29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ı n i L i ı ı r CelalHafıfbılck Ankarada doğdu. ilk, orta ve yiiksek öğrenimini bu kentte yaptı. DTCF'de tiyatro okudu. Lı'se sıralannda yazdığı ilk öykü kitabı "Camekânaaki Kız" (1958) ile edebiyat dünyasına adım attı. Mehmct Alı Aybar'ın çıkardığı "Gerçek" gazetcsindc yayımladığı 'Hürriyet Derdi Boş Laf adlı öyküsü yüzünden başı derde girdi. Yirmilı yaşlarda yazdığı "Sessizler Sokağı" (1961) adım taşıyan romanı olumlu eteştiriler aldı. Geçım derdi yüzünden akşam gazetelerine, takma adla ısmarlama tefrika romanlar yazdı. Sonra edebiyatı bırakıp ekonomi dünyasına girdi. "Ekonomi Dünyası" adlı bir dergi akardı. "Türkiye'de Hububat Üretimi ve Üretime Tesir Eden Faktörler" (1967) adlı araştırma kitabı ile, Tercüman gazetesinin 'Araştırma Büyük Ödülü'nü aldı. Yurtdışına gitti. Fransa'da bir taraftan çalışıp bir taraftan doktora çalışması yaparken '68 günlerini yasadı. Zürih'te, Viyana'da, Avustralya da çeşitli kol işÇİliklerinde çalıştı. Türkiye'ye dönünce tekrar gazeteciliğe basladı. Bir ara Dasın Ataşesı atandı, devlet görevlisi oldu. tktidar değişiklijti ile yurda geri çağnldı. Emekliliğini istedi., Kaş'a yerleşti. Sonunda her şeyi terk edip edebiyata kesin dönüş'yaptı. CelalHafifbilek'in bu hareketli yaşantısının yansımalan şimdi romanlannaan bize bakıyor. Onu tamtmaya çalıştık. Bofkitaplı günlerl... THINACI Gcce Ağacı Hep bizim hikâyecilerimizden söz ediyorum. Ne var ki son günlerde okuduğum üç hikâye kitabı beni düş kınklığına uğrattı, bir süre yabancı yazarların hikâyelerinden söz edeceğim. Truman Capote'u okudunuz mu? Gece Ağacı, bir zamanlar çok sevcrek okuduğum bir kitaptı. Memet Fuat'ın nefis çevirisiyle. Elimdeki kitap, Adam Yayınlan'nca yayımlanmış, yıl 1989, ne var ki daha önce iki baskısıyapılmış: 1954'teve 1981'de. Memet Fuat, kitabın arka kapağında şöyle diyor: "Truman Capote (19241984) ABD li çağdaş öykü, roman, oyun yazarları arasında, çok değişik özellikleriyle apayn bir görünüm kazanmış olan son derece ilginç bir sanatçıdır. Güney geleneği çerçevesinde başlayıp bir gazeteci üslubuna yönelen yazarlığı, özellikle başlangıç dönemi yapıtlarında yoğun şıirsellikler sergilemiştır. (...) Yalnızca görüneni betimleyerek, dış gerçekleri en ince ayrıntılarıvla yansıtarak kişilerin iç dünyalarını vermekte büyük bir ustalığa ermiş... (...) ...ilk şaşkınlık atlatılınca, onun gerçekliğin boyutlarını çok genişlettiği, gözlenebilen gerçekleri, toplumsal Uişkileri, insanların iç dünyalarında yarattıkları etkiler, düşler, sanrılarla, çok dana derinden ele aldığıdüşünülürolmuştur..." Kısaca, Truman Capote da "betimleme"nin "ruhsal çözümleme"ye dönüştüğünü görürüz. Kitaba adını veren Gece Ağacı (1949), kitabın son hikâyesi. Kış. "Küçük istasyonun önündeki soğuk, rüzgârlı düzlüğü bir sıra çıplak elektrık lambası aydınlatıyordu; sanki bütün sıcaklığı onlar çekmemişti." Treni bekleyen tek yolcu var: "Uzunca boylu", "birhayligüzel" birgençkız. Elindeyüküyle, eski mi eski vagona tırmanıyor. Kay (Genç kızın adı.), "yan yana oturmuş, ayaklarını karsılanndaki boş koltuğa uzatmış" bir adamfa kadından izin alarak oturuyor. "Tren sarsıldı; pencerenin dışında buharlar uçuştu; ıssız istasyonun kirli ışıldarı uzakJaştı, eridi." Kadın, "Buralı mısın?" diye soruyor, genç kız oralı olmadığını, amcasının cenazesi için geldiğini söylüyor. "Nereye gidiyordu? Ah, nereye olacak, geldiği yere, okula, yüksekokula." Kay, "terbiyelibirtavırla" kucağındaki dergilerden birini açıyor, "derken bir el dokundu dizine", "Okuma" dedi kadın. "Konuşacak insan yok, patlayacağım neredeyse. Onunla (kocasıyla F.N.) konuşmak çok sıkıcı iş. Sakattır: hem sağır, hem dilsiz, anlıyorsun." Capote'nin adamı tanıtışı: "Bilinmeyen bir yöntemle birdenbire ihtiyarlatılmış küçük bir çocuktu sanki." Kay, kadından da, adamdan da tiksiniyor ama bir türlü kurtaramıyor kendini; kalkıp gitmeye kalkışıyor, kadın "son derece hızlı, görünmez bir nareketle kızın bileğine" yapışıveriyor. Kay, karar verir, bana başka bir yer bulıın diyecektir biletçiye, ama diyemez. Sonra kadın Kay'e yaptıkları işten söz eder; Kay'ın "Yani siz bir sirkte, ya da gezginci tiyatroda, ya da işte öyle bir yerde mi çalışıyorsunuz?' sorusuna kadının verdiğı cevap: "Yok, valnız çalışıyoruz biz." Sonra kadın marifetlerini anlatır. Kocasından hep "bu" diye söz eder. Sonra Kay'den para ister. Tam bir karabasan yaşatır Kay"e: "Adam tam bir sessizlik ıçinde boynunu eğmiş, kollarını iki yanına sarkıtmış, öylece duruyordu. Fenerin ışığında kırmızıya boyanmış olan bu ifadesiz,Tcötülüksüz yüze bakarken, Kay neden korktuğunu anlayıverdi: Bir anıydı onu korkutan, çok eskiden, çocukluğun564 da, düşüncelerinin üstune perili bir gece ağacı gibi çöken lcor kularını hatırlatıyordu bu adam. Halalar, tcv zeler, aşçılar, yabancı lar her frrsatta kor kunç öyküler anlatıı ya da onu karşıların.ı oturtup hayaletler den, ölümden, ruhlardan, şeytanın kötülüklerinden söz açan şiirler ezberletirlerdi..." Bir korku Hikâyesi gibi biter Gece Ağacı: "...Ilık bir tembellik sardı kızı. Kolunun altından çantasının cekilip alınışını, pardösüsünün bir kefen gibi başının üstüne örtülüşünü doğru dürüst göremedi bile." Capote'un trendeki kadınına benzer kadınlara değıl de erkeklere Erzurum Lisesi'ne giderken (Önce Samsun'a vapurla, sonra Samsun'dan Erzurum'a trenle: 48 saatte!) ben de çok rastlamışımdır: "Özel yaşam" diye bir şey bilmezler, akıllarına gelen her soruyu sorarlardı. Amerika'nın köylüsü ile Türkiye'nin köylüsü pek benziyor birbirine. Capote, 1946'da, yani 24 yaşındayken Son Kapıyı Kapa adlı hikâyesiyle O. Henry ödülü'nü kazanmış, "ilgileri üstüne çekmiş". Hikâye, "Walter, dinle beni: Seni kimse sevmiyorsa, herkes sana karşıysa, sııçıı başkalarına yükleme; suç sende, sen kendin yaratıyorsun bu durumu." diye başlıyor. Daha sonra: "Walter dört aydır New York'taydı. Gelirken getirdiği beş yüz dolar on beşe inmişti; Brevoort'daki odasının ocak aylığını verebilmek için, Margaret'den borç aldı." / "Walter'ı sevmedikleri açıkça belliydi, bir gerçekti. (...) X'i sevip sevmediğini bir türlü bilemezdi. X'in sevgisini isterdi, ama kendisi sevemezdi onu, doludizgin sevemezdi. Taş çatlasa içten davranamazdı X'e; düşüncelerinin ancak yuzde ellisini soyleyebilirdi. Buna karşılık, X'ten tam bir içtenlik beklerdi: Walter her dostluğunun sonunda nasıl olsa aldatılacağına inanırdı. Korkardı X'ten, ödü kopardı." / "Aşk sorununa da ilgi duyuyordu,... Ama kimsenin kendisini sevme diğini, sevemediğini pekiyi bilirdi. (...) ...bayağı ürküyordu sıcaktan... Yüzünü yastığa gömdü, kulaklarını elleriyle kapadı, sonra şöyle düşündü: saçma sapan şeyler düşün, önemsiz şeyler, rüzgârı düşün." Bay Kötülük, şaşırtıcı güzellikte cümlelerle dolu: "..ev, (...) kâtibenin yüzundeki karlı tepeler kadar soğuktu. / Dışarda karanhk mavi mavi inmekteydi; / Derken, birdenbire, bir çift kötü sözcük gibi, yolun kıyısında iki oğlan beliriverdi;... / "Işim gücüm gökyüzüne bakmak" dedi. (Merhaba Orhan Veli!) "ürada, maviliklerde, elimde çantam dolaşıp duruyorum. (...) Çaldım, dilendim, düşlerimi sattım bütün paramı viskiye verdim. Elinde şişe olmayan bir ınsan maviliklerde dolaşamaz..." (Bir parantez açmanın sırasıdır: Bay Kötülük'ün ilk cümlesi şöyle başlıyor: "Yüksek ökçelerinin mermer holde çıkardığı sesler ona bir bardağın kıytlarına çarptıkça çın çın öten buz tanecıklerini hatırfattı;..." "Bardak" ve "buz tanecikleri" sözcüklenni okuyunca "Bakalım nezaman içkiden (daha açıkçası "viski"den) söz edecek?" diye not etmiştim. 22. sayfada "kız", "Hem şu viskiyi bırak artık da, çorbanı iç, buz gibi oldu." diyor. Sonra Sylvia ("kız") "Nereye gideceksin?" diye soruyor Oreilly'ye. Cevap: "Maviliklerde dolaşmaya." "Kız çantasını açtı. 'Elinde şişe olmayan bir insan maviliklerde dolaşamaz,' dedi; uzanıp adamı yanağından öptü, cebine beş dolar soktu." Oreilly, "Tanrı korusun seni bebeğim." diyor. "Başka parası yoktu kızın, eve kadar yürümek zorundaydı..." Hi kâyenin ilk cümlesindeki "...bir bardağın kıyılarına çarptıkça çın çın öten buz tanecikleri"nin işlevsel bir ayrıntı olduğunu yirmi iki sayfa sonra anlıyoruz.) Gene o sevdiğim cümlelerden: "Oda soğuktan mavi bir renge bürünmüştü." / "Batı'yı bir kar fırtınası sarıyor; bütün küçük kasabaları beyaza boyayarak, her ışığı sarartarak, ayak seslerini örterek yağıyor..." Miriam'da, birkaç satırla Mrs. H. T. Miller'ı tanıyoruz: "Yıllarca, East River yakınlannda, sonradan apartman biçimine sokulmuş eski bir evin (iki odası, bir de küçük mutfağı olan) güzel bir bölüğünde, tek başına oturmuştu. Duldu: Kocası Mr. H. T. Miller ona, ne az ne çok, ancak geçimini sağlayan bir gelir bırakmıştı. Zaten fazla para harcâyan bir kadın değildi; hiç arkadaşı yoktu; başlıca gezintisi köşedeki bakkal dükkânına kadar gidip gelmekteydi." Yedi satırlık bu giriş, hikâyenin (Miriam dışında) bütün öğelerini içinde taşıyor. (Bu arada unutulmaz bir cümle: Mrs. Miller, "ağlamaya basladı, ama pek tuhaf bir ağlamaydı bu, gözlerinden yaş akmıyordu; uzun zamandır ağlamamış da, nasıl ağlandığını unutmuştu sanki." Truman Capote'un 25 yaşında yazdığı bu nefis kitabı hayranlıkla okudum. • TURHAN GÜNAY KİTAIP Imtlyaz sahlbi: Cağ Pazarlama Cazete Dergi Kltap Basın ve Yayın A.Ş. Adına Berln NadloYayın Danışmani: Turhan cünay o sorumlu Mudür: Fikret llklz ocörsel Yönetmen: Dllek llkorur 0 Baskı Çağdaş Matbaacılık Ltd. şti. ldare Merkezl: Türkocağı Cad. No: 3941 Caöaloölu, 34 334 Istanbul Tel: (212)512 05 050 Reklam: Medya C Truman Capote'u 1984 yılırtda yltlrdl edebiyat dünyası SAYFA 3 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle