Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hatnza, Âşık Paşa, Ahmedi, Nesimi, Kadı Burhanettin, Süleyman Çelebi, Ahmedi Dai, Şeyhi, Eşrefoğlu Rutni, Ahmed Paşa, Cem, Necati, Ali Şir Nevai, Mihri Hatun, Mesihi, Ahi, Babur, Havreti, Zati, Fuzuli, Hayali, Muhibbi, Yahya Bey, Nevi, Baki, Ruhi, Haleti, Nevizade Âtayi, Nefı, Şeyhülislam Yahya, Nailii Kadim, Neşati, Nabi, Nazim, Nedim, Rasih, Nahifi, Koca Ragıp Paşa, Fıtnat Hanıtn, Şeyh Galip, Enderunlu Vasıf, Keçecizade tzzet Molla, Yenişehirli Avni) seçilmiş 210 şiir hem özgün biçimleri hem de dıliçi çevirileriyle bırlikte yer almaktadır. Kitabın son bölümüne okur için ayrıca bir yabancı sözciikler, terimler, kavramlar, kişi ve yer adları sözlüğü eklenmiştir. Bütün antolojiler düzen bakımından üç aşağı beş yukarı birbirine benzemektedir: Genel bilgiler, şiir ömekleri ve çevirileri, sözlük, kaynakça. Bu durumda, Bugütıün Diliyle Divan Şüri Antolojisi'nin, aynı konudaki öbür antolojilerden farkı nedir? Bunu birkaç yönden değerlendirebiliriz. Birincisi: Divan şiirinden seçtiği örnekleri, bugünün diliyle yeniden şiir olarak kurması, kurgulamasıdır. Bu, diliçi çeviri yöntemininbir uygulamasıdır. "Diliçi çeviri, bir dilde yazılmış eski bir yazınsal metni bugünün diliyle yeniden kurma veya söyleme amacını taşır." (s. 8) Divan şüri örnekleri, aruza rağmen şiirin uyaklan, redifleri, söz dizimi, hece sayısı titizlikle korunarak bugünün diliyle yeniden kurgulanmıştır. Ahmet Necdet, kendisi de şair olduğundan bu diliçi çevirüerde gerçekten çok başarılı olmuştur. Okur, şiirin özgün biçimini çevirisiyle birlikte okuduğunda bu yargımızı doğrulayacaktır. Antolojideki siirlerin seçiminde de şair duyarlığınınbelirleyici olduğunu görüyoruz. Bir edebiyat ıızmanın hazırladıöı antoloji ile bir şairin hazırladığı antoloji arasında (duyarlık, estetik, dıl tadı vb. bakımlardan) birtakım farklar görülür. Benim bu tür antolojilerde takıldığım bir konuyu da kısaca belirtmek istiyorum: Bilindiği gibi Ali Şir Nevai ve Babur, Çağatay edebiyatının, Kadı Burhanettin, Fuzulî Azeri edebiyatının önde gelen şairlerindendir. Anadolu Divan şiirine ilişkin bir antolojide niçin bu şairlere yer verilmektedir? Kadı Burhaneddin ve Fuzulî için şu denilebilir: "Osmanlı toprakları içinde yetişmiştir". Ancak Ali Şir Nevai ve Babur, bu tür antolojilerde yer alacaksa, niçin Çağatay edebiyatında Hüseyin Baykara, Sekkaki, Lutfi, Şeybani Han, Azeri edebiyatında Saib, Molla Penah Vakıf, Hurşid Banu Natevan cibi ünlüler de yer almazlar. Düşünmek gerekmez mi? Ahmet Necdet, Divan şiiri/yazını üzerine yazılmış metinlerden yaptığı seçmelerde de lehte ve aleyhteki değerlendirmeleri bir araya getirerek, Divan şiiriyle ilgili olarak varılan yargıları okurlara bütünlük içinde sunmaktadır. Bilinçli okur bu yarguardan kendisi için doğru olanları seçmekte tereddüt etmeyecektir. Bugünün Diliyle Divan Şüri Antolojisi, kendi alanında yenilikleriyle, diliçi çevirileriyle okurlara kolay kolay içine girilemeyecek bir dünyanın (Divan şiir dünyası) kapılarını aralamaktadır. İlgili okur bu antolojideki bilgilerle, açıklamalarla, sevgiyle yapılan şiir çevirileriyle kendini bir geleneğin büyülü ortamında bulabilir ve Dundan da büyük keyif alabilir. Her kitap varolan okuruna kavuşur; ancak her yeni kitabın kendine özgü bir okur kitlesi yaratmak durumunda olduğu da göz ardı edilmemelidir. îşte Divan Şüri Antolojisi de bu tür kitaplardandır. Ahmet Necdet'e bu güzel çalışması için teşekkür borçluyuz. • Bugünün Diliyle Divan Şüri Antolojisi/ Ahmet Necdet/ Papırüs Yaymevi/îstanbul 1999/440 s. (*) Beykent Üniversitesi Türkçe Öğretim Görevlisi. C U M H U R İ Y E T K İ T A P Taksim'de SOP Taksim'i FAHRETTİN DEMİR Ruşen Hakkt'dan "Elini Hünerle Kuşlara Yelek Giydir" R uşen Hakkı, 1952 yılında Yeşilay dergisinde ilk şiirinin yayımlanmasından bugüne hep umudun, emeğin ve sevdanın türküsünü söylüyor; hep Dİlge, hep âşık, hep genç... "Köprü denbaşlayarak emeği, insanı, sıcacık insan sevgisini ve sevdayı güzelliyor; şiirlerinde, öykülerinde, günlüklerinde. "Doğanın yattlt öğrenciTiğt"nı yapıyor. Gün oluyor "sesine kar yağdır"ıyor, çatallanıyor sesi; gün oluyor, "sevdiğine bölünüyor gütıde üç öğün." "Hiç gevelemeden" sözü sözün yanına koyup, türküsünü sürdürüyor. Aykın bir çocuk gibi "baItğı düzde selamlıyor, tavşanı gölde " Balıidara kanat, kuşlara yüzgeç takıyor. Karıncayla fili "yakın aşka a«j«r"ürken, yılanla kirpiyi el ele tutuşturup, bir sevgili gibi, şehre indiriyor. Ve "avanakltğa vurup, Taksim'de Taksim'i sormayı" özlüyor. Bir yanda sevdiğine "sana doğayı sunuyorum/yüz görümlüğü olsun" dıyecek kadar naif bir âşık, bir yanda "kartm mutfakta çay demliyor/bense balkonda kendimi" diyen bir gerçekçi. 1962 'de "Köprü "den başlıyor şiir yolculuğu Ruşen Hakkı'nın." Yuvarlak Masa(da) Oturum" yapıyor 64'te. 68'de "Hüznün Dalgın Kuşları"nı uçuruyor gökyüzüne. 74'te "Dağlama", 80'de "Çakmak Taşı Kav Kıvılcım" oluyor şiir; Ruşen Hakkı'nın dilinde, kaleminde. Ve kıvılcımla selamlıyor o günleri. 89'da "Canevi"nden bir kırlangıç kanatlanıyor, Mamak'tan mektupkr taşıyor, Işyar'dan; "Necati rakı dolduruyor Mahir'in yerinde"; içeride yeniden âşık oluyorlar karılarına. "Üretimde Sevda"ya düşüyor Ruşen Hakkı, 1993'te. Duru, uyumlu, engin bir yatağın içinde deviniyor şüri. Dönemin, seksenlerden sürüp gelen, yılgın, bulanık, sözde "hermetik şiirine yüz vermiyor. Gücünü derin bir berrakhktan alan şiirinin yatagını genişletiyor. Sesine karanfil asarak dolaşırken şiirin ortalık yerinde, " Elini Hünerle"yip, "Kuşlara Yelek Giydir"meye soyunuyor. Başlangıçtan beri büyük hedeflerin, kocaman iadiaların şiirini yazmıyor Ruşen Hakkı. Sade, alçak gönüllü ve saydam bir şürin peşinae. Öyle ki, "sıradan Başlangıçtan beri büyük hedeflerin, kocaman iddiaların şiirini yazmıyor Ruşen Hakkı. Sade, alçak gönüllü ve saydam bir şiirin peşinde. sözcüklerle/sıradan siirler yazmak istiyorum" diyor bir şiirinde. Öyle de yapıyor. Ama bu genel geçer anlamda bir sıradanlık değildir. Sözcüklerin sıradanlığı sadece sözlük anlamlarıyla sınırlı. Bunlar sıradan sözcükler de olsa, Ruşen Hakkı'nın şiirinde seçiklesiyorlar. Sıradanlık günlük, dolayımdaki düin sınırlarında kalıyor ve soğanın kat kat üstüne binmesi gibi açtıkça soyunuyor; soyundukça giyiniyor. Bir anlamda şiir, söylenenden çok söylenmeyeni ya da söylenenler aracüığıyla söylenmeyenleri duyumsatmak değıl mi. Yan anlam alanlarına, yeni dünyalara ilmekler ata ata ilerlemez mi. Bir başka deyişle, sağlandığı düşünülen etkiyi, şiiri oluşturan sözcüklerden çok, o sözcükler aracılığıyla ulaştığımız dünyalar vermiyor mu Dİze, "ki anlamları çiçeklenstn üstü kapalı sözlerin." "Adının önünde kuş sektirir"ken, serçeyle fili "yaktn aska </«j«r"ürken, yarım şürleri nüfusuna geçirirken, sevdiğinüı "gölgesini duvardan indırip" yanına oturturken, "huzne gelinlik grya/V'irken, zaten, "üstü kapalı sözlerin" anlatımlarını çiçeklendiriyor. Bu noktada şu söylenebılir: Sözcüklerin anlam ve çağnsım gücünü çok iyi tartıyor Ruşen Hakkı. Güdük, soluksuz, sözcüklerden kaçıyor. "Yakın Çekim adlı şiirüıdeki "yüreğim değılkalbtm/daha bir yatkın hüzne deyişinde de böylesi bir seçimin içinde olduğu görülüyor. Ki • milerince "yürek"le kalp" arasındaki seçim fazlaca anlamlı bulunmayabilir. Ama öyle değil. Şiir söz konusu olduğunda her sözcüğü dirhemle tartmak gerekir. Yoksa "bizsizi sevtsellığe konuşîandırmışttk" (E. Erbaş) gibi, birtakım sözcükler uğruna, şiir rukarası acayiplikler çıkar ortaya. Burada Ruşen Hakkı'nın özellike, "yüreğim değıl kalbim" vurgulaması bir sonraki dizeye çengel atıyor: "daha bir yatkın hüzne". Neden "yürek" değil de "kalp" hüzne daha yatkın? Bunu sözcüğün taşıdığı kapsam genişlemesinde aramak gerekır. Nasıl "aşk' taki,çağrışım gücü ve değişik anlam alanlarına açılma yeteneği, dahası derinliği "sevi"de yoksa, "yürek"de bu açıdan "kalp"in karşısında yenik düşüyor. Ruşen Hakkı'nın şiirinin vazgeçilmezlerinden birisi de "aşk"tır. "Ask onarıcıdır" Ruşen Hakkı'da. Yenüeyen, yaratandır. Tüm insani boyutlarıyla kendini var eden aşk, Ruşen Hakkı'nın şürlerinde. Ruşen Hakkı'nın şürlerinde aşk, "serçelere bayat ekmek ufala"mak, "yazılmamts mektuplartn postaastnı bek/e"mektir. "Camlarda kalan hüzünlü bir baktştır" kimi zaman, kimi zaman da "terliklerini düzelt"ip, "dıvandaki sıcaklığım" avuçlanna yaymaktır sevdiğinin. "Böylesi HasreUn" Şiir okunduktan sonra abartmadığımın anlaşılacağına inanarak şunu söylüyorum: Ruşen Hakkı'nın "Elini Hünerle Kuşlara Yelek Giydir" adlı kitabında yer alan "Böylesi Hasretin" adlı şiiri, bence, Türkçede yazılmış en güzel aşk şiirlerinden biridir: "Kapıyt çaldtm ses yok, içeri girdim sen,/ seslenaim usulca: nerelere saklandtn?/ ve birden ürktüm sensizliğinden, / uçup gitti pencereden aklım!/ Btrakıp gitmissın öylece her şeyi,/ sevmediğin balde dağınıklığın her türlüsünü/ Divanda sıcaklığım, aynada yüzünü unutmuşsun, / mutjağtn bir kösesinde yanık Yemen türküsünü/ ve iyi ki unutmuşsun silmeyi gözlerinin tzinij herodada kokun ve o çok sevdiğim hüznün/ ve terliklerimn duruşu... ardmdan kosargibi/terli, soluksoluğa veöylesine üzgün'./ Hemen elimin altında divandakı sıcaklı'tn, / diyorum: nereye gidebtlir btr not bi•e bırakmadanl/ Belki çarşıdasın, belkı bir kahve içimt komsuda,/ huyundur, uzak yerlere gitmezsin çıçeklert sulamadan./Stkıldım su ictim, televizyonu açıp kapadım,/ aynadaki yüzünü öptüm, terliklerini düzelttım,/ avuçlartma yaydım divandaki sıcaklığını, dedim: görülmemistir böylesi hasretin'./ Oysa daha bu sabah uğurladın beni,/ dedin: erken gelirsen sinemaya gtderız/ belkı dondurma yeriz sinema çtkışı/ parka uğrar ev kaçkını keçileri severiz/ Birden sesı kaptda dönen anahtann/ döndürüyor uçup giden akltmt yuvasına/ ve' seni sevıyorum' derken öptüğüm yanağın/ bir kırmızı gül gibi düşüyor avuçlartma!" Ruşen Hakkı'nın şürinin önemli bir ayağı "aşk"sa, öbür ayağı da "ironi"dir. "Hınzırca sorular" sorarken, yıldız ışıltısı bakışlannı çevirip dünyaya, bıyık altı gülüyor şürlerinde. Serçeyle fili "yakın aşka" düşürürken "ipini gevşek bırak"ıyor hınzırlığın. "Derdini ummana döken"lerin yalınkat aşklarına, acılarına çomak sokan bir çocuk gibi kıs kıs gülüyor uzaktan: "Hiç acımaz mı balıklanna/ .../bilcümle yarattğına denizin/ derdini ummana döken./ Serçeyle fili "yakın aşka düşür"ürken, kirpiyle yılanı da unutmuyor. Yılanla kirpiyi el ele tutuşturup kente indiriyor, iki sevgili gibi. Kendi de payını alıyor bu "ironi"den. Kafası bozulduğunda "çısiyle bir yerlere tmza atmayı" seviyor. Bir de "avanakltğa vurup, Taksim'de Taksim'isormâyı..." Ve işte Ruşen Hakkı: "Tas sektirdi/ bir zamanlar/ yüzünde suyun/ ses sektiriyor şimdi/ dil ucuyla/ kulak tozuna doğantn/ ve seçerek renklerin en güzelını/ hüzne gelinlik giydiriyor."m Elini Hünerle Kuşlara Yelek Giydir/ Siirler/ Ruşen Hakkı/ Gerçek Sanat Yay./ İstanbul 1999. SAYFA 11 Anfam ve çağnfm Saydam ÇHP Ruşen Hakkı'nın şilrlnln önemll bir ayaâı "a$k'sa, öbür ayauı da "Ironl'dlr. "Hinzırca sorular" sorarken, yıldız ışıltısı bakışlannı cevlrlp dünyaya, bıyık altı gulüyor şlirlerlnde. S AY I 5 20