Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Atatürk'ün en yakın silah arkadaşı Ali Fuat Cebesoy'un tüm hatıralan elimizde artık ELİF YILMAZ âzım Hikmet'in başına gelenlerin, devlet adına işlenmiş, "kasten" ve "taammüden" tezgâhlanmış bir ayıp olduğunu bilmieyen kalmadı artık. Fakat nedense, ayıbın bu yanı yine de pek tartışılmıyor. Ancak, Nâzım Hiktnet olayının eninc boyıına irdelenmesi gereken yanı bu. Çünkü bu 'tezgâh', nedense, o gün bııgün hiç mi hiç işsiz kalmıyor. Demeklci, 'yargılama'nın aydınlanmasından, dosyaların kurcalanmasından, ayıpların gün ışığına çıkmasından hâlâ rahatsızlık duyanlar var. Oysa Nâzım, 75 yıl önce, bir daha gün yüzü görmemek üzere, kapatıldığı Yavuz'un sintinesinden çoktan çıktı yeryüzüne. O şimdi, Türkçenin bayrağı...insanlığın ortak türküsü...dünyanın şairi. Bugün dünya, Türkiye'yi, yalnız 'o çocukta istidat var' diyen Atatürk'üyle ve o 'dik kafah' şairiyle tanıyor. lzin verirseniz, burada bir parantez açarak, Türkiye'nin bugünkü nali pürmelâline ve Nâzım Hikrnet'te yaşadığımız acı gerçeğe bir not düşelim: "Eğer bugün, Türkiye Avrupa kapılarında boynu bükük bekletiliyorsa, eğer bugün Türkiye insanının karnını doyurmaK için yedi cihana el açmış bir duruma düşmüşse, eğer Türkiye bugün saygınhğını yitirmişse.eğr Türkiye bugün aydınlanma yolundan çıkmışsa, eğer Türkiye, hâlâ ülkesini yurtdışında onurla savunacak, yüzünü ak edecek yetenekli kadrolardan yoksunsa, bunun temel nedeni, yıllar yılı, gelmiş geçmiş yönetimlerin, yetenekli gençlerimizi düşman gibi görerek yok yere kırımdan geçirmesinden, zindanlarda çürütmesindendir...' Oysa, asıl tartışmamız gereken ana sorunumuz bu: "Türkiye niçin çağdaş dünyadan itiliyor, niçin yeniden dört nala karanlığa koşuyoruz?" N 'Bilinmeyen Hatıralar'ında Atatürk ve Nâzım Hikmet... tçinde Nâzım Hikmet'le ilgili "Gazi dikkat et diyor, bu senin işindir diyor, Şükrii Kaya'ya. Bana kurtar diyorsun, gidiyorsun Mareşale de yakala diyorsun bu adamı" gibi ifadelerin de yer aldığı "Bilinmeyen Anılar" yakın geçmişle ilgili birçok olaya ışık tutuyor. sitesi'nde de Türk edebiyatı ve Türk tarihi üzerine seminerler düzenlemesi ve Türkçe kursların açılmasına ön ayak olması, bu konuda son derece bilinçli hareket ettiğini gösteriyor. Prof. Latimer, 1966'da yeniden Türkiye'ye geldi. Bu gelişinde, Ali Fuat Cebesoy'la Şişli'deki kira evinde "ordusiyaset", "dinlaiklik", "cumhuriyetcok partili yaşam", "Amerikan mandası' ve Denzeri konularda uzun bir söyleşide değindiği önemli konulardan biri de Nâzım Hikmet'in 'düzmece' bir mahkemede, 'uydurma' belgelerle ve 'ikna' edilmiş tanıklarla zindana atılışını tezâhlayanları gözler önüne sermesidir. Ayrıca bu açıklamadan, 'vatansever'likleri kendilerinden menkul kimi gayretkeş devlet adamlarınca Nâzım Hikmet'e yönelik tezgâhlanan bu acımasız 'komplo'yu, çok yakından izlemesine karşın, "lek Adam Atatürk"ün önleyemeyişinin hazin öyküsünü de öğreniyoruz. "Bilinmeyen Hatıralar" kitabında, Atatürk'ün Nâzım Hikmet'e ilişkin düşüncelerine kapsamlı sayılacak bir biçimde değinen Cebesoy, bilindiği gibi öyle sıradan bir kişi değil. Amasya'da, Kurtuluş Savaşı'na karar veren '5 paşa'dan biri. Atatürk'ün ölümüne dek birlikte olduğu, gençlik ve çok yakın silah arkadaşı, Türk dilinin büyük şairi Nâzım'ın da 'büyük paşa dayısı'. Kurtuluş Savaşı'nın ilk günlerinde, Ankara'da, Nâzım'ı Atatürk'le ilk kez yüz yüze görüştüren insan o. Birinci ağızdan, 'büyük paşa dayı' Cebesoy'dan, bir kez daha öğreniyoruz ki, Nâzım, devlete kapıkulu olmayı reddedişinin ağır bedelini ödedi. Ankara'nın "bizden olmayan, bize karşıdıı" fetvası. övle her babayiğidin Cebesoy'un Bu temel sorunumu/u, şimdilik bir kenara koyarak yazımızın konusuna, "Nâzım Hikmet"e ve daha sonraki yıllarda da aydınlarımıza karşı fütursuzca işlenen, bağışlanmaz 'ayıp'larımıza dönelim. Ve de, fazla ayrıntıya girmeden, bir 'belge'yi izleyerek, ulaşmaya çalışalım yıllar yılı bizden gizlenmeye çalışılan gerçeklere. Nâzım'ın 'Büyük paşa dayısı' Ali Fuat Cebesoy'un ölümünden çok az önce, bir Amerikalıya söylediklerinden öğreniyoruz ki, çağdaşlaşmanın bu denli uzağına düşüşümüz öyle rasgele bir durum de£tl. Sözünü ettiğimiz bu Amerikalı Prof. Frederik P. Latimer. Atatürk Türkiye'sinde görev yapmış bir diplomat. 1936'dan sonra, Ankara'da görevlendirilmiş bir "Türk Bölgesi" uzmanı. Bizi bizden daha iyi tanıyan Batılı tarihçilerden biri. Ilk gelişinde 9 yıl kaldığı Türkiye'de, "Atatürk"e ve "devrim"lerine ügi duyan bir siyaset bilimcisi. Onun Kurtuluş Savaşı'na ve genç Türkiye Cumhuriyeti'ne duyduğu r>u yakınlık, Türkiye'deki görevinden ayrıldıktan sonra da, emeklilİk döneminde de artarak sürdü. Güvenilir bir "Türk Bölgesi" uzmanı olduğu anlaşılan bu 'Amerikalı görevli'nin, 1960'da, Princeton Üniversitesi Doğu Etütleri Enstitüsü'nde akademik görevi sırasında, seçtiği tezinin "Atatürk'ün Siyaset Felsefesi" (ThePolitical PhilosophyOf Mustafa Kemal Atatürk) üzerine olması hiç de rasgele bir seçim değil. Daha sonra görev aldığı Utah ÜniverSAYFA 16 Bağışlanmaz 'ayıp'lar karşı koyacağı türden bir uyarı değildi. Fakat 'fikri hür, vicdanı hür' Nâzım'ın da, kimi eski yoldaşları gibi, 'komünist'liğini inkâr edip, 'tek parti'ye biat et meşi de asla söz konıısu olamazdı. Öyle de oldu. Ve restleşme işte bu noktada netleşmeye başladı. Çünkü, ne Şükrü Kaya ve avenesinin bu tür bir başkaldırıya tahammülleri ardı, ne de Nâzım'ın doğru bildiği yoldan dönmeye niyeti. Atatürk'ten yüz bulamavan Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, Atatürk'ün hastalığından da yararlanarak, Nâzımın ipinı çekmekte gecikmedi. Atatürk'e yaptıramadığını, Mareşale yaptırdı. Ve Nâzım'ın uzun ve çileli mahpusluk yaşamı, halkına ve ülkesine hasret ölüm yolculuğu böyle başladı. Bugüne dek, yaşamı üstüne çok şey söylendi ve kitap yazıldı, daha da söyleneceği, yazılacağı gibi. Yazılan bu kitaplardan biri, hiç kuşkusuz onu en iyi tanıyanlardan ve ona en yakın olanlardan biri, Memet Fuat'ın Nâzım'ın Türkiye'deki yaşamına ilişkin en sağlıklı bilgileri içeren "Nâzım Hikmet"i (Adam Yayınları). Yılların birikımini içeren bu güzel eserin, rahatlıkla, Türkiye'de şimdiye dek Nâzım üzerine yazılmiş, Nâzım'ın tüm renklerini yansıtan, en güzel, en kapsamlı, en zengin içerikli, çoğu ilk elden edinilmiş bilgiler içeren tek eser olduğu söylenebilir. Aslında, Memet Fuat'ın yıllar yılı yazdıklarının derli toplu bir derlemesi olan "Nâzım Hikmet", Kanımızca, ülkemizde şair hakkında yazılmiş en güvenilir, doyurucu bilgi kaynağı, tek başucu kitabıdır. Fuat'ın "Nâzım Hikmet"inden sonra yayımlanan SaimeGöksu'nun "Romantik Komünist"i (Doğan Kitap" de, çok uzun bir çalışmanın ürünü, özenli, değişik yapıda, akademik bir eser. lleride Nâzım'ın yaşamını yazacakların, mutlaka örnek alacakları, hatta aşmak zorunluğunu duyacakJarı nitelikte, titiz bir araştırma, farklı bir eser. 'Romantik Komünist'in göze çarpan en belirgin özelliklerinden biri ise, bir anlamda Memet Fuat'ın 'Nâzım Hikmet'inin tamamlayıcısı gibi olması, şairin yurtdışı yaşamına daha çok ağırlık vermesi, bu yanıyla daha ayrıntılı bilgiler içermesidir. Kısacası kimimizin yerlere göklere sığdıramadığı, kimimizin hâlâ içimize sindiremediği, Türkçenin büyük ustası Nâzım Hikmet'i, anmış olmak için andığımız 100. yaşında, onu abartısız ve oıanaklar ölçüsünde yanlışsız anlatan, birbirini adeta tamamlayan bu iki eserin değerlendirmesiniokurlarabırakarak, 'büyük paşa dayısı Cebesoy'un ağzından, sevgili arkadaşı Mustafa Kemal'in, Nâzım'ı, "fuşe'liğine soyunan işgüzarların elinden kurtaramayışının hazin öyküsünü birlikte dinleyelim: "f Atatürk] Nâzım Hikmet'i çok istedi, yani onda büyük istidat gördü. O'nun filmlerini getirtti. Afet Inan çalar, bilir Afet Inan O'nun [Atatürk'ün] şeyini. Atatürk onu [Nâzım] çağırtmak istedi. Nâzım çok rica etti, beni çağırmasın dedi. Belki bir kusur işlerim, bir terbiyesizlik yaparım, bana çıkışır, gözünden düşerim, dedi. Çünkü Nâzım çok dik kafayen bir adam. Atatürk isterdi ki, kendi kalıbına girsin herkes, Türklüğe girsin. Herkes bu Türklüğün içinde. Srnra, [Atatürk] 'kalk sen bir şey söyle, anlat der, filan der'. Bu da [Nâzım] der ki, 'ben emir yapamam der, o vakit bir bir kusur yaparım, beni huzuruna çağırmasın' derdi. Ama [Atatürk] bunun [Nâzım'ın] şiirlerini okurdu, gramofon filan Hadnöykü lı bir adam. Yani kumanda aJtuıa girmc Ali Fuat Cebesoy. Amasya'da, Kurtuluş savaşı'na karar veren s pasadan biri. Atatürk'ün Olumüne dek birlikte olduğu, gençlik ve çok yakın silah arkadaşı, Turk dilinin büyük salrl Nâzım'ın da 'büyük pasa dayısı'. CUMHURİYET KİTAP SAYI 638