Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Şakir Bilgin'le "Bir Daha Susma Yüreğim" üzerine Göçmenligi anlatfm kitabımda' ALİ ÖZENÇ ÇAĞLAR Yazarın bir duruşu vardır. Toplum içindeki yerini de o duruşu belirler. Onun aynı zamanda politik kimliğidir de bu. Olaylara, olgulara koyduğu değer ölçüleri Jarklıdır. Aile içinde, dostluk çevresindeki insan ilişkilerinde ve evrensel boyutlardaki bakış açısında bunu görmek mümkün. Şakir Bilgin'in şimdiye değin yazdığı tüm yapıtlarında; Güneş Her Gün Doğar (1988),Devrimden Konuşuyorduk (1990), Bırak Öykümüzü Dağlar AnlatsınAlmanca(1992), Sürgündeki Yabancı (1998) ve şimdi de Bir Daha Susma Yüreğim'de işte bu duruş vardır. Sağlam, yürekli, yaşama ve sisteme Ödün vermeyen bir duruştur bu. îşlenen, bildik bir konu olmasına karşın oldukça "çarpıci: Bir Daha Susma Yüreğim, Almanya'da doğup büyüyen, üçüncü kuşak olarak adlandırılan Türk gençlerinin duyulmayan, anlaşılamayan, görülemeyen, içinae bulunduğu korkunç ikilemin sesi... Yaşadığı ülke ile kendisini bütünleştiren, vatanı olarak gören, ancak bunun gerek Türk gerekse Almanlar açısından pek de kolay kabullenilemeyişinin öyküsü... Titiz bir dil, ciddi sosyolojik çözümlemeler, sağlam politik duruş, kitabı dana bir başarılı kılmış. Yazarıyla yaptığımız söyleşide ^bugün bu konuyu irdeleyeceğiz. Ele alınan salt Almanya değil çünkü. Sorun, anakaramıza yayılan tüm yabancıların, yabancı doğanların sorunudur. Kitap, Önel Yayınevi'nin yeni kataloğu ile birlikte nisan sonu/mayıs başında "YUanalapsopunu" piyasaya çıktı ve ağırlıklı olarak, yayıne Kıtabın bir yerinde önemli bir vurgu var. Meryem ŞÖyle diyor: "Almanya yı da vine verilen siparişlerle okuyucuya ulaşarak belirli bir süre içinde okunma olanasevtyorum, Türkiye'yide. Kimtkez, 'Hangi ülkeyı daha çok seviyorum ki?' diye dü ğı bulacak. Bunun dışında, kitabı kısa süşünüyorum. Türkiye'yi daha çok seviyo rede edinerek okuyabilen sınırlı sayıdaki okuyucunun tepkılerine göre bir değerrum gibime geliyor Belki de öyle değil! Çünkü burada yaşamak istiyorum. Türki lendirme yapmak gerekirse, durum çok ye'de ara stra bulunmak, gezmek, akraba sevindirici. Kitap çok olumlu tepkiler aldı. Sanki uzun süredir böyle bir kitabın Toplumsal değlşlm larımı görmek iyt ama, ben Almanya yı, çıkması bekleniyormuş, arzu ediliyormuş Son kertede eğitım diyorsunuz kuşkuAlmanya nın Köln kentini, Ehrenfeld'ini suz. Siz, aynı zamanda öğretmensiniz de artyorum. Burada kendimievimde hissedi duygusu aldım. Okuyan her göçmenin, kitapla birlikte kendi özel göçmenlik olhirinci kuşağtn yerli halk tarafından horyorum. Türkıye'de bana 'Almancı' dedikgusunu da sorguluyor olması, özellikle lanması, sanırım tam da bu noktada oldu. lerinde hosuma gitmese de bunda gerçek çekici bulunuyor... Okuyan, kitapta doğDıllerini bilmedikleri toplumda daha çok payı var. Gerçekten de ben, Almanyalt bir rudan kendini buluyor... Bu anlamda kıezilir oldular. Bir zamanlar üzerlerine ton Türk ktztytm." Bu küçük alıntt, aslında kolarca ftkranın düzüldüğü, Almanya nın, nuyu açıklamaya yetiyor. Peki, kendini Al tapla bütünleşme kolay oluyor... Ayrıca batta Avrupa 'nın çöpçüleriydiler. Onlarsü manyalt hisseden birbıreyi, bir Alman na hemen herkes, böyle bir kitabın Türkireklı olarak ikinci stnıf insan muamelest sıl bir düşünce yaptsıyla reddedtyor? Dev ye'de de basımının önemli oldıığunu söygördüler. Bu bakış açısında, yerli halkın letlerin, yönetimlertn bugüne değin karsı lüyor. Bu önerileri de dikkate alarak girişimde bulunuyorum. Kitabın Almanca yaklaşımlarında önemli değısiklikler var lıklt sürdürdükleri ilışkuerde yaptlan yanmı sizce? Çünkü romanda Bu değişikliğin lışlartn, gelinen su günkü noktada hiç mi baskısı için çalışmalar sürüyor. Çevirisi bitti. Kitaba ilgi duyan ve programına alaltını da çiziyorsunuz. payı yok? mak isteyen yayınevleri var. Ancak, geniş Bildiğiniz gibi, konuk işçi görülmenin Kendinden olmayanı reddetme, farkokuyucu çevrelerine ulaşabilmek için, kiyarattığı hoşgörünün etkisi, gitgide yerilı olana düşmanlık, değişik düzeyde de tabı değerlendirmeye alan öteki yayınevni farklı olanı küçük görmeye, hor görmeyaşansa, her yerde görülen bir olgu. Allerinin yanıtını bekleme durumundayız. ye bıraktı. Alman toplumunda genelde manya'da ırkçılık, çeşitli nedenlerle kalıAncak, gelen ilk tepkilere göre, kitaba Algöçmenleri küçük gören bir yargı egecı bir olgu haline gelmiş durumda. Bunmanların biraz mesafeli yaRlaşacağını söymen. Bunda çeşitli etmenler rol oynuyor. da tarihsel nedenler, Hitler faşizminin bileyebilirim. Çünkü Alman toplumunda"Yabancı"yla bir arada yaşamanın getirreylerin ideolojikdüşünsel yapısında yaki ayrımcılığı, yabancı düşmanlığını eleşdiği kaygı, farklı olanla yan yana gelmekrattığı etkilerin silinememiş olması, yani tirmeden ve yakınmadan çok, buradaki ten korku, bazı kesimlerce bir ölçüde aşılAlmanya'nın geçmişiyle hesaplaşmadan bir Türk kjzının bilinçli tepkilerle ortaya dı. Çok kültürlü toplum anlayışına sahip bugününü kurmaya çalışması rol oynadıçıkıp eşitlik istemesi, göçmenlik sürecinolanlar, göçmenleri burası için bir zenSı kadar, mevcut yönetirnlerin "yabancıdeki ulusal kimliğine vurgu yapması, kıginlik görüyorlar. Almanya'daki toplumlar sorununa" yakıaşımı da önem taşıyor... sacası kendisi ve toplumu için söyleyecek sözü olması yadırganıyor... Ama kitabın Almanlarca da okunması çok önemli. Zaten beni böyle bir kitap yazmaya yönelten bir neden de, Alman okuyucu dünyasında kitaptaki tartışmaların yürütülmesinin önemli olduğu düşüncesi... Peki, simdilerde nelerle uğrasıyorsun? Vaktini nasıl bir çalışmayla değerlendirmeyi düsünüyorsun? /~t evgtli Şakir, klasik sorularla vak.it Öncelikle, uzun süredir arzulayıp da V kaybetmeden, söyleşiye konunun zaman bulamamam nedeniyle okuyama~ l j en can alıcı yerinden başlamak isdığım kitapları okumak istiyorum. Kimi tiyorum. Ondan sonra sırasıyla gideriz... yazar arkadaşların gönderdiği yeni kitapÖrneg'ın yabancı olmakla, yabancı doğmaları elime alacak zamanım olacağı için senın arasındakifark nedir? Yani hirinci kuviniyorum. Ayrıca yeni bir kitap çalışmam ' şakla, burada doğanların yasadıkları tevar. Konusu yine Almanya ve gençlik, yimeldc değisiyor mu? Ve onlart mrmalayan ne ırkçılıkyabancı düşmanlığı, göç olgusorunlarhangi noktalarda aynlıyor? su, göçmenlik... Bunun taslağını gözden Kitabımda sözünii ettiğiniz olgulargeçirmek ve geliştirmek istiyorum... Dala ilgili tartışmalara giriyor Meryem. Bir na güzel bir Almanya için yazma uğraşıgenç kızın bakışıyla bu sorunları irdelemı, önümüzdeki günlerde de sürdürmemeye çaiışıyor. Üçüncü kuşaktan biri olayi arzuluyorum... • rak, yabancı doğmanın güçlüklerini dile «getiriyor. Bu noktada sorunuzun yanıtına "Biz ve öteklter" anlayışı, Almanva'dakl toplumun parçalanmasını derlnlestlrlyor. Kendllerlnl girmiş oluyorum. Öyle ki, üçüncü kuşakBir Daha Susma Yüreğim/ Şakir Bılburanın asıl unsuru, göçmenleri İse "yanaşma* ve ikinci sınıf görenler hâlâ çogunlukta Almantan gençler doğdukları, büyüdükleri ve gın/ ÖnelVerlag/ Nisan 2001 ya'da... CUMHURİYET KİTAP SAYI 625 kcndi ülkesi gördükleri bir yerde yabancı olarak görülmeyle karşı karşıyalar. Bu, onların insan olarak bir hiç durumuna inmesi anlamına geliyor. Kendileri, vatansız, yurtsuz olduklarını kabul etmeseler de, "Sen buralı değilsin!", "Sen yabancısın!.." diye bakılması, gereksinim duydukları aidiyet duygusunu yaşamaları önünde bir engeL.Birinci kuşaktan olanlar, yabancı olmayı farklı yaşıyorlar. Çünkü bunların büyük bir bölümü, zaten burada kendisini yabancı görüyor.... Türkiye'yi asıl vatanı kabul ediyor.... Göçmenlik olgusu yeni yeni kavranıyor... Buralı olduğu savında olanlar da dahil olmak üzere, kendilerinin gördükleri bir ülke daha var. Burada doğanların, yeni kuşakların böyle bir seçeneği yok. Onların gitmek istediği, gitmek isteyip de gidemediği, gidebileceğiyeriyok. Onlarner şeyleriyfe buralı. Bu anlamda, "yabancı doğmak"la karşı karşıya kalma, varlıklarının ve gerçekliklerinin de bütünüyle yadsınması sonucuna varıyor... Kısacası, birinci kuşakla burada doğanlarda yabancı olmak olgusu bazı yönleriyle farklı yaşanıyor. Bizler, iki ülke arasında kalmış eski kuşaklara çok acısak da, yeni kuşaklar daha ciddi bir sorunla karşı karşıya: Yaşamının geçeceği, geleceğini kuracağı, kendisini ifade edebileceği, elinde yakacağı gemileri olmadan yaşadığı bir toplumda, ülkede dışlanma, yabancı görülme... sal değişimin farkında olmayanlar ya da olmak istemeyenler, dışlayıcı ve ayrımcı tutumlannı sürdürüyorfar. Göçmenlik olgusunu, göç ülkesi olma gerçeğini sonundakabuletmekzorundakalan bu çevreler, özünde yaklaşımlarında bir değişiklik yapmış değiller. Buralı gördüklerini, kendilerine eşit görmemekte diretiyorlar. Yani, yıllardır buralı olmadığı söylenenler, bir anda buralı olunca daha da "itici" ve "soğuk" geliyor... Almanya bu konuda bir ikilemi yaşıyor.. Göç ülkesi olmanın kabul edilrnesi, yerli ile göçmen arasındaki ayrımı kaldırmadığı gıbi, bazı yönleriyle daha da belirginleştiriyor... "Biz ve ötelciler" anlayışı, Almanya'daki toplumun parçalanmasını derinleştiriyor. Kendilerini buranın asıl unsuru, göçmenleri ise "yanasma" ve ikinci sınıf görenler hâlâ çoğunlukta Almanya'da... Çok kültürlülüğü benünseyen ve göçmenleri dışlamayan anlayışı savunanlar olmasına karşın, yerli halkın bakış açısında genelde bir değişim oldıığunu söylemek güç... Eğer bir ülkede yabancı sözü küfürle eşdeğerli hale gelmişse ve yürütülen resmi politikalarla ayrımcılık kurumlaşmışsa, sokaktaki birey de bundan etkiîenecektir. "Tepe"deki yanlışlar ve doğrular, toplumun ideolojikruhsaldüşünsel biçimlenişiyle doğrudan ilgilidir. Burada, Türk devletinin buradaki Türkiyelileri nasıl gördüğü de değerlendirme kapsamında tutulmalıdır. Devletin bireye ideolojik yaklaşması, onu kendi politikası, ideolojisi, ekonomipolitikaları için araç görmesi, göçmeni yaşadığı ülkeye daha yabancılaştırıyor, buranınbireyi olmasını ve toplumca böyle kabul götmesini zorlaştırıyor. Kısacası, devletlerin ve yürürlükteki politikaların, sokaktaki Alman'ın göçmene bakışını olumlu/olumsuz etkilemesi söz konusudur. Roman, diliyle, kurgusuyla, tam da gençliğe yönclik bir kitap. Ancak, büyüklerce yapılan düsünsel yanltsların, farklı algılama btçimlertnın de sorgulamast yaptItyor burada. Açıkçası her kesime hitap eden bir yani var. Kitap bu yıl içinde çıklı. Gelen tepkiler nasıl sizce? Ve romanın ikinci, üçüncü kuşağa daha kolay okutulmast için Almanca basktsı üzerinde düsünüyor musunuz? Sanırım, işlenenleronlar için daha çok gereklı.. MumlutepMter SAYFA 14