22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Galata'dan Karaköy'e Günümüzde Karaköy olarak adlandırılan, Istanbul'un merkezindeki liman bölgesi Galata, Beyoğlu ilçesinin bir bölümünü oluşturmaktadır. 196O'lı yıllardaki Kıbrıs olaylarına bir tepki olarak adı Karaköy'e çevirilen bölgenin hüzünlü öyküsünün yanı sıra neler yitirdiğimizin ae acı bir bilançosunu sunuyor Orhan Türker "Galata'dan Karaköy'e" de. İLHAN EKSEN GemiJer bu ülkenin yazgisını tarih boyunca hep etkilemiş. 1867 de Namık Kemal ve Ziya Paşa Londra'da gazete yayımlayarak özgürluk savaşımı vermek üzere bir Fransız gemisi tarafından Istanbul'dan götürülürken, ülkeyi Birinci Dünya Savaşı batağına sokan tttihatçılann önde gelenleri kendi kurtuluşlarını 1918'de bir Alman denizaltısı ile kaçmakta bulurlar. Mustafa Kenıal kurtuluş mücadelesini başlatmak üzere Bandırma adlı bir Türk vapuru ilc 1919'da Samsun'a gidince, son Osmanlı padişahı Vahdettin ue 1923'te Ingiliz Malaya zırhlısı ile tacı, tahtı ve memleketi terk eder. Farklı bayraklara sahip gemilerin gidip gelerek hem ülkenin hem de dünyanın yazgısını sadece siyasi değil ekonomik, kültürel ve toplumsal açılardan da etkilediği bu dekor Istanbul Limanı'dır. Orhan Türker işte bu Istanbul Limanı'nın Batı'ya en fazla açık olan kapısı Galata'nın bir bölümünü anlatıyor Galata'dan Karaköy'e, Bir Limanın Hikâyesi adlı son kitabında. Daha önce ikisı de Sel Yayıncılık'tan çıkan "Mega Revma'dan Arnavutköy'e Bir Boğazici Hikâyesi" ve "Osmanlı îstanbul'undan birköşe: Tatavla" adlı semt monografilerinde olduğu gibi yazar yinc bir semti, ama daha önemli bir semti benzer bir sistematik içinde tarihçesi, nüfus yapısı, kiliseleri, ayazmalan, sınagoglan, camileri, manastırları, okulları, hamamları ile incelemekle kalmıyor, bu semtin diğer önemli özellikleri olan Galata rıhtımını, Galata borsası ve bankerlerini, ticarethaneleri, tiyatroları, meyhanelen, barlan, genelevleri, otelleri de bize anlatıyor. Yazarın sınırlarını baştan belirlediği bölge YüksekkaldırımGalata KulesiTophane üçgeni. Bu yörenin bir özelliği geçmişte Rum nüfusun ticaret ve üretime nâkim olması. Bu özellik, yazarın Yunanca bilmesi gibi az rastlanır bir nitelik ile çakışınca ortaya Rum patrikhane, kilise ve dernek kayıtlarına, Rumca gazete ve kitaplara, bir de özel koleksiyoruara doğrudan ulaşabilme olanağı çıkıyor. Tabii ki yazarın amacı Galata'nın tarihini orada yaşamış Rumlar açısından ve onların anılarından aktarmak değil. Ama ne çare ki ulaşabildiği kaynaklann (telefon rehberi ve gazete KOİeKsiyonları hariç) 34'ü Yunanca, 25'i Türkçe, 6'sı diğer dillerden. Nedense Osmanlı ve Türk yazarlar ne Galata tüccar ve bankerlerinin kapitülasyonlar ekseninde dönen serbest dış ticarete dayalı sömürii diizeni ile devlete borç verme/bulma islevlerini anlamışlar ne de kilise ve dernekler etrafmda gayrimüslimlerin oluştıırduğu eğitim çabalan ile milliyetçi duyguların gelişmesini fark etmişler. Son yıllarda yayımlanan çoğtı mımari ağırlıklı Galata kitaplarını bir yana bırakırsak Reşat Ekrem Koçu, Ahmet Rasim ve Sermet Muhtar Alus gibi dünSAYFA 10 kü yazarlar Galata'yı sadece Istanbul'un îslam nüfusu için tabu ama çok merak edilen, kaçamaklar yapılan, içki, eğlence ve seks dünyası olarak algılamışlar. Düşünün ki Darüşşafaka ve askeri okul öğrencilerinin Galata'da dolaşmalatı bile yasaklanmış. O zaman araştırmacıya Galata Rumları'nın kiliselerinde tuttukları doğum, ölüm, gelirgider kayıtları ile eğitim, dayanışma, yardım hatta filarmoni derneklerinin defterleri, eski gazete ilanlan, Galata'daki işyerleri sahip ve kiracılannın isim ve uğraşlannın listeleri kalıyor, bir de Istanbul ve Yunanistan'da yayınlanmış inceleme ve anı kitapları. İşte Orhan Türker bu belgeleri sabırla efden geçirerek, hatta yıllıklar ve telefon rehberlerini bile tarayarak Galata'nın nüfus ve meslek yapısını ortaya çıkarmaya çalışmış. Tarihi boyunca bir dışalım limanı özelliğini hep koruyan, 1895 yılına kadar açıkta demirleyen gemilerden sandal ve mavnalarla taşınan yüklerin depolandığı, dağıtıldığı Galata'nın dar ve çamurlu sokaklan tüccar ye aracı yazıhanelerinin yanı sıra gelip giden gemilere hizmet veren mumcu, hçıcı, demirci, fermeneci, barutçu ve derici esnafını da barındırmış. 1860'larda günde ortalama yüzden fazla geminin Boğaz'dan geçiş yaptığı, bunlarınçoğununIstanbulLimanı nagiripçıktığı düşünülürse sadece bu kadar çeşitli din, dil ve ırktan insanın karaya ayak bastığı, çahştığı, yaşadığı ve tabii ki eğlendiğıbu yerde, her ürnan kentinde olou^u gibi, alkol ve seks ticaretine dayalı bir eğlence sektörü ile sefere çıkacak gemicileri günahlarından arındıracak ve denizde yitip gitme korkularını giderecek cami, kilise ve sinagoglar varuklarını birlikte yüzyıllar boyunca sürdürmüsler. Bazı araştırmacılara göre Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girişi Kırım Savaşı (18531855) sırasında Ingiltere ve Fransa'nın Osmanlı devleti ile Rıısya'ya karşı ittifak kurması ile baslar. Kırım Savaşı sırasında Istanbul'da uk defa görülen, savasa giderken ve dönerken bir süre konaklayan, yabancı askerler düşünülerek Galata bölgesinde başlatılan cinsel saölık kontrolü ve hijyen uygulamalan bu alanda bir ilktir. Kınm savaşının halkın belleöinde bıraktığı diğer önemli izler ise Selimiye kışlasında yaralı askerlere bakan moaern hemşireliğin kuruçusu Florence Nightingale ue "Devleti Ali Osman"ın ihtişamını göstermek için borç para ile yaptırılan Dolmabahçe Sarayı'dır. Galata kıyısına bir rıhtım inşası kararı bile savas esnasında mütteHk ordulannın Istanbul Limanı'nda yaptıklan yükleme ve boşaltmalar için bir yanaşma yeri olmaması nedeniyle sıkıntı çekmeleri üzerine alınmıştır. Ancakbeşyılsüren, 1894 depremi ile bir süre ara verilen, insaata en başta Kefalonya, Nisiros ve Marmara adalarından gelen Rum mavnacı ve sandalcılan karşı çıkmışlar, gemiler yanaştığında işlerini kaybedecekleri için. Yıne de eksikliklerinin tamamlanması geçmiş yüzydın başını bulan 758 metre uzunluğundaki bu rıhtım önce isgal ordulannın asker ve malzemelerinin karaya çıkışına, sonra da dört yü süresince (19181922) Bolşevik îhtilali'nden kaçan Beyaz Ruslar'ın göçüne tanıklık eder. O "Beyaz" Ruslar ki yemekleri, eğlence tarzlan, giyimleri, serbest hareketleri ile işgal Istanbul'unun günlük hayatını altüst edip yeni modalar, yeni alışkanlıklar getirdıkten sonra Fransa ve Amerika'ya doğru yeniden yola çıkıyorlar. Ikinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra 1946'da Istanbul Limanı'na demir atan Amerikan Missouri zırhlısı büyük cosku ile karşılanıvor. Genelevler badana eailiyor, DolmabahçeTaksim arasında bedava otobüs seferleri konuyor, birçok yerde Amerikan denizcilerinden para bile alınmıyor. Bundan böyle Rus salatasının adı Amerikan salatası oluyor, çeyrek yüzyıl önce ağırladığımız "Beyaz' Ruslar'ın ülkelerinde kalan "kızıl" akrabalan bile halkınnz için artık bir umacı gibi gösterilmeye, tanıtılmaya başlanıyor. Bu yeni dönemde, Missouri'nin gelişinden yirmi yıl sonra, yeni seıtifikasını almış bir tercüman renber olarak Taras Schevchenko adlı gemi ile Istanbul'a gelen ve ilk defa gördüğümüz Ruslar'ı gezdirdiğimizde ben ve arkadaşlarım otobüslerimizde bulunan şoför muayinlerini sivil polise benzetip tedirginlik duymuştuk. Hele gezi bitıminde bizlere armağan verdikleri votkalan, kartpostalları, üzerinde Lenin ve Marx'ın resimleri olan rozetleri ne yapacağımızı bilemeden evlerimize götürüp bir yerlere saklamıştık. Orhan Türker kitabında Galata'nın özel (belki de özerk) bir yer olduğunu hem orada yaşayan, çalışan nüfusun yapısı, hem de bunların yaptıklan işler açısından sayılar ve belgelerle açıklıyor. Maria Yordanidu'nun "Diakopes Sto Kafkaso" adlı kitabından yaptığı alıntıda (savfa...) ise işgal günlerinaeki Galata'nın, Istanbul'un Müslüman mahallelerinden farkını şöyle anlatıvor: "Anna 1920 yılının Ağustos ayında Rusya'dan Istanbul'a döndüğü zaman bambaşka bir şehirle karşılaştı. Karaköy Meydanı Ingiliz, Fransız, Yunan askerleri, Rus göçmenleri, Museviler, Levantenler ve yeni zengın Rumlarla doluydu. Ha Orhan Türker, bir limanın hikâyesini anlatıyor mallar ve arabacılar ortadan kaybolmuşlardı. Galata'nın dar sokaklarında kulakları sağır eden korna sesleri eşliğinde Fransız askeri kamyonları dolaşmaktaydı. Sarhoş Ingiliz askerleri viski satmadıgı için Karaköv börekçisini tartaklıyorlardı. Kâğıt çiçekler ve küçük Yunan bayrakları ile süslü laternalar, resimleri Galata'nın büyük kahvehanelerini süsleyen Venizelos u öven şarkıların nağmelerini etrafa saçıyorlardı." Bu hale gelmiş Galata ise, yazara göre, işgal kuvvetlerinin kenti terk edeceğinin anlaşılması ile gerileme, sönme, nüfus yapısının de&işmesi sürecine giriyor. Artık Ankara hukümetinin zaferi kesinlesmiştir. Istanbul'un işgalinde "itilaf" devletleri işbirlifii içine girerek değişık hayallere kapılanlar yeniaen yapılanmakta olan Türkiye'de bundan böyle kolay kazanç olanaklan bulamayacaklarını anlamışlardır. Galata bu sefer de lövanten ve gayrimüslimlerin kaçışına tanıklık etmektedir. Karayollarının henüz gelişmediği dönemlerde Istanbul'u Türkiye'nin tüm sahil kentlerine ulaştıran vapurların kalktığı ve yanastığı bu rıhtım 19481952 arasında Israil'e giden Istanbul yönetımindeki Ankara vapuru ile dillere destan Akdeniz seferleri ile kaymak tabakanın Avrupa ile ilk temaslasını sağlarken aydın ve sanatçılan da Italya ve Fransa'ya taşıyor. Şimdi bu nhtım kocaman yüzen kentler görünümündeki turist gemilerini bağnna pasarken halkımızın namusunu koruyan işgüzar görevliler tarafından Efes'e sokulmayan eşcinselleri ayaklarının altına halılar sererek lokumlar sunarak karşılıyor ve Galata geleneksel hoşgörüsünü bir kez daha gösteriyor. Orhan Türker, Galata'nın çöküşünü sadece Kurtuluş Savaşı'ndan sonra gidenlerle açıklamıyor. Galata ismini bile, Yunanca'dan geldiğine inandıklan için, belleklerden silmeic isteyen yönetimlerin posta adreslerindc Karaköy veya Tophane adının kullanılmasını dayatmalannı anlatıyor ve bu uygulamadan sadece Galata Kulesi ve Galatasaray'ın kurtulabildiğini belirtiyor. (Herhalde yöneticiler Karaköy adının Rusya'nın Karay/Karaim bölgesinden göç eden Yahudiler'den geldiğıni bilmiyorlardı.) Bunlara ilaveten "Milli Galata" yaratmak için, bugün ülke genelinde hiç yabancısı olmadığımız, değiştirilen sokak isimleri, Rum Ortodoksların kiliselerine el koyan Türk Ortodokslan, Başbakan Menueres'in yönettiği istimlaklar ile haritadan silincn sokaklar, yıkılan Ermeni ve Rum kiliseleri (Ermeni kilisesi yeri değiştirilerek yeniden yapdmış) ile taşlan bile saklanamayan, mimar D'Âranco'nun biblo gibi mescidi ve tabii ki 67 Eylül olayları yazann değindi&i diğer öldürücü aarbeler. Bugünkü Galata ise son kalan birkaç Rumu, tek tük meyhaneleri, apartman çatdarındaki Rus kiliseleri, sokakları dolduran kiril alfabeli dükkân panolan ve afişleri, 23 kişilik cemaati ile üç kiliseye sahip Türk Ortodoks Patrikhanesi, öğrencisiz Rum okulu, hanlardaki elektronik çarşıları ve baklava imalathaneleri ile geceleri yaşamayan bir garip ülke sanki. flaftanın yedi günü bir tek yerde gece gündüz canlılık sürüyor; o da dünyanın en eski mesleğinin icra edildiği, iki sinagog ile bir Ermeni katolik kilisesi arasında /iürafa Sokağı'nda. Hem Istanbul kentinin hem de ülkemizin geçmisinde önemli rolü olmuş bu semtin çalkantılı ve hüzünlü öyküsü, o semtten her geçişimizde, lstanbullu olarak neler kazanıp neler kaybettig'imizin hesabını bir daha yapmamıza ve hemşehrilik bilincimizin gelişmesine yol açacaktır sanırım. Okuyucu olarak ()rhan Türker'den beklentim ise en kısa zamanda Galata'nın diğer varısının tKaraköyGalata KulesiAzapkapı üçgeni) hikâyesini yazması. Çok ilginç şeyter anlatacağına eminim. • Galata'dan Karaköy'eBir Limanın Hikâyesi/ Orhan Türker/ Sel Yayınalık 20. yüzyılın ba$lannda Calata rıhtımı CUMHURİYET KİTAP S AY I 564
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle