarak okuyucuyu hem tanık hem de sanık sandalyeslne oturtması. romandaki kurgunun ilglnc bir özelllOl. istiyorlardı. Belki de kendi başlarına yalnız kalmak istemiyorlardı. Bilemiyorum." (sayfa 159) Edebiyatımızda çok sık kullanılan bir söz var: "Sehli mümteni". "Bunu ben de söyleyebilirim" anlamına gelen söz ya da dize. Vecdi Çıracıoğlu'nun "Cimri Kirpi" adlı romanıyla ügili son sözüm şu: "Bu romanı ben de yazamazdım..." • SAYFA 13