Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
dinsel baskı, telaketın eşiğinde yaşanan şiddetli tııtkular, bu "iç ses"in üslubuyla dillendiriliyor. Yanı sıra, Aydınlanmacı Batı'nın "ilkel" diyc küçümsediği kültürlerin baska bir "hayat tarzı" içerdiğini, üstelik dana "hayat dolu" olduğunu gösteriyor. Batılı kalıraınanların şakayı ve serüveni unuttuklarını; yazının ise bu unutuluşta temd bir rol oynadığını, kişiyi doğum ve ölünı tarihlen arasına hapsederek onu birçok yaşamdan mahrum loldığını, asluıda kişinin birçok farklı yaşamı taşıvabilecek kapasitede olduğuna dikkat çekiyor. "Gerçek"e teslim olan Batı'nın "yalan"ı aşağıladığı için "çeşit"ten yoksun kaldığını; "gerçek"in değiştiğini, "çeşit"in ise sürekli olduğunu göstererek yalana sahip çıkıyor: "Gözetilmesi, bakılıp büyütülmesi... gereken... bir tür bahçecilik gibi ciddiyetle ele alınz yalanı" diyor. Karnından Konusanın Öyküsü'nü benim icin "özgün" kılan şey ise yıllar önce yine Âynntı Yayınları tarafından yayımlanan Pierre Clastres'ın Devlete Karşı Toplum(**) adlı kitabının edebiyattaki karşılığı olarak okunabilmesi. Disiplinler arası çakışma çok az kitapta böylesi bir "entelektüel şölene" dönüşebilir. Devlete Karşı Toplum, Fransa'da yayımlandığında buyük tartısjmalara neden olmuştu. Clastres gelişimci tarıh anlayışının savundıığu "dcvletin sürecin vazgeçilmez sonucu olduğu" tezinı çürüterek Amazonlar'da yaşayan kimi ycrli kabilelerin devlctsiz yaşadığını göstermişti. Bu kabilelcr "kuralsız ve kralsız" yaşıyorlar, "ihtiyaç kadar üretim" yapıyorlar, "kazanan ve kaybeden" olmadığı için devlet de inşa edilemiyordu; demek ki devletsiz yaşamak mümkündü. Devlete mecbur değildik! Melville ise "Buralarda kimse sevrnez ölçüp biçenleri, toplayanlan, numaralayanları. Biz tropiklerde hiçbir şey biriktirmeyiz. Kullan, yoksa başka bir yaratık yer. Er ya da geç, her şey renk cümbüşleriyle, burun gıcıklayan leş kokulanyla çürümenin o muhteşem ruhuna siirüklcnip gider. Çürümenin ruhuyla, onun müjdeci meleği olan kokusu, yeryüzünün benim yaşadığım bölümünde çoğu olayın habercısıdir" dıyor. Bir yazar nasd karnından konuşur? Avlanmayı öğrenerek..."Benim dilimde avlanma, hayvanlarla sevişme anlamına gelir. Avlanma kur yapmadır, cinsel eylemdir. Tümüyle kılık değiştirerek gizlenme ve korku alma sorunudur. Kendini avının gözünde çekici kJ. Onu luskırtacak renklerle boya bedenini. \ langi kokulann hangi yaratıklara çekici geldiğini biliriz biz. (...) Hangi havvanın, ne uğruna, saklandığı yerden çıkma tehlikesini göze alaca ğını bilmek her zaman gereklidir. Avının arzularını anlamak zorundasın. Dizi cinayetler işleyen biri gibi avimızla flört ederiz. îşte karnından konuşan biri olarak, o yüce yeteneğimin ortaya çıktığı yer burası. Amazonlar'daki her kuşun, hayvanın eş çağıran çığlığını tıpatıp çıkarabi lirim." „ Pekı neden inanmadığı yazıyı kullanır? Öç almak ya da armağan vermek için... Çünkü bugün "Olgular Kral'dır. Düşgücü köpek kulübesine" yollanmıştır. Artık dik kafalı bir gerçekçiliğe ihtiyaç vardır. Sözlerimi Melville ile bitirmek istiyorum. "Ne zaman biri davranışlanmı sorgulasa, 'geceleyin hamamböcekleri bilincimi yemiş' diye yanıtlanm. Aziz olmak istiyorsan başkalarını hoşnut etmek için yasarsın, Tanrı olmak istiyorsan tümüyle kendini hoşnut etmek için yasarsın." Melville kokularıyla beni avladı. Sizi de bu mahir avcıya teslim olmaya davet ediyorum... • Karnından Kunuşanın Oykiisü/ Pauline Mclvjlle/Çcv. Oya Dalgtç/ Ayrtntı Yayınları, 2000 Devlete Karşı Toplum/ Pierre Clastres/Çev. Mehmet SertNcdim Demirta}/ Aynntı Yayınları, 1991 CUMHURİYET KİTAP SAYI 5 9 9 SUMAN KAFAOGLUBUKE Geleceği geçmiş zamanda anlatmak "Nısan ayının soğuk, ama açık bir günüydü, saatler an üçü gösterıyordu. Yıldırıa esen rüzgârdan korunabilmck ıçtn çenesmı go&sune gâmmuş olan Wins/on Smıth, hma Zafer Konağtnın camlı kapısından tçert süzuldü, ama bir toz bulutunun da kendmyle bırlıkte ıçerı dalmasına engel ulabilecek kadar çabuk davranamadı" George Onvell "Bın Dokuz Yüz Seksen Dört" Çev.: Nuran Akgören, Can Yayınları, 2001 AvciYazar ileri uygarlıklardan gelen üstün yaratıklar gelse de, iyi bilimkurgu örneklerinin bazıları bu unsurları hiç kullanmadan gelecek düşleri ya da karabasanları anlatır. Örneğin Philip Dick'in bir romanı lkinci Dünya Savaşı'nı Almanya ve Japonya'nın kazandığı bir dünyayı anlatır. Burada ne bilim ne de kurgu ön ulanda dır, Amerika Hitler'in baskısıyla köleliğe dönmüş, savaş boyunca Avrupa'da süren ırkçılık tüm dünyayı sarmıştır; bir gelecek romanı olmasına rağmen karanlık çağlann hiç olmadığı kadar karanlığına gömülü bir dünya anlatır. "1984"te bir başka açıdan Birinci ve lkinci Dünya Savaşlarıyla başlayan Avrupa'daki çöküşun devamını cetirir. Kitabın ilk cümlesinde başlayan tunaflıklar, 2001 yılında okuyan okurlann dikkatini çekmeyebılir fakat yazıldığı 1948 yılını düşünürsek çok anlamlıdır. Saatin on üçü göstermesi, henüz dijital saatlerin olmadığı yıllarda okuru şaşırtan, en azından zaman kavramını hemen sorgulamasını sağlayacak bir tümcedir. "Saader on üçü göste riyordu" sözü saatlerin göstermediği, bo§lukta bir zamana atılan belırsızliktir, aynca uğursuzluk da çağrıştırır. Sanki roman kahramanı zamandan bağımsız, ya da zaman içınde kaybolmuş bir ruhtur. Daha sonra tarih atarken içine düştüğü kararsızlık, hangi yılda olduğundan emin olmaması bunu kanıtlar. 1984 yılı roman, bugün okııyanlar için kendi hatıralannın olduğu bir zaman dilimidir, geçmiş zamandır, o yılla ilgili kcndi yaşadıklarını duşündürür, fakat romanı yazıldığı zaman açısından baktığımızda sadece tarihi roman değil, aynı zamanda bir kehanet kitabı olarak da görmemiz gerekir. Bilimkurgu romanlarında genellikle kitabın belli bölümlen kullanılan teknoloiik aletler ile robotların yapısını anlatmakla gecer. Çünkü okur gelecekte kullanılan bu afederi tanımıyordur, yazarın bunlara uygun isimler bulması, teknik açıdan nasd çalıştıklarını detaylanyla anlatması ve en önemlisi inandırıcı olması gerekir. Orvvell'in bilimkurgu anlayışı çok farklıdır. Kurguladığı gelecek teknolojik açıdan çok gelişmiş değildır; sadece daha kötüdür; yazan asıl ilgilendiren teknolojik gelişim değil, teknolojik gelişimin diktatörlük tekelinde olmasıdır. Içine alıcı yerleştirilmiş televizyon dahil, yüzyıl ortasında yaşayan binni çok şaşırtacak teknik gelişmeler yoktur romanda. Aksine sokaklar 0 gün olduğundan daha pis, insanlar bakımsız ve kent betonları içinde yaşayan farelerden farksızdıılar. Bütün nu yoksullukla fazlasıyla çclişen bir şey alıcı televiz yonlardır, çok masratlı bir yönremle iktidar herkesi gözlüyordur. Romanın temelini de bu gözetlenme oluşturur: Büyük biraderin gözü sende. Bilimkurgu romanları bilmediğimiz teknik detaylarla donanmış olduğunda bile, konu açısından mitolojik öykülerden farksızdır. Roman kahramanı Winston Smith ve sevgilisi Julia'nm aşkı, Tanrı tarafından gözetlenen ve sonunda cennetten kovulan Âdem ile Havva'nın hikâyesini çağrıştınr. Roman boyunca her ikisi de birbirlerine sadık kalmayı, kendi düşüncelerine sadık kalmaktan daha değerli tutarlar. Zihinsel olarak ele geçırildiklerindebile duygusal bağlannın kopmaması onları canlı tutan tek şeydir. Fakat sonunda onu da yitirirler. Zihinsel olarak beslenmeyen sevgilerinde duygu da kalmaz. Bilimkurgu romanlarının bir baska ortak özelliği aile kavramının, özellikle geniş ailelerin hissedilmemesi ve sokaklarda ya da uzay araclannın içinde oynayan çocuklann, emekleyen bebeklerin olmamasıdır. Genelde saflığı temsil eden çocuklar bilimkurguda yer aldığında ya korkunç yaratıklarya da organ nakli için kullanılan kölelerair, bilimkurgunun dokusu içinde doğal şekilde asla yer almazlar. Bunun da nedenı belki bilimkurgunun anlattığı gelecekten sonra bir geleceğin olmadığı düşünüldüğündendir, çünkü çocuklar geleceği yansıtır. Bilimkurgu genelde insanlığın son durağını anlatır, nu durakta çocukların olması fazla bir sey değiştirmez, çünkü onlara hazırlanan bir gelecek yoktur. Özellikle olumsuz bir gelecek tablosu cizen bilimkurgu romanıannın sonlannda insanlığın yok oluşu, tükenmişlik ve ölüm gelir." 1984"ün kahramanı Winston Smith'in gelecekten tek beklentisi büyük biraderden nefret ede rek ölmektir. Bu sayede ruhunun ölene dek canlı kaldığından emin olabilir. Yalnız ve özgür insanın her zaman yenildiği bir dünyada yalnız ve özgür olmak ister. 1 lalbukı parti birçok şeyin yanı sıra, bireyselliği de yasaklamıştır. Her birey sadece partinin bir uzantısı olarak düşünülmelidir. Bütün diktatörlük rejimlerinin bu ortak noktası budur. Bu açıdan" 1984" de bir bilimkurgu romanı olarak değil, politik roman olarak okunabilir. • aydasu@hotmail.com SAYFA 15 BHnkurgunun dokusu Avrupa'daM çöküş B ir kitap hakkında yazmaya başlamadan önce, bazen, internette kitapla ilgili okurlann neler yazdıklarını okuyorum." 1984" ile ilgili olarak sabitfikir.com ve amacon.co.uk sitelerine baktırn; Tiirk okurlarla Ingiliz okurların hemen fark edilen görüş farklılığı beni şaşırttı. Ingiliz okurlann birçoğu Onvell in doğru tahmin yapamadığını, günümüzün demokratik hoşgörü ortamını yansıtmadığını yazarken, Türk okurlar benim gibi aslında Onvell'in ne denli doğru noktalara dikkat çektiğini, teknolojinin insanlığın iyiliöi için değil de, insanlara daha kolay hükrnetmek için nasıl kullanabileceğini, 21. yüzyılda bile hâlâ geçerli düşünce baskılarını anlatmasından nasıl etkilendiklerini yazıyorlardı. Belki bir üçüncü dünya ülkesinde yaşamak Batı demokrasilerine daha eleştirel bakmayı beraberinde getiriyor; belki de adı demokrasi bile olsa halkın üzerinde totaliter baskı hissetmesi roman kahramanı ile özdeşleşmeyi sağiıyor. Kitabı yıllar sonra tekrar okurken, bir başka nokta takıldı aklıma: Cjdecek bile gelecek zamanda anlatılamıyordu, inandıncı olması için yasanmışlık duygusu ancak geçmiş zamanaa anlatıldığında verilebiliyordu. Halbuki hayal kurarken gelecek zamanda düşünürüz, bilimkurgu yazarlan da romanfarını gelecek hayalleri üzerine kurmalarına rağmen hepsi bildiğim kadanyla geçmiş zamanda yazarlar. Bilimkurgu denildiğinde aklımıza yıldız savaşları, ışık hızında uzay yolculukları, ceorge 0rwell