29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

puslu ve kurşııni yağmur bulutları altında yüzmck onun için bir keyiftir. Deniz onun dünyasında öyle bir yer eder ki, şunlan söylemekten kendini alamaz: "Karada ölmek kolay, ama denizde asla ölmem" dcı. Yazar, 1972 yıJından beri sessizliğin, sükunetin hâkim olduğu mevsimlerde Bodrum'da kalmayı sever. Fakat o güzelim mavi cennetin büyüsü bozulmuştur. Martı bcyazı kireç badanalı evlerin yerine betonarme binaların yapıldığını, doğanın içlere verdiği ferahlığı yok etmek için çaba sarf edildiğini şöyle betimler: "Eskiden Türkiye'nin dışında küçük b.ir cennct olan Bodrum Tiirkiye'leşti. Ülkenin üstiine çöken vahşi kapitalizmin en vahşisi, Bodrum'da yaşanıyor şimdi.(...) Yalnız yarımadada değil, Bodrum'un içinde de hızla sürüp giden çirkin bir yapılaşma var. Iki katlı eski Bodrum evlcri yıkılıyor, onlann yerineüç, hatta dört katlı çirkin apartmanlar dikifiyor. (...) Para hırsı Bodrumluların gözünü öylc bürümüş ki, hensi elinden geleni yapıyor o güzel cski evlerinin tarihsel sayılmaması için." (s.54) "Eskiden otobüsler gürültülü, Bodrum scssizdi. Şimdiyse tam tersi oldu: Otobüsler sessiz, Bodrum gürültülü." (s.58) Yazar, Bodrum'un tarihi ve doğal dokusunu yok edenlere ve tüm bu olumsuzluklara karşı isyan eder. Fakat Bodrum sevgisi, özlemı onu sımsıkı sarar ve ondan ayrılmak istemez. Bodrum'un doğal ve mimari dokusunu değiştirmek isteyenlcre ya da değiştirenlere karşıdır. Onları sözle, yazı ile uyarır ve eleştirir. Fakat bütün bu olumsuzluklardan kcıv disini sıyırmak ister ve hayatın giz dolu şiirscl yanını keşleder, ruhuna hıızur vermek ister. Iki ckstrcm ucu ne güzel betimler: "Bodrum kalabalıklaşıyor, Bodrum bayağı taşıyor, Bodrum biçimsiz yapılanıyor, Bodrum çirkinleşiyor. Bodrum lazla gürültülü, Bodrum şöyle kötü, Bodrum böyle kotü oldu filan. Bunlann hcnsini biliyoruz; hepsi de doğru. Gelgelelim, Bodrum Istanbul'a benziyorbana kalırsa: Onu çirkinleştirmek için ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, gene de güzel kalmanın yolunu buluyor her nedense. Işte bu yüzden, güneş batarkcn kumsalda oturup Kale'yebakarken, Bodrum hâlâne kadar güzel diyorum kendi kendime." (s.5960) Bodrum, Bodrum... Sabahattin, mavi yolcuları kendi seçerdi, biz de onun scçtiklerini kabul ederdik. Ama daha sonraları (S,. Eyuboğlu'nun ölümünden sonra/Ş.O.), yolcu sayısı on ya da on ikiye düşünce, bizimle gelecekleri ince eleyip sık dokumaya basladık." (s.71) Bu konuda yazar, Azra Erhat'a gönderme yaparak, Mavi Yolculuk'a merak duyanlara Azra Erhat'ın "Mavi Yolculuk" adlı kitabına başvurmalarını salık verir. (s.75) M. Urgan, Anadolu'nun insanlarımız tarafından yeniden nasıl keşfedildiğini yine o yalın anlatımıyla şöylc açıklar: "...Istanbullular, kentlerinin dışına hiç mi hiç çıkmazlardı eskiden. Kendi ülkelerini, yani Anadolu'yu görmeyi akıllarının kenarlarından bile geçirmezlerdi! (...) Içturizm denilen olay, ancak 1970'li yıüarda başladı. Bodrum, Marmaris, Antalya'ya tatile gidilirdi" diyor. (s.84) (...) daha yirmi yaşındayken, Anadolu'ya merak duydum. Çünkü Trabzon'da yetişen hocam Sabahattin Eyuboğlu, Zigana Geçidi'ni ya da Karadeniz yaylalannı bana anlatmıştı. (...)" (s.85) Ve böylece yazar, 1938 yazında Anadolu gezilerine çıkmış olur. Uludağ, Bursa, Balıkesir, Fdremit ilk duraklarıdır. Daha sonra bu geziler arkası sıra devam edecektir. Mîna Urgan'ın Anadolu gezilerinden duyarhkla yaklaşır. Gezginci bir ruhla günlükler, notlar tutar. Başka bir deyişle, yaşanmış bir gcrcckliğin anlatıcısıdır. Ve böylece Anadolu gerçeklerini görmek, tasra insanının doğa ile birlikteliglni gözlemlemek onda birtakım değişik duygulanımlar yaratır. Anadolu gezilerinin sonucunu da şöyle bağlar: "Anadolu'da yolculuklarıma altmış yıl önce başladığım halde, bu uzun süre içinde görmeaiğim yer pek kalmadı diyemeyeceğim gene de. Gözümden ırak kalan ve artık iş işten geçtiği için bundan sonra hiç görmeyeceğim daha nice güzel köşeler vardır orada kim bilir" (s.l 17) der. Avrupa'ya ve Yeni Dünya'ya satır aralarında yolculuk Mîna Urgan'ın Anadolu içlerine, sahil kentlerine yaptığı gezilerde bir kadın duyarlılığının içtenliği, sıcaklığı vardır. Oysa Avrupa'ya Sovyet Rusya ve Doğu Bloku ülkelerine ve Amerika'ya karşı eleştircl bir gözle bakar. Oralarda 'olması gerekenleri' dikkatli bir biçimde etüt eder. 1937'de, yirmi bir yaşındayken yurtdışına çıkar ve uzun yıllar gezginci, serüvenci ruhunu sürdürür. 'Paris'e bir insana âşık olurcasına vurulur.'(s.H9) ları, fotoğrafları ve onunla ilgili bazı kitapları görür, inceler. Fakat onu en çok duygulandıran vegururlandıran "Türkçe bir kitap, Murat Belge'nin bir çevirisini görmek" çok hoşuna gitmiştir. (s.179) Madrid'de onun ilgisini çeken, daha doğrusu garibine giden şey de: "...umumî bir yerdc, parklarda, kahvehanclerde, otobüslerue hiç kimsenin kitap, dergi, gazete okumamasıydı." (s.192) Rusya gezisinden ise çarpıcı birörnek verir: "...Nâzım Hikmet'in mezarına gitmek söz konusu olunca, bizim grubun solcularıyla sağcıları arasında, şaşılacak bir 'milli birlik ve beraberlik' durumu ortaya çıktı." (s.2O3) "Leningrad'da geçirdiğimiz iki günün en mutlu anları, sevgili arkadaşımız Server Tanilli'yi görmeye gitmemiz oldu. (...) Bizleri görünce, scrvcr'in gözleri sevinç gözyaşlarıyla doldu. Ben de eğildim, onu sevgiyle kucakladım." (s.209) "Kiev'de beni en çok etkileyen şey, kentin dolaylarındaki Babi Yaroldu. Bir uçurumun adıymış bu." (...) (s.210) " Varşova'da unutamadığım bir şey de, Chopin'in, kentin merkezindcn elli kilometre kadar uzakta olan evinin bahçesiydi." (s.213) "Avrupa'dacn çok acı çeken ülke Polonya'dır, kuşkusuz." (s.213) "Los Angeles bana ne kadar itici geldiyse, San Franciscoda o kadar çekici geldi." (s.215) "San F'rancisco'nun en şaşırtıcı yanlarından biri, yokuşlarının bolluğu ve dikliğidir. Amerikan polisiye filmlerinin arabayla kovalama sahncfcrinde bunlardan hep yararlanıldığı için, oraya gitsek de gitmesek de, o dimdik yokuşların farkındayızdır?" (s.252) ...Ve Mîna Urgan, Sonsözü'nde duygulanımlarınışöyle ifadeeder: "...Buainozor öyle bir yaşa geldi ki artık, bunca genç, bunca çocuk ölürken, daha fazla yaşamak biraz ayıp gelmeye başladı ona. Isteği, çevresine ve kendisine bir başbelâsı haline gelmeden, bu dünyadan göçüp gitmek. Kalanlara sonsuz sevgiîer." (s.257) "Bir Dlnozorun Cezlleh", merakla, zevkie. gülümseyerek okunacak, okurken düşünecek bir yapıt. Mîna Urgan "Mavi Yolculuk" üzerine ilginç şeyler söyler: "llk mavi yolculardan biri olduğum nalde 'Mavi Yolculuk' deyiminden hoşlanmaz hale geldim. Çünkü 'Mavi Yolculuk' lafı, önce entel züppelerin, sonra da herkesin diline düştü." (...) (s.61) Oysa ilk mavi yolcular, Sabahattin Eyuboğlu'nun özenle seçtiği, çoğu genç aydınlardı. Sadece gezmek tozmak için değil, Ege ve Akdeniz uygarlıklarırun kalıntıları Konusunda bilgi edinmek ve bu arada o güzel kıyıları kendi gözleriyle görmek için katılınırdı bu gezilere (...) Gerekli kitapları okuyup araştırmalarda bulunan yetlcili biri, gideceğimiz yerler üstüne bir konuşma yapar; o antik kentin tapınakları, anıtları filan konusunda ön biîgi verirdi." (...) "Mavi Yolculuk"un müdavimleri zaman ve mekân içinde değişebiliyor. Başt.an Sabahattin Eyuboğlu, Müntekim Ökmen, Sadi Çalık, Melıh Cevdet, Genco Erkal, Oktay Rifat, Engin Cezzar, Behice Boran, Mîna Urgan vb. ünlü yazar, şair ve sanatçı gruplarından oluşuyor. M. Urgan bir dipnotu düşerek Mavi Yolculuk hakkında şunlan ekler: "...Eskiden C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 5 1 6 'Mavi Yolculuk' ya da Anadolu'yu dile getirmek birinde unutamadığı anısı şudur; lokantada yemek yerlerken, karşı masada oturanların Cumhuriyet gazetesi okumaları dikkatini çeker. Ortak paylaşımlanndan dolayı karşı tarafa laf atmaya başlar. Böylece aralarında bir dostluk bağı kurulur. Ve bu 'gazete dostluğundan' çıkardığı 'kıssadan hisse' şudur: "Cumhuriyet okurları arasındaki bağ eskidir. Birbirlerine yakınlık duyarlar öteden beri. Aralarındaki bağ, herkesin sandığı gibi siyasal değil, kültüreldir daha çok. Nice keskin solcular bilirim ki, çanak çömlek dağıtan boyalı basını Cumhuriyet'eyeğ tutarlar. Pek solcu sayılmayacak kimi aydınlar da, kültürel sorunlara iki tam sayfa veren bu gazeteden vazgeçmezler." (...) (s.96) S. Eyuboğlu hakkında da M. Urgan şu hakseverliği ve mütevazdığı elden bırakmaz, der ki: "S. Eyuboğlu. Fransızcadan çevİrilerini sürdürmekle birlikte, bir süre sonra, Anadolu'nun sanat ve kültiir tarihine adamıştı kendini. Bütün kalıntıları, ören yerlerini ayrıntılı olarak incelemekle kalmıyor, eski ve yeni, bütün söylenceleri, bütün masalları da bilivordu. Bense karacahildim bu konularda. Her zaman olduğu gibi, Sabahattin anlattı, ben de öğrendım." (s.97) Mîna Urgan, Anadolu'ya yaptığı yolculuklarına titiz bir gözlemci, estet bir "Paris'in gerçek büyüsü sokaklarındadır" (s. 131) der. Fakat îstanbul sevgisi ve özlemi her zaman onu etkiler. "Yurtdışına yolculuk edebilmemin nedeni de Uluslararası îngiliz Edebiyatı Üniversitesi Profesörleri Dernegi'nin üc yılda bir toplanan kongresiydi (s.122) der. En güzel yolculukların vapurlarla yapılacağını da ihmal etmez. Fakat bununla birlikte, otobüslerle, trenlerle de gidilebileceğini de ekler. Eski kitapları satan sahafları uzun uzun inceler, çoğu zaman yaşlı olan sahafla keyifli pazarlıklara girişir. Asıl amacının fiyatı indirmekten ziyade, kitapların başında pinekleyen' yaşlı adamlarla konuşma ve insanca ilişki kurmaktır. (s.195) Genellemeler hiç de doğru değildir (...) Fransız edebiyatına, Fransız kültürüne (bu kültürün bir parçası saydığı Fransız yemeklerine) hayranlık duydugu halde; "Avrupa'nın hıçbir burjuvası, bir Fransız burjuvası kadar sevimsiz olamaz" (s./ 136) der. îstanbul gibi, Roma gibi, San Francisco gibi, tepeli inişli çıkışlı kentleri sever.' (s.159) "Avrupa'da bildiğimiz anlamda köylüsü olmayan tck ülkedir tngiltere!" (s.162) James Joyce Müzesi'ni ziyaret eder. Joyce'un clyazısı örneklerini, mektup Mîna Urgan, kafasında ve gönlündc olduğu gibi düşünür. Sivri diUi, hırçın, hoşgörüsüz mizacma karşın, yine de her kültür ve sanat adamında olduğu gibi, kendini belli etmeyen sıcak bir ana duyarlığı ve bilimsel kuşkuculuğu ile örtüşen 'titizliği', 'saf yürekliliği' onun insanî özellikleridir. Araştırmacılığından gelen 'tecessüsü' (bilsemesi), gözlemciliği, küçük 'enstantaneleri' zevkle okunacak duruma getiren 'tılsımı'; dilinin canlılığı, doğallığı ve tatlılığı, kendine özgü yalın bir üsluba sahip olduğu görülmelctedir. Bununla birlikte, okur için meraklı birtakım olayları, renkli insan tiplerini de kitabına alıyor. Yazar, gezi kıtaplarının yalnız dış gözlemlere, günlük notlara dayanmadığını, ayrıca "ruhumuzun gezginci ve serüvenci" yanını da belirtmeyi ihmal etmiyor. Böylece merakla, zevkle, gülümseyerek okunacak, okurken düşünecek bir yapıt ortaya çıkıyor. Denilebilir ki, "Bir Dinozorun Gezıleri", gezi edebiyatımızın son halkasını teşkil ediyor ve yerini alıyor. • (1) Mîna Uroan, Bir Dinozorun Gezileri, Yapt Kredi Yaytnları, 17. Baskı, Îstanbul 1999, 257 s+21 s Albüm (34 fotograf). (2) Mine G. Kırtkkanat, Ölçüsüzlüğün Ölçüsü, Radtkal, 3 8.1998. (3) Osman Şirvan, "Bir Dinozorun Antlart Üzerine Bir Dinozorun Notları" Kitap Zamanı, s. 1, (8 Mayıs 1998) r 6 Bir Dinozorun Gezileri I Mîna Urgan /Yapı Kredi Yaytnları / 280 s. SAYFA 17 'Kendisiyle alay etmeyi bilen zeki kadın'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle