Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
içine düştüğü köhne yalnızhğı çağrıştınr. Yalnızlıksa insanı kendine ve kendini içine alan kedere gönderir. Yalnız ve kederlinin ise ölümuen başka gideceği bir adresi yoktur. Ne var ki, insanın kendine dönme isteği, yalnız da olsa, yaşamasını da içerir. Belki de kentli insanın yalnızlığı, ölümden öncc ya da ona rağmen gidebileceği tek adrestir. Bedrettin Aykın'ın bu tavrında bir tepki de gizlidir. Tepkiyse yaşanmakta olanı "çözmcyi" "parçalamayt" veyıkmayı amaçlar. Burada kendine ve dünyaya eleştirel bir bakış da vardır. Ama söz konusu bakış daha çok şiir yazanın kendisine yöneliktir. Belki de bu yüzden "bag"ışlamıyorum sızı kendımı" dizesi hayata ilişkin durumların gittikçe vahimleşen boyutlarını gösterir. Kendisini hayatın dışına itilmiş olarak bulması/görmesi, öyfe olduğunu düşünmesi bile bunu değiştirmiş olmaz.. "kaçacak hiçbiryerimizyok" dızesiyse bu anlamda yaşamaya ilişkin açık bir kesinligi içinde taşır. Biraz ilerde Aykın'ın vurgusunun aşka yöneldiğini görürüz. Bugünün dünyasındaki aşksızlığm yansıması orta yerde öylece durur. Insan gibi aşk da sentetikleşmiştir, anonimdir. "taşıyamaz sensizliii/ yaşlı yorgun hedenım" Aşk bir anlamda yalnızlığı dayanılmaz kılan eksikliklerden hem de en önemlilerden biridir. Hangi biçimi olursa olsun, aşk insanı hayata ve bu hayatı yaşamaya bağlayan esas olgudur. Ama şairin dizelerinde daha çok sentetikleşmenin bir sonucu olarak aşksızlığı saptarız. Buysa daha fazla kencıi içine çekılmesini getirir. Yalnızlık bir bakıma aşksızlığın sonucudur. Aşkın içerdiği yalnızlık durumu değildir. Şiir yazan yalnız olmasına yalnızdır ama aşksız asla yaşayamaz! Aşk gibi illegal ve mııhalif bir duygunun yokluğıı, yoksunluğu yada sentetikleşmesi hayatı bir düşler yığınına çevirir. Deyim yerindevse insan ömrü bundan sonra ancak ve daha çok düşlerden oluşur. Geçmiş ve bugün o düşlerle belirginlik kazanır. Bu daha çok bir aşk düşüdür. Bütün bunlarm arkasında kendiyle baş başa kalmanın derin hüznü ve burukluğu vardır. Bu yüzden şair bir anda "eskibirkilidim/' kapandtmkendime/' yitik anahtanmla" dizeleriyle okuru baş basa bırakacaktır. Sonra... ekler: "yaşlı kalbinı bir örcn" Aslında bu dıırum bir karamsarlık hali de değildir. Tersine yaşama isteğini de çoğaltır. Çünkü biraz sonra okuru karşılayacak olan dize şairin kendisine verdiği bir yanıt olarak karşımıza çıkar: "gel aç bem kendine" ! Ilerledikçe Aykın hayatının bu derece bireysel düzeyde sürmediğini ve bu bireyselliğin toplıımsal bir açılım olduğunu duyurur. Bugünün dünyasının ve bugünün hayatının böyle yaşanıyor olmasının asıl suçlularını okura gösterir. Bu suçlularsa "akşam", sentetik "aşk"ve "zuliim"dür. Öyleyse "Akşamı, aşkları ve zıılmü" sorgulamak gerekir. Şiirindeki eğilim bir anda zulmü sorgulamaya dönüşür. Bu bağlamda şiirinde zaman olgusu "gece" ve "akşam" olarak ortaya çıkar. "Gece" ve "akşam" insanın kendini yok etmeye çalıştığı zamandır. Uzun sürecek ve geçmesi zor bir zamanın da tek rengi vardır; o da siyahtır. Akşam ve gece o karanlığı temsil eder. Bir anda şiir yazanın kendine ve şiire ayırdığı zaman olarak aldığımız akşam ve gece bunun tersi bir konum kazanır. Bu noktada ev, ev olmanın, barınak olmanın uzağındadır. Bir bakıma dünyanın kendisi de böyle bir özellik kazanmıştır. Kederlerini götürecek bir yerin olmaması da, evin artık geçmişte kaldığını gösterir. "nereye gitsek akşam/ sabah sayımlarında yeniden hücrelerimize" döneriz. Bu dizeyle Aykın evle hapishane arasında bir ilişki kurmamızı sağlar. Buysa okurun ilgisini bilinçli olarak napishane hayatına yönelCUMHURİYET KİTAP SAYI 636 Aşk vurgusu tir. Şair eviyle hapishane arasında özdeşlik kuruyor gibi gözükürken okuru son birkaç yılın toplıımsal olgularına gönderir. Şairin orda okura gösterdiği ise geçen yazın ardında bıraktığı toplıı gömütlerdir. Tam burada Aykın okuru bu kez başka bir doğasal/ toplumsal acıya, depremegötürür. Böylelikle şair hayatı, ev, hapishane ve depremle açıklamış olur. Her üçü de daha çok ve yalnızca acıyı içerir. Dışlanmışlık duygusunu yaşatır. Burada söylenecek olansa çoktan bellidir: "kaptları yüzümüze kapatan hayat"\ Aynı dize bu kez şairi alır geçmişine, çocııkluğuna götürür. Şairin çocukluöu bu arada bugünü anlamaya ve sorgulamaya çalışan bir olgu konumunu kazanır. Başka bir deyişle şairin geçmişi bugünü sorgulamasında bir imkân haline gelir. Yorgun bedeni geçmişle bugün arasında uzun yolculuklara çıkar. Çünkü yaşayabilmek için geçmişi hatırda tutmak gerekir Bugünse içerdiği yalnızlıktan dolayı geçmişi çağrıştırmaya sonuna kadar açıktır. Belki o geçis sayesindedir ki "Yüre&tm bir söz dinlemez çocuk" dizesiyle okuru ve kendini bugüne getirir. Bedrettin Aykın'ın şiirlerinde "güz" ve "balkon"un yan yana getirilmesi bir bakıma ölüm düşüncesini bir olumsuzluk olarak hayat içinde biraz daha çoğaltmış olur. Ne var ki, ölüm düşüncesinden ölümü bekleyen bir insan nrototipi ortaya çıkmaz. Tersine evinin balkonunda yaşadığı güze rağmen hayatı/nı sürdüren biriyle karşılaşırız. Galiba burada yaşamayı sağlayan hayat ve aşk düşüncesi oluyor. Çünkü, altmış beş yaşında hayat ancak aşkla ve aşka bağlanarak yaşanabilir. Zamanın daha çok karanhk ve gece olarak belirdiği bir dünya düzleminde aşk bireyin politikliğini yoğunca içerir. Yolları kardan kapanmış bir "kışevinde" insan hayatına aralıksız kar yağar. Biteviye yağan kar mordur. Şiir yazanı hayatla ölüm arasında neredeyse sabit bir noktada tutar. Ama orda bile şiir yazanın yüzü ölümden çok hayata dönüktür. Ben, burada özellikle şiir yazanın hayata yaklaşımının şiirdeki yansımasını daha çok dikkate değer buluvorum. Şiirin böyle bir bağlanmayı sağlıyor olduğıı da ayrıca belirtilmelidir. Bu daha çok şiire özgü bir durumdur. Kaldı ki, güz ölüm değildir. Güz hayata yeniden başlamak ve hazırlanmak için verilen moladır, duraklamadır. Yeniden başlamak için birikme gereklidir. CJÜZ, doğa için oe, insan için de bir birikme, başka bir deyişle yıkılma ve yenilenme halidir. Denilebilirse, günümüzde her insan gibi şiir yazan da, Kent hayatı içinde kendine yaşama alanları arıyor. Bir bakıma sığınacağı yerler arıyor. Ama bunun gerçek anlamda bir sığınma olmadığını da Uzun yolculuklar biliyor. Çünkü, me kânlar bir sığınak ve barınak ofmaktan çoktan çıktı. Bu bağlamda mekânların çoğu kendinin tükenmesi ve tüketilmesiyle birlikte içinde yaşayan insanı da tüketiyor, nesneleştiriyor. Ne var ki, insanın yaşamak dışında başka bir şansı yok. Doğayı istediği gibi dönüştüren Dİr canlı olduğunu bile bile, dönüştürdüğünün kendine aitliğini ve doğallığını ortadan kaldıran insan bunlarla yaşamak zorunda. Şiir burada hayata bağlı olmak gibi bir özellik kazanıyor, kazandırıvor. Yaşayanın hayatla bağını kuruyor. Bu bağla nayatını anlamlı hale getiriyor. Birey insan için hayatı anlamlı kılan her şey günümüzde biraz daha önem kazanıyor. Bunun toplumsal bir anlamının olduğunu da düşünüyorum. Kaldı ki, Aykın'ınGüz Balkonu'nda yer alan şiirlerine bakılırsa, şiirinin ilgisinin ve ekseninin kendisiyle sınırlı olmadığı görülür. Orda bireysel olanın bir biçimde toplumsal olana eklendiğini saptarız. \ latta toplumsal olanın içinde büyük bir duyarsızlıkla yaşanan trajedilerin de Aykın'ın bireyliğine, bireysel dünyasına kimi zaman kalın çizgilerle, kimi zaman da belli belirsiz baglandığını sezinleriz. Bir bakıma bu, sözcüğün gerçek anlamıyla yaşanan, yaşadığımız dünyanın birey olarak şiir yazanın yazdıklarında karşılığını bulmasıdır. Karşılık ya da, yanında yer almak da bu bağlamda belirginleşir. Ama hepsi de eninde sonunda hayata ilişkindir. Güz Balkonu, bedeninin yorgunluğunu kabul etmiş ama bunun karşısında duygu ve düşünceleriyle ilkgençliğini yaşayan bir şairin şiirlerinden oluşuyor. Aykın, gençliğini biraz da geride bırakmayıp kendisiyle birlikte bugüne sürükleuiği geçmişine borçludur. Kaldı ki, şiirlerinde sürekli geçmişle bugün arasında gidip geldiğini ve geçmişi yoluyla bugünle ilişki kurduğunu görürüz. Büyük bir ihtimalle onun geleceğe bakmasını sağlayan da bu tavırdır. Bedrettin Aykın bundan önce yayımlanan Her Mevsım Acılarda, (îecedeSnylenen Türküleı; Eksık Bir Cökyüzü, Yaralı llkyaz, Ansızın Güz, Sevda Surelen ve Yalmzlıklar adı verdiği kitaplarında da yine benzer bir ilişkinin izini sürüyordu. Buvsa geleneksel şıirle modern şiir arasında gidip gelen bir biçim ve söyleyişle gerçekleşiyordu. Bundan ayrı olarak Güz Balkonu'nda tek tek sözcüklerin, dizelerin ve şiirlerin ifade gücünü daha üst bir düzeye çıkardığı da belirtil melidir. Kuşkusuz buradakî ifade gücünün yoğunluğu okuru etkilemiyor değil. Ama, asıl etkilenmenin kaynağını yine hayat, şairin hayatı oluşturuyor. Denilebilirse, Bedrettin Aykın ölüm düşüncesinin yıkma ve parçalama gibi özelliklerinden yararlanarak nayatı yeniden deniyor. Güz Balkonu'nu oluşturan şiirlerin asıl anlamının da bu deneyimle, bu deneyime okur olarak eklenmekle anlaşılabileceğini düşünüyorum. Belki de bir bakıma Güz Balkonu şairin kendisi olduğu kadar, okur için de gündelik hayatı yıkıp yeniden kurma, yenileme çağnsıdır. En azından okur olarak Güz Balkonu'ndan kendime böyle bir pay çıkardım. • Yeniden hayat Sea sonsuzla bir olmuş, söi'lenece. söz ç e ş i t l i l i ğ i n b i r i d i r ancak, gizilgücün j'eğin karraaşaaından Bir çığlıkaöz, doğru sona erecek! FİLGÜK MARMARA "Ni/gün Mnnfiara'nın 'daktiloya çektiği' şiirlerinin tlosyasınt, okura 'aracısız'ulaştırtyoruz... telos yayıncılık Istıldal Caddesı, Imam Adnan Sokak No. 2 / 3, Beyoğlu 80080 îstanbul Telefon [212] 249 24 80 Faks. [212] 249 25 48 www telosyayincibk.com telos#telosyay incılık.oom KKALIIAMMl KAHI \Y, IIOHSI K l l . M . l l l . çoban yıldızı asaf güven aksel 'Neosol'la hesaplapna: Fantezileri sokakla yüzUftirmek! yaralarım aşktandır furuğ ferruhzad "Uçmayt düfün Kuf ölümlüdür" Yasalarınt taşa yazarı bir uygarltğın SAYFA 7 kral hammurabi ve babil günlüğü horst klengel