Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vecdi Çıracıoğlu'nun ikinci romanı 'Cimri Kirpi' Kırmızı Kitaplar Yayınları'ndan çıktı. Altı senelik bir çalışmanın ürünü olan roman Selçuklu döneminden bir aylık bir dönemin bugüne uzanan bir 'an'ının görüntüsünü çiziyor.. Çıracıoğlu ile romanı üzerine konuştuk. Vecdi Çıracıoğlu ile 'Cimri Kirpi' üzerine Vjcdanı olmayan bannaz ve cahildir' MURATHAN MURATOĞLU ıracıoğlu, "Bütün zamanların kardeşligine" ithafettiği ilk kıtabı 'Kara Büyülü Uyku'dan sonra ikıncı kitabım da "Bütün anların kardeslığıne" ıthafediyor Ben de konuşmamızı huradan baslataltm istedım Bunu açahm mı? Burada kastettiğim "süreç". Insanın alıkoyacağı bir zamanı kalmadı gibi geliyor bana. Çünkü, insan kendine ait zamana ulaşamadı hâlâ. Zamanın kardeşliği biraz da sonsuzluğumuzun ipucunu veriyor. Objektif olarak neyi görüyorsak, neyi algılıyorsak insanın temellenmesinde etküi olan da o. Insan olarak her ana katılan biziz. Zaman arada bir üzerinde oluşan düğümleri çözerek ilerler. Yaşamın içinde öyle anlar vardır ki, bu bir barış anlaşması, iki sevdalının kavuşması, Stefan ZVeig'in yıldızının parladığı, Faust'un cehennemin kapısından girdiği anlar gibi. Anlar yaşanıp, oldu bittiye gelmezler. Hayat içinde çizdiği yörüngeyleyeniden üremiş bir halde vardır anlar. Zamanı böyle kavradığımızda 13. yüzyılda yaşanmış bir an, bugün burada yanıbaşımızda olabilir. Zamanlar iç içe geçmiş ve yeni düğümler oluşturmuştur. Bunu yazıya yönlendirmek istedim. An, zamanın en küçük oğludur. En küçüğü olduğu gibi en haşarısıdır da. Onun önü ve arkası yoktur. Trafik kazası geçiren bir insana ilk şoku atlattıktan sonra bir sorun bakalım; kazayla ilgili neyi hatırlayacaktır. "Her şey bir anda oldu, bitti' demez mi? Eskilerden, tarihten bahsederiz. Gerçekte böyle bir şey yoktur. Yazılmıs tarihlerden hiçbiri eski değildir. Medeniyet binlerce yıldan bu yana bize verdiği Ç ve aldığı, gizlice elde ettikleriyle yaşadı. Medeniyetin izlerine yaşadığı bütün hayatı on iki saatlik bir zaman dilimi içine alalım. O zaman ilk on bir buçuğuncu saat tarih öncesi olmaz mı? Bu takdir de Babilliler ve Asurlular ancak iki dakika önce yaşamış olmazlar mı? Bacon, ilmi metodlarını ancak iki dakika önce yazmış, James Watt buhar makinesini yarım dakika önce icat etmiş olmaz mı? Hitit kaya kabartmalarına bakalım. Aşık oynuyorlar, bağlama çahyorlar. Bugün Anadolu'nun hangi kasabasına giderseniz gidin aşık oyununa rastlarsınız. Televizyon programlarında papyon kravat takmış, bir sıradizilmiş bağlama çalanlaryok mu? Evet, bütün bilgiler ve tarih yenidir. Eski olan "his"tir, duygusal akıldır. Bilgilerin ve düşüncelerin ince derileri altında her zaman his gizlidir. Andan zamana, zamandan hisse kadar geldim, yazdıklarımın kalın çizgilerle ilerlediğini düşünüyorum bu yüzden. Kalın çizgilerle ılerleyen yazı. Bunu biraz anlatır mısın > Nesnelin ve olanın görüntüsünü birebir taşıyan yazı. Orada ve anda olanı görüntüye geçirerek, geçmiş zamanda anlatmak. Bak, Zırzır kendisiyle olan hesaplaşmalarından birinde şöyle konuşuyor: "Her şey çok kısa sürede gelişti. Zaman uzasaydı bu macera başlamazdı ki." Insanın içinde olan gaile, yakın ilişkilerden olsun, yaşamın dayattığı zorunluluklardan olsun, sürüklenip budaklandığında zamanın üzerinde birçok düğüm oluşmuş demektir. Buna bazen kendi ellerimizle de olsa müdahale ettiğimizde sonuç karadelik oluşturan bir zaman har çaması oluyor. Şunu söylemek istiyorum, Duyarlı bir insana normal olmayan bir süreç kendisini ne yapar ne eder, doğal yollarla tanıtır. Gündelik yaşam, iş ortamı ve en yakın ilişkilerde bu ltişilerin vicdanında yerini öyle ya da böyle bulur, ıskalanır ya da olan değerlenir az bir olasılıkla. Romanda Zırzır, olmayacak duaya amin diyor. Siyasi olan var olan boşlukla Zır/ır'm boşluğu birbirine kapanır. Bunu ayrıntılı olarak vermek bu bağlamda zorlamak olurdu. Doğanın algısı ve kalın çlzgili bir anlatım bunu aktarmak icjnjjaha doğru bu yüzden. AkMtomik destok Dilin ıçrek Bu dünyanın algısı. Ama, anlık algılamaların dili kayıp ve gaiptedir. Jung, Nietzsche için şöyle diyor: "Birbirleriyle bağlantısı olmayan gerçekler uğruna, ruhunu satmış bir dünyanın kendisine kulak vermesini sağlamak için yitip gitmiştir." Biliçdışını, bilince ekleyip çözmeye çalışmak. Ben, anlamın kökenini belirsiz yazarken, o önemini yoğun olarak dayatır. Bu yoğunluk önemli. Yoksa soluk ve belirsiz olan da anlatılır. Gerçeklerin birbirleriyle bağlantıları tabii ki vardır. Olmaz mı? Ama ruhunu satmış bir dünya ile iç içe. Dilin anlatıcı olan yanı her zaman bilincin altından ılerleyen bir yapıda değildir. Benim anJatımım araaa tcalan bir yazı dili. Dilin ilk kullanımı doğa ile denenmiştir. Bılginin ilk kullanımı ise eylem, doğa ve yazıyla. Dilin kullanımıisedoğadan... Kaynakların hepsiyle mümkün yazı. "Anlam" yitiyorsa mümkün. Kitap yazmak her zaman kendinden bir şeyi vermeyi gerektirir. Çünkü yazılan ner kitap bıtirilmiş bir fakülte gibi dir. Elli dört dersle İTÜ Metalurji Fakültesini bitirdim. Cimri Kirpi'yi yazarken ikiyüzün üzerinde kitabı maddi bir hata yapmamak için didik didik okudum, kütüphaneler hariç. Bu kaçındmaz bir şey. Yaşadığım hayat, coğrafya, tarzım, dünyaaa durduğum nokta bunu anladıktan sonra kurgu yapmakta daha az zorlanırsın. Bu noktayı aşan yazılaryazdım şimdiye kadar, bilhassa Öküz dergisindekiler. Bunu aldığım tepkilerden anlıyorum. Yani, insanların içinde olarak, onların enerjisini de katarak yarattığım şeyler bunlar ve amatör eleştiri bana çok şey kattı. Bu benim tarzım ve bu ilişkiyle nasıl büyümek istiyorsam Cimri Kirpi'yi yazarken de kurgu da öyle büyüdü, yatay ve dikey gelişti. Kitabın gelişim aşamasında az önce bahsettiğim akademik destek de bu hamuru iyi bir kıvama getirdi. Yazarın işi, kendi öyküsünü didiklemektir. Böyle yaptığında herkesin öyküsüne de ulaşabilir. Sayfalar arasında yapmaya çalıştığım budur. Bu liderin de işidir. Liderden kastettiğim insanın kendi içindeki liderdir ve bu itaatsizlikten geçer. Bunun ışığı altından bakarsak artık soru sormak için uygun zaman gelmiştir: Sizin yaşamöykünüz nedir? Sizin kişisel varlık anlamınız, hayatta olma nedeni konusundaki en derin duygularınız nedir? Sizi gerçekleştiren ve değer kazandıran yazdıklarınızda nedir? Bu soruların cevabını Cimri Kirpi'de bulabilirsiniz. Evet, birbirini takip eden seksen küsur "an"m içinde kendinizi bulabilirsiniz. Romandaki Taki karakteri karanlık bir tablo çiziyor Taki'nin ustası da, kendisi de, eyledikleri de onaylanabilir bir görünüm sunuyor günümüze. Onların eylemleri bilgeliğin düşüşünü simgeliyor. Yarasa kördür. Evriminde kanatları pahasına gözlerini kaybetmiş bir hayvan. Kördür ve karanlıkta yaşar. Çok uzun bir süre bir kişivi mağarada tuttuğunuzda teni beyazlar. Yarasada aksidır. Hem zamanlılık ve hem de zeminlik yaratan ve ancak bu anlamda uyum sağlayan insanlar bunlar. Mutlaka başardıkları i^ler de var. Yönlendirmeci, kışkırtıcı. öyle ki, zamanın bir yerinde çok önemli ve nihai bir işe geç kaldıkları için bunu kapatıyorlar gibi geliyor bana. Taki'nin eşcinselve kadın düşmanı olmast arasında nasıl bir bağ var''' Yanlış anlaşılabilir bu nokta. însanların cinsel seçimleriyle ilgili bir yadsıma değil buradaki. "Erkekliğini bilip, dişiliğini koruyan acunun geçididir" diyor bügeler. Çok disiplinli ya da çok gevşek biçimde öne çıkan benlikler, dığer 'cins'e ait kimliğe ve benliğe zarar vericidir. Zırzır savaşmayı, nefer olmayt ieçemez miydi? Savaşın nasıl bir yeri var bu noktada '> Savaşlar ister kişisel onur kırıklığı düzeyinde olsun, ister toplumlar siyasasında iktidar bağlamında olsun karşısındakinin bakış açısına sonuna kadar gözlerini kapamayı gerektiren bir gelenekten gelir. Onun ürünüdür. Savaş savaşana kader birligi edene bir ortam sunar, olumlu hedefler için, ister bireysel olsun, ister haklı bir amaç için olsun bir araçtır. Dönüş ise bundan daha zordur. Çünkü, düşmandan da düşman olarak yerleşik hayat insanın önüne dikildiğinde burada görülen çabalar gülünç gelebilir. Zırzır'rn uzun yolda yürümesi önemli. Yürüdüğü yolda durak yok. Bu bir biçimde arınma, ibadet. Olmayacak duaya amin diyerek, komik oyun oynayarak sultan olması da. Doğaya her olabilecek durumda sığınması da bundan. Barış sükut demektir. Yenilenebilecek yaşam için barış gereklidir. Şüphe ise savaşın çekirdeğidır. Şüphe, insanın kendi gücüyle yok edilmesi gereken bir olCUMHURİYET KİTAP SAYI 649 Savaşın çeklrdeği Kalın çlzgill bir anlatnn SAYFA 12