01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

söyler Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adtmlar adlı yazısmda. Berger'e göre onlan hayran bırakan şeyin sanat, sanat tarihi ya da sanat takdiri olarak cevaplanması esası gözden kaçırmaktır. Resim müzelerinde başka dönemlerin görünürüyle karşdaşıyoruz ve o bİ2e yoldaşlık ediyor. Her gün belirip kaybolduğunu eözlerimizle gördüğümüz şeyin karşısında kendimizi daha yalnız hissediyoruz. O kadar çok şey aynı anda görünmeye devam ediyor ki; Dişler, eller, güneş, kaduıların bacakları, bahklar... Görünürün âleminde tüm çağlar kardeşçe, bir arada var oluyorlar, aralannda yüzydlar, binydlar da otsa. Ve eğer resmedilmiş imge bir kopya değd de bir diyaloğun sonucuysa, resim konuşuyor biz dinlersek.(6) Resimli Dünya romaru aralarında yüzyıllar olan ressamlan bir araya getiriyor ve onların resimlerini konuşturuyor bizler için. Ve biraz da sanat aracdığıyla günümüzde yalnız insanın yalnızlığını gideriyor. Ağırlıklı olarak resim sanatı işleniyor ama sanatın her dalı yer alıyor romanda. Mozart, Wagner, Vivaldi, akordeon ezgisi ve müzik. Ya da Cahit Sıtkı, Orhan Veli, Baudelaire, Edgar Allan Poe ve Fuzuli. zaman zaman doğrudan bahsediliyor bu vb. sanatçdardan bazen de 'metinlerarasdık' (Intertextuality) ile. Örneğin yazar 'martı kuşlan' diyor martılar yerine. Ya da Kâmil Uzman rdıtımda otururken kendisinin 'bu ayna oyununa kapılıp her şeyin ters yüz olduğunu, gökyüzünün ayaklannın ucundan başladı&nı hayal eden dalgacının birisi (s. 31)' olduğunu düşünüyor. Son olarak değinmek istediğim nokta romanda cinselliğin önemli bir tema oluşu. Bu kanımca rastlantısal bir dunım değil. Dünvadaki resimlerin çoğu vücutları 'gösterir. Resmin ilk, temel amacı orada bulunmayan bir şeyin varlığını büyülü biçimde canlandırmakur ve çoğunlukla canlandmlan şeyler vücudardır. Resim sanatı elle tutulur, aruık değismeyen, sürekli,fizikselbir varlık sunar. Sanadann en doğrudan duyumsal olanıdır. Beden bedene. Bu bedenlerden biri seyircinin bedenidir. Ancak bu resmin amacının duyumsallık olduğu anlamına gelmez. Pek çok resim dünyevi zevklerden uzak amaçlar taşır. Duyumsal olandan çıkarımlanan üetiler, çağdan çağa, ideolojiye bağlı olarak değişir. Aynı biçimde cinslerin rolü de değişir. Örneğin resimler kadını edilgin cinsel nesne, etkin cinsel eş, korkulacak birisi, tanrıça ya da sevilen insan olarak sunabilir. Ancak ne yönde olursa olsun, resim sanatının kullammı yoğun bir duyumsal yükle başlar ve buyük şu ya da bu yöne aktanlır.(7) Resimli Dünya romanında yer alan Madonnalarla hatırlanan anne, azizeler gibi ulaşılamayan kendisine temiz bir aşk duyulan Lucia ya da şehvetin paylaşddığı fahişeler resim sanatında yer alan daha doğrusu resim sanatı ile 'görünür kılman' kadınların birer örnekleridir. Resim sanatının cinsel çekicilik taşıyan görsel belirtkeleri ve uyaranlan kullandığını kabul edersek bu romanda cinselliğin ön plana geçişine bir yorum getirmiş olabiliriz.« Sanat tarihi ve roman TİMOUR MUHİDİNE edim Gürsel'in son romanı Resimli Dünya, adından da anlasdacağı gibi, resim sevgisinden, Türk sanat tarihçisi Kâmil Uzman'ın, incelemek amacıyla Venedik'e gittiği Batı resmine duyulan sevgiden önemli ölçüde esinlenmiş; Batı resmi bir yandan da Osmanlı'yla ilişkisi içinde ele alınıyor. Daha açık söylemek gerekirse, Kâmil Uzman bu yolculuğu, Batı sanatında Cem Sultan betimleriyle ilgili kimi verileri, Correr Müzesi, Akademi, Doçlar Sarayı gibi, Venedik'in bazı kitapbk ve müzelerinde doğrulamak üzere yapıyor. Onu orada birçok buluşma bekliyor: Yarım kalan büyük bir aşk (Lucia), bir fahişe, bir de anlatıcının başta sandığının tersine bir dekor olmanın çok ötesine geçen ölümsüz ve acımasız bir kent. Işte, birbirinden bağımsız üç uzun bölümün yer aldığı bu çağdaş anlau hakkında söylenebilecekler; bölümler ressam Bellini ailesine adanmış: birincisi, baba Jacopo, ikincisi iki dâhi kardeşin büyüğü olan, 1479 dolaylarında Sultan II. Mehmed'in portresini yapan Gentile, üçüncüsü de kışdiğiyle XV. yüzyd resim sanatını etkileyecek olan gayrimeşru küçük kardeş Giovanni. Üç sanatçının portreleri, yaratıcılığın, sürgünün ve Batı'yla Doğu arasındaki sancılı ilişkderin sıkıntılannın üst seviyelerine erişme olanağını veriyor. N Boden bodens Ü Veneaik'te geçirilen zamanın (ilk başta bir aylık bir süre öngörülüyor) çevresinde oluşturulan anlatı, yalnız resim sanatı hakkında değil, çesitli ahlaksal ya da psikoloijk sorunlar hakkında da geniş bir değerlendirme olmakla kalmıyor, Türkiye'de sınırlı, doyumsuz kaldığı hissedilen bir hayata ilişkin anıların "su yüzüne çıkmasına" da firsat yaratıyor. 1 'den 13 'e kadar numaralanmış olan bölümler kronoloiik bir sıra izÜyor, yalnızca geçmisteki kimi büyük ressamlara ayrılan yerlerae kesintiye uğruyorlar. Bununla birlikte roman, birbirini izleyen "dönemeçler" işlevini gören, birçok nokta içeriyor. Birinci bölümde, araştırmacmın bir kış günü ilk kez Venedik'e gelmesinden, sonra bodrum katındaki tek odalı bir eve yerleşmesinden söz ediliyor. Bunu izleyen gezinti, anlaacının ağzına kadar tarih ve "betimleme" demekte yarar var dolu kentle iliski kurmasını sağüyor; XDC. ve XX. yüzyıl edebiyatmın Venedik çağrışımlanyla dolu olduğunu hatırlayahm; yalnızca iki kent hayal dünyasında onunla rekabete girebüirdı: Paris ve Roma. tkinci bölümde, amatör ressam Kâmil Uzman bize tanıtdıyor; hiç sergilenmemiş olan tablolarında, yalnız IstanDUİ'u konu aldığmı öğreniyoruz. Zaten bu durum, zihninde resim ve kent alanlarının nasıl üst üste bindiğini açıklıyor. Bu bölümde, aynı zamanda, Italya'nın başka böleelerinde geçirilmiş günlere de göndermelerde bulunuıuyor. Uçüncü bölüm, XV. yüzyılın en ünlü tutsağı olan Osmanlı Şehzadesi Cem Sultan'ı (sürgün gittiği Batı'da Zizim diye adlandınlmışü) (*) Yıldız Teknik Üniversitesi, FenEdetanımaya olanak veriyor. Dördüncü bölüm biyat Fak. le, Uzman'ın Istanbul'a ve Paris'e (1) Ileri, Selim, "Resim ve Edebiy«t", Peoze risiKaçmışYaztlar, tyi Şeyler Yay.,lst. 1996, duyduğu, güçlü ve bunaltıcı özleme ayrıls.79 mış; sanat tanhçisinin, yalnız insanlara öz(2) Gürsel, Nedim, Resimli Dünya, Can gü, sıradan bir yaşam sürdüğü anlaşılıyor. Yay., tst. 2000, s. 153 (fyından böyle roGecelerin ağırüğı, alkolde kolay bir avunmandan alıntılar dipnot verilmeden sadetu aramaya yöndtiyor onu... Beşinci bölüce sayfa numarası verile^ek belirtilecektir.) mün sonuna doğru, tüm dikkatini yönel(3) Calvino, Italo, Atnerika Dersleri, Can teceği kütüphaneci Lucia'yla tanışıyor. AlYav.,Ist. 1994, s. 116ı tıncı bölümde, XX. yüzyıl Türk resminin (4) Berger, Tohn, Görme Biçimleri, Çev.: ilk büyük ressamlarından Fikret Mualla Yurdanur Sakıan, Metis Yay., Ist. 1999, s. (ve onun, Istanbul'daki trajik, daha sonra 11. Paris'te ve Reillannes'da biraz düzelen yaşamı) üzerinde duruluyor. Yedinci ve seki(5) Berger, John, Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adtmlar, Çev.: Bülent zinci bölümler, Venedik günlerinin, özelSomay, Metis Yay., Ist. 1999, s. 2728. likle de eve ya da kitaplığa kapanılarak geçirilen saatlerin körüklediği rüyalarla, t>a(6) a.g.e., s. 38. (7) Berger, John, Picasso'nun Ba$anst ve zen sanrdarla dolan gerçekliğin karışımını Başansızttğ:, Çev.: Yurdanur SalmanMü yansıtıyor. ge Gürsoy Sökmen, Metis Yay., Ist. 1999, Buna karşılık, dokuzuncu ve onuncu bös.218. lümler Lucia'yla olan aşk öyküsünü derinKİTAP SAYI S20 leştiriyor; onuncu bölümde birlikte yemek yiyorlar, ardından gondolla geziniyorlar; sonra da Lucia, birlikte yaşad^ı annesinin evine gidiyor. Kâmil Uzman ne o derin yoksunluk duygusundan, ne de umutsuzluktan yakasını kurtarabüiyor. On birinci bölümde, ressam Carpaccio baskın; burada da Uzman'ın Lucia'ya duyduğu arzuyla, Istanbul'daki yatılı lise günlerinin acı andan birbirine kanşıyor. On ikinci bölümde, Kâmil elindeki zayıf ipuçlanna dayanarak Lucia'nın evini bulmak amacıyla, umutsuzca Venedik'te dolaşıyor. Giderek idealleştirilen bu aşk, onu deliliğe doğru itiyor. ön üçüncü bölümde, Lucia'yla buluşmalarından bir önceki gün, uzun bir can cekışme gibi betimleniyor; Karnaval'ın başjaması nedeniyle kentin neşe içinde olduğu o gün, trajik bir seyir' abyor. Lucia'dan haber alamaın Kâmil zman önce sarhoş oluyor, sonra da Mestre'de tanıştığı genç fahişeyi aramaya gidiyor. Evine dönüp sevişmeye başladıklannda, fahişenin iki suç ortağı üzerlerine saldırarak, sanat tarihçisini ağır biçimde yaralıyorlar. Uzman yardım istemek üzere telefon etmeye uğraşırken, Lucia'nın onunla neden bağlantı kuramadığını anlıyor; telefon hattı lcapalıdır. Kâmil Uzman yere düşüyor ve ölüyor. 1995'te yayımlanan (Fransızca basını: 1996) Fâtih'in Romanı'ndan sonra, Nedim Gürsel yeniden, karşdaştırmalı bir yaklaşımla Ösmanlı mirasının bir bölümünü araştırmaya girişiyor. Gene Venedik'le Büyük Türk Imparatorluğu'nun arasındaki, tüm Batı Akdeniz'de büyük bir korku çığlığı gibi yankılanan Bizans'ın düşüsünün ardından iyice belirginleşen hayranlık ve rekabeti banndıran Uişkiferin derinine inmek istediği hissediliyor; yani bu yapıtta, savaş dışı görünümler üzerine kurulan tarihsel romanın bir tür devamı görülebilir. Burada da, Doğu ve Batı sanatı (resim alanı, ama bir yandan da şiirsel alan) hakkındaki güdümlü görüşlerin, referanslann iç içe geçirilmesi, yapıtı gerçek bir sentez romanı naline getiriyor. Göruntiitordayanlbiryolctriuk Anlatırun merkezinde, resmin, XV. ve XVI. yüzyıl ressamlarınrn, Bellini'lerin, Carpaccio'lann ya da Giorgione'lerin giriştiği dizginsiz estetik gerçeklık arayışının rolünü de görüyoruz. Tasvirlerin ve toplumsal, ekonomik, tarihsel zeminin ortak metafiziği olarak görülen resim sanatı hakkındaki görüşler, çağdaş yazında böylesi bir seviycye çok nadir yükseltilmiştir, metin nesneler aynı zamanda bir dönemin panoramalan olarak tablolan çözümlüyor, inceliyor, onlara geri dönüyor, onlan alcademisyen Kâmil Uzman'ın varoluşçu gezisine dahil ediyor, böylece Uzman ın Venedik'e yaptığı araştırma gezisi, "görüntülerde yeni bir yolculuk" biçimini alıyor. Zaten dikkatini çeken tablolan çözmeye çalışırken, Kâmil Uzman da kendı yaşamındakı kötü hayalederle karşılaşıyor: Çocukluktan gelen bitmez yoksunlukların acımasızlığı, mutsuz aşklan, ona daima Giovanni Bellini'nin Madonnalannı anımsatan ezici anne figürü. Resim, kendi bütünlüğü içinde, dünyanm aynasıdır. Gene bir Venedik âşığı oıan büvük Ingiliz ressamı W. Turner'a yapdan çok sayıdaki gönderme (özellikle 9. Dölümde) bu yönden ele aknabilir. Peki ya kent? Istanbul'un romana üzerindeki büyüsünü biliyoruz, çok sayıdaki metninde, merkezde Istanbuf vardır, ama Venedik burada onunla yanşıyor; anıtsal görünunılenvlc olduğu gibi "yan" görünümleriyle de tanındanan kent, özellikle gece sahnelerinde bir labirent olarak kendini gösteriyor, aynı zamanda da Kâmil Uzman ın gondollan, hemen yakındaki bir Hades'e yönelmiş tabutlar gibi ilerlerken gördüğü bir ölüler kenti... Iti kent arasında kurulan paralellik rastlantısal saydmaz; Venedik suyun üzerine kurulmuş bir kent; tıpkı Boğaz'la, Haliç'le ve Marmara Denizi yle sürekb' bir ilişkisi olan Istanbul gibi. Anakarada, hareketli Mestre, soylu Venedik'in karşıtıdır; Türk profesör, gann yakınlanna cinsel serüvenler bulmak amacıyla gidiyor. Ne var ki, "satın alınmış gecelerin iğrençliğinin ötesinde, modern ve sanayileşmis olan öteki kent, kendi içinde daha büyük Dİr yaşam gücü banndırıyor. Uzman'ın kişiliğinin karanlık tarafı da burada ifadesini buluyor; tablolardaki ışık gölge, kişiliğinin ikiye bölünmesıyle insan bi Çİminde somutlanıyor ve romantizmin son izlerinin silinmesine yol açıyor. Bu nedenle, Lucia'ya ve geceleri onun karşıtına duyulan araunun doğurduğu (tuvallerde beümlenen bedenler hakkında deneyimli olan Kâmil Uzman'ın anlatımında gitgide şiddedenen) erotizm, Mestre'li fahişenin onda uyandırdığı hoyrat cinsellik, romanın ikinci eksenini oluşturuyor; Kâmil Uzman, en çok sevilen nesnenin ülküselleştirilmesi ve şehvete duyulan ihtiyaç arasındaki sarkaç nareketini sürdürürken bizimle yakınlaşıyor. Nedim Gürsel, daha önceki metinlerinde de olduğu gibi, parlak bir biçemci olarak kendini gösteriyor birçok Türk "ede' bi meslektaşından" daha ileri bir noktada, biçemi, hafiflik, neşeli diyaloglar ve gerginlik arasında salınan, kararlı bir hazırlığı ortaya koyuyor; karmaşık tümcelerin ritminin görkeinle sürüklediği bir etkiye doğru bu hazırlık; kısacası duyguların ve bekleyişin incelikleriyle oynamayı bilen, karmaşık düşçü bir yazı. Nedim Gürsel bunu burada söylemenin ne sakıncası olabilir, Türkiye'de çok hırpalanan bir edebi dilin kaosunda, yazı'nın sürekliliğini sağlayanlardan. Sözcüklere gösterdiği özen, Fransız edebiyaüyla uzun zamandır süren ilişkisin den bağımsız değil. Bu RomanResimin, yazarlığında önemli bir evreyi oluşturduğu yadsınamaz... Malraux'un aeyimini kullanırsak, bir "hayali müzeyi" dolduracak kadar tablo ve freskin görüldüğü bu metnin kimi okurlan yıldınnası mümkün. En direngen, yazann kitaptaki çizgisini dikkatle izleyebilen okurlar, çabalarının ödüllendirildiğini göreceklerdir. • SAYFA 7 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle