23 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

da dinlerdi. Çok isterdi bu adamla..." "Istiklâl harbi hakkında çok şiiryazdı değil mi?" "Yazdı. Ama [Atatürk] öldükten şonra yazdı." "Oyle mi?" "[Atatürkl Ölmeden önce, [Nâzım'ın] pek fazla bir şeyi yoktu. Ölmeden evvel garip bir şeydi bu çocuk. Ben, biz Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı yaptığım zaman zaman, bu benim teyzemin torunudur, annemin ablasını kızının kızı [Celilel, yani biz ona büyük dayı gibi oluruz, [Nâzım] bana koştu geldi. 'Meclis'te mıırakabe olmadan ne çıkar' dedi. 'Bizim' dedi, 'bütün gayretimiz' dedi, 'Atatürk'ün etrafında Türklüğü koyalım, Türklük yerleşsin, Türklük, Türkçülıik yerleşsin, inkılaplar yerleşsin, bunlarla beraber, ondan sonra her şey kolaydır' derdi." "Nâzım Hikmet" "Nâzım Hikmet söyledi. Bana söyledi. Bana müsaade et dedi, kabahat işletirsin dedi. Bunu söylediği zaman da 2324 25 yaşındavdı. Zeki bir çocuktu, o da zeki bir çocuktu. Kabiliyetli bir çocuktu." "[Atatürk] Daha çok sağ olsaydı belki fîrar etmeyecekti.' "Yoo. Onun hastalığı zamanında, efendim, Şükrü Kaya, herkesin kendine göre bir düşünüşü var, konsepsiyon, bilmem Ingilizce ne derler, konsepsiyon." "Concepsion." "Bu Napolyon'u, şey, Atatürk'ü bunlar Napolyon haline koyarlardı. Yani bunların kafası. Yoksa Şükrü Kaya iyi yetişmiş bir adamdı yani, güzel tahsil görmüş ve yetişmiş bir adam. [Şükrü Kayal Kendıni de polis umum müdürü Fuşe yerine koyardı. Bu Bonabart'a, [Atatürk'eJ bu bakımdan hizmet edecek, yani ideali bu. Ee şimdi bunlar [Şükrü Kaya], her gün bir vaka ihdas edecek ki, bir iş olacak ki, eseri meydana çıksın. Ee yok. Bizim memlekette mesela, evet, Nâzım Hikmet komünist mezhebini kabul etmiş, ama milliyetperver bir adamdı. Türktü, halis Türktü. Milliyetperver bir adamdı, hiçbir vakit Rus olmadı. Binaenaleyh o burada, bütün mezhebi namına çalıştı. Türk sosyolojisi namına çalıştı, yani Türkiye'de fakir az olsun, bir sosyalizm teessüs etsin ki servet taksim olsun. Yani bu kendi doktrinini, kendine mal ettiği doktrinini yaymak istiyordu. Ama hiçbir vakit de Rusya'ya alet olmak istemiyordu. Hatta bu olmadı diye, vaktiyle o üniversiteye gitti, Rusya'da üniversite okudu iki buçuk üç sene. Olmadı diye, orda Rus ajanı olmadı diye bizim memleketimizde öldürmeye kalktılar. Ve bizim polisin malumatı altında aylarca kundura boyacılığı yaptı, bu işi atlasın diye, anlatabildim mi? Binaenaleyh, bu kadar vatanperver bir adamdı. Şimdi çıkıyorbirdahiliyevekili [Şükrü Kaya], bir dahiliye vekili çıkıyor, iş kalmıyor, ee kendisini, Mustafa Kemal'e kendisini işgüzar bir adam gibi göstermek istiyor, tutmuyor bizim memlekette, komünizm filan tutmuyor, böyle bir kadro olamıyor, ondan sonra, bu çıkartıyor bunların başı Nâzım diyor mesela. Tabii Atatürk itiraz ediyor, böyle bir şey ben zannetmiyorum diyor. Bu kadar Türk ruhunu duyan bir adam [Nâzım], bu kadar milliyetçi ruhu duyan bir adam enternasyonal olamaz diyor. Buna imkân yok diyor. [Şükrü Kaya] Hayır var diyor, bu sefer gidiyor Mareşale. Atatürk kabul etmeyince Mareşale gidiyor. Mareşal askerlikten başka o kadar malumatı olmayan bir adamdı. Biraz da fazla şarkçıydı. Daha fazla şarkçı bir adamdı. Bu böyle Atatürk inkılaplarını, Atatürk'ü sevdiğinden dolayı kabul CUMHURİYET KİTAP SAYI 638 "Blllnmeyen Hatıralar" kitabında, Atatürk'ün Nâzım Hlkmet'e iiişkin dusuncelerlne kapsamlı sayıiacak bir bicimde değinlyor Cebesoy. ederdi, yoksa kafaca kabul etmiş değil di. Ve o da kadere inanır bir adamdı yani. Gidiyor onu kandırıyor..." "Dindar bir adam." "Dindar, dindar dediğim öyle hoca değil, ama kadere inanıyor, dine inanıyor. Mesela meşhurdur, Sakarya Muharebesi'nin son günlerinde, Atatürk erkânı harp reisini arıyor, muharebe meydanında, ondokuzuncu onyedinci gün. Nerede diyor erkân. Ama sıkışık bir zaman, ne bizimkiler muharebeden vazgeçiyor ne Yunanlılar, öyle şüpheli bir vaziyet. Diyorlar ki, kitap okuyor diyorlar. Ne okuyor diyor, çağırın bana diyor. Kalkıyor geliyor. [Atatürk] Yahu diyor, en mühim zamandayız diyor, her (Türk) beraber diyor şey edelim. Ee diyor [Mareşal] elde ihtiyat kalmadı diyor. Şimdi dua ediyorum Allah'a diyor, senin nüfuzunu, prestijini bize kaybettirmesin diyor. Eğer kaybettirirse, senin yerine biz, yine böyle millet nazarında böyle prestijini kazanmış birer lider bulamayacağız diyor, onun için dua ediyorum ki diyor sen muvaffak olasın diyor, bu muharebede. Ama bunu candan yapıyor, inanarak yapıyor bunu." "Son olarak Nâzım Hikmet ona..." "Aaa şimdi Şükrü Kaya mütemadiyen, bir şey yapacaksa gidiyor onu [Nâzım 'ı] fitliyor, bazı adamlar buluyor Nâzım Hikmet'in şiirini kopya ettiriyor. Orduya dağıtıyor. Ondan sonra, müşir tabii, Mareşal kuşkulanıyor, bunu tevkife karar veriyor. Bir taraftan da [Şükrü Kaya] geliyor, [Atatürk] yazık oluyor bu çocuğa, müdahale etseniz de bıraksalar. Gazi dikkat et diyor, bu senin işindir diyor, Şükrü Kaya'ya. Bana kurtar diyorsun, gidiyorsun, Mareşale de yakala diyorsun bu adamı. Nihayet, hastalandı Gazi. Onun hastalığından istifade ettiler, onu divanı harp karanyla on beş seneye mahkum ettiler. Garip bir şey diyeyim, yalnız on beş sene değil, iki dıvanı narp, aynı vakadan dolayı on beşer seneye mahkum ettiler, otuz sene. Yani Ceza Kanunu'nda böyle bir şey yok. Sonra şahitler geldi. Gelen şahitler, astsubaylar, küçuk zabitler. Bunlar dediler ki, evet biz Nâzım Hikmet'e hayranız, onun şiirine hayranız, kendisiyle de görüştük, ama bize derdi ki benim şiirimden öteye gitmeyin. Çünkü her mezhepte, her uctisadi mezhepte olan milletlerde de, ordu siyasetle meşgul olmaz. Onun için siz böyle şeylere girmeyin karışmayın, orduda nizmetini zi görün, en büyük hizmet odur. Bize böyle söylerdi dediler. Bunlar celdiler söylediler yani divanı.ı narpte. Buna rağmen o müşirin vehmi artmış, işte divanı harp erkânı üzerine tesiri ziyade olmuş. Onlar işte on beş sene, öbürü de on beş sene, tamam, otuz sene garanti. Bunlar koydular, komünistlerle, diğer komünistlerle beraber, Çankın'dahapse. Bu [Nâzıml şikâyet etti. Benim yok bunlarla bir münasebetim. Nihayet Bursa'ya kaldırdılar. Bursa'da yalnız başına kaldı. Hakikaten büyük bir metanet gösterdi. On dört sene benim elbiselerimden başka bir şey kalmadı. Kendi dokuma yapardı Bursa'da, satarlardı, onunla yemeğini, istediği şeyi dışarıdan aldırtır getirtirdi. On dört on beş sene böyle çalıştı. işte af oldu, olacaktı da, oldu filan, nihayet af olduktan sonra, çünkü o vakit Mareşal ölmüştü galiba, öyle ya Mareşal ölmüştü, ona rağmen orduda bu zihniyet var, Mareşalin zihniyeti var. Mareşal öldükten sonra yine bunu korkuttular, askerlik şubeleri çağırdı, cağırınca bu dedi ki beni gönderecekler. Halbuki askerlikle münasebeti kalmamıştı. Kendisi bahriye subayı çıkacağı zaman hasta oldu, muayene ettiler, çürüktür dediler, askerlikten çıkardılar. Eee o vakit de yaşı elli yaşını geçmiş, yani hiçbir askerlikle münasebeti yok. Onun için korkutmak istediler. Bunu çağırdılar burada Fatih şubesine. Korktu bu, beni Erzurum'a gönderecekler, yolda vuracaklar dedi. Benden kurtulmak için. Onun üzerine kaçtı gitti. Hayatını kurtardı. Insanların kabul etmek lazım gelir ki demir bile paslanıyor. Insanda ne kadar kuvvet, kudret olursa olsun, on beş sene, yirmi sene insanı zaafa [düşürtüyor]. "Çok büyük ve kıymetli şairdi. Şüphe yok." işte size "inkârı gayri kabiJ" bir belge... hem de Atatürk'ten. Üstelik, sadece Mustafa Kemal'i yakından tanımayı amaçlayan bir konuşmadan, Nâzım olayına dolaylı bir biçünde değinilen bir kitaptan alıntı. Cebesoy'un "Bilinmeyen Hatıralar"ında yer alan ve tek harfine dokunmadığımız bu metin, tek parti iktidarının Nâzım Hikmet'e reva gördüklerini sergüeyen ipuçlannı içeriyor. Bu bilgiler, Nâzım'ın 'devlette yuvalanmış bazı işgüzarlar' marifetiyle susturuluşunun da bir itirafı aynı zamanda. Bir dönem, adını ağzına alanları bile sürüm sürüm süründürenlerin, şimdi onun şairliğiyle, Türklüğüyle övünmeleri, komünistliğine sıcak bakmaları hiç kimseyi şaşırtmamalı. Çünkü böyleleri, "doğru"ların değil, "egemen"lerin dalkavukluğu olmuşlardır, her dönem. Ama güneş de balçıkla sıvanmıyor işte. işte Atatürk, işte Nâzım! Hiç şüphe yoklci Nâzım, büyük bir şair! Hiç şüphe yok ki Nâzım, inanmış bir komünist! Hiç şüphe yok ki Nâzım, bir Türk! Ama kafa kâğıdı yokmuş! Ama mezarı çok sevdiği vatanında değilmiş! Atatürk'ün o güzel adama verdiği değerin vanında, aydmlanma yolundan saptırılmış 'devlet'inin ona vereceği 'kafa lcâğıdı' niç kabr. • Ali Fuat CebesoyBilinmeyen Hatıralar/ Hazırlayan. Osman Selım Kocahanoğlu/Temel Yayınlart/385 s. Halikarnas Balıkçısı İmbat Serinliği ••SfSPS İmbat deneme Türk edebiyatının ve kültürünün büyük ustalarından Halikarnas Balıkçısı'nın konuşmaları, ölümünden 29 yıl sonra gün ışığına çıkıyor!.. Şadan Gökovalı tarafından derlenen kitap Balıkçı'nın, Nasrettin Hoca'dan Akdeniz balıklarına, Bodrum kalesinden zeytin ve şamfıstığına değin birçok konuda gözlemini içeriyor. Kitaplan 120. basıma ulaşan Halikarnas Balıkçısı'nın daha önce yayımlanmamış bu yeni kitabını okurlarımıza sunuyoruz. Atatiirk'ten Mr belge 03 Bilgi Yayınevi Meçrulıyei Cad 46/A Yenı?ehır Ankara . Tel 312434 49 99 Nariıbahçe Sok 17/1 Cafialoğlu Istanbul • Tel 212522 52 01 Bilgi Dağıtım: Bilgi Kltabevi Sakarya Cad B/A Kızılay Ankara • Tel 312434 41 06 www btlgıyayınevı com tr • eposta ınfo^bılgıyaylnevt com tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle