06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Zeynep Aliye den Edebiyatçılarla söyleşiler: Yüz Yüze Edebiyat Bir sanatcı nalerisi Yüz Yüze Edebiyat'a, "Bir Sanatçı Galerisi" desek yeridir. Edebiyatımızın gelişmesine katkıda bulunmuş 28 önemli ad var bu yapıtta. Yazılarda söyleşi ile deneme tekniği iç içe geçmiş. Dikkatle taranmış bir sayralık özgeçmişlerin arkasında okuru söyleşiye yaklaştıran biyograıİk DÖİümlerin nerede bittiği, söyleşinin nerede başladığı doğrusu farkedilmiyor. bağlantılı 142. maddeden 8 aya mahkum olan, 1953 1%3 arası yaşamını Avrupa'da sürgün gibi geçiren bu değerli kadın yazarımız, 19401941 yıllannda antifaşist Yeni Edebiyat gazetesini de çıkarmış. Suat Derviş, aynca romanda harcanılan, çabuk unutulan bir yetenekmiş. Sabahattin Âli'nin hazin sonuna, "Cinayet mi, infaz mı?" diye parmak basar Zeynep Aliye. Ona göre, o günlerin soğuk savaş ortamında bu yargısız infazı çözümlemek, "öncelikle insan olarak kendimizi temize çıkartma borcu"dur. Modern öykücülüğümüzün önderlerinden Sait Faik'ten söz ederken, "Kendi yaşamı gibi zengindi Sait Faik'in öykü atmosferi, hiçbir şeyi, hiçbir anı dışarda bırakmayan, yaşam kadar karmaşık, yasamın kendisi gibi sevgi dolu, yaşam gibi farklı cepheli, çok boyutlu, hoşgörülüydü. Sait Faik gerçek bir yazardı ve Türk edebiyatıiçinbirşanstı." (s.45)der. Acaba biz bu şansı yeterince kullanabildik mi? Sait Faik'i dünyaya tanıtabildik mi? Ne gezer!.. Bu sorunun en kestırme yanıtı Aliye'ce yazı başlığı haline getirilen Erendiz Atasü'nün "Türkiye, Az Sevilmiş AHMET GUNBAŞ aha çok 'öykücü' kimliğiyle belleğitnizde yer eden Zeynep Aliye, sonunda o güzel söyleşilerini bir kitapta topladı. Adını da Yüz Yüze Edebiyat(*) koymuş. Önsözünden de anlaşılacağı üzere, mektupla ya da faksla sorulan gönderip yanıtlan alrna kolaylığına dayanmıyor bu çalışma. Bakarak, görerek, sarsarak, kılı kırk yararak... 'Söyleşi tadı' dediğimiz tat da böylece ortaya çıkıyor zaten. 'Aynıyla vaki1 hiçbir olgu taşınmıyor okura. Madalyonun arka yüzünde merak edilenlerden gayn içsel derinliklere iniliyor. Bireyin çırpındığı toplumsal çalkantılann ortasında yazar, özgecmişine dayalı çevresi ve kendısi olarak ele geçiyor. Herhangi bir söyleşide okurun merak duygusunu kamçılayan nelerdir sizce? 'Mükemmel' bir yapıtın temeline ilk harcı koyan yazar ya da şair, özvarlığını ne oranda gizler yaratmın içinde? Yapıtı doğuran sancıların arkasında gizlenen, yaratının doğal seyrinden sakınan kişinin iç dünyasındaki fırtınaları, dalgalanmalan meraksarız elbette. Siz bakmayın Erdal Öz'ün öyküyle ilgili bir yapıtında," Bittiği zaman öykü kesin biter ama öyküyü nasıl bitireceğinizi kendiniz bilemezsiniz." (s. 276) demesine. Yazar, gerçekliği dönüstürme aşamasında belirgin olmasa da ner zaman yapıtın içinde vardır. Çünkü gerçekliği dönüştürmedeki yorum ve hedefona özgüdür. Aynı konuyu Ahmet başka, Mehmet daha başka değerlendirir. Üslup özelliklerini bir yana bırakırsak, sanatsal yorum özünde estetiksel boyutta bir müdahaledir. Salt yazar bunu kabaca gerçekleştirdiğinde gözden düşer. ülanak ölçüsünde kendini gizlemelidir. Burada 'inandırıcılık eücü' açığa çıkar. Şpnuçta yine her sonuç Lilinendir. Erdal Öz, Erdal Öz gibi; Sait Faik, Sait Faik gibi öyküyü bitirir. D Çocuklar Ülkesi..." tanımında gizlidir. Cumhuriyete inanmış kadroların tasfıyesi ne denli gejçekse, Sabahattin Alı'lerin, Suat Derviş'lerin, Sait Faik'lerin gözden düşürülmesi, aynı gerçekliğin bir uzantısıdır. Söyleşilerinde şabloncu bir tutum talcınmaz Zeynep Aliye. Yoğun bir ön hazırlıkla çalar yazarın kapısını. Eşiği geçince sorduğu sorular onda kalan bütünün parçalandır. Benzer yasam göstergeleriyle yetinmeyen bir karakteri vardır. Yazarı, yapıtı, yaşamı iç içe düşünür. Yazarın dışa vurduğunu iyice belirginleştirir, karmaşık psişik izlerden içdünyasını açmaya çalışır. Belki öykücülüğü bir avantaj sayılabilir yazar portrelerini öne çıkartmasında. Örneğin Turgut Ozakman'ın, Vahidettin, M. Kemalve Mücadele adlı kıyametler koparan yapıtıyla ilgili söylesisınin bir yerinde onun insani yapısını aeşmeye çalışır. Ünlü yapıtı gibi aşağıdaki yanıtından da yansiyan bilgili, görgülü, çelebi bir kişi izlenimidir Özakman'ın portresinde. Rastlantısal dalaşmalardan çok belgelere, kayıdara dayanan hatırnaz bir insan, yaptığı işin bilincinde kendini savunmayı gereksiz bulmaktadır: "Hayır, hayır! Şöyle; üstelik kimseye saygısızhk etmedim, kimseyi kişi olarak karşıma almadım. Yazılanlan aldım yalnızca. Yazılanlan da, 'Ben söyle düşünüyorum, bu söylenenler yalandır.' Efendim 'Falih Rıfkı diyorki! Mustafa Kemal Nutuk'ta diyor ki' diye cevap vermedim. Şayet Yunanlılar hakkında bir iddiada bulunuyorlarsa Yunan belgeleriyle, Ingilizler hakkında bir iddiada bulunuyorlarsa îngiliz belgeleriyle, Sovyetler hakkında bir iddiada bulunuyorlarsa Sovyet bejgeleriyle cevap verdim." Özakman'ın söz konusu devasa yapıtını okuyanlar bilirler; tıka başa belge doludur o kitap, yani 'ince eleyip sık dokuyan' bir emeğin ürünüdür. Yerine göre kışkırtıcıdır Aliye'nin sorulan. Yazar farklı söylemleriyle uç vermişse ısrarla damanna basar. kuytu kapalı bir nokta bırakmaz. Attilâ Ilhan'ın dıl anlayışına ilişkin bir soru birden patlayınca, bu kabına sıgmayan edebiyat adamının tası gediğine Koyan ruh hali, kendini karakterize etmekte gecikmez. En azından bu konudaki tartışmalar canlı tutulur: "... Ben dil devrimine karşı olamam, ben toplumcuyum. Bir memlekette ulusal demokratik devrim olduysa, ulusal demokratik dil devrimi de olur. Benim karşı çıktığım özleştirmeciliktir. Özleştirmeciliğin de Türkiye'de iki defa denendiğini, Dİrincisinde Kemal Paşa tarafından denenip vazgeçildiğini, ikincisinde Ismet Paşa tarafından denenip vazgeçildiğini ben kanıtlanyla ortaya koyuyorum. Aksi varitse göstersinler." (s. 77) Dil konusu kapanmaz bir yaradır ne yazık ki! Alpay KabacaL ile yaptığı bir söyleşide bir Daşka boyuta parmak basar: "Latin alfabesinin kabulüyle geçmişimizden kopartıldığımızı savunanlar var..." "Oysa geçmişimizden kopartılmamız isteniyor gibime geliyor benim. Eğer ona el uzatılmıyorsa, onun yaşayan Türkçeye kazandınlması sağlanamıyorsa, bunun için çaba harcanmıyorsa... diye yanıtlar Kabacalı bu soruyu. (s. 285) Haklı olarak bir kültür zaafı içinde olup olmadığımızı düşünürsünüz. Bugünün diliyle konuşamayan kaç kitap vardır ve onlarda neler gizlidir acaba? "Araştırma ve inceleme alanına kaymak isteyen gençlere öneriler?"e (s. 289) yanıtmı 'Belli bir sistematikle hareket etmek, kaynak toplamak, bir de zaman ayınp yoğunlaşmak" maddeleriyle özetler Kabacalı. 'Sistem' denince, son günlerin yıllık ve antoloji tartışmaları akla gelmez mi? Mehmet H. Doğan'ın şimdiki köşeye sıkıştınlmış haline benzer bir hal arz eder Afiye'nin su sorusuyla gerilen ortam: Biraz daha geniş tutulsa iyi olmaz mı? (Şiir yıllığından söz ediliyor. A.G.) Sonra, daha çok yansıtmacı davranmış, işaret etmekte yetinmişsiniz. Eleştirmen olarak daha ötede bir şey yapma durumunda değil misiniz? Edebiyat tarihimize de önemli bir kaynak oluşturur böylece." Mehmet 11. Doğan, yetersizliği birilerine yükleyen bir tutum içinde görülür yanıtında: "Keşke olsa, olabilse... Yıl içinde yayımlanan tüm şiir eleştiri yazılannı, o yıl çıkmış kitaplar hakkında eleştiri yazılannı, hatta onlann can abcı cümlelerini, bölümlerini ekleyebilsem çok daha iyi bir şey olacak. Aslında bunu ilk yıldan ben Memet Fuat'a teklif ediyorum. 'Yülığı her yıl bir forma eklemek üzere artıralım, daha iyi olur!" diyorum. Ama yayınevi olarak prensip karan almışlar. 'Böyle yapacağız, bu kadar çıkaracagız, bunun dışıız!" diye." (s. 235) na Neyse, meraklisına duvrulur! Yüz Yüze Edebiyat'taki sanatçı galerisinde daha bir yığın adlar dolaşıyor. Birebir buluşmalann tatlı söyleşilerinden edebiyat büyüsü akıyor sanki. Zamanla dünyamızdan eksilecek yıldızlarla bir an önce buluşup kaynaşmanın tam zamanı. Haydi, şimdi Salâh Birsel'i bulup da konuşun bakalım. Evet, şiirle, öyküyle, romanla, eleştiriyle eskiyen nice kaptanlar yolunuzu gözlüyor. Düşe kalka kaptan kösküne tırmanan Zeynep Aliye'nin de tek dileği bu olsa gerek!" (*) Yüz Yüze Edebiyat/Zeynep Aliye/ Bılgı Yaytnevi/ Birtnci Basım) Nısan 2001/ 370s CUMHURİYET KİTAP SAYI 599 KitirzMfı Yüz Yüze Edebiyat'a, "Bir Sanatçı Galerisi" desek yeridir. Edebiyatımızın gelişmesine katkıda bulunmuş 28 önemli ad var bu yapıtta. Yazılarda söyleşi ile deneme tekniği iç içe geçmiş. Dikkade taranmış bir sayfalık özgeçmişlerin arkasında okunı söyleşiye yaklaştıran biyografik bölümlerin nerede bittiği, söyleşinin nerede başladığı doğrusu fark edilmiyor. Aliye'nin 'bütünü gözden uzak tutmayan" değişik bir versiyonu bu. Yazara ilişkin bilgileri clde ettikten sonra söyleşi eşiğine geliyor ve yabancüık çekmiyoruz. Çoğu nayatta Aliye 'yle söyleşen yazarların. Hemen hemen hepsi "Fedailer Mangası" diye nitelediği bir bölük aydınlanma savaşçısı. Bugün hayatta olmayanlara özgü yazılanlar, zaman içinde sanatsal özgürlüğün toplumsal özgürlükten geçtiğini iyi bilen gözü pek insanların panoraması. Orneğin, Türkiye'nin ilk kadın gazetecisi Suat Derviş'i ısrarla gündeme taştmak, vefanın yanında bir şeyleri belleğimize kazımak amacını güdüyor. Bence şu paragraf çok önemli: "Evet, Suat Derviş... Türkiye'nin ilk kadın gazetecisi. Devrimci Kadınlar Birliği'nin kurucusu. Türkiye'nin ilk basın sendikasının 5 kurucusundan biri ve ilk başkanı, gazetede ilk kez bir kadın sayfası oluşturan gazeteci, Fransa'da basılan ilk Türk romanının yazarı, yapıtları 18 yabancı dile çevrilip yayımlanarak uluslararası ölçektc tanınmayı başaran az sayıdaki yazarlanmızdan biri." (s. 30) 1944'te Niçin Sovyetler Birliği'nin Dostuyum adlı kitabıyla TKP Davası ile SAYFA 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle