23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

suz bu soruların dillendirdiği kaygıların varlığını inkâr edemeyiz. Ancak ilişkilerin bu merkezde yoğunlaştırılması, tek boyuta indirgenmesi insanı kurutur. Her şeyi kendi çıkarlarına yaptığı katkıyla değerlendiren insan, kcndini kapatır. llişkileri sığlaşır. Kapanmanın güvenlik getireceği düşünülür. Çünkü bu yönelimin neueni korkudur. Oysa korku; gerilim ve bencillik üretir. İnsan kendi niteliklerini ötekinin nitelikleriyle buluşturup üretebilirse doyumu yakalar. "Yeter ki masumiyet yok olmasın... Arkadaşlık iki kişinin birbirini etkileyerek çocuklaşabilme yeteneğidir." Yüzleşme Kirlenme olmadan, arınma da olmaz. Kirlendiğini fark eden ve bundan rahatşız olan özne kendini arındırmaya girişir. Öncelikle durumunu fark etmesi gerekir, kendini amansızca eleştirmesi için bu zorunludur. Bunun ardından kendine karşı açık, dürüst olması gelir. Adnan'ın, mezarlıkta, Doğan'ın üzüntülii sevgilisine sarılırken akluıdan geçen düşüncelerle yüzleşmesi bu duruma iyi bir örnek oluşturmaktadır: "Demet güzel bir kadındı... Bir dostluğun, hadi dürüstçe davranayım bir ilişkinin başlangıcı olabilirdi bu... Böyle bir anda aklımdan bunları geçmesi alçakçaydı, ama geçiyor." (12) Ahlakçı, sahtekârca yaklaşımlann, değer tellallığının, yaşam yargıçlığının kuşatmasında bile insani dinamikler yok olmazlar. insan kendine karşıt bir öznedir. Böyle olmasa gelişemezdi. Çelişkilerle doludur; dönem dönem bu çelişkilerin farklı vönleri öne çıkar. Zamanfa yer değiştirebilir. Her biri kendi gücü oranında davranışların oluşumuna, bileşen olarak katılırlar. Ancak değer yareıları, vicdan, akıl gibi ehlileştirici güçferle çatışkıya düşebilirler. Bu süreçte nelerin baskın çıkacağının garantisi verilemez. Ortaya çıkan sonuca göre değerlendirmeler yapılabilir. Ancak "ahlaksızca" eğilimlerin, "alçakça" davranışların olmadığıolamayacağı iddiasında bulunmak yalancılıktır. "Çünkü insan şudur: O kendi çok çeşitli doğasının çelişkisinin yalnızca taşıyıcısı değil ama sürdürücüsüdür de. insan bu çelişki içerisinde kendisine eşdeğer ve sadık kalır." (13) Bir arınma deneyimi olarak Kukla'daki Resul tipi çok çarpıcı. Doğan'la birlikte kaçırıp, boğarak öldürdükleri Levent Oytun adındaki genç için sonradan acı çeker. Levent'in hoğularak öldürülme sahnesi tüyler ürperticidir: "Ayıldı zavalb çocuk. Yeniden teli görmesini sağladım. Karşısında sakin sakin durup bir dakika kadar teli salladım. Sonra ağır adımlarla arkasına geçtim. Korkusu depreşsin diye, biraz daha bekledim. Ardından, 'Ya Bismillah', deyip, evet, Allah'ın verdiği canı alırken onun adını kullanmaktan çekinmiyordum sağ dizimi sırtına dayayarak teli boğazına geçirdim. Bütün gücümle sıktım, nefessiz kaldı. Baktım kendini kaybetmeye başlıyor, teli gevşettim. Oksürerek, panik içinde nefes almaya başladı. Bir yandan da yalvarmayı sürdürüyordu. Nefesi yeniden düzeün hale gelinceye kadar hiç dokunmadım..." (14) Resul böyle öldürmenin keyfini yaşamaktadır. Bu olaydan yıllar sonra vicdanı sızlamaya başlar. îşlediği cinayetle içsel hesaplaşmaya girişir. Yaşamı bir cehenneme dönüşür. Bir cana kıymıştır, acı çekmektedir ve çekecektir. Intihar edip kurtulabüir ancak o gönüllü olarak acıya yatacaktır. Sırat Köprüsü'nden geçerken de öldürdüğü genci sırtında taşıyacaktır. Resul yüreğinde yanan acının ateşini, aleve dönüşmüş şu sözcükJerle dışarı savurur. "Onu ben öldürdüm, biliyor musun? Onu ben öldürdüm," der Adnan'a. Cezaevinden çıktıktan sonra Sapanca'da bir dağ evine kapanır; izbe, gözden uzak bu barakada yaşamaya başlar. Teknolojinin hiçbir ürününü kullanmaz. Evde SAYFA 14 elektrik bile yoktur. Duvarda asdı olan öldürdüğü gencin fotoğrafıyla her gün konuşur, af diler. Duygusunu uçlarda yaşayan bir insandır o. Cinayeti işlerken de, acı çekerken de hep uçlarda gezinir. İnsan ruhunun tek tipleştirilemeyeceğinin iyi bir örneği olarak romanda öne çıkar Resul. Gerçek insani yücelme, kendi kötülükleriyle yüzleşme cesaretidir. Hiç kimse seni buna zorlamadan, hiçbir onav beklemeden, övgü kaygısı taşımadan, başkasına yol göstermek, örnek olmak hevesine kapılmadan... Hiçbir şey gizlemeden ,açıkça yüzüne bakarak, gözünü kırpmadan, runıınu okuyarak yüzleşebilmek... Doğamızın bir parçası olan iyüik, doğruluk, adalet duygumuzun gücüyle, içimizin sızlamasıyla kıvranarak... Işte "Olmak" için ödünsüz, katıksız, içten bir yol. Ahmet Ümit son romanında bir arınma yöntemi olarak bunu sergiliyor. "Kukla" çok katmanlı bir roman. Onu bir politik gerilim öyküsü gibi de okuyabilirsiniz, sıkı bir polisiye olarak da. Bununla birlikte beni bu romanda asıl etki leyen yan; nsikolojik öğelerle zenginleşen felsefi aerinlik oldu. Romanda genel çıkarsamalar, olaylardan ve diyaloglardan beslenerek yapılıyor. Aradaki anlatımlar kaldırılsa ve sonra bu felsefi düzevde genellemeler ardı ardına dizilse bile bir dağınıkhğa ve boşluğa rastlanmıyor. Genellemeler aynı zamanda birbirinden çıkarsanmış gibi dizgeselliğe sahip. Dolayısıyla herhangi bir yapaylık ortaya çıkmıyor. Çünkü yapıtın içinden besleniyor. Yaşama dair pek çok kavram tartışdıyor "Kukla"da ama temel izlek "kaybetmenin mutlaklığı" üzerine kurulmuş. Katiller de, kurbanlar da kaybediyor. Tıpkı ülkemizde yaşanan "Susurluk Süreci"nde olduğu gibi. Buna rağmen umutsuz bir roman değil "Kukla". Kaybetme üzerine Tufan Abi'nin söylediği şu sözler, romanın gerçekçiliğinin yanı sıra iyimserliğinin de bir kanıtı olarak öne çıkıyor. "Çoğumuz kaybettiğimizin bile farkına varmayız; her gün biraz daha azala azala yanmakta olan mum gibi tükeniriz. Bazılarımızsa bu acı gerçeği fark eder. Fark edenlerden bir iusmı kaybetmeye dayanamaz, oyunda yenildiklerini anlayınca mızıkan çocuklar gibi, hem kendilerinin, hem de çevresindekilerin günlerini cehenneme çevirip, mutsuzluk denizinde ağır ağır boğulup gider. Diğerleri ise bir gün yok olacakianndan emin oldukları halde ne heyecanlarından, ne umutlanndan, ne de sevinçlerinden vazgeçerler. Sonunda başlarına neler geleceğini bile bile, ölümfe sınırh bu maceranın her evresini, her anını merak eder, bir çocuk gibi şasarak ve hayretler içinde kalarak yaşarlar. Onlar yaşamı asla mutluluğa indirgemezler, çünkü mutluluğa indirgenmiş bir yaşam, yoksul geçirilmiş bir ömürdür. Yaşamı mutluluğa indirgeyenler de ruhsal açısından yoksul kimselerdir. Ruh zenginliğini kazanmış olanlar, yaşamı acısıyla, mutluluğuyla, ihanetiyle, çirkinliğiyle kabul edenlerdir." (16) .. Ahmet Ümit, "Kukla"da kolay bir dil kullanmış. Hiçbir yapaylığa, süslü anla tım hevesine kapılmadan neredeyse günlük konuşma diliyle, sade ve açık bir söylem kullanmış. Bunun yaratabileceği tehlikeyi göze almak cesaret ister, yetkinlik gerektirir. Çünkü diyaloglar, çözümler ve genelleyici gözlemler sergilenirken günlük düe yaklastıkça edebi tat kaybolabilir. Ama "Kukla"aa kaybolmuyor. Romanı, bize Adnan (başkisi) anlatıyor. Bu yöntem, anlatıma genişlik ve giiç katmiş. Olumsuz da olabilirdi; anlatım darlığa yol açabilirdi. Biçimsel olarak da olsa anlatıcının karakteri dialoglara ve gözlemlere damgasmı vurabilirdi. Ama tersi olmuş, anlatunda bir zenginlik yakalanmış; yöntem, içeriği daha sağlam, samimi ve tutarlı kılmış. Bu kitabı okumamış olsaydım, yaşam üzerine yukarıda sıraladığım kavramları düşünür müydüm, bilmiyorum. Ama şundan eminim, bu roman varolan düşüncelerimin düzenlenip, yeniden ifade edilmesine yol açtı. Tinsel dünyamıza gelen her uyarının farkındalığımızı artırdığını, kendimize ve yaşama dönük daha sorgulayıcı duruma ittiğini yeniden gördüm.B (1) Kukla/ Ahmet Ümit/ Om Yaytnla(2)Age (3)Age (4) Kukla/ Ahmet Ümit/ Om YaytnlaO)Age (6) Emre Yılmaz/ Şeytan Fısılttları/ say/a 93 (7) Kukla/ Ahmet Ümit/ Om Yayınla(S)Age (9)Age (10)Age (U)Age (12) Age (13) l legtl/ Estetik/ Taylan Altuğ/ Payel Yayınları/ say/a 239 (14) Kukla/ Ahmet Ümit/Om Yayınla05) Age • • " Somıç ERDEM OZTOP S on yıllara bakıldığı zaman polisiye tarzı romanda kendini göstermeye başlayan bir yazarla birlikteyiz: Ahmet Ümit. Türkiye'ye kendini tanıtması, 1989 yılındaki ilk y apıtı" Sokağın Zu lası" isimli şiir kitabı ile oldu. Ardından 1992'de "Çıplak Ayaklıydı Gece" adlı ilk öykü kitabı ve o yıl aldığı Sanat ödülü takip etti. Bu kitaplarından sonra da sırasıyla; "Bir Ses Böler Geceyi" (öykü), "Masal Masal içinde" (çocuk kitabı), "Sis ve Gece" (polisiyeroman), "Kar Kokusu" (polisiyeroman),"Agatha'nın Anahtarı" (polisiyeöykü) ve2000yılında kendinden epey söz ettiren "Patasana" adlı tarihipolisiye karışımı romanı yayımlandı. O yıllarda tüm dünyada çolcça ses getiren "Ramşes" beşlisine Türkiye'den de Ahmet Ümit "Patasana"sıylakarşdıkverdi. Artık "Patasana" ile Ahmet Ümit, hem kendini Türkiye'ye iyice tanıtmış ve kanıtlamış; hem de çok razla okur kitlesine ulaşmış oluyordu. Yazarken Dostoyevski'ye yaklaşmak ve onun gibi büyuk romanlar yazabilmeyi isteyen Ahmet Ümit, okurları için çok uzun gibi gelen iki yü aradan sonra tüm Türkiye'de, hatta tanıtımı iyi yapılabilirse tüm dünyada kendinden ve yapıtından çok ses getirebilecek "Kukla" isimli yeni kitabıyla yine gündemdeki yerini alıvor. Polisiye, Ahmet Umit ve "Kukla" rilimi harmanlayarak oluşturmuş. Kitap, günümüzde hâlâ popülaritesini kaybetmeyen Susurluk olayından esinlenerek yazılmış. 611 sayfadan oluşan ve bu sayı çok görünse de, bir çırpıda okunuveren romanda, olayların kişileri nasıl birer kukla haline getirdikleri anlatılıyor. Kitabın belirgin kahramanlarından ilki; romanın başında belirttiği üzere eşinden boşanmış, gazetecilik işinde kovulan, hayattan hiçbir umudu kalmayan, bu, yüzden de kendini tek çözüm olarak gördüğü alkole veren adnan, ikinci olarak; kitapta yakışıklı olduğu belirtilen, Doğan. Bana göre romanda ana karakter olabilecek oir diğer kişi ise; kitabın içinde; "Yaşam, kaybetmeyi öğrenmektir." gibi birkaç kendine özgü sözle bizlere ders almamız gerektiğini belirten, hissiz gazeteci Adnan'ın dostlarından, yaşamını yitirmiş başarılı gazeteci Tufan Abi. Kitabın konusu; işinden kovulmuş gazeteci Adnan ve birçok kirli işe bulaşmıs, üvey kardeşi Doğan'ın bulaştığı bu kirli işlerin gazeteci kardeşi vasıtasıyla su yüzüne birer birer çıkarılma çabasıyla, bu çabalara cinayetlerin eklenmesiyle başlıyor ve sürüyor. Bu olaylarla birlikte yazar, acaba kim iyi, kim kötü, kim suçlu, kim masum sorularıyla okurda hep şüphe uyandırıyor. Bu şüphe kitabın sonuna kadar devam ediyor. Kısaca, Susurluk olayı devam ettiği sürece romanın da süreklilik kazanacağını düşünen Ahmet Ümit; Kukla'yı entrika, gerilim, siyaset gibi okurda ilgi uyandıracak birçok malzemeyle bezemiş ve bunu da çok iyi başarmış görünüyor. Kitapla ilgili kafama takılan tek bir soru var: Bu kadar kendini kanıtlamış bir yazarın, günümüzde ilk basımı yüz binlere ulaşan kitapların aksine, bu romanın ilk baskısını vayınevi neden iki bin gibi az bir rakamla gerçekleştirmiş, hâlâ anlamış değilim? Ahmet Ümit ve son kitabı Kukla, bütün olarak ele ahndığında; kitaplarının tümünde gerilim duygusunu okurlarına tattıran; hem bundan on yıl öncesinde onunla başlayıp, bu ydın başında Orhan Pamuk ve şimdi yine kendisiyle devam eden siyasi, gerilim, polisiye tarzı romandan, hem de Kukla yı korkmadan, büyük bir cesaretle yazdığından ve o güzel kitabının kapak tasarımından dolayı Ahmet Ümit'i tebrik etmeyi bir borç biliyor, ödüller alabilecek ve çoğu kı^inin kütüphanesinde başyapıt olacağına inandığım Kukla isimli romanı herkese tavsiye ederim." Kukla/ Ahmet Ümit/ Om Yaytnevi/ 2002/ 611 s. K İ T A P S A YI 638 KuUa hakkında sonuç Yaşanan bir hikâyeden esinlendiğine televizyonda değinen Ahmet Ümit, son kitabı "Kukla"yı, siyaset, entrika ve ge Bol siyaset, bol entrikalı bir kitap: Kukla" C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle