03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

konumuna ("Bana ncyediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim) gibi, değişik konularda ilginç incelemeler de yer alıyor. Dünyanın her bölgesindc olduğu gibi Ürtadoğu'da da insanlar yaşadı ve yaşıyor. Yaşamak için gıda almak zorunda olan her insan gibi, Ortadoğu insanı da önce karnını doyurdu, giderek bu doğal ihtiyacını bir mutfak ve sofra sanaüna dönüştürdü. Ortadoğu'nun sofrası da, başta çevrede bulunan gıda maddelerine sonra da yabancı diyarlardan gelen "ithal ürünlere" yöneldi. Fakir azığı oldu, zengin sofrası oldu, ama yaratıcılıği devam etti Ortadoğu insanının. Ve bu bölgede yaşayan farklı halklar da çeşitli yemekleri sevmektebirleşti, ortak bir ağız tadı olııştu. Kilisesi, havrası vc camisiyle Ortadoğu dinsel merasimlerini, bayramlarını kutladı, yediklerini içtiklerini seçti, ayırdı, dostunu vedüşmanını sofrasında ağırladı. Kısacası hem farklı hem de benzer sofralar kurdıı, hem farklı hem de benzer ye mek şaheserleri yarattı. Maddi ortam dünya görüşünü; dünya görüşü maddi, sosyal ve kültürel ortamını etkiledi. Ortadoğu'da yemeğin serüveni de böyle oldu. "Can boğazdan gelir" derler ama, mutfak konusunun sadece yemek düşkünlerinin değil, bilim dünyasının da ilgisini çekmesinin, yemeğin toplumsal yaşamda, kültürden siyasete vc diplomasiye, dinden sağlığa vb., öneminden kaynaklandığı açık. Oyle ya, yemek bize hem bir toplumsal kimlik verir hem de yaşam tarzı. Yemek yönetenlerle yönetilenlerin de ortak konusudur. Hafızamızı tazeleyelim: Orhun Anıtları'nda Bilge Han "nalkımı doyurdum" diyordu. Giinümüzde de, hükümetler halkın pazar çantası üzerine enflasyon canavarının çökmesini engellemelde görevli değil mi? Olayların özünde yeni bir şey yok. Yeniden Ortadoğu Mutfak Kültürleri'ne dönecek olursak, sadece iştahımızı değil zihinlerimizi de açacak bir yapıt olarak, gerçekten "tatmaya değer" diyebilirız. • Ortadoğu Mutfak Kültürleri / Edıtörlev Samı Zubaıda Rıchard Tapper / Çeviren Ulkün Tansel / larih Vakfı Yurt Yaytnları / 110 ç. Yarim Nereyi Mesken Tuttun ULVİYE ALPAY Birkadehkırmızı şarabın sıcaklığındave insan sesı ne en yakın cello nun kuşatrrusı içinde okuyup bı tirdim Üstün Ak men'in Yarim Nereyi Mesken Tuttun kitabını. Yarim Nereyi Mesken Tuttun an birbilebilsem. Birbılebilsem, nereyi mesken tuttuğumu yarime söyleyeceğim ya da yarim nereyi mesken tutmuş bana söyleyecek. Eğer bu satırlarda gezinirken diiş dünyamdan ayrılabilirsem, esrikliğimden de kurtulabilirsem... Üstün Akmen her kitabında kullandığı şiirsel dili Yarim Nereyi Mesken Tuttun' da daha çok öne çıkarmış. Neredesin ey sevda, ey bölünmez bütünlük, ey kargaşa. Canımın dikeni ol diyenler, neden sonra sevda bahçelerinden kaçıyorlar bir türlü anlamıyorum. Yangına alev salmış bir kadınsın sen. CUMHURİYET KİTAP SAYI 563 (S. 9) Bu satırların içinde ilerlerken Sevgili Üstün Akmen'e, acaba sırada bir şiir kitabı mı var yoksa? diye sormak geçiyor içimden. Romeo ve Juliet' in aşk dokumalarının üzerinde uzanmışken; kendimi birden Venedik'i tepeden aşağı süzerken buluyorum. Kırmızıya çalan gondollarda sevgililer aşklarını fısıldıyorlar, ne güzel aşk yapıyorlar... Bir yudum şarapla dudağım öpüştüğünde Venedik'te akşam oluyor. Düşünün siz sonrasını... Üstün Akmen bugünün Romeo'su mu yoksa; tek Romeo, şu Julyet'in Romeo'su yoksa Üstün Akmen'mi? Gözler satırları severken, yüreğim de kayıp gidiyor başka düşlere... Floransalı kuşu Michelangelo Meydanı'nda bırakıp giderken Üstün Akmen sere serpe çimenlere bıraktı kendini. Yambaşına bir gök yaşı düştü. Birden kar yağdı Akmen'in saçlarına. Artık düşüncelerin içinde yitikti, ancak sevgi varsıhydı Akmen. lstiridye kabukları tek tek açılıp, inci taneleri yeniden döküldü önüme... Aşkın saati geceyi vurdu. Yakından tanıdığımız tüm sıkıntılara gebe kaldım aysız geceden. Onun elleri karanlığı soyuyordu. Ağaçlar çok duygulandılar. Karanlığı soyan ellerini ellerimin içinde sıkarak, Ben seni denizlerde vazolarda sürdürüyorum, dedim. Tanrı mevsim değiştırmeye çalışıyordu. ü benden gizlenmeye çabaladı. Gizlenme dedim ve kendisine taa taş devrinde bile birlikte yaşadığımızı anlattım. Gülümsedi galiba: O günlerde de zaman kadar güzeldin, dedim. (S.21) ltalya'yı selamladım. Roma'ya uzandım. Ardında öbür ülkeler var. Sonra da ver elini Nice... Yazar yaşamı ciddiye aldığını belirtirken öte yandan da yaşamla ince ince dalgasını geçiyor. Bu tatlı bir ıroni. insanı keyiflendıriyor ancak keyiflendirirken de derin derin düşündüren bir ironi. Aşk olgusu, yalnızlık olgusu, kaçışlar, bıkışlar, üstüne üstüne gidişler... yazar kimi yerde okuyucusunu bir uçurtmanın kuyruğuna takıp özgürlük bulutlarında gezdirirken, kimi yerde de uçurtmanın ipini okuyucuya bıraluyor. Fantastik anlatım okuyucunun gözlerinin önünde yağmur kuşağının renklerini dans ettiriyor; kimi yerde coşkulu, kimi yerde dingin salınmalarla. Bu kitabı okurken mutlu olmamak, gülümsememek olanaksız. Hani güzel bir uykudan uyanıp, çıplak ayak dingince evimizin içinde erinçle geziniriz ya; mutluyuzdur, gülümsüyoruzdur. Biraz aylaklık da vardır içimizde. îçte yürekte hoş duygular uyandıran sıcacık düş yolları içeriyor bu kitap. Aynı zamanda bir kültür varsıllığı Ja sergileniyor. Bir kente ilk kez gelir ve beğenirsem ya da beğendiğim bir kente yeniden gclirsem sevdiğime kavuşmuş gibi oluyorum, diyor Akmen. (S. 134) Bence insan güzel bir kitap okuyunca da bu duyguva ulaşabilivor. Akmerj'in kitabında pek çok güzel kentte gezindim. Cezair'in dar ve dolambaçlı sokaklarında yapayalnızdım. Moskova'da üşüyünce biberli votkayla ısındım. Yunan Tanrısı Apollon'un konuğu oldum. Kilisede düğün izledim. Akmen: Birkaç yıldır birlikte yaşayan çifte: Sevdalannın sözleşmeye bağlanmasının pek mi önemli, olduğunu sordu Evliliği biçimsel bir davranış olarak yorumlayın olsun bitsin, dedi gelin. Akmen bana göz kırptı. 'Biz bu yanıtı biraz zor verirdik öyle değil mi?' Bir an düşündü: Erken cıkmışız yola, dedi. Sonra ikimiz de gülaük. Ben içimden: "Zor verirdik. Biz o tre ni görmedik, yetişmemizse artık olanaksız..."diye düşündüm.Osırada BostancıTaksim yönüne çalışan çift kadı.otobüs yanı başımızda durdu. Genç kız basını sevgilisinin omzuna dayamış, ikisi ae mutlu, ikisi de gülümsüyor. Akmen, birden pırıl pırılgözleriyle gülümsedi. ikimiz aynı anda: "Alt kata bak" dedik. Gülen gözler, baygın yüzler, esrik gülüşler... Yarim Nereyi Mesken Tuttun gözlerinin vüreklerinin sevişmesine akıyordu. Gül yüzlü yaşlı kadının, b r k yülık denizci eşine 'Yarim sen nereyi mesken tuttun' deyişinde sanki sitemden çok bir umursamazlık seziliyordu. Akmen, kulağıma eğilip: "Bu kitabı 1 yazmakla ne iyi etmişim, değil mir " dediğinde, "Düğündeki gelin çantasını açıp "Yarim Nereyi Mesken Tuttun, diyorsanız biz bu kitabınız kılavuzluğunda yola çıkarak az gittik u2 gittik dere tepe düz gittik sonunda Saint Paul DeVence sokaklarında tarihin kokusunu içimize sindirerek vaşamayı seçtik," diyor. İşte tam bu arada da Rodin yontusunun aynısı, tıpkısı gibi damat ve gelin öpüştüler. Onlar ererken murada BostancıTaksim yönüne giden otobüsün içindeki okuriarını birnoşça kalın ıslığıyla selamladı Akmen. Sevgili Üstün Akmen yine değisik bir biçcm içinde yine okurda güzel duygular uyandıran bir kitap yazmış. İnsanı dıış dunyasında gezindiriyor. Yumuşacık, akıcı, pınl putl bir dil. Akmen'in şakacı bir yanı da var. Bence bu kitapta daha çok ortaya çıkmış. Akşamın karanjığı çöktü. Ancak okuduklarımla yüreğim öylesine sıcak, öylesine aydınlık. Elim varmıyor kitabı rafa yerleştirmeye. Cam sehpanın üstüne koyuveriyorum. Sahi, Yarim Nereyi Mesken Tuttun... Eline sağlık Üstün Akmen... Acaba sırada hangi kitabın var? • Akmen /Aksoy Yayınaltk / 136 j Yarim Nereyi Mesken Tuttun / Üstün Bey Dağları'nın ozanı yazıya durunca ABDULLAH TEKİN "Yol lzlenimleri" adlı şirine, "Karlı Bey Dağlarını astım Antalya Martılar, zakkumlar, palmiyeler" diye başlar Metin Demirtaş. Ama daha sonra bir lermanla Bey IJağlan'nın ismini değiştirir. "Başlannda kayan yıldızları yok Çoban yıldıa var Geçip gitmiş Beyleri de Kalnıış sade Bir veralı çobanlan Ama hâlâ atlaslarda Bey Dağlandır adlan Dinleyin Ey haritacdar Bu bir ozan fermanı Bundan böyle Çoban Dağlan olsun Bu güzelim dağlann adları." "Dağınık Satırlar" Demirtaş'ın düz yazılarından oluşan bir kitap. Kitapta 36 yazı yer alıyor. Bunlardan bazıları şu konu başlıklannı taşıyor: "Bıyığını Batıra Batıra Şarap îçen Yaşlı Tahtacı" "Yılmaz Güney'den Gelen Mektup" "Beni Isıtan, Avutan Hep Şiir Oldu" . "Anday'ın Çeşitlemelerini Okurken" "Dil Sevgisi, Dil Bilinci" "Aragon un Dört Dizesi" "Külebi'ye Neler Sorabilirim" Ekmekteki Sonbahar Kokusu" "Oku Yüreğim Fotoğraflarını ()tyam'ın" "Halikarnas Balıkçısı ve Postacı I lan çer Üstüne" Metin Demirtaş yürekli ve çileli bir ozandır. Bir dolu üzünç yaşamasma karşın yüzü hep güler ve insanları ışıtıp ısıtmaya özen gösterir. Şiirleri türkü tadındadır. Kimi kez insanları alın uzaklara götüren acılı türküler..Kimi kez de doğadan sevinçleri özümleyen güzelleme ler. "Dağınık Satırlar" Demirtaş'ın düz yazılarını içeriyor. Ama bunları okurken sanki şiir okuyormus gibi oluyor insan. Şiir tadında olan, AKçay'h Elmacıların Türküsü güzelliğindeki bu yazılardan birini olduğu gibi aktardığımızda ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır herhalde. "Ikinci şişeye geçtim. Başında Vevsel'in fötrüne benzeyen şapkasıyla yaşlı )os bıyıklı biri girdi içeri. Tahtacı olabiir. Yanımda yer açtım. Ahmet Aga (meyhaneci) sormaksızın bir şişe şarap koydu masaya. Bardağı silme doldurdu, sarkık bıyıklarını batıra batıra ağır ağır yanya kadar içti. Bıyıklannı avucunun içiyle töreli bir biçimde sildi. Atölye işliğimin yan cebinde günlerdir okuyup durduğum Neruda'nın, Sait Maden in çevirdiği 'Kara Ada Defteri' kitabı vardı, açtım, 'Fındık Sıçanı' şiirini bir kez daha okudıun. Yaşlı adamın adı Ali imiş. 'Tahtacı olabilir' derken yanılmamışım. Abdal Musa'nın yurtluğundan. Ben de aynı yörelerdenim dedim. Kaygusuz'dan söz ettim Ali DayıVa. 'Kaygusuz da içip uçarmış' dedim. Bu sözüme belli belirsiz gülümsedi. Yoksa nasıl söylerdi o gerçeküstü, alaysamalı gülümseyen dizeleri. Eksiği kusuru ile okuyabildığim Kaygıısuz'un gerçeküstü, alaysamalı gülümseyen dizeleri. Eksiği kusuru, ile okııyabildiğim Kaygusuz un dizelerinden çok hoşlandı. Bardağıma şişesinden şarap doldurdu. 'Pir Sultan ı anarak içelim' dedim. Pir Sultan adı geçince saygıyla toparlandı. 'Kadılar müftüler fetva yazarsa/ tşte kement işte boynum asarsa/ îşte hançer işte kellem keserse/ Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan' Ali Dayı duygulandı. Andığımız iki güzel insanın anıları içtiğimiz şarabı anlamlandırıp tatlandırclı.. Söyleji sürdü. Arada sezdirmeden yüzüne bakıyorum. Güngörmüş, çileli bir yüz. Yorgun kederli. Az önce dertlendi: Kansı yeni ölmüş, üzüntüsü ve suskunluğu ondanmış. Bcklenmedik bir ölüm. tnek başını sertçe döndürünce yuların zinciri karısının parmağını hafirçe çizmiş, kanatmış. Oralı olmamışlar, tetanos olmuş ölmüş. 'Sefercem gitti' dedi. Kansının adı Seferce imiş. 'insan oncağız çizikten ölür gider mi..Kaldım bi başıma.' deyip iç geçirdi. îneğinden söz ederken 'Bizim kara kız' diyor. Anladım neden kimden söz ettiğini. Köylerde özellikle kadınlar sağ malineğe rengine göre san kız, kara kız gibi adlar takarlar. Onu bir anlamda kut sarlar. Bir kişiliği vardır, ailenin bir bireyi gibidir. Boşalan bardaklan doldurdum. Kara çalı köklerine benzeyen ellerini seyrettim uzun süre. Taşçı babamın 5O'lı yıllarda dört çocuğunu okutabilmek için taşlık bahçelerde akşamlara değin balyoz sallayan elleri geldi gözüm önüne: Çatlak, kuru, sıkı, kemikli. Eğilip öpmek geçti içimden." (s. 15) • f Dağınık Satırlar. îçinden Şiir Geçen Yazılar/ Metın Demirtaş/ Ğumhurtyet Kitaplart/ 2000/ Ul s. SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle