24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Anadolu Uygarlıklarımn gizemine bir buluttan süzülüvermek... Gürol Sözen'in îş Bankası Kültür Yayinlarından çıkan Bulutların Altındaki Uygarlık Anadolu kitabı, Anadolu toprağının şiirini, efsanelerini, renklerini, gizemini aralayan ve yeni keşiflere olanak taniyan, büyük emek harcanmış oir çalışma. NUR ARIOĞUL ££ ~T~*\ ir kehanette bulunayım. Geler^Cccğin dünyasında tüm olaylar, JLJ Apollon ve Poseidon ile Afrodit arasında geçecek ve insanoğlu tüm çağlarda olduğu gibi Dionysos'un coşkusunu özleyecek." "Bir şeyler karalarken ara yere diişen harfleri küçümsememeli. Orası bir ustanın hayata başladığı bir yer, yaratırken elden kaçan bir sözciik, belki de bulutların altındaki bir uygarlık olabilir." Şimdi, sessizcc kümelenen bulutların peşine takılıp, denizlere, düşlere ve Anadolu toprağının bereketine açılmanın tam zamanı... Evet, evet, her şey kendi içinde değişerek akıp giderken, kimscye yaslanrnadan duran güneşe sarılıp, Anadolu toprağında çılgın bir gezintiye çıkmanın, uygarlıklarda kaybolmanın, bellci de Troya'dan, ya da savaş alanlarının tozlarını geride bırakarak , kaçmanın en güzel zamanı... Elime, "Heryorgun bulutun altında bir serin rüzgar vardır" imzalı kitap ulaştığında, pencereyı açıp bulutlara çoktan binmiştim bile. Sayfaları gelişigüzel aralarken Aristo'nun felsefe okulunu kurduğu Assos'un kent surları, haşmetli tapınağı, Agora'sı, Gymnasion'u, XIV. yy'dan kalma cami ile göz göze gelip, yeni bir serüvenin içinde buluverdim kendimi. "Her gün bir yerden göçmek ne iyi Her gün bir yere konmak ne güzel Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş" diyen Mevlana acaba bu dizeleri gezginler için mi yazmış? Gürol Sözen'in îş Bankası Kültür Yayinlarından çıkan Bulutların Altındaki Uygarlık Anadolu kitabı, Anadolu toprağının şiirini, crsanelerini, renklerini, gizemini aralayan ve yeni keşiflere olanak tanıyan, büyük emek harcanmış bir çalışma. Kitabın Türkçe'si ile birlikte lngiliz ce'si de aynı anda yayınlandı. Bazen bir deneme, bazen bir masala dönüşen metinler, fotoğraf sanatçısı AIi Konyalı'nın vegrafik sanatçısı Erkal Yavi'nin fotoğraflar üzerindeki güzel yorumuyla bütünlük oluşturmuş. Üstelik bu bütünlük, okuru da kendine sessizce katarak, sahipleniveriyor. Bu sahiplenme duygusu yoksa insanoğlunun temel gereksinimi mi? Oyle ya, Kalkolitik çağ'dan günümüze altı bin yıl öncesinde Değirmentepe'de dal simgeleriyle, yivlerle bezenmiş, kilden yapılmış mühürler neyin nesi? Ticaretin SAYFA 10 Gürol Sözen'den "Bulutların Altındaki Uygarlık Anadolu" nıi olsa gerek. Ben ayımı yerde gö'rdüm Ne ışım var gökyüzünde Benim yüzüm yerde gerek Bana rahmet yerden yağar" diyen Yıınus Emrede Anadolu toprağının bir parçası değil mi? Latin ozan Lucretius, Nesnelerin yaratılışı'ndan söz ediyor, üstelik insanoğluna göndermelerdebulunarak. "Hiçliğin salt niçlik yarattığını/ anlarsak bir kez, daha iyi sezeriz/ Neyi arayıp neyi araştırdığımı zı/ deyiveriyor. Okıraç, yatağına yapışmış gibi akan nehrin, salkım söğütlerın, kavakların, servilerin, çınarların altında kimler yoktu ki? Homeroslar, Thalesler, Aneximendroslar, Herodotlar, Kral Midas'lar, Mursilisler, Dede Korkudlar, Karacaoğlanlar, Pir Sultanlar, Yıınuslar, Mimar Sinanlar, Şeyh Hamdullahlar, Karahisariler, adlı adsız nice ustalar. Bu adsız ııstalar, günümüzdeki gibi kişilik yarışında değil niçbiri. Kim bunlar diye düş dünyamızı zorluyorlar. Günümüzden 4 bin yıl önce, rlitit Uygarlığı bu topraklarda başlamadı mı? Yunan ve Roma uygarlıkları da bu topraklardan ilk besinini aldı. Dünya uygarlığı, Mısır, Mezopotamya ve Anadolu gibi belirli uygarlıklardan geçtikten sonra oluşumunu Koma'da tamamla dı. îşte Maraş ta bulunan bir mezar stelinde bir kadın bir erkek. lkisi de yan yana. Erkeğin, yani Suhi'nin elinde üziım salkımı var. Şarap tüccan olmalı. Suhi'nin mezar steli, birbaşka olguyıı da anımsatıyor. Belki bir saptırma, belki düşlerin söylemi. "ölüm korkuların ötesinde gerçeğe yaklasmadır ama ne yaztk kı geç farkettik her şeyin bir sonu olduğjunu." Curol Sözen'in •Bulutların Altındaki Uygarlık Anadolu" kitabı. hattatın glzll çekmecesl glbl Anadolu toprağının ürunlerinl Içinde saklıyor. başlaması nıühür anlamına ını gefiyor? Sahiplenmek, insa noğlunun kanının ana özelliği mi yoksa? 1 lani Neolitık Çağ'da kırmızı yaşamın simgesiydi ya... "Burası bana ait o kadar" diyen bir yaklaşım. Anadolu toprağından kimsenin vazgeçmek istememesi bunu kanıtlamıyor mu?. Sözcükler aldatıcı olsa da belgeler en iyi kanıtlar... Hasanoğlan'da bulunan beş binyıl öncesinden bir idol. Ilk Tunç Ça ğı'ndan bir kadın heykelciği. Başı ve boynu altınla kaplanmış, saçları dÜ2gün taranmış, iki eli karnının üzerinde, emziren bu kadın heykelciği adeta insanoğlunun her zarnan kendine sakladığı kuytu bir köşesi olduğunun bir kanıtı gibi. Anadolu toprağı belki de şans eseri, coğrafyasının oluşturduğu, birbirinin devamı olan büyük uygarliKİan hiç kavgı duymadan yüreğinae banndırmış. Selçuklular çağinın edebiyat, mimari, çini, el yazması ve maden gibi o kadar çok simgesi var ki, her şey aydınlık bir dünyayı anlatıyor. Sayfaları çevirdikçe neler çıkmıyor ki karşımıza? tşte, gizli ışıkların, gizli kapılann, gizli tapınaklann yeraltı kenti Kapadokya. Belki de Kapadokya'nın günümüze değin sapasağlam kalan gizemli mekânlannı, duvar resimlerini güvercinlere borçluyuz. Güvercin gübresinden yararlanan yöre halkı, bu kihselerin küçük kapılannı öriip, güvercinlerin girebileceği kadar açıklık bırakmasalardı, rüzgâr ve insanoğlunun merakı, belki de yıkımı hızlandırabilirdi. Ayrıca bu bölgenin, perilerin evi olduğu inancı, kutsal bir korkuyu bu çevrede yaymasaydı ne olurdu kimbilir? Nemnıt dağının tannlan sıra sıra oturmuşlar, meydan okuyorlar gökyüzüne, bulutlara, yağmurlara, fırtınalara. Gün batımını Ncmrut dağında düşleyin. Yolculuk belki de her zaman, varmaktan daha iyi. Denizin, gökyüzünün, ışığın ya da güneşin üzerinden eksik olmadığı yeryüzü parçası îyonya'da alıyoruz soluğu... Iyonyalı ustalar, sanki hiç uyumamış gibi kısık gözlerle bakarlarmnjınayata. Ama kıpırdayan her can(ının farkınua olarak. Denizden başka hiçbir şey mutlu kılamazmış onları. Iyonyalılar gibi hisseden ne çok kişi vardır içimizde kimrjilir şu an? Inançlarınuz, seçimlerimiz ne olursa olsun, sonsuz denizlere açılan kender, her zaman bize acık bir kapı bırakıyorlar. Bu açık kapı, hoşlanmadıgimız, keyif almadığımız bir limanda bizi götürmeyi bekleyen yelkenliler...Bir zamanlann üman kenti Priene, Menderes'in alüvyonlan ile dolan, Söke ovasının pamuk tarlalarına düş kapılannı sessizce açıveriyor. Söke'den ver elini Milet ve Didim... Eminim îyonyalı ustaların "Buyrun nehaliniz varsa görün bundan sonra" dedikleri bir tapınak olmalı Didim Apollon tapınağı. Ister dağ başları, ister sulann kıyısında, Anadolu toprağının neresinde gezinirsek gezinelim peşimizden mutlaka efsaneler de beraberinde geliyor. Begonvillerin, palmiyelerin, zakkumların bir Dionysos şöleninde gibi coştuğu Bodrum'un, Gökova'nın, Datça'nın sularında gezinirken ve çılgın bir koroyu dinlerken, aslında herkes kendi efsanesini yaratabilir. Uygarlıklara mühürlerini basanlar da bu denizleri görmediler mi? Onlann düşleri belki bugün bizi besliyor. Altın ve gümüş kumlan, gizemli koylan, bırakıp gittikleri heykelleri, sütunları, tiyatroları, masklan ve dizeleriyle hâlâ bize dokunuyorlar. Yavaş yavaş Akdeniz'e, Olympos'un Musa Dağının yamacındaki Çıralı yavesönmeyen ateşe... Yüreğimizdeki dışa vurmayan sesimiz 2üeus'u anyor olabilir mi? Yaşam bir söylence, önemli olan uykulardan uyanabumek! Ege ve Akdeniz'in suyu bugüne değin kimseyi dışlamamış. Aynı sularda kim isterseyıkamıs bedenini, ruhunu ve düşlerini. Dün ile bugün arasında tek ayrım zaman dili Gürol Sözen'in "Buludarın Altındaki Uygarlık Anadolu" kitabı, hattatın gizli çekmecesi gibi Anadolu toprağının ürünlerini içinde saldıyor. Aynı coğrafyada binlerde yıldan beri konup göçenlerin belgelereyaslı öyküsü belki bu nedenle ilgi odağı oluşturuyor.... Gürol Sözen'le yaptığımız sohbeti aynen aktanyorum. Bulutların Altındaki uygarltk Anadolu kitabı, hattatın gizli çekmecesi gıbı Anadolu toprağının ürünlertnı saklıyor Aynı coğrafyada binlerce yıldan ben konup göçenlerin belgelere yaslı dünyast, hem masal, hem değil, hem insanoğlunun yazgtst, hem değil, hem bıre btryasanan olgu, hem bulutlara uzanan bir düş gibi. Kitabı olujtururken neden böylesıne bir yöntemı teçtiniz? Her zaman olduğu gibi her şey kendiliğinden oluştu... Peşin yargının yer almadığı, ille de şöyle yazsam iyi olur'un hiçdü» şünülmediği, bir yazım biçimi. Belki bunun en iyi örneği hesapsız yaşamak, kurallann ötesinde yer almaya çalışmak. Neye tanık olduysam onu aktarmaya çalıştun hep. Beni Anadolu toprağının bir mermeri, tuğlası, madcni parçası o gün nasıl etkilediyse onu yazmaya çalıştım ama bilinçli hareket ettiğim tek olgu, bir anıtın eni, boyu, anıtı yaratanların komşuları, kendinden öncekiler, düsler, masallar ve dedikodularla sarmaş dolaş olmaya çalıştım. Çünkü böylesine tarihi ve yaşamı seviyorum. Ama bir koşulla... Kendi beğenim, seçimim ölçü değil. Zaman dilimi ve belge bu nedenle gerekli. O günü yaşayan tarınçilerin, destan yazarlarının anlattıklan bu nedenle önemli. Benim söylediklerime kim inanır? Ben de inanmam!... Ben bulutlarla sarmaş dolaş olabilirim ama bu benim kişisel takıntım. ama bu bulutu anlatan destan yazanna, diyelim ki Homeros'a yolda rastlamışsam ve kulağıma bir şey Fısıldamışsa işte o gün bulutlarla beraberim. O zaman hemen Homeros'tan bıralıntıyı buraya düşüp sızi bulutlardan ayrı tutmayalım... "Ikitane küp dururZeus'un eşiğinde, btri kölü, bir tyt bağtşlarla dolu K İ T A P C U M H U R İ Y E T SAYI 5 9 »
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle