Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Türkiyede Köy Enstitüleri A. KADİR PAKSOY pey bir süredir kitap tanıtma yazıları yazmıyorum. Bunda (yazmamamda), başka alanlarda (şiir, gezi yazılan) kalem oynatmam kauar, okuduğum kitapların da etkisi var. Öyle günlerden geçiyoruz ki, okuduğumuz ncr şeyde, bugünlere nereden, nasıl geldik, nereye gidiyoruz, nasıl düze çıkabiliriz?..sorularının yanıtlarını arıyoruz. Okuduğumuz bir kitap bu sorulara doyunıcu yanıtlar verirse, bizi sarıyor, başkalanna da okumalannı salık veriyoruz. Işte böyle yaşamsal öneme sahip bir kitabı okuyup yitirdim bugünlerde. Kitabı okumamı sağlayan Ümit Sarıaslan'a teşekkür borçluyum. Yine üstatlığını kanıtladı. "Ne olacak bu memkeletin hali?" diye yakınarak Ankara sokaklarında dolasıp dururken koluma girdi ve beni Güldikeni Yayinevi'ne götürdü. lyiki de götürmüş. Ben de şimdi, tanıdığım kitapseverleri, kollanna girerek Güldikeni Yayınevi'nc götürüyorum, bu yazıyı kaleme almaına neden olan kitabı alıp okumaları için. Ama bu kitabı asıl okuması gerekenler, Türkiye'yi bugünkü duruma getiren politikacılar ve hââ aynı yanlış politikaları sürdüren onlann bugünkü temsilcileridir. Kitabın adı "Türkiye'de Köy Enstitüleri", yazarı Fay Kırby. E ta fazlasıyla var. "Türkiye'de Köy Enstitüleri", Köy Enstitüleri olgusunu tarihsel, ekönomik, olitik, sosyal olgulardan ayırarak salt ir eğitim deneyi olarak ele alan sıradan bir yapıt değil. Tersine, Köy Ensttüleri olgusunu, ulusal ve evrensel boyutta orta ya çıkışına ve yok edilişine yol açan olgu ve olaylarla birlikte ele alan, bilim ahlakını her şeyin üstünde tutan bir bilim adamının hiçbir şeyi es geçmeden, kılı kırk yararak kaleme aldığı bilimsel bir yapıt. Yalnızca Köy Enstitüleri'nin değil, yakın tarihimizin de bilimsel bir değerlendirilmesi, bir özeti, tarihsel bir belge niteliğinde. E Fay Kırby, Anadolu aydınlanmasının önde gelen adlarından Niyazi Berkes'in " Amerikalı" eşi. Ama Fay Kırby o kadar Anadolulu (Türkiyeli) olmuş ki, ona "Amerikalı" demek haksızlık olıır. Kitabı yayına hazırlayan Engin Tonguç'un kitaba yazdığı "sunu"dan öğreniyoruz ki Kırby, Türkiye'ye ABD'nin bir "banşgönüllüsü" olarak geliyor. Göreyi de "Balkan göçmenlerinin köylerdeki yaşamlarını incelemek"miş. Bu yüzden kendisinden kuşkulananlar, CIA ajanı olabileceğini düsünenler bile olmuş. Hatta başlangıçta Ismail Hakkı Tonguç da pek güven duymamış. Ama çok geçmeden Kırby'nin değerini Tonguç ve Köy Enstitüleri çevresi anlıyorlar. Kırby, ABD tarafından verilen görevi bir yana bırakıp Köy Enstitüleri'ni incelemeye başlayınca da, ABD yurttaşlığından çıkıp Kanada uyruğuna geçiyor. Kırby, 1990 yılında Ankara'da sessiz sedasız yaşama gözlerini yumuyor... Kitabın birinci basımı 1962 yılında yapılmış. Yani otuz dokuz yıl önce. Böylesine (biraz sonra açıklayacağım) değerli bir yapıtın ikinci basımının otuz dokuz yıl sonra yapılması ve onun da ancak bin adet basılması, kitabın yazgısıyla Türkiye'nin yazgısının örtüşmesinin bir başka açıklaması olabilir. Köy Enstitüleri konusunda pek çok yapıt yazıldı, yazılıyor. Ancak bu yapıtların niçbirisi bu yapıt kadar kapsayıcı, açıklayıcı ve aydınlatıcı değildir. Ümit Sarıaslan, kitabı bana aldınrken, "Bu yapıt Köy Enstitüleri yazıncılığının tartışılmasına vesile olmalı!" dediğinde abarttığını düşünmüştüm; ama, kitabı okuduktan sonra kanısında ne kadar isabet li olduğunu anladım. Yine onun deyimiyle bu kitabı değerli kılan bir şeyi daha belirteyim: "Niyazi Berkes'in '200 Yıldır Neden Bocalıyoruz'unun, niçin adam olamıyoruzun" yanıtları bu kitap Banş gönüHüsü Kitabı okuduktan sonra günlüğüme şunları yazmışım: "(...) Sağ partilerin elli yıldır irticayı tohumlama politikalannın Türkiye'yi getirdiği yer korkunç. Bir haftadır Nakşibenüi Şeyhi Esad Coşan'ın Süleymaniye'nin bançesine gömülüp gömülmemesi konusu ile meşgul Türkiye. Bereket versin, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Bakanlar Kurulu kararnamesini imzalamadı da Türkiye rahat bir soluk aldı... Ama, sorun ne bir tarikat şeyhinin gömülmesi, ne de bir emnivet müdürü nün katli ile sınırlı. Sorun, Türkiye Cumhuriyeti'nin ucurumun kenarından kurtanlarak yeniden Mustafa Kemal'in hedef gösterdiği uygarlık yoluna koyulması sofunudur. Bu nasıl olacak?.. Bunun nasıl olacağının yanıtı bir haftadır okuyup, yeni bitirdiğim bir kıtapta var: Fay Kırby/Türkiye'ae Köy Enstitüleri.(...)" "Türkiye'de Köy Enstitüleri", yalnızca Köy Enstitüleri olgusuyla ilgilenen eğitim tarihçilerinin ve eğitimcilerin okuyacağı bir yapıt değil; Türkiye yeniden . nasıl uygar dünyanın saygın bir üyesi olabilir? kaygısı taşıyan, çözüm yolları düşünen her aydının okuması gereken bir aydınlanma yapıtıdır. Çünkü, Köy Enstitüleri'nin kapatılması ile Türkiye'nin geleceğinin karartılması arasındaki ilişkiyi, bu değerli yapıtı okumadan anlamak olası değildir... • Geleceğln karartılması mundaki şimdiki Dil Kurumu da eskiden kalma sözlüğü değiştirerek basmıştır. Ama bu sözlük hiç inandıncı olamamıştır. Düşünün busözlükte, 1983 öncesi sözlükten daha çok sözcük yoktur. Kötii bir aktarmacılıkla yeni bir yayın ürettiklerini sanmışlardır. Oysa Dil Derneği sözlüğü değişen durumlan gözönüne almaya çalışmıştır. Örneğin yırtlaz sözcüğü öztürkçe olduğıı haîde TDK'nin sözlüğünde yoktur; Dil Derneği sözlüğünde vardır. Ancak anlamı eksik verilmiştir. Çünkü bu sözcüğün bir anlamı da utanmaz'dır. Bu anlam ise verilmemiştir. Türk Dil Kurumu Sözlüklerinde trilyon, katrilyon, kentilyon sözcükleri açıklanırken kiminde Amerikan anlayışı, kiminde de Ingiliz anlayışı kullanılmıştır. üysa Redhouse'da her iki anlayışta yer almıştır. (Bakınız: Rahmi Kumaş, Bütçemizin Yarıştığı Sayılar, Cumhuriyet, 13 Nisan 1997) Dil Derneği ise çıkardığı bu sözlükte bu yazıdan mı etkilendi, yoksa ön yüzünde adlannı verdiği yayına hazırlayanların özeninden mi oldu Silemem, bu kez bu sayısal sözcükleri Amerikan anlayışı ile açıklamıştır. Biz de bu anlayışla bu sayılan kullanmaktayız. Sözü buraya'getirmişken, ister istemez bir sözlük karşılaştırması yapmak gerekiyor. Çünkü gerek 1983 öncesi, gerekse sonrası Dil Kurumu sözlükleri; gerekse Dil Derneği Sözlüğü için yayıma hazırlayanlar yazılmaktadır. Ancak yine de, bu hazırlayış açıklaması Redhouse gibi olmamaktadır. Çünkü bu sözlükte yazı kurulu (editorial comittee) 8 kişiden oluşmaktadır. Ve ne yazık ki Türkçe sözcüklerimizin bir bölümünü bunlarda bulamayıp, Redhouse'ta bulmaktayız. Yukardaki yırtlaz sözcüğü gibi. Ayrıca konuşma yaşamımızda sık kullandığımız "Tevekkültü alallâh" bırakalım Türkçe sözlüklerimizi, Ferit Devellioğlu'nun Osmanlıca Sözlüğü'nde bile yer almamaktadır. Bu durumda insan naklı olarak bir gerceği bir daha öğreniyor: Sözlükleri tek başına bir kişi nazırlamamalıdır. özelleştirme ilkesini Anayasaya koyan ilk siyaset adamı olma başarısı(!)na niç olsun Türk Dil Kurumu nu da özelleştirmeyi ekleyebilirdi. Yoksa bu konu iinlü Kopenhag ölçütleri içinde görülmüyor mu? Hangi uygar ülkede bir demek yasayla el konularak devlet dairesi yapılabilir? Hem de bu derneği kurduran büyük insanın kalıt yazısı çiğnenerek... Türk Dil Kurumu'nun özgürleşmesi için daha kaç yıl, kaç ay, kaç gün bekleyeceğiz? Bunu gerçekleştirecek başbakan (dolayısıyla Meclis) Cumhuriyet tarihinde saygıyla anılacaktir. • (*) Dil Derneği, KonurSok. 30/1 06640 KtzılayAnkara; Tel: 0112 425 83 60. Yaralı coğrafyanın kanayan şairi MAHMUT AYAZ "ay dtsarda, bulutlar giht ağltyordu kadın camlarda, nehirler gibi akıyordu." Aydın Öztürk'ün son çıkan şiir kitabı Şehriban'daki ilk şiir bu dizelerde bitiyor. "kadın, kırmtzt fistanlar içinde bir çocuktu " "ay nasıl da mutluydu." Tabii ki ay mutlu olurdu; Munzur'un baharlarında doğanın tüm güzelliklerinden birer parça olarak "kırmızı fistanlar içinde" bir çocukta toplanmış olan bu doğa gibi safve temiz bir güzellik, "ayaklartnı munzura salmıs,/ beneklı balıklarla oynaşıyordu..." Peki sonra ne oluyordu? Sonra "ay dışarda, bulutlargıbt aglıyordu./ kadın camlarda, nehirler gıbı akıyordu." "ay bulutlar gibi ağlıyordu" kitaptaki ilk şiir ve insan daha bu ilk şiirle bulutlar gibi ağlıyor. Şiirler peşpeşe "tarakalar gibi" geçiyor insanın yüreğinden. Yaralı bir coğrafyanın haritasıdır Aydın Öztürk'ün yüreği; daha doğru bir deyişlç, karanlık bir coğrafyanın yaralı haritası. Aydın Öztürk şiirlerivle bu coğrafyayı aydınlatmaya çalıştiKça yüreği tekrar kanıyor. Şairin kendisi her ne kadar "bilirim dayanır yürek" dese de, bu coğrafya aydınlanıncaya kadar şairin yüreği de hep kanayacak. MÜZkV8{ÜP Şairin "yıkık duvarlar gibi kaldı gözlerim" ve "yağmur yüreldi mektuplar" adlı kitaplarından sonra, benim için "şehriban" gelir. Bu arada "ölülerle hatıra fotoğrannı da unutmayalım. Aydın Öztürk'ün kitapları arasında bunların benim için ayrı bir anlamı var. Bence şairin beyin ve yürek diyalektiğini en iyi anlatan kitaplardır bunlar. Aydın Öztürk çok üreten bir şair ve çok üretken bir insan. Şairliğinin yanı sıra bestekârlığı, yani müzisyenliğiyle de tanınan bir sanatçı. Müzisyen yanının şair yanına etkileri neler olacak; bunu da zaman gösterir. Şimdiden şiirlerinin bir kısmı ama çok az bir kısmı şarkı sözüne benzemeye başlasa da şair kendisini şiirin mevzisinde tutmayı biliyor, ki köku orada zaten. Bunu Şehriban'dan da anlıyoruz. Haa şehriban... ahh şehriban... "şebriban, beritanlı bir eöçer/ dağların çağla gözlü berftni/ kalbinde uyumayan mr bançer/ bir oğlanm hayali/ divanesi bir aşktn/ viranesi bir aşktn.../ ...şehriban içinde pınarları bogulmuş birktzdt/gençfiği, kalbinde uyanan bir hançere müehbetti..." şehriban ve hançer. Yani şairin yüreğinin bir kez daha "müebbet" bir nançerle doğranması. A be şair, "...şimCUMHURİYET KİTAP SAYI S77 SözÜiklerto hanplanifı A L Sözlükler bir bilim kurulunca hazırlanmalıdır. Bizde ise önüne gelen sözlük çıkarmıştır demeye dilim varmıyor ama, saygın edebiyatçılarımızdan Orhan Hançerlioğlu (felsefeci), Kemal Demiray, Ali Püsküllüoğlu, Mustafa Nihat Özön, Nihat Sami Banarlı...tek başlarına Türkçe Sözlük çıkarmışlardır. Her ne kadar Dil Derneği Sözlüğü'nde yayıma hazırlayanlar diye bir açıklama varsa da bu sözfüğün yeterli bir bilim kurulunca hazırlandığını anlatmaz. Gerçi böyle bir sözlüğü, öyle bir kurula hazırlatmanın akçalı boyutunu karşılamaya derneğimi(*) Türkiye'de Köy Enstitüleri/ Fay zin eücü yetmez. Bu baskıda bile akçalı Ktrby/ Yayına Hazırlayan: Engın Tonguç/ yardım Kültür Bakanlığı'ndan celmistir. ikinci Baskr 2000, Güldikeni YayınJart/ Ama yine de bu sözlük Türkiye'deki 420 s. (sunu ve önsöz dışında). Türkçe sözlüklerin en güveniliridir. Bu bakımdan derneği, bir üyesi olarak da kutluyorum. Ne var ki vine de bilemediğim sözcüğü araştırırken son kaynak olarak "Türkçelngilizce Redhouse"a, ya da büyiik bir sözlüğe (ansiklopediye) başvurma gereği duyuyorum. 14 Mayıs 1950'de işpaşına gelen güç RAHMİ KUMAŞ önce Köy Enstitülerini, ardından Cumhuriyet Halk Partisi'ni ve Halkevleri'ni kapatmayı düşündü ve CHP dışındakitatürk'ün kalıtıyla da akçalı deslerini kapattı. Bu arada Türk DU Kurutek verdiği Türk Dil Kurumu 17 mu'nu kapatmaya çalıştı, olmadı. Ama Ağustos 1983 günü Resmi Gazebu iktidann eiaişinden yaklaşık 20 yıl te'de yasa diye yayımlanan bir metinle sonra 12 Eylul generalleri Adnan Menkapatılınca, sanıldı ki Türk Dili'ne gönül deres'in yapamadığını yaptılar: CHP'yi verenler savaşımı bırakacaklardır. Dode, Türk Dil Kurumu'nu da kapatılar. ğaldır ki o kara yıldan bu yana geçen süAcı olan odur ki 1991 sonrasındaki re içinde Türkçemiz, gecmişe göre daha DYPSHP(CHP) hükümetleri de, Bübaşanlı biçimde annaDİlmiş değildir. lent Ecevit'in başkanlık ettiği hükümetAncak Türkçeye inananlar, dilciler, ler de Atatürk'ün kalıtını özgürleştirmedilseverler 1987 yılında Dil Derneği'ni ye, daha doğrusu ilk durumuna getirmekurarak Atatürk'ün çizdiği yoldan yürüye yanaşmadılar. melerini sürdürmüşlerdir. Nitekim Dil Yaklaşık 18 yıldır Türk Dil Kurumu Derneği'nin birinci cildini 1998'de çıdevletleştirilmiştir. Oysa Atatürk siyasal kardığı Türkçe Sözlük'ün, ikinci cildi de çizgisi ve örgütünün türevi olan Ecevit 1999'da çıkarılmıştır. Resmi işyeri duru Dil Denneği'nin Türkce Sözlükü SAYFA 16