Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Damar pekiştirir gibi kanın yolunu gidip geliyor, yükseliyor gezegene, yaşam yaydıyor böyle, o sessiz tokaç, geçnıiş uyanıyor bende bu kör saatte. Çok yazıyorum, o zaman da yazdım. BUmem değer miydi bu çabaya. Sen, yaşannıma tam güvenen ve siz dizelerimde başka dünyalar görenler, deyin, nedir anlamı. De bunu, deyin bunu, güzellikle belki giderirsiniz iizüntürnü. Gece. Cîece, beş yıl önceki Venedik gecesi uzak mı çok? Dün neysem bugün de oyum ben, gerilmeyi, yaralanmayı bilirim o günkü gibi dupduru güzellikten, bir yaz gecesini nasıl iki havaya ayınrsa keman güzel olma isteğine dayanamazken dünya. Ağhyordum, kötü, gözyaşarticı bir şiir gibi balkona dayanıp, rüzgâr bir kasrrgaydt kâhırdan, mavi dumandan. Odalarda, ıslak granitin altında melekti gezen, söğüt, kuğu, alev atlı son erklilerin düşümegönderdiği. Ağlardım, ağladım. Nasıl bunca giizel, iizgün olunabilir? Su ve soğuk yakııt, o şeytansı saydamlık bir ışık dövtnesiyle dağlıyordu beni. Buz gece, yanan gece, bugün yaşamışım gibi bir gece! Hem acı hem tatlıdır Venedik'i geride bırakmak, hepimiz gençtik orada cezamızı çekmek için, o boş salonlarda kendimizi izlemek bir aynanın erittiği atlı gezintiler, varlığını çiftiyle yadsıyan bu şiir. SEVGİLER Sevgililer bir giil koyarlar göğüslerine ve sık sık kucaklaşırlar bir ayçiçeği ve pervane gürültüsüyle. Rüzgârın hastane koridorlarına bıraktığı gül yaprakları var. Yaralı bir yunusun kanı gibi güzel bir şimşek ışığı, buz gibi rüzgârda aşk sözlerine el koyuş, vitrinlerde yoğun gece. Mağaralarındaki gece, tünellerindeki tan gibi. Nerden geliyorsun, söyle bana, yaralı yüz, mendili kanlı dansöz, o zamanki sevgilim, o zanıanki benden daha çok; kimin için ölmek istedim ve geceleyin kırılmış bir cam gibi üşüdümr* Akvaryum aydınlığında boş yatak odaları. Bir elmasın tek parıltısı köreltiyor bizi. Hasta ışıklar, solgıın yaseminler, mavi kuyrukluyıldızlar, su ve çocııkluk bahçıvanları, bırakın da açayım dolabın, av köşkünün, uçak alanlannın, göğe çıkan merdivenlerin kapılarını, düşen bir gözyaşının ince parıltısını. SELMA FINDIKLI YILDIZLARIN KARANLIK OTELÎNDE Yıldızların karanlık otelinde kara eldivenler fısıldaşıyor araba direksiyonları üstüne, ampuller ışıldıyor yaldızlı derin yakalann içinde, bir damla donmuş kan düşüyor bir eşyanın üstüne. Açılan ateşle çocuklar ölüyor plastik koridorlarda. Genç kızların gözleri kaplan gözleri. Şenlik ateşlerinin ışıltısı hiç durmuyor gecede. Mavi yapraklı deniz, güvertede balolar, patlama ve alev arasında, senin kristal karnını öpen molozlar. Yangın merdiveninde yüreğim boğuluyordu. Bir kablolar dünyasını yoklayan beyaz şimşeklerin mücevheri. Kış kapattı bulutlardan çanını. Elektrikli işaretlerle yol yol çizilmiş karanlıkta demir ve dualar. Bu sokaklar uzak değil: geçmişteler. Dolanabilirdim hepsini. Bu pencerelerdeki tek bir cam akşam olurken, kırık. Sinemalardaki, ipek çoraplardaki istek. Karanbk otelde, gece yarısı, delikanlılar çekiliyor düş kurmak için ve yeraltındaki park yerlerinde lambalar yanıyor. GOLGELER GUMUŞLU MARTI Selma Fındıklı'dan yankılar uyandıracak, önemli bir kitap. Selma Fındıklı bu son romanında, Dördüncü Murad döneminde kalyoncu nakkaşlığı yapan Yusuf ile Samatya Surp Astvadzadzin Manastırı'nda rahibe olon Anna'nın aşkını anlatıyor. Cerçek aşk bir kez daha yasak tanımayacak ve Anna, kendi kabuğunu kendi elleriyle kıracaktır... Oğrenciler tırnakla et arasına batınrlar kalem uçlarını ve rahatça yaslanırlar kan fışkırmaya başlayıncaya dek. Kimileıi son sııalaı altında ölü bulunur. Seveceğim öliinceye dek, ellerim titreyecek sen yaklaşırken ve gözlerine bakacağım ağlayacakmış gibi. Kalıve garsonlan tanırlar bir jeton isteyen, boş yere çağıran ve bir ardıç likörü isteyip telefonu kapatan müşterileri, gülümsemeye çalışırlar, yaşamlarını düşünürek. O saatlerde gece mavi bir kuştur. Hava soğumaya başlıyor ve sarışın kızlar vitrinlerde kendilerine bakıyorlar titreye titreye. Sessizce sönüyor bir yıldız çağlayanı. Işıklar loş görkemini yansıtıyor ilkyazın pırıl pırıl bir camda, karanlıkınavi cağrılarını, kükürt ve kireçten çiçeklerini, ölüler ülkesiııi çağıran ördek çığırtılarını. OLMEK UZEREYKEN Olmek üzereyken, geceleyin bir uçağın ışıklan gibi, ılık beden ya da güzel alacakaranlıkta bugulu camlar, nasıl yavaştır senin titreyen omuzlarında gümüş bir anahtarın öpüşü, bir orkideler çırpıntısı ve yanan asansörlerle. Gelip gidiyorlar, günıüşlü ve mavi uzaklıklardan, albatroslar, tııtsak balonlar, büyük ekspresler, bir müzik ve demiryolu parıltısıyla. CUMHURİYET KİTAP SAYI 610 Hüzün, çok sayıda üretilmiş güzel nesneler yıllarla sanki her şey daha bir bıılanık oluyor solan bir sokağın sonundaki sis gibi dağılıyor havada gölgelerden ve görüntülerden bir uzakhkta bir akvaryumdaki reıık renk gölge görüntüler benim gibi bir gölge öldür beni zaman öldür beni aralık ta donmuş hançerinle beni düş ve duman yap kızıl Baztıka'nla gecenin barındırmadığı bütün düşler gibi titreyen periler göllerde su içen geyiklerle ormanları açıklık yerlerindeki üşümüş son gölgelere av vererek Hanoi'de sarmaşan Napalm'in kan yağmuruyla ıslanıp okul haritalarındaki yeşil deniz bir is çizgisi gizli yeri gösteriyor duvarda hazine ve gemi vurrna öyküleri anımsıyorduk Panama'ya yağmalıyorduk ateşe verir gibi tabyayı kıpkızd yanan göğsümde bir kılıcın bıraktığı iz kaptan Morgan ver de şu kolsuz üstlüğünü öpeyim Yeşil gözlü bir yabancı iniyordu salona giyimi çok özenli silah kaçakçısı lspanya Habeşistan Kore Yunanistan Anchlus bakara oynadıği sırada tek bir kurşunla ölmüş bir kurşunla devrilmiş sevgimiz bir damla kan müziğin hıçkırıklarıyla ayak seslerini bogan halının üstünde silinirken bez bebeklerin rimeli kırılmış sofra takımınm ortalığa saçılan tüyü Vitrinlerde bir ölü sergileniyor plastik kristaller ve pazar ışıklan arasında amansız ükyazdaki bir bülbül gibi kör. REMZI KITABEVI SAYFA 21