02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Gören BAHRİYE ÇERİ ' bip poman satirlere dönüşmekte, geceleri fahişeler peşinde kosmaktadır. Nitekim bir fahişeyle birlikte olduğu gece, fahişenin korumaları tarafından öldürulür. Diğer bir öykü Bellini ailesi, yanı baba Jacopa Bellini, râtih'in portresini yapan oğul Gentile Bellini ve Tacopo'nun evlilik dışı ilişkiden doğma oğlu Giovanni Bellini'nin öyküleridir. Ancak romandaki öyküler bunlarla sınırlı değildir. 'Sürgündeki ilk Türk sairi Cem Sultan'ın öyküsü başka bir öyküdür. Romanda, Fikret Mualla ve onun trajik yaşamöyküsüyle karşılasmz. Yazar, bütün bu öykülere okuyucuyu, bir tablo aracılığıyla götürür. Örneğin çağdaşlan tarafından Pinturicchio adıyla andan Bernardino di Betto'nun 'Aziz Caterina ile Söyleşi' adlı tablosu ile 'Fâtihten sonra portreleri yapılan ikinci Osmanlı' Cem Sultan'ın öyküsüne yöneliriz. Evlilik dışı ilişkiden doğan Giovanni Bellini'nin öyküsünü ve aileden dışlanmışlığını onun Madonnalan ile anlamaya çalışınz. Fikret Mualla'nın kendi tablolan ile acılı yasarnına tanık oluruz. Mualla'nın tablolanndaki donuk bakışlı kadınlar ile de başka ressamın tablolanna Modiglianni'nin kadınlanna gideriz. Roman kanramanlan da dünyaya dainıa tablolar aracılığıyla bakarlar. Kâmil Uzman gördüğü Venedik'i Turner'ın, Canaletto'nun tablolanndaki Venedik Ue karşılaştırır. Gentile Bellini'nin, Istanbul yolculugunda, bilinçaltındaki Türk korkusu, Paola Ucetlo'nun tablolanndaki vahşet görüntüleri ile belirir. Romanda Tintoretto, Franz Hermann, Leon Battista Alberti, Ucello, Lippi» Mantegna, Giotto, Cezanne, Veronese, Tİ2dano, Paolo Veneziano, Tiepolo vb. pek çok ressam ve tablolarını keşfeder okuyucu. Bazen de yazar ressamın adını vermez. Ama okur gözünün önünde bir tabloyu ya da tablolan canlandınverir. Kâmil Uzman'ın yıldızlann 'yeryüzüne dökülür gibi tuvaline yağmalarını beklediğini söylemesiyle Van Gogh ve "Rhone Nehri Üzerinde Yddızlı Gece^tablosunu hatırlanz. Ya da romanın son bölüM H O H P H apacaRjı S elim tleri, "Resim ve Edebiyat" adlı yazısında "Edebiyatçılarımız resim sanatı üzerinde yoğun biçimde durmuyorlar. Ne dünün, neDugünün ressamlarıyla bir akrabalıkları ya da gönül bağları var." (1) diyerek serzenişte bulunur. Gerçekten de edebiyatımızda Tanzimat döneminden itibaren yazarlanmız resim sanatı karşısında heyecan duyarlar ama yapıtlan " resimle haşır neşir olmakt an " uzaktır. Nedim Gürsel son romanı Resimli Dünya ile Türk edebiyatına "resimle haşır neşir bir roman" kazandırdı. Burada hemen vurgulamalıyım ki Türk edebiyatında kahramanı ressam olan Sergüzeşt gibi, ya da Osmanlı'da nakkaşları, onların dünyalarını anlatan Benim Adım Kırmızı gibi roman larla karşılaştık. Ancak temel konusu resim olan bir roman kanımca ilk. Şunu da ifade etmeliyim ki bu yapıtla Nedım Gürsel'in amacı, sanat tarfni, estetik ya da eleştiri kapsamına girecek bir metin yazmak olmamış. Bu yapıt elbette bir roman ama ağırlıklı olarak resmi konu alan bir roman. Ya da Cezanne'ın ifadesiyle söyleyecek olursak "resimderesim tarzında düşünen" bir roman. Bu romanda yazar adeta "alın gözlerimi seyreyleyin dünyayı" diyor okuyucuya. Ve ekliyor: "Denizin mavisi sizi şaşırtmasın! Işte böyle koyu mavidir deniz, laciverttir, turkuvaz rengidir, som mavidir. Ağaçlann yesilini de sevin, kelebeğin kanadındaki renklerin tümünü, yağmurdan sonra güneşin yedi rengiyle panldayan ve altından geçen oğlan çocukları luz, kızları oğlan yapan gökkuşağını da! Bakmasını bilın doğaya, insanları yakından görün! Yüzlerindeki acıyı, sevinci, ihaneti, belki yakışık almayacak ama hazzı, evet tüm doyumları tanıyın. Kimi almış başını gider, kiminin başını sokacak bir damı biıe yok, kimiyse düpedüz sahtekâr. îşte gözlerim, bakın ve tanıyın onlan! (s. 153)2. Burada Baü romarunda önemli bir isim Calvino'ya değinmek yerinde olacaktır. Calvino ner öyküsünün kökeninde bir görsel imge olduğunu ifade etmektedir Amerika Dersleri adlı yapıtında. Aynı yapıtta Calvino, Tarot kartlannın gizemli ngürlerinden çesitli öyküler çıkardığını, Carpaccio'nun Venedık'te San Giorgio deglı Schiavoni kilisesinde bulunan resimleri yorumlamaya, Aziz Gregorius ile Aziz Hieronymus'un hayatını anlatan resimler dizisini tek bir öyküymüş, tek bir insanın yaşamöyküsüymüş gibi izleyerek kendi nayatını bu GregoriusHieronymus'un hayatıyla özdeşleştirmeye çalıştığını, bu fantastik ikonolojinin, resme olan büyük tutkusunu dile getirmenin alışılmış yollarından birine dönüştüğünü; sanat tanhinin ünlü tablolannda ya da her halükârda üzerinde etki yaratmış olan resimlerden yola çıkarak kendi öykülerini anlatma yolunu benimsediğini söylemektedir.(3) Işte Calvino'nun eserlerinde yaptığını söylediği şeyi kanımca ilk olarak Türk edebiyatında Nedim Gürsel denemektedir. Resimli Dünya romarunda söz, görünür olanla, görünmez şeyin. eksik olan şeyin, arzulanan ya da korkulan şeyin arasında bağlantı kurar. Yazar söze döktüğü tablolan tıpkı bu tabloların çerçeveyle sınırlanması gibi çerçeve öykü ya da öyküler ile sınırlar. Nedir bu çerçeve öykü ya da öyküler? Bau resmindekı Türk etkıleri, ltalyan Rönesans resmi, Belliniler vb. konularda araştırma yapmak üzere Venedik'e gelen Sanat Tarihi Profesörü Kâmil Uzman ve onun Venedik'te çalıştığı kütüphanede karşılaştığı Lucia'ya duyduğu temiz aşk romanın temel öyküsüdür. Kâmil Uzman tıpkı yaşamda karşılaştıklan durumlara göre çeşidı maskeler takınan 'insan'lar gibi bazen 'profesör maskesi'ni takıp uzun uzun araştırmalar yapmakta kimi zaman da adeta 'yüzleri insan, belden aşağdarı hayvan' SAYFA 6 Büyüktntku münde Kâmil Uzman ve sevistiği fahişenin taktıfiı ve romanın başından beri leitmotif olarak kullanılan maske ile Picasso'nun tablolarını düşünmekten kendimizi alamayız. Bu bölümü okurken Picasso'nun özyaşamöyküsel 'Genç Kadın ve Maskeli Yaslı Adam', 'Genç Kadın ve Maskeli Küpia, 'Maskeli Çift', 'Maskeli Yaşh Adamla Maskeli Genç Kadın' tablolan ister istemez zihnimizde canlanır. Resimli Dünya romanında tıpkı bütün bu ressamlann tablolan gibi adeta bir renk cümbüşüyle karşılasmz; visne çürüğü bir yapı, turkuvaz rengi deniz, kayısı rengi bir minder, kül rengi su, mor lavanta tarlalan, turuncu günbatımları, Edirne kırmızısı ipek kumaşlar, duman rengi çeşmibülbüller, limon yanığı vb. Geçmişte yapılmış sanata 'bakıyorsak' o zaman kendimizi tarihin içine koymuş oluruz diyor John Berger.(4) Nedim Gürsel, Italyan Rönesans resimlerine 'bakarak' bizi tarihe yöneltiyor. 15. yüzyıl lstanbul'u ve Veneaik, Fâtih ve îstanbul'un fethi, Cem Sultan. Bir taraftan birtakım tarihi konulan yeniden tartışmaya açıyor, bir taraftan tarihi lstanbul'u ve dolayısıyla Osmanlı'yı bir Batılının gözünden aktanyor okuyucuya. Venedik ve bugünkü îstanbul ise Kâmil Uzman'ın gözüyle veriliyor. Yani Batı'ya Doğu'dan, Doğu'ya Batı dan bakış söz konusu romanda. Hem îstanbul'a hem de Venedik'e 'bakan göz' bir sanatçı gözü. Gentile Bellini ve sanat tarihi profesörü aynı zamanda peyzajlan bulunan Kâmil Uzman. Bu bakışlarla bize sunulan Venedik ve Istanbul betimlemeleri bu iki efsanevi kentin eşsiz güzelliklerini siirsel bir tatla okuyucuya veren bölümler kanımca. Istanbul betimlemelerinde sadece doğal güzellikler ya da mimari verilmcmiş. Aynı zamanda 15. yüzyıl Istanbul yaşamından da bir kesit sunuimuş. Istanbul a gelmcden Türkleri, Doğu'vu savaslar ve naremden ibaret bilen, 'giderek bilinçaltında bir saplanuya dönüşen Türk korkusu' ile ürperen Gentile Bellini'nin gözünden verümiş bu kesit. "Gentile kente baktıkça, eski Bizans'ın yerine kurulmakta olan Müslüman mahallelerini, Haliç bovunca sıralanan depolan, kalabalık carşılarla kervansaraylann ic avlulannı yukandan gördükçe Osmanlı Daşkentinin yeni bir uygarlık yaratmakta olduğunu anlıyor, Mehmet hakkındaki olumsuz düşüncelerini, önyargılannı gözden geçirme gereği duvuyordu. Isa Kulesi'nden inip Gaıata analisini yakından tanıyınca bu izlenimi daha da pekişti. Kentin Türklerin eline geçmesinden sonra kaçan Cenevizli ailelerin çoğu geri dönmüş, eski evlerine yerleşip işlerine bıraktıklan yerden devam etmeye başlamışlardı. Kapısı mühürlü ev hemen hemen yok gibiydı. Cenevizlilerin yanı sıra Rum ve Latinlerin sayısında da artış olduğu görülüyordu. Al, yeşil, mor giysıleri içinde dolaşan Yahudilere de rastladı sokaklar boyunca, padişahın yaptırdığı bedestende Tatar, Kıpçak, Gürcü, Çerkez, Sırp, Arap, Ermeni ve Türklerden oluşan kalababğin arasına da karıştı. (s. 202203)" Kâmil Uzman da Venedik'i daha önce resimlerden, kartpostallardan tanımıştır. Zaman zaman bu resimleri hatırlar ve kendi gördüğü Venedik'le karşılaştırma yapar. Ancak Nedim Gürsel, bu betimlemelerde, sayfalar üzerinde sözcüklerle, tuval üzerinde biriken renkler kadar güzel bir Venedik tablosu yapar kanımca. "Manavın ısığı yandı derken. Sıra sıra dizilmiş portakalların, muz hevenkleriyle elmalann, mandalina, armut, havuç ve salatalıkların renkleri geri geldi. Domatesler kan kırmızıydılar, karnıbaharlar kirli beyaz. Kocaman grevfurtlar yaz güneşi gibi sapsan panldıyorlardı. Renkler manavm vitrinindeydiler artık ya da tablolarda. Kenti terk edip gitmisler, saraylarla müzelerin, kiliselerin duvarlanna yerleşmişlerdi. Sanata gözü Yine de mavileri, kırmızıları, sarmın tüm tonlannı yiyeceği geliyordu insanın. Renk ler geride kurşuniyi bırakmışlardı bekçi olarak. Doğaya onun hüknıü geçiyordu artık, Laguna nın, çevre adaların, kanallarla gökyüzünün rengini o belirliyordu. Kurşuni deyip geçmemeli. Kışın Venedik'te su da kurşunidir, yapıkr da. Ama tonlan farklıdır her birinin, sedef beyazıyla ay beyazının, küf yeşiliyle çayır yeşilinin farklı ofduklan gibi. Karaya çalan bir kurşuni gelip yerleşir kanallara, kar gondolların siyahını beyaz bir mantogibi örter. Kentin bildik kırmızısı çatılar, duvarlar, çan kuleleri beyazla yer değiştirir. Venedik kurşuniyle beyazın egemenlığindedir artık, kar eridikçe beyazın tadı kaçar, yağmur boz bir perde çeker kentlesuyun arasına. (s. 155156)" Romanda tartışılan önemli konulardan biri 'söz ve resim'dir. Leonardo da Vinci, anatomi defterine "Ey yazar, burada çizimin ilettiği tüm düşünceyi hangi harflerle aynı mükemmellikte aktarabilirsin?" diye yazmış, ama içinde bitmek tükenmek bilmcyen bir yazma gereksinimi duyrnaktan da lcendini alamamıştı. Yıllar ilerledikçe resim yapmayı bir kenara bırakıp yazı yazarak ve çizimler yaparak düşünmeye başlamısu. Nedim Gürsel, Resimli Dünya romanı ile Leonardo'nun anatomi defterine yazdığı ve bir yaşam boyu cevabmı aradığı sonıya cevap/lar anyor adeta. Klasik Batı sanatı perspektif sayesinde nesnel ve gercekçi olauğunu iddia etmişti. Acaba perspektif iddia edildiği gibi nesnelliği ve gerçekçiliöi mi getirmektedir yoksa tersine perspektü nesneleri bu arada kadını sınıflanaırmakta, kategorize mi etmektedir? Sadece resim ve perspektif tekniği değildir sorgulanan. Yazar, Kâmil Uzman aracılığıyla ner tablonun yalnızca bir olayı ya da kısileri tasvir etmed^ini, aynı zamanda bir donemin beğenisini dile getirdiğini, bu yüzden sanat yapıtlarının kendileri kadar yapılış öyküleriyle de ilgilendiğini söyler (s. 71). Resimli Dünya romanında sanat yapıtlarının yapılış öykülerinin bir baska sanat yapıtına, bir romana konu olması kanımca OKuyucuyu doğrudan sanat ve gerçeklik arasındaki bağı sorgulamaya götürür. Işte Resimli Dünya romanı gerek kullanılan anlatım biçimi, gerek içeriğiyle bu sorulan da okuyucuya yöneltmektedir. Resimli Dünya romanında Nedim Gürsel sanatçımn yaratış serüvenini anlatır. Sanat ve ticarct ilişkisini tartışır ya da sorgular. "Sanatla ticaretin püf noktası burda diye içinden geçirdi. Pıyasadan ne talep gelirse gelsin yüreğinin sesini dinleyeceksin, paranın hışırtısını değil. Piyasa bugün kazandınr, yann baünr. Ne ruhu ne acıması vardır piyasanın, ne de yaratıcılıkla bir ilcisi. (s. 165)" Nedim Gürsel bu romanla günümüzde her şeyin seyirlik olusunun altını çizer. Son zamanlara kadar tarin, insanlann hayadan hakkında anlattıkları her şey, tüm atasözleri, öyküler ve kıssalar aynı şeyle yüz yüzeydiler: Zorunlulukla birlikte yaşamak için verilen ölümsüz, korkutucu ve zaman zaman güzel mücadeleyle, varoluşun bilmecesiylevaradılıştan bu yana sürdürülen ve durmadan insan ruhunu bileyen mücadeleyle. Zorunluluk hem tragedya hem de komedya üretir. Bugünkü sistemin seyirliğinde zorunluluk yok artık. Dolayısıyla hiçbir deneyim de iletilmiyor. Geriye kalan paylaşılabilecek tek şey, seyirlik; kimsenin oynamadığı, herkesin seyrettiği oyun. Insanlar kendi var oluşlanna ve aaİanna, eskiden hiç olmadığı kadar, tek başlanna, zamanın ve evrenin uçsuz bucaksız arenasında bir yer bulmaya çabşıyorlar.(5) Bu seyirlik dünyada insanlar yalnızlar. Işte romanın kahramanı Kâmil Uzman tıpkı Belliniler gibi tıpkı Fâtih gibi, tıpkı Cem Sultan gibi tıpkı Fikret Mualla gibi yalnız bir kahraman. Kurmaca kahraman Kâmil Uzman bütün bu gerçek kahramanlar gibi her gün 'dünyaya ilişkin gövdesiz ve sante bir imgeler ağı tarafından yeniden onaylanan bir yalnızlık' yaşar. John Berger, günümüzde daha çok insanın müzelere gidip resimleri izlediğini ve hayal kırıklığına uğramadan döndüğünü CUMHURİYET KİTAP SAYI 520 Harimtatayntilğloyn Nedlm Cürsel, Parlste...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle