29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

'Hiç kimse ana rahmine sanatçı olarak düşmez' "Bana gençleri okuyor musun, diye soruyorlar. Bana ya da yaşlı bir yazara o sorunun sorulması merhamet dilenciliğidir. Ben gençliğimde kimseye sormadım o soruyu. Kendi gücüne güvenen, yazılan şiiri beğenmeyen bir genç şiir yazar" diyen Ozdemir Ince ile son kitabı "Şiirde Devrim' üzerine konuştuk. DENİZ DURUKAN lyı ya da kötü, Türkiye'de şiir çok yazılıyor. Şıır üzerine düşünen, yazan tse çok az. Iştn ilginci iiır üzerine yaptlan tespıtler pek de konuşulmuyor. Stztn de "Şiirde Devrim" küabınız, gerçi temmuzda çıktı ama pek konuşulmadı. Çok konuşulacağtnt da sanmıyorum Saptamanız doğru. Genel olarak doğru. "Şiirde Devrim" yayımlanalı çok olmadı, hcnüz erken. Daha okunacak, üzerinde düşünülecck, belki araştırdacak. Bunları üniversite hocalan, eleştirmenler, belki yazar ve şairler yapacak. Bu sözlerimin bir iyimserlik olarak değerlendirilmesini istiyorum. Bu kitap gökten zembille inmedi. Bunun gerisinde, Şiir ve Gerçeklik, Tabula Rasa ve Yazınsal Söylem Üzerine adlı üç tane temel kitap var. Bu kitaplar üstüne Türkiye'de ciddi bir yazı yazılmadı. O kitaplarda da, bu kitapta da sözünü ettiğiniz, tartışma yaratabilecek birtakım aykırı görüsler var. Bunlar elbette benim mizacımaan kaynaklanan aykın görüşler değil; belgelere dayanan, örnekleri, kanıüan olan aykın düşünceler. Bu kitaplar üzerine ciddi bir yazı yazılmamasına karşın şunu biliyorum ki bazı üniversitelerin ilgdı bölümlerinde, doktora sınıflarında yardımcı kitap olarak okutuluyor. Bu beni sevindiriyor, gunır veriyor. Benim kişdiğimde hem şairlik, hem de oğretmenlilc vardır. Hatta, gençliğimde yazdığım bir şiirde bir şairin; şair, devrimci ve öğretmen olması gerektiğini söylemiştim. Yazdarımı kendimi tatmin için yazrnıyorurn. Bunları ben zaten biliyorum. Bildiklerimi paylaşmak için yazıyorum. îkincisi, öğrendiklerimi de yalnızca kendim için öğrenmiyorum. Bir parça da baskaları için öğreniyorum. Bunu en iyi tark eden kışi Memed Fuat'tır. Benim itiraz ettiğim nokta gayet basit aslında. Şöyle bir metaforla açıklayabiliriz: Küba'lı yiiksek atlamacı 2.45 atlamışsa, ki dünya rekoru odur, sizin Türkiye'de 2.12 atlamanızın hiçbir kıymeti yoktur. Bunun anlamı şudur: Sanatsal yaratının, tıpkı sportif karşılaşmalarda olduğu gibi, sonuçları evrenseldir. Gerçi edebiyatta ve sanatta rekor yoktur ama, bir düzey vardır. Bu düzeyi de "çağının çağdaşı olmak" şeklinde formüle eoiyorum. lçtenlikle söyleyeyim, bu kitabım hakkında böyle bir yazı yazdacağını sanmıyorum. Bunun değişık nedenleri var. Biri tembellik. Bu kitap hakkında yazı yazmak için, en az benim kadar çalışılrnası gerekir. Türkiye'de böyle bir niyeti olan insan görmedim şimdiye kadar. Türkiye'nin genelgeçer ölçüsü tembellik üzerine kuruludur. Çok çalışanı beğenmezler. Şiirde modernleşmeyt yalnızca Rimbaud, Lautreamont, Malîarme ile özdeşleştirmek saktncalt değil mı? Diyelim bir şair îspanyol şairlertnaen etkilendı. Lorca yt, Alberti'yi kendi anlatımına yaktn bulau. Bunlardan bedendi. Ya da diyelim Apollınaire'ı kendine yaktn buldu. Bu şair modern sayılmaz mı? Modernlik elbette bir anlayıştır. Benim sanatta en modem olarak BaudelaSAYFA B ire, Rimbaud ve Lautreamont'u öne sürmem benim kendi görüşüm değil. Bu evrensel bir görüş. îkıkere iki nasu dört ediyorsa, bu da ona benzer. Ben bu görüşü paylaştığım için onların adını veriyorum. Modernite, sanayileşme, kentleşme, dine dayalı huratelerin ortadan kalkması, bilimin öne geçmesi, demokrasinin yerleşmesi, birey kavramının ortaya çıkması şeklinde, içinde yaşadığımız çağın sahip olduğu düsüncelerin getirdiği, kaynakları beBi bir kavramdır. Ekonomik ve politik kaynakları bellidir. Sanatsal kaynakları ise bu adını andığımız kişilerden başlıyor. Sonra sizin adını andığınız şairler modernse, zaten bunlan okuyarak, onların yolundan giderek belli bir yere varmışlardır. Zaten aralarında 70 yıllık bir fark var. Şiirle ilk karşılastıklarında sözünü ettiğim şairleri okumuşlardır. Bu şairler şunu temsil ediyorlar; şiirsel söylem kavramı onlann yaptığı işlerle ortaya çıkmıştır. Bunlardan önce yazılan şürler yezinli, kafiyeli düzyazı cümlesidir. Rimbaud da, Lautreamont da bunu söylemiştir. Vezin ve kafiye ortadan kalktıktan sonra şiirin çanağı kınlmıştır. Şiıribir kavanoz olarak düşünürsek, bu kavanozun yapısını sa&layan vezin ve kaüyedir.Ve içinde su, yani şiir var. ü zaman şair, her şiirde sıfırdan başlayacak ve her şiir için bir kavanoz yapacak. üysa DU adamlardan ön özdemir Ince ce atadan kalma bir çanak vardı, o çanağı alıp içini dolduruyordun. O çanağa uygun vezin ve kafiyeyi turturursan, Dİraz da yeteneğin varsa, gecmişi de derinlemesine biliyorsan şair olman mümkündü. Şimdi kiasik şairin elindeki silahı aldılar ve şairi silahsız bıraktılar. Her şiirde silahını yeniden keşfetmek, yapıyı yeniden kurmak zorundadır modern şair. Cumhuriyet'ten itibaren ststem, bunun paralelinde de hayata bakış degıştı Akıl, rcfcranslartm tannsallıktan, kutsalhktan alırken, Cumbunyet sonrasında gerçeğın anlaşılması bizzat referans haline gelai. Şiirimizin modemleşmesi için buniann hiç mı harekete geçirict bir katkıst olmadt? Türk şairîerinin moderniteden habersiz olduklarını söylemek yanlış olur. Tanzimat'ta moderniteden naberleri vardı. Tanzimat'tan itibaren Divan şürinin yapısı kınlarak Avrupa şürinin formlan alınırken bu insanlar işin farkındaydılar. 1850'den sonra mocfernitenin ortaya çıkardığı şiirsel biçimler evrensellik kazanmıştır. Her ülkenin de kendisine ait bir şiir anlayışı, yapısal anlayışı vardı. Aynca vezin ve kafiye vardı. Kafiyenin nedenlerini araştırırsak, kökeninde iletişim ihtiyacını görürüz. Bu ihtiyaç da metinlerin, kutsal metinler başta olmak üzere, geleceğe aktarümasıdır. Vezin ve kafiyenin de buniann ezberlenmesinde ve aktanlmasında kolaylaştırıcı bir etkisi olmuştur. Modern şairler bunu kırdılar ve şiire alabildiğine bir özgürlük kazandırdılar. Yalnız, hem Tanzimat şairleri, hem de Cumhuriyet dönemi şairleri Batı'daki ürünleri örnek alarak yola çıktılar. Çoğu zaman da, en iyi ürünlerden yola çıkmadılar. O dönemın düzyazı metinlerine bakarsak, söz konusu şairleri, çağlannın en iyi temsilcilerini fark etmemiş olduklannı görürüz. Bunun en çarpıcı örneği, Tanpınar'ın makaleleridir. Başrolde Baudelaire'i görürsünüz. Oysa Baudelaire'in üstünden yüz yıl geçmiştir. Daha sonra da, büyük ölçüde Valery i görürsünüz. Buna karşın, Rimbaud'nun adı bir kez, renksiz oir cümlenin içinde gecer. Lautreamont'u hiç göremezsiniz. Malîarme doğru dürüst incelenmemiştir. Diyeceksiniz ki, biz Fransız müstemlekesi miyiz ki bunları bileceğiz. Öyle bir şey yok. Bu işfiziğe,kimyaya benzer. Başka ulusların yarattığı, bulduğu her şey Dİze de aittir. Vönterni alıp kendi duygulanmızı, düşüncelerimizi içine koyarız. Batı dan bir yöntemi almamız, Batı'nın kuyruğuna takılmamız anlamına gelmez. Türkiye'nin somnu yalnızca şiirde değil, edebiyatın her alanında, felsefede, resimde, müzikte hep böyledir. Eserlerin arkasındaki yaratıcı motorlann işleyiş sistemini merak etmemişlerdir. Merak etseler, Rimbaud'nun "Kahin'in Mektuplan"nı çevirirlerdi. Düzyazı şiirlerine ilgi duyarlardı. Bir estetik sistem kurulamadığı için de herkes kendince Özdemir Ince ile şiir ve "Şiirde Devrim" üzerine pıtının yerine geçemezler. Türk şiirinde, değişik zamaruarda bu sözünü ettiğimiz düşünceler şiirin yerine geçmiştir ve bizzat şiirselleşmiştir. însan sözcüklerle konuştuğu sürece şiir devam edecek, dıyorsunuz. Sözel kültürden yazılı kültüre geçtıkten sonra şiir farklı biryöne doğru gitmeye başladı. Şimdi ise görsellik, teknolo)t çok ön plana geçti. Gelecekte şiirin bu etkisi sürer mi? Belki de şiir dönüşecek. "însan sözcüklerle konuştuğu sürece şiir devam edecek" demiştim. Aslında bu çok basit bir tanımlama. Ama bu söz, şiir sözcüklerle yazılır, anlamında kullanılmamıştır. Sözünü ettiğim şey, dünyonın, 2. Dünya Savaşı'ndan, Türkiye'nin de 1970'lerden sonra içine düştüğü iletişim bunalımı. Görüntünün sözün yerine geçmesi, görselliğin cümlenin yerine oturması... Elbette görüntü bir dildir. insanlar giderek cümle kurmayı unutuyorlar. Karmaşık cümlelerle düşüncelerini ifade etme yeteneklerinden yoksunlaşıyorlar. Yazüı kültürle ilişki kuran kişı pasif değildir. Metnin içinde aktif olarak yer alır. îçselleştirmek, kendi mülkiyeti haline getirmek, hatta, belki yok etmek... Burada önemli olan yavaşlıktır. Yavaşlığı beğenmiyorlar, hız istiyorlar. Reklam metınlerinde hız vardır. Bunlarla yazdı metin arasında bir çelişki var. Reklam filmi seyreden, görsel düle ilişkisi olan kişi aktir değil, pasiftir. Gördü ğü şey üzerine düşünme hakkına sahip değildir. Etkilenme nakkına sahiptir ancak. Bu işin bir yanı. Diğer yanı da, okullarda konuşma ve yazma teknikleri bir tarafa bırakılıyor. Test metodu kullanılmaya başlanıyor. Test metoduyla şiirin ne ilişkisi var, diyeceksiniz. Elbette ilişkisi var. Test metodu bir kompozisyon değildir. llkel düzeyde bir analiz metodudur. Görüntü, sözü ortadan kaldınyor. Eski televizyon sosyologlan ve teorisyenleri gelecekte büyük vicdan azabı çekecekler. Çünkü onlar görüntünün insanı ileriye götüreceğine, dünyayi tanımasına yardımcı olacağına dikkatîeri çekiyorlardı. Bu yüzden televizyon programlarında söze mümkün olduğunca az yer vermeyi düşünüyorlardı. Halbuki bunun tam tersi olduğu 1980'den beri görülüyor. Daha önce de Batı televizyonlannda görülüyordu. En çok seyredılen programlann tartışma programları ve söze dayalı programlar olduğu ortaya çıktı. Benim "söz var oldukça şiir devam edecektir" demekteki kastım, bizim bildiğimiz anlamdaki şiir. Yoksa görüntünün de kendi şiiri var. Müziğin de kendi şiiri var. Dizelerle yazılan şiirin devam etmesi için, sözün bir iletişim aracı olarak bütün ağırlığıyla var olması gerekir. O zaman şunu düşüneceğiz: Söz bir esere bağlanarak bir şiir dünyası kurbütün ağırlığıyla var mı? Söz bütün ağırmaya çalışmıştır. Kitabtnızda "Her gerçek ştir kendi se lığıyla yok. Yok olduğu için de suyuna tistne bağtmlıdır" diyorsunuz. Bu anlamda, rit metinler yaratıhyor. ideolojtlere, farklı düşüncelere bağımlı ol Dilde birkirlenme var. Bu sözü ilk kulmantn, bir şairin şiirine zarar vermesi, ya lanan da stzsintz. Bu kirlenme ısteristemcz da baiımlıhg'ın şiıre katktsı söz konusu şiir de dahil her şeye yanstyor. olabiÜr mı3 Beni şaşırtan, yanlış sözcük kullarul Bağımlılıktan kastınız angaje ise, o dığı halde güya bir iletişimin kuruluyor Türk edebiyatının kavramsal çeviri yanolması. Bu arada kaybedenler kimler olulışlıklarından biridir. Angaje'nin gerçek yor, onu da söyleyeyim. Dili, yanısına uyanlamı ne bağımlılık, ne de güdümîülükgun olarak yazanlar ve konuşanlar kaybetür. Bir anlamında gönüllülük vardır, diuiyorlar. Çünkü doğru konuştuğun zağeri de savgüdendir. Herhangi bir ideoloman karşındaki adam, doğru yazdığın za)inin ya da tezin şiire ya da herhangi bir man okurun seni anlamıyor. Bu korkunç sanata zarar vereceği kanısında değilim. bir trajedidir. Bizim en çok okunan yazarBunlar sanat yapıtının mutfağını ilgilenlarımızın Türkçeyi yeterince iyi kullandirir. Eğer mutfaktaki malzemeyi olduğu dıkları kanısıncfa değilim. gibi yemek masasının üstüne koyarsanız Örnek verir misiniz? ya da gidip mutfakta yemek yerseniz iş Beni tek tek kimse ilgilendirmiyor. ler birbirine kanşır. Bir marksist şairin Ama aralanndan biri düşünceme aykırı dünyaya marksist gözle bakmasından dabir şekilde ortaya çıkarsa o zaman ben de ha doğal bir şey olamaz. Bir Müslüman kılıcımı çekerim ve kan gövdeyi götürür. da Müslümanca bakar. Ateist de ateistçe Şiirdeki kırlılık... bakar. Sonuçta bu ideolojiler dünyayi yo Tanpınar'ın çok güzel bir saptaması rumlamaya yardımcıdır. Bizzat sanat yavardı. Divan şiirini değerlendirirken TanCUMHURİYET KİTAP SAYI 564
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle