22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kapak konusunun devamı. "** bir baskısına, çok kişisel nedenlerle rıza göstermediğim ikinci öykü kitabım Bozgun yayımlandığında, yokluğuna hâlâ alışamadığım sevgili dostum Onat Kutlar, bana, "Bu kitaptan sonra ne yazacaksın?" dedi. Ben de, "Sanırım hiçbir şev," dedim. Gerçekten de, uzun bir süre niçbir şey yazmadım. Bugün, minimalist dediğim öykülerin başlangıcı o kitabımda vardı. Ayrıntılardan arındırılmış, öyküyü oluşturan olay en kücük boyuta indirgenmiş metinler. Son yıllarda, bunu daha da geliştirmeye çalıştım. Eyliilün Gölgesinde Bir Yazdı'ya romansı dedim. Belki "minimal roman" demem daha yerinde olurdu. Anlatıdan, öykülemeden, benzetmelerden, metaforlardan, elimden geldiğince arındırmaya çalıştım son yıllarda yazdıklanmı. Romanlardaki, öykülerdeki betimlemelere dayanasım yok. Proust'ta ya da Balzac'ta olduğu gibi, betimlemelerin roman içinde bir işlevi varsa, bir diyeceğim yok. Ama yazarın ustalığının belirtisi olan, güzel sözcükler, uzun, dayanılmaz cümlelerden oluşan betimlemelere gerçekten dayanasım yok. Psikolojiden kurtardığımız gibi, betimlemelerden, benzetmelerden (hiçbir şey birbirine benzemez) de kurtarmak gerektir yazını. Ben kurtara kurtara, işte, sonunda minimal öykülere vardım. Bundan sonrası, sanırım, Beckett'in so Kendi kendimizle yüzleşebilmek için yazdı hep Ferit Ettaii I Minimal öyküler luk alışlannı yazdığı tek heceli sözcükler. Dıyalog bir dtl aracı olarak hetnen tüm öykü ve romanlartntzda önemli bir yertutuyor Kimse, neredeyse tümüyle diyaloglardan oluşan bir roman. Hakkârı 'de Bir Mevsım 'de zaman zaman kullandığtntz dıyaloglar, o etkici atmosferı yaratan temel araçlardan bırı. lşte Deniz, Maria'da da tamamı diyalog olarak kaleme alınmıs öyküler var. Diyalog dentnce de akla tıyatro geliyor Oysa ucu tıyatroya uzanan bir eğılimıniz yok sanırım. Sizce sizin kullandtğtnız diyalog bıçimi sahnelemeye olanak tanımayan bir diyalog biçimi midir? Biliyor musunuz, ilk ve son oyun denememi, Paris'teyken (196162 yılları olmalı), yazmıştım. Iki perdelik, tek kişilik bir oyundu. Bir adam, sahnenin ortasında, bir çukurun içinde kendi kendine konuşuyor, arada bir, yanı başında çalan telefona biriki sözcük söyleyip kapatıyordu. Monoloğunu sürdürürken de yavaş yavaş içinde bulunduğu çukura batıyor, sonlara doğru telefona da yanıt veremez oluyordu. Rahmetli dostum Güner Sümer'le sahneleme olanaklan üzerinde tartışır ken, o gün Londra'dan gelmiş olan bir dostumuz, "Siz Beckett'in son oyunu üzerinde mi çalışıyorsunuz?" diye sordu. Olumsuz yanıtımız karşısında da çok ;aşırdı ve Beckett'in "Oh, Mutlu Günier" oyununu anlattı. Gene de benim oyunumla, Beckett'inki arasında iki önemli fark vardı: Birincisi benim oyuncum erkekti, Beckett'inki kadın; ikıncisi, benimkinde telefon çalıyordu, Beckett'inkinde çalar saat. Tabii oyunumu yırtıp attım. (Keşke saklasaydım.) Yıllar sonra da Beckett'inkini çevirdim. 1960'ların sonlarında, uzun bir süre, Beklân Algan'la, bu oyun üzerinde çalıştım. Onun da metinlerini yitirdim. Sonra, bir daha da oyun yazmadım. Senaryosu Onat Kutlar dostumundu ama, Hakkâri'nin diyaloglannı ben yazdım. Mavi Sürgün'ün diyaloglannı da. Alfred Jarry'nin Übü Kralı'ndan başlayarak, Camus'den, Beckett'den (bu arada Godot'yu Beklerken) birçok oyun çevirdim. Az kelimeyle çok etkileyici atmosferler kuruyorsunuz. Yazdıklarınızda belirsiz zamanlar veyerler, sağlam kurulmus, derinlikli kisilıkler var. Bu belirsizlik ta nımının ortak paydast ise evrensel bir baktş açısı. Kadınlar ve erkekler, hatta çocuklar tüm dünyanın insanları. Olay herhangı bir zamanda, herhangı biryerdegeçiyor olabilir. Bu açıdan baktldığmda, yerellikten uzak, imanltğt kavrayıcı biryaklaşım söz konusu Tujana kadar gidıyor, sanki dünyayı kurulduğundan bu yana anlamak istiyorsunuz. Tantmları yerelle§tirebilmemız için metnin ıçine küçük ipuçları koymayı da ihmaletmiyorsunuz. Sanırım bu hayata ve ınsana bakısınızı biçımleyen bir tür üst bakıs Büyükbırkavrayıs içine tümünü alıyorsunuz Bunlar sanata çeşitli yaklaşımtarı akla getiriyor. Kımi yüzeysel, kimı derinlikli yaklaşımlar. Hayatı, insanı, ınsanlığı bütünüyle kavrama çabası göstermediği halde, insan sanatçı olabilir mı? Ya da yazan insanı nastl tammlamak gerek? Sanırım bir hayli abartıyorsunuz. Sırası gelmişken, söylediklerinizi belki biraz dengeler, bir itirafta bulunayım. Ben, gençlik yıllarım hariç, her zaman yeteneğimden kuşku duydum. Bugün hâlâ duyuyorum. Ama artık çok geç. Yazdıklarımdan hiçbirini beğenmiyorum. Ama elimden geldiğince, sözcükleri doğru, yerli yerinde kullanmaya özen gösteriyorum. Çok güzel metinler yazmak için değil, dilin yalan söylememesi için. Bu nedenle sözcüklerle bitmez tükenmez bir savaş içindeyim. Yetenek voksunluğumu böyle doldurmaya çalışıyorum. Çok şükür, bu yolda, Çehov gibi, Kafka gibi, Beckett ve tabii Sait Failc gibi, çok erken yaslarda tanıştığım, olağanüstü yol göstericilerim oldu. Belki, yarım yüzyıla yaklaşan yazarlığım süresinde, bu ustalardan iyi not alacak biriki öykü, hiç değilse, sekizon cümle yazmışımdır. Lütfen bu sözlerimi sahte bir alçakgönüllülük olarak almayın. Benim küçücük yapıtımla Kafka'nın en yüce doruktaki yapıtlarını karşılaştırmak isteyen çeşitli îisan, lisansüstü çalışmalar yapanlardan özür dileyerek böyle bir çabaya girmemelerini öğütledim. Ama sanırım, pek söz geçiremedim. Sizin sorunuzu ben değil, ancak Kafka gibi biri yanıtlayabilir. Ama ne derdi, bunu kestirmem güç değil. "Hayır, hayatı, insanı, insanlığı, tümüyle kavrama çabası göstermeden sanatcı olunmaz." Yazan insan, bunu kavrayan, sürekli kendinden, yeteneğinden, algıladıklanndan kuşku duyan ve içinde iyilikle kötülüğü bir arada banndıran, yazüarında da bunu yansıtan kişidir. O/Hakkârı 'de Bir Mevsım kendi adıma benim çok tçimi burkan roman. îçeriğindeki evrensel unsurlar, bir insanlık varolusu, alabildiğine yerel kelimelerle anlatılmıs. Çocukların defterlerine yazdıkları, bildikleri kelimeter buna birer örnek. Bu kadar sade ve soğukkanlı bir bakısla, bu kadar etkileyicıbir romant nasıl yazabildiniz? Sözcüklerle. Biliyorsunuz, çok güzel duygulan olup da şiir yazamadığından yakınan ressam dostu Monet'ye Döyle diyordu Mallarme: "Ama sevgili dostum, şiir güzel duygularla değil, sözcüklerle yazılır." Hiçbir şey beni çaresizlik kadar etkilememiştir. Tabii yoksulluk var, umutsuzluk var, ölüm var. Ama yoksul olup da yoksulluğa boyun eğmeyen, çıkar yollar arayan bir insan çaresiz değildir. Umutsuzluğun, gerçek, mutlak bir umutsuzluğun bir gücü, dayatma, dayanma ve umutsuzluğu aşma gücü vardır. Kendi deneyimlerimle biliyorum bunu. Çaresizlik, eli kolu baglı olmak, hiçbir çıkar olmama durumudur ki beni kahreder. Hakkâri'de karşılaştığım, beni kahreden, oradaki yaşama koşullarıydı evet, ama özellikle, o insanların çaresizliğiydi. Daha sonraki yıllarda gelisen trajik boyutlu olayların temelinde bu çaresizliği Yazdıklarımı beğenmlyorum SAYFA 4 CUMHURİYET KİTAP SAYI 516
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle