27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

le, saygıyla anılan başka dostlar, başka ustalar da var kitapta. Kaz Dağı'run yamaçlarında yazılmasalardı bile, o güzel insanlar nasılsa dile getirileceklerdi o şiirlerde. "Eski mühürleri okumak bizimkisi" demiyor muydu Oktay Rifat? Komsu kızı Mürvet'le ve Siyamlı ikizlerle başlayan 'Çağrtştmlar' Yaratan adlı şiirinizi nemlı bir sokaktan geçerken dilinize takılan, sahıbını bilmedig*iniz bırşarkıyla bitiriyorsunuz. Bütün ağaçlar söğüt olmuş, yağmura yaslanmış ağlıyorlardı. Bu şarkı var mtydı gerçekten, yoksa sizin dizeleriniz mi yalnızca? Çağrışımlar yaratan o kadar çok şey var kı hayatta, bunıın için ille de nemli ır sokaktan geçmeniz gerekmiyor. Bir çiçek kokusu, sararmış bir gazete kesiği, karşı evin bacasından tüten duman, açık pencereden duyulan eski bir şarkı, soğusun diye kova içinde kuyuya sarkıtılmış bir karpuz... Sardunya saksıiı balkondan Çamlıca görünüyorsa, Metin Eloğlu bakkala gönderiyordur komşunun oğlunu "Beni Bay Metin gönderdi, diyerek. "Bütün ağaçlar söğüt olmuş, yağmura yaslanmış ağlıyorlardr diye bir şarkı yok. Bunlar lise yıllanndan aklımda kalmış dizeler. Sahibini gerçekten bilmiyorum. Belki de okul dergisinde yayımlanmış bir şiirden. Ama artık benim bestelediğim bir şarkı olarak da düşünebilirsiniz. şeyler sormustunuz. Bense kalkmış size uzun uzun eski günlerin kimseyi ilgilendirmeyecek ayrıntılarından söz ediyorum. Belki de insan bütün bu yaşadıklarından kendi içinde özgürce dolaşabileceği bir dünya yaratıyor. Kendine göre bir coğrafya, bir tarih. Bu uzam ve zaman içinde de gezinip duruyor. Shakespeare'den alaturka şarlulara ve Divan edebiyatına, oradan Wajda'ya ve Krakow'a. Sonuçta her şey, sizin de dediğiniz gibi, güzel bir şiire ulaşmak için. "Yaz Kapılan" adlı bir şiirde, "Her şey bir güzel kız için yazılır,' diyordum. O güzeİ kız bir simge aslında. Herkesin kendine göre ulaşmak istediği güzelliğin ve iyiliğin bir simgesi. "Bu azgınlığa ve kudurganlığa karşı güzelliğin bütün gücü bir çiçeğin açışından fazla olmasa bile." Geçtiğimiz günlerde seçme şıırlertniz Ingıltere'deSusie Petschek nerdesin? adıyla yayımlandı. Bu aynı zamanda bir jiirinizin deadt. Kitabtn arka kapağında }ohn Berger'ın bir değerlendirmesi var. Isterseniz o sözlerle bitirelim konuşmamızı. Evet, geçen kasımda Ingiltere'den ilk üç kitaptaki şiirlerimden Michael Hulse'la birlikte yaptığımız çevirilerden oluşan bir kitap yayımladı Arc Publications. ' Where Are You Susie Petchek' adını onlar uygun gördü. Antonia S. Byatt de güzel bir önsöz yazdı. Arka kapakta ise yayıncıların isteği üzerine John Berger'ın her zamanki cömertliğiyle yazdığı şu sözler var: "Çocukluğumda Croydon'da, omzunda bir kuş, gururla sokaklarda dolaşan bir adam vardı. Belki de bir karakuştu bu. Her neyse, bu kitabı okuyan biri, Çapan'ın şiirlerinden sonra vabancı bir kentin sokaklarına çıkınca, kendini omzunda o kuşla dolaşan adam gibi hissedecektir." Dostluk böyledir işte: yıllar sonra yediveren bir gül belleğin çöllerinde. • Derken düşlerdeki volculuklar haşlardı METİN FINDIKÇI C ÇevlPllerden ohışan kitap Shakespeare'den Dıvan edebiyatına, Bahri Baba'dan Wajda'ya kadar uzanan bir hariladan sesleniyorsunuz siirlerinizde. Edebiyat ve tiyatroyla geçinlmiş zengin bır yaşam birikimınden gelıyor dizeleriniz. Sonuçta her şey güzel bir şiire ulaştnak ıçin mi? Shakespeare'den Divan edebiyatına geçmeye gelince: Üstatla tanışmam 1945'teoldu. Muhsin Ertuğrul'un ner tiyatro mevsimini bir Shakespeare oyunuyla açtığı Istanbul Şehir Tiyatrosu'nun Tepebaşı'ndaki Dram Kısmı'nda. O yıl Atinalı Timon oynanıyordıı. Timon rolünde Talat Artemel, I. Cîalip Arcan Anemantus, Hadi Hün de yanılmıyorsam Alkibiades'ti. Daha sonraki yıllarda bunu Coriolanus, Kral Lear, Othello, Fırtına gibi oyunlar izledi. Ankara'da Devlet Tiyatrosu kurulunca da Renato Mordo adlı bir Cevat ÇapanSeçDoğal Tarih/Cevat Dön Güvercin yönetmenin sahneye me Şiirler//l</öw Çapatı/Adam YaDön/Cevat koyduğu o unutulmaz Yayınlart/ 63 s. yınlart/ 62 s. Çapan/Adam Ya'On îkınci Gece'. O ytnlart/ 62 s. yıllarda gene Tepebaşı'ndaki Komedı Kısmı'nda da Istanbul Belediye Konservatuyolculuktu varı Icra Heyeti salı u U ı t i K İ j ı l v ı l ı i i ı/ akşamları Eyyubi Ali Rıza Şengel'in şefliğjnde klasik Türk müziği konserleri veriyordu. Saz heyetinde Sadi Işılay, Yorgo Bacanos, Burhanettin OkNe Güzel Yolculuktu Sevda Yaratan Çağdaş tngiliz Şiiri te, Fikret Kutluğ, Aklımdan Çık/Cevat Çapan Antolojisi/Cefâ/ Hüsnü Tüzüner. On mta/Cevat Çapan /Adam Yayınları/ Çapan /Adam Yaların da eşliğinde din /Adam Yayınları/59 s. 61 s. yınları/271 s. lediğim Safiye Ayla, Akile Artun, Mualla Yakar, Ekrem KoncmrtÇNpon gar, Mustafa Çağlar ÇAS DA Ş ve daha niceleri. O Dunyuîjiiri yıllarda bir süre aynı Antolojisi apartmanda oturduğumuz Hüsnü Tüzüner'den santur dersi de almıştım. Bu konuda umutsuz bir vaka olduğumu anlayıncaya kadar. Ama bü Çağdaş Yunan Şi Çağdaş Amerikan Çağdaş Dünya Şiiri tün bunları ne diye iri Antolojisi /CeŞiiri Antolojisi ICe Antolojisi /Cevat anlatıyorum size? aiz vat Çapan /Adam vat Çapan /Adam Çapan /Adam Yabana şiirle ilgili bir Yayınları/ IV) s. Yayıntarı/215 s. yınlart/671 s. Yaşam blrlklml ııma sabahı uyanıp, perdeyi araladığımda; gökyüzünün, benim gibi kararsız olduğunu duyumsadım. Gökvüzü, yağmuru yağdırıp yağdırmamakla kararsız. Ben ise, bu sessiz ve erken cuma sabahında dışarıda özlemini duyduğum eski mahallelerin sokaklarında dolaşıp dolaşmamakla kararsız. Sonunda dışarıya çıkmaya kararküdım, nasıl olsa yetisecek bir işim yok bu sonbahar gününde, yağmur yağarsa da kendi bileceği bir şey. Elbette sığınacak bir yer bulurum umuduyla; "ne güzel yolculuktu aklımdan çıkmaz" (*) kitabının bütün geçmişe yağan dizelerini çantama doldurup, kendimi sokağa attım. "Neyle boğuşur insan/ koşup yorulduktan sonra/ geçmiş zamanın ardından" Gün gelir, durup dururken geçmişte yaşadığımız bazı anlar gelir bulur bizleri, geçirdiğimiz o günlerin mekânına, geçtiğimiz o yollara düşer düşlerimiz. O yürüdüğümüz patika yolların kokusunu içimİ2de duyumsanz, dokunduğumuz koca ağaçların gövdelerinin özlemiyle düşleriz; oturduğumuz o gölgeleri ararız bulunduğumuz dar odalartn mekânlarında. O mekânları o yolları yaşarken yanımızdaki, birlikte gittiğimiz insanlarla dostlarla yaşanz ve o bulunduğumuz dostlarla dana bir anlam kazanır o mekânlar. O mekânları düşlerken ister istemez birlikte olduğumuz dostları da özlemle anarız hele hayattan kopmuşsa bir acıyla bir buruklukla anarız onları. Doğal olarak bu bir özlemdir. tnsanın doğasında var olan gerçekliktir. Her insan bu tür özlemleri vaşar. Ama insan şair olunca daha bir farklı yaşar. Sair, o yaşadığı özlemleri, düşleri beyaz bir sayfaya kendine has imgelerle, dizelerle yaratır; kendi çocuğuymuş gibi büyütür. Hayata, şiirle bir dipnot olarak düşer o özlemlerini. "İnsan bir bilebilse nereye gideceğini yola çıkarken. Bizimki bir kaçış daha çok, neredeyse kendimizden." Haliç'in yanı başuıdaki durakta, otobüsten iniyorum. Önümdeki koltukta oturan o güzel kadına rağmen iniyorum. Kırmızı ışıkta, yayaların geçişini ihlal eden o züppeye aldırmadan karşıya geçiyorum. Eski tarihi bir yapının yanından ;eçip, daracık bir sokağına giriyorum Baat ın. Hafif meşrep yokuşu tırmanırken ara ara kafamı kaldırıp kırmızı tuğladan yapılmış Kızıl mektebin o muhteşem heybetine bakıyorum. Yaklaştıkça, gitgide anlayamadığım büyüleyici bir atmosfere kapılıyorum. Yokuşu bitirip, patriğin kapısına ulaştığımda dönüp arkama cakıyorum ve o büyünün ne olduğunu çözüyorum; neredeyse harabe denebilecek evler ve sokakların arasında böyle bir yapının sağlam, temiz ve heybetli durmasıaır beni çeken. Belki, bu sokaklarda yıkıldı yıkılacak birçok evle, sokaklarda çöp birikme köşesi haline gelen çeşmelerle yaşıt olan bu iki binanın dış cephesindeki o güzelim nakışları kısa bir süre önce yapılmış gibi durması; onun ve etrafını oluşturan evlerin tezatlığıdır beni büyüleyen. Burası tam da "Düşçülerini bekleyen düşler gibidir", saate bakıyorum epey zamanım var daha: "Güzel yolculuklara çıktık birlikte/ Yakan ve ışıtan ateşten söz ettik," Gün gelir, tatlı güzel anlar yaşadığımız mekânlara düşer yolumuz. Artık yalnızız, o dostlar, o güzel aşkın tatları yok ar sevda yaratan ( tık. "O günlerde çekilmiş bir fotoğrafta..." kalmış o anın mutlulukları, yakalamaya çalışırız olmuyor. O anlarda çalan güzel şarkıların tadı ve çağrışımları bile Farklı, değişmiş. Sanki içimizdeki zaman içinde her şey yer değiştirmiş. Oturduğumuz o ağaç gölgelerinin eski tadı yok, o gölün, o adanın, o denizin "Oysa sanki daha dün gibiydi..." Artık anlıyoruz. Artık daha çok özlüyoruz aramızdan ayrılan dostlan. Artık daha bir farklı düşlüyoruz o anları, o mekânları; daha bir rarklı yazıyoruz şiirini. Artık anlıyoryz. "Eski günler artık uzak bize" ve "... Orneğin o ulu çınarın altında çektirdiğimiz resim: / hepimiz ordayız işte, bir gün, belki birkaç Kİşinin/ okuyacağı o anılar kitabında/ adlan anılacaklar." Kızıl mektebin o büyük demir kapısından uzaklaşırken, karşı tepeye bakıyorum; Galata Kulesi, tepesine bir bakkçının kepini takmış gibi duruyor. Gözlerimi Haliç'e doğru kaydırıyorum, küçük baLkçı tekneleri,eski Galata Köprüsü: "bize sevgiyi sezdiren bütün o yitirdiklerimizle diyorum kendi kendıme. Ve tepeyi aşıp yokuş aşağı, Piyer Loti'ye doğru yürüyorum. Neredeyse bütün köşe başîarını çöplerin istila ettiği sokakları kat ettikten sonra, Piyer Loti'ye varıyorum. Bir masaya oturuyorum, soluklanıyorum; aşağıya bakıyorum mezarlığa, onun ötesindeki caddeye, onun ötesindeki Haliç'e ve ötelere, uzaklara. "Neyle boğuşur insan/ koşup yorulduktan sonra/geçmiş zamanın ardından" garsonun biraz da sitemkâr bir sesle, bana seslendiğinin farkına varıyorum "Abi çay içer misin?" biraz irkilerek "Evet, lütfen, dalmışım" diyorum. Çantamdan, pipo çantasını çıkarıyorum, pipoyu doldurup vakıyorum, garsonun bıraktığı çaydan bir fırt alıyorum. Uzakta, yeşillikler içinde duran Topkapı Sarayı'nın silik, bulanık siluetine bakıyorum. "Mutluluk bir gülmüş eskiden/ adı üç kez anılan." Saate bakıyorum, biraz dana zamanım var, diyorum. Bir çay daha istiyorum. Mezarlığın ortasından geçen yoldan, caddeye iniyorum. Unkapanı'na kadar aheste aheste yürüyorum. Saate bakıyorum, evet, vakit tamam. Otobüse biniyorum, üç durak sonra Galatasaray'da iniyorum. Ustalar, hocalar Akademi Cuma'da toplanmıştır şimdi, fazla geç kalmaya gelmez. Çiçek Pasaiı'nın o güzelim tarininden giriyorum. Evet, işte hemen hemen hepsi burada; Peygamber her zamanki yerinde, purosunu bekleyen münekkitmuhalif hemen yanında, Akademi Cuma masasının en genci Küba purosu ithalatçısı, heybetli kahkahasıyla yine bir fıkra anlatıyor, masanın ekonomi profesörü durgun bir deniz gibi kendi kıvısında, onun karşısında "yitikbahar". Ceketimi çıkanyorum, masanın bir köşesinde çömeliyorum, bardağımı dolduruyorum, biraz peynir, biraz kavun; bardağımdan bir yuaum alıyorum. Peygamber: "Nasılgidiyor" "îyi" diyorum. "ne güzel yolculuktu aklımdan çıkmaz" *diyorum. Gülüyor. Az sonra uzun bir yol, uzun bir ses içeri girer. " 'Dünya bir gölgeliktir'i söylüyor/ Konya Ereğlisinden Hüsam." Konuşuldu, içildi, uzun uzun tahliller onlara uygun fıkralar anlatıldı. Bugün de süre doldu. Dağılma faslı. Dönüp Peygambere bakıyorum. "tşte gün karardı sonunda, karardı sular." • *Cevat Çapan, "Ne Güzel Yolculuktu Aklımdan Çıkmaz", Adam Yay. Ekim 2001. yapıldı memleket meseleleri hakkında ve J CUMHURİYET KİTAP SAYI 625 SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle