24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ner'ın gunumuze kadar ayakta kalan en eskı kılısesı olan Muhhotıssa'nın en bu yuk ozellığı Bızans'tan gunumuze değın Rum Ortodoks tapımının kısa aralar dı şında hıç kesılmemış olmasıdır Başka bır deyışle sultan ordusunun îstanbul'u fethınden sonra yok olmayan ya da ta mıye çevrılmeyen ve her zaman Rumla rın elınde kalan tek kıhsedır Aynı za manda 7 yuzyüdan ben varolan ve 1204 yılında Haçlıların Îstanbul'u ışgallerın den sonra tahnp olan Ayıa Efstalıa ve Theotokos Panayıotıssa manastırlarının yerıne olasıhkla 1285 yılında, Bızans Prensesı Marıa Paleologına tarafından yaptırılmıştır Soylenceye gore Bızans lmparatoru Mıhaıl Palcogolos'un gayrı meşru kızı olan Marıa, sosyal ve sıyasal nedenlerle Istanbul'dan uzaklaştırılmış ve Moğol Han'ı Hulagu ıle evlendırıl mek uzere Moğollara gelın gonderılmış tır Moğol Hanı nın olumu uzerıne yıllar suren maceralarla lstanbul'a gerı donen Prenses Marıa, Fener'ın tepesınde eskı manastır kalıntılarının bulunduğu bu arazıyı satın alarak Meryem Ana'ya ıthaf edılen bır manastır kurmuş, kendısı de olumune kadar buraya kapanmıştır Bı zans halkı zamanla buraya Moğollar'ın gelını Marıa'nın kılısesı ya da Moğol lar'ın Meryem ı Kılısesı ısımlertnı yakış tırarak 'Marıa Ton Mongolon' veya 'Pa nayıa Ton Mongolon' bıçımınde anma ya baslamıştır" Kıtap bu ve buna ben zer bugıler, ıkonastasıs, despot tahtı, am vonlar, yerler, surlar ve evlerle surup gı dıyor Gonlum gulumsemek ıstıyor Fanan'den Fener'e, oradan Jupıter'e de mek ıstıyor1 Ama tarıh boyunca akan kanlar ve gozyasları buna engel oluyor, kım bılır belkı de şu şur anlatılmak ıste nenlerın tumunu dıle getırıyordur "Ey yolcu kor değılsen eğer burada her gete Samarra Cezvak sarayında, sa yısız şamdanlar, avadanlıklar, murekkep nokkaları ve mınyaturler uyur da, kım seler gormez Yıne her gece burada, ın ceden ınceye, gonulden gonule bır gur bet turkusu okunur da, kımseler duy 1 maz Dost, duşunmeye gor Camının mıhrabı oyle guzel kı/ Mıh rap, Bızanslı tekfurun, Abdurrahman El Nasr'a gonderılmış, mozaık ve altın larla kaplı / Mavı, yeşıl sutunlar, eşsız desenler ve ağaç oymalar var/ Şu mın her yeryuzunde bulıınmaz, bu mınherın ustune, yedı yıl çalışmış marangozlar/ Şu gumuş, kupalar, şu şamdanlar/ Mısk, amber ve ırem kokuları ıçın, ozel yapıl mış kanlar, /encefıl zeytınyağlar / Bu rada, Ramazan'ın yırmı yeaıncısı, Kadır Gecesı, pırıl pırıl avızeler yanar/Ve son suz rayıhalar / Ve "Osman'ın kanı bu lanan' mushahn dort yaprağı / Ve eyy Kurtuba semalarının ulu ca mıı /SııakbıryazgunugırmışlerKur tuba'ya/ Kılıse olmuş o camı, Meryem tasvırlerı, Isa heykellerı asılıymış havaya/ Zangoçlar od ağaçlarını yaîuyor Koru, pazar ayını ıçın akort yapıyormuş / O mabetden eser yok1 / Ne bır şamdan, ne avıze, ne bır kandıl/ Od ağacı, kuf ko kusu var, heykeller ve çarmıhtakı Isa'dan akan kıpkızıl kanlar / Kurtuba bır da ha zaptedılır mı?/ Sevılla'ya bır daha ne zaman gıdılır kı? / Gerçek şu kı, camıyı yıkmak, kılıseye donuşturmek kadar fırâklı değıl' / Ama Ibn Ruşd, îbn Meymun heykellerı var/ Bır de Medıne fu'z Zehrâ sarayı / Ve Endulus ve Emeviler / Ve canını zor kurtaran, bır prens yaptırır burada, Şam saraylarını/ Ve 'oradan' getırttığı hurmalan dıktırıp, geçıp karşısına der kı / "Rusafe'de gezınırken bır nurma fı danı ılıştı gozume/ Hurmalar dıyarın dan gelıp, Endulus toprağında duşmuş gurbete/ Dedtm kı Sen de buna benzı yorsun garıplıkte/ Sen de yaşamak ıçın çırpınırsın bır yabancı toprakta/ Içımı kemıren endışelerı duyabılseydın/ Sen C U M H U R İ Y E T K İ T A P de benım gıbı ah edıp gozyasları doker dın 'Bahtım ve Abbas oğularının kım,/ Vatandan ayrı bıraktı benı / Gozyaşla 1 rım Fırat kenarındakı hurmaları sular / Ama ne o ağaçlar sakladı acı hatıramı/ Ne de sessızce akıp gıden o Fırat neh rı ' Malaga, Sevıüa ve Gırnata'da da duyduk aynı acıyı/ Don Kışot, 'Ey yol cu Gırnata'ya gıdtlmez, o sızı kendısıne çeker' demış, bu guneşler kentı ıçın/ Eyy sırtını Sıerra Nevada'ya yaslamış, yeşıl dumanlı Gırnata bağları, bahçele rı, ah bâr u Gırnata / Ve yavaş yavaş gelınırdı Elhamra'ya/ Ancak gorulup yaşanacak olan El Hamrâ'ya/ Ve bırbırını yıyıp bıtıreme yen, Yemen, Şam ve Arap kabılelerı/ Ve Malazgırt'ten on dort yıl sonra Hırıstı yanların Tuleytule yı zaptedışı/ Ve kadî mı şehır îstanbul'un alınışıyla Endu lus'un yok oluşu/ 'hâkır ı murur u za mandı'/ Ve Ebu Abdullah es Sağır kı Gırnata Emırı dır/ Ağlavarak verır şehrın anah tarlarını Ferdınand'la, Izabella'ya/ Ağ lar / Bugun dahı 'Arabın ağlaaığı yer' denıroraya Veyesıl Gırnata veEl Ham râ ve tum guzeliıkler gerıde kalır / Ağla yan emıre der kı anası 'Oğul, vatanı ıçın çarpışmayana, kadınlar gıbı ağlamak ya raşır V Şımdılerde, Lubnanlı Yâkubı, merak la gezıyor burayı/ Ve kokluyor kımı mu 1 selman, kuskun sarayı Bır kıranyelı gıbı esen tum senatorler, tum despotlar, tum tıranlar, halkların sır tından geçınmeye bayılırmış Çok çok ontelerı, belkı zamanında otesınde, bır Doğu ulkesınde, okumak da ıbadetten sayılırmış' • Fanari'den Fener'e/ Orhan Turker/ Sel Yayınaltk/ 102 s Tepedeki manashr Sanat yapıtının malzeme düzeyinde tanınmasına doâru veni bir adım Madeleine Hours'un kıtabına, daha çok da muzecılık kulturunun yaygınlaşmadığı, eskı yapıt kavramının tartışma konusu olduğu ve bırtakım çelışkilerın yaşandığı ülkemiz ortamı açısından özel bir ılgıyle yönelmemızden daha doğal bir şey olmamalı KAYA OZSEZGIN ımı zaman bırbırıne donuşen ozellıkler taşıyor olsalar da, sanat ıle bılım arasmda, bırının alabıl dığıne ozgur, yapısal bır kımlık taşıma sı, otekının ıse değışmez olguları ve doğ ruları bulup saptaması nedenıyle karşıt lıklar bulunduğu su goturmez Amabu turden karşıtlıklar, bılımı, sanatın hız metınde kullanmakta engel yaratmamış tır Bu hızmet salt bıçımlendırme ve oluşturma surecıne ılışkın değıldır, sanat yapıtının teknık ayrıntılar ve kımlıksel lık açısından tanınmasında da boyle bır hızmetın buyuk yararlar sağladığı, en azından bır yuzyıldır bılınıyor Çağdaş muzecdığın yan kolu olarak gelışme gos teren koruma ve onarımın yanı sıra, sa nat yapıtlarına ılışkın bılımsel çalışma ve araştırmalarda da fızık ve kımya gıbı dı sıplınlerın verılerınden yararlanmak, boylece çozumu guç sorunların ustesın den gelmek, sanatı bılıme, bılımı de sa nata yakınlaştırıyor Gıderek artıyor bu yakınlaşma Bılımın asık çehresı, sanat ona yakınlaştıkça vumuşuyor, sanatın zaten guleç olan çehresı ıse, bılımsel ve rılerden yararlandıkça bıraz daha aydın lanıyor Muzelerın, yapıt sergıleme dışında, koruma (conservatıon), onarım (resta uratıon), sınıflandırma (lacıfıcatıon), bı lımsel nıtelıklı laboratuvar araştırmala n gıbı gorevlen ustlenmelen sonucunda, "teşhıs" ve "tedavı"yı kolaylaştırıcı ya da bu konularda daha guvenılır sonuç lara varmayı sağlayıcı yenı muze unıte lerının devreye gırmesı, genellıkle ıkı dunya savaşının yarattığı yıkımlardan sonradır Gene de, bu konularda bılım sel araştırmaların başlangıcını, daha es kılere goturebılmekteyız Bılımın gun delık yaşama gırmesıyle de yakından ıl gılı olan bu gelışmeler, sanat yapıtlarının eskımesınden, ısı ve ıklım gıbı dış etken lerden kaynaklanan sorunların çozu munde, sahtecılığın saptanmasında pra tık sonuçlar yarattıkça, radyografı, kızı lotesı ve morotesı ışınların keşfıyle yenı mesafeler alındıkça, bdımle sanat ara sındakı katı sınırlar bıraz daha erımış olur Mıkro kımya sal analızler, gozle seçılmesı zor alanla ra teknık cıhazlarla mudahale, tablonun boya arkasında ka lan zemıne yonele rek hazırlık aşaması na ılışkın tasarımsal surecı belırleme yo nundekı etkınlıkler, sanat yapıtını daha yakından tanımamıza olanak veren bılımsel yaklaşımların bırkaçıdır Sahte ya pıtların "teşhıs"ınde, konunun uzman Iarını bıle yanıltacak ınceükh manevra ların saptanması ıçın de, bılımın katkısı kaçınılmaz bır zorunluluk olarak ken dını gosterıyor Boyanın kımyasal yapısında yer alan pıgmentlerın analızı ve boylece tablo nun yaşının saptanması, sanatçısının be lırlenmesı, fızıksel (optık) yontemlerın vanı !>ıra ışınlar yoluyla maddeye nufuz edılmesını gerektırıcı yontemlerın kulla nılmasını kaçınılmaz nale getırdıkçe, bu katkı daha da belırgınleşıyor, bılımm, net sonuçlara goturen ve "teşhıs"ı ola naklı duruma sokan payı bıraz daha one çıkmış oluyor Çevırısını sunduğumuz kıtap, bu ko nuya ılışkın bılımsel gelışmelerı, bılım sel verılerı sanatın hızmetıne sokan bu yondekı oluşumları tarıhsel bağlamda ıntelemekte, somut orneklerden yola çı karak, sanat yapıtlarını 'gorunur' duze ye getıren uygulamaların teknık ayrıntı larına yonelmekte, muzebılımın (muse ologıe) gunumuzde ulaşmış olduğu ye nı aşamalar hakkında okuru bılgılendır mektedır Konusunda bır "ılk kıtap" olma ozellığı taşıması, ozgun adı Les secrets des cnefs d'oeuvre olan Madeleine Hours'un bu kıtabına, daha çok da muzecılık kulturunun yagınlaşmadığı, eskı ya pıt kavramının tartışma konusu olduğu ve bırtakım çelışkilerın yaşandığı ulke mız ortamı açısından ozel bır ılgıyle yo nelmemızden daha doğal bır şey olma malı Soz konusu kıtaba, 1998 den Def ter ve Toplum veBılım dergılennın or taklaşa duzenledıklerı kolokyum nede nıyle atıfta bulunulmuştu (Bkz Alı Akay, Sanatın Sosyolojık Gozu, Bağlam Yay, Istanbul, Ekım 1999, s 15 25) Akay, konuşmasında (yazısında), Ho urs'un kıtabında değınmış olduğu ve or neklerle açıkladığı laboratuvar çalışma Iarını aktanyor, 1952'de Leonardo da Vıncı'nın500 doğum yılı nedenıyle Lo uvre'un yayımladığı katalogdakı bu tur çalışma sonuçlarının, butun XIX yuz yıl boyunca sosyal bıümcılerın ve doğa bılımcılennın sanat yapıtlarına yonelık ınceleme ve koruma amaçlı gozlemlen ne yenı bır katkı getırmış olduğuna de ğınıyordu Ayrıca, Fransa'dakı ornekle rının yanı sıra, 1895'te Rontgen'ın Mu nıh'te kendı adını taşıyan ışınları keşfet mesıyle, x ışınlarının, sanat yapıtlarının tanınmasında kullanılmaya başlandığına dıkkat çekıyordu Fontenelle'ın bılın meyenı Dilınenle açıklamak bıçımınde formule ettığı çozumleyıcı yaklaşım, Hours'un da kıtabında belırtmış oldu ğu gıbı, bıze, o gune kadar bazı belgele rın anlaşılmaz olarak gorunmesının, bı zım o belgelerı okumayı ve yorumlama yı bılmemış olmamızdan kaynaklandığı gerçeğını gundeme getırıyordu Sanat yapıtının, ılettığı mesajdan on ce, bır malzeme yığını olduğu gerçeğın den yola çıkıyor ve oncelıkle bu malze meyı tanımamız gerektığıne haklı olarak oncelık verıyor Hours Dufy de, bır sa nat yapıtının, ılk ağızda, ıçerısınde bo yaların yer aldığı bır çanakla başladığı nı one surerken, bu gerçeğı dıle getırmış oluyordu Gunumuzde bırçok çağdaş sanatçı ıçın, malzemenın vonfendıncı bır nıtelık taşıdığı goz onune alınırsa, bızı sanat yapıtlarını tanımaya yonlendıren ılk gırışımın de malzeme boyutunda kenaını gostermış olmasını yadırgama mak gerekıyor llkı Parıs'te, Orangerıe'de 1948'de açılan ve resımlerın korunmasında, ın celenmesınde bılımsel teknıklerı konu alan sergı ıle 1980'de Parıs te duzenle nen "Başyapıtların Gızemlı Yaşamı" ad lı sergının, Hours'un kıtabı ıçın kaynak oluşturduğu anlaşılıyor "Derındekı re sımsel olgu'nun saptanmasına olanak veren bıhmsel çalışmaların, ılk bulgular duzeyınde kalmaması ve yenı araştırma lar doğrultusunda gelışmesı, sanat ve bı lım ılışkısının sureçsel bır olgu olduğu nu ortaya koyduğuna gore bu ılışkının yenı aşamalarını da gozlemlemek gere kecektır Sanat yapıtlarını daha yakın dan tanıdıkça, onların korunmasının da mumkun olacağını one suren Pasteur, kuşkusuz haklıydı Üzak bır olasılık gıbı gorunuyor olsa bıle, ulkemızde çağdaş muzecılık anla yışının gerçekleşeceğı ve yapıtların bı lımsel yontemlerle denetleneceğı bır aşa maya geldığımızde, bu kıtabın bır baş vuru kaynağı olarak değerlendırıldığıne de tanık olacağız Kıtaba, konuyla yakın ılgısı nedenıyle ekledığımız ıkı yazının sanat yapıtının teşhıs ve tedavısı sorununa katkıda bu lunacağı kanısındayız • Başyapıtların Gizemli Dunyası/ Ma deleıne Hours/ Çevtren Kaya üzsezgtn/ Imge Kıtabevı, Kastm 2001/ 216 s SAYFA 15 Madeleine Hours'tan "haşyapıtlann Gızemlı Dünyası" K SA Y I 624
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle