Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
şifalı ot ve banotlan daha zehirli bir yaşam biçimine teslim olmuşlardı. Orman tabanının birikintileri küçük, güçlü organik gübre volkanlan halinde yığılmışlardı." Lempriere'in dünyasında deniz ve gemilerin önemli bir yeri var, bu dünyanın belli başlı kişileri arasında yer alıyor onlar. Az öncekı ömeklerden de anlaşılacağı gibi doğanın diğer öğeleri de öyle. Bu dünyadaki tüm karakterler, ister doğal öğeler, ister kişiler olsun büyük bir görseîliğe sahiptir. Biz onları tanıyoruz, gözümüzün önünde kanlı canlı duruyorlar. Upuzun, sırık gibi boyu, beceriksiz, şaşkın tavırları, gözlüklerinin ardından bakan miyop gözleriyle Lempriere, orta • boylu hafif göbekli, çekingen tavırlı katip George Peppard, iri gövdesi, kararlı tavırlanyla acımasız Vikont Casterleigh, upuzun kara saçlarıyla güzel Juliette, yakışıldı ve gizemli bir figür ofan güvenilmez Septimus, zayıf sinik ve ürkütücü katil Le Mara, yine onun kadar gizemli bir kişilik olan kocaman şapkası ve kara peleriniyle Hindi Nâzım ve tüm o neşeli veyaşlı korsanlar, korsan yaşamına keyifle uyum sağlamış bulunan yeni korsan, eski Avusturya efçisi, hepsi gözlerimizin önünde. Ve kalabalıklarla dolup taşan Londra kenti, kaynaşan pazar yeri... " Ayaküstü satış yapan seyyar balık satıcısı kadınlar, ite kaka onu pazann içlerine doğru sürüklüyorlardı. Bu arada bir çocuk, onu kutusu bir şiline ya da üç kutusu iki şiline enfiye almaya zorladı. Bunu duyan ve iyi bir şey gördüğünde hemen anlayan bir müşteri kutuları aldı, üç eniyi bir kalkan bafığına vermeye hazırınan bir kadının dirseğini çekti. Bir gineden üç pens, haftada bir gine. Satıcı kadın, Billingsgate'de saat altıda sırtına vurduğu sepetiyle bağırıp duruyordu " E Paris'in renkli yaşamında boy gösterenlen... "...Arabalar Rue de Sanit Honore boyunca yığılıyor, burayı yüksek ve aşağı sınıftan insanlarla dolduruyorlardı. Kontesler ve sıradan insanlar, yolcular ve ayak satıcıları ve silahşörler çocuk aktörler ve seks tacirleri, bankerler ve kâtipleri ve kanlan ve metresleri, bunların hepsi de leviteler(2) hafif ipekler ve desenli pamuklular içinde, parlak atkılara bürünmüş, parmaklan taşlarla panldayan dansçı ve şarkıcılardı. Parterre'in üzerinde projektör gösterileri ve oyuncular yer alıyordu, cafeler, kitap standları ve îokantalar, kollarına, gözleri sürmeli, tüyler içinde, avizelere doğru duman gibi savurdukları hafif bir Italyan aksanıyla birer demimondaine(3) takmış, sitron renginde çizgili saten ceketli centilmenlerle, kırmızı yanaklarla, ağızların çevresinde çırpınan ak eldivenlene, kadife bandar ve navada süzülerek, birbirlerini itip kakarken vız diye gelip geçen ipeklerledoluydu, yaptıklan dedikodular havayı yakıyor gibiydi." Ve Londra sokaklarında ayaklanan kalabalıklar... "Kalabalık, Milisler'in ardından batıya yönelirken balmumlu meşale kokuları, ter ve heyecan ve yerel bir sudor anglikus(4) sarmıştı ortalığı. Yol boyunca, DU öfkeli yığın, kentin taştan lulıfını kundakçılara özgü bir rus in urbe'ye(5) dönüştürürken kuru saman yığınlan, ölü ağaçlar ve öteki çeşitli çöpler çatırdayarak bu gizemli alevleri içine çekıyordu. Yaban çocuklardan oluşan çeteler çığlıklar atarak ortalıkta koşuşuyorlardı. Ticaret alanlarındaki son yıkımlar nedeniyle geçici olarak işten çıkartılan keten bezi işçileri ve bakır madencileri bayrak sallıyorlardı. Berberler , garsonlar, terziler, ayakkabı yapımcıları, nalbantlar, aşcılar, konfeksiyoncular ve makinisder burada bulusmuşlardı, kibarların bu yazı kent dışında geçirmeleri yüzünden tümüyle işsiz kalmış olmalan nedeniyle aralannda rekabet söz konusu değildi..." CUMHURİYET KİTAP SAYI 516 Parte'ln renkfl yaşam Lempriere'in dünvasında yalnızca yaşayanlar değil hayaletler de canlı... "Ölüler kentinde geleceğin bir hayaleti kımıldandı, ayağa kalktı ve unutulmuş kahramanların arasında, gökyüzü çok uzaklardaki bir ışık levhası oiana dek yukselen ve içe eğilen sokaklardan geçerek yürüdü. Güçlü Tannlar burada yalnızca aile pudanna indirgenmiş yerel mabutlar, gözetilmemiş mezarlardan çıkan ruhlardı. Sahte peygamber Laocoon'u gördü, yaptığı yanlışlar şimdi kimseyi yolundan çıkartamayacaktı, çünkü onlar için gidilecek hiçbir yer kalmamıştı. Aris'e kız kaçırmanın sonuçlarından ve delikanlının kendi sonundan söz eden Mereus ve Ceenone'u, kendilerine kulak verilmemiş peygamberleri gördü, ama bu o zaman hiç işe yaramamıştı ve yine, asla yaramayacaktı. Larga ve Lais, kötürüm bacakları üzerinde hafifçe eğimli yokuşlardan yukarı topallayarak ilerleyen Lycurgus'un gölgesiyle alay ederek kol kola yürüyorlardı. Macco gevezelik ediyor ve Mandala yeni evlendıği kocasına yan yan bakıyordu..." Doğaldır ki, fantastik sahneler tüm çarpıalıkîarıyla yer alır bu canlı dünyada... "...Yeşil ışiK kıyılanna doğru bir aylaya indirgenmişti, bu ayla, Lempriere'in ne olduğunu kavradığı ama burada (yerin altındaki mağaraların içinde) bulunması kendisine olanaksız gibi görünen, üçgen biçimi vurguluyordu, bu biçim, az önce geçmiş oldukları tünelden aşağıya doğru hiçbir yanlış anlamaya yer bırakmadan ilerliyordu. Bu bir gemi pruvasıydı." Ve gizemli dokuzîan, Kabalayı barındıran yer altı canavan... "Üzun yıllar önce, üzerine kentin kurulacağı, kayalık temel tabakanın üzerine kocaman bir şey çarptı. Ölümlülüğü içinde dikkatsiz ve kıbirliydi, gölgesi bütün düzlük ve uçurumların üzerine düştü. Kraterler onun ayak izleriydi ve o üzerini yavaşça örten yumuşak balçık toprağın içine battı. O burada öldü. Ve burada, her şeyi içine çeken toprak onu aşağıya, taş yataklara doğru çekti. Yavaşyavaş bir uyum başgösterdi. Azar azar, öylesineyavaş ki, bu şey, taşa yenik düştü. Biçimi katılaştı ve bir cesetten başka bir şey oldu; neredeyse algılanamaz bir biçimde kendi göçüşünün bir anıtı, şimdi beş davetsiz konuğun sessiz ev sahibi olan bilmecemsi bir maden damarı oldu." Özgen Seçkin'den yeni bir öyküler toplamı Galatalı Annelos' îşte aynen bunları düşünerek okuduğum öyküler ajasından seçtiğim, Özgen Ergin'in Galatalı Angefos adlı öyküsü dil olarak temiz, abartısız ve özenli fakat en önemlisi iyi hikâye. 'Galatalı Angelos', insanın asıl vatanının pasapoıtunun üzerinde yazılı sözcükten ibaret olmadığını, anavatanın dili ve kendi kültürü olduğunu hüzünlü bir keyifle anlatıyor. insan nerenin kültürüyle büyümüşse aslında oradılır diye hüzünlü, biraz yorgun ama hhalha umutlu bir sesle. Düny vatandaşının hojgörüsü ve DoğuAkaenizli'nin heskin eözlemciliğiyle edebiyattmtza hoşgeldin aiyorum kendisine." Ardından da çok genç ve yepyeni bir yazarla karşı karşıya olduğumu sanarak ekledim: "Hazır bir öykü dosyası varsa, bir yayınevinin kendisini kabul etmemesi için büyük bir engel olmamalı. Özgen Ergin hikâyelerini Türkçe ve Almanca yayımlayan ödüllü bir yazar. Almanya'da yaşıyor. "Şarlo Kemal" (Charlie Kemal adıyla Almanca olarak yayımlamış) ile "Derin Sularda" adlı kitaplarının yanına bu kez de "Galatalı Angelos"u koyuyor. BUKET UZUNER im olduğunu hiç bilmiyordum, genç mi yaşlı mı, kadın mı erkek mi, adı takma mı gerçek mi? Hiçbir fikrim yoktu. Elimde değerlendirmek üzere okumaya söz verdiğim 50 kadar hikâye vardı ve önümde yalnızca sir ay. 1998'in o çok sıcak yazında, Ege sahillerindeydim. Ve aynı bir ay içinde yapmak zorunda olduğum ve yapmayı istediğim onlarca işim vardı. Oturup hikaye okumaDerin Sutarda ya başladım. Oysa durum hiç de böyle değildi. ÖzHikâyeler Varlık dergisinin 'Ustaların gen Ergin hikâyelerini Türkçe ve AlmanSeçtikleri' adlı hikâye seçmeleri için yolca yayımlatmış ödüllü bir yazar olarak Allanmıştı. Kendini edebiyatta usta hissemanya'da yaşamaktaydı. Bunlan ve Şarden yazar bana sorarsanız artık heyecanılo Kemal (Charlie Kemal adıyla Almannı yitirmiştir, heyecansız yaratıcıliK da bica olarak yayımlamış) ile Derin Sularda liyorsunuz pek yavandır. Ama bu seçmeadlı kitaplarını daha sonraları öğreniyorler sonuçta yazaıklarını okutacak profesdum. Şimdiyse elimde Galatalı Angelos yonel bulamayan yeni yazarlar için bir adıyla bir araya topladığı yeni kitabı var. umuttu ve asıl önemi buradaydı. Yayıncılar işleri gereği yayınladıkları Okuduğum hikâyelerin bazıları kendi her edebiyat kitabının türünü kategorize yaşamlarını anlatan ve bu neetmek durumundadırlar. Oysa denle birkaç nefeste sönecek bazen deneme, hikâye, anlatı, gecici heveslerdi. Bazılan yeteseyahat edebiyatı ya da sayıklanekli ama sabırsız ve bu nedenmalar kanşımı denecek metinle derinleşememiş anlatılardı. ler yazılabilir. Adı konmamış, Ama içlerinde bir tanesi, hem hikâye ile deneme arasında kukeyifle okunuyor, hem de edemar oynayan güzel edebiyat bi lezzet taşıyordu. Yazan bametinleridır bunlar. Keyifle na takma ad duygusu veren okunur ve bana sorarsanız her fazla kafiyeli, çok simetrik bir edebiyat metni kategorize ediadla yollamıştı hikâyesini: Özlemez ve edilmemelidir. Ama gen Ergin. Besbelli çok gezmiş, edebiyat öğretmenleri, dilciler görmüş biriydi, bellci Kürt veve yayıncılar da işlerini yapmak Ve bazı aizemli simgeler Lempiere'in Ozgen Ergin ya Rum kökenli bir Türkiyeliyzorundalar tabii. îşte Özgen Erdünyasını kaplayan sisin içinde saklı kadi, belki de erkek adı kullanan genç bir gin Galatalı Angelos adlı kitabının başılır, geride yanıdanmamış sorular bırakakadındı. Kadın yazarlarda çok severek izna yayıncıları için 'öykü' diye not düşmüş rak... La Rochelle'nin ruhu, uçan çocuk... lediğim ayrıntılara özen göstermek ve ayama besbelli içine sinmemiş ki, 'roman intikamcı melek, adaletin kılıcı... Septinntılara önen görmek gibi bir özeliik dikuçlan' diye de eklemiş. Galatalı Angelos mus'un onunla bir ilintisi var mıdır? Sepkat çekiyordu. Aynca kendini ikide bir bir öykü, belki bir roman hatta bir senartimus, alevlerden neden korkmuştur ve ortaya atmayan, hikâyesinin arkasında kayo 'ucu' olabilir ama ben kitaptaki birçok otuz, otuz beş yaşlarındaki bu gizemli labilen biriydi. Buna karşılık yolladığı üç metni anlatı, deneme, seyahatanısı kıvaadam yirmi yıl önce de öykünün geçtiği hikâyede de birinci tekil şahısla 'ben'le mında bularak ama hep hüzünlü bir tatandaki görüntüsüyle Jersey'de görülmüş yazıyordu. Ama yalnızca üç hikâyeden la okudum. Türkiye Cumhuriyeti vatanmüdür? Sonsuz yaşamlar boyu varolan sonra bile her 'ben'in ayn 'ben'ler olacadaşı olarak, gerçekten ırkçı ve önyargılı bütün o mekanik adamlar, günümüzün ğı umudu taşıyordu. Avrupa kültürünün en kalbindeki Almanuzayla ilgili kurgu bilim yapıtlanna özgü ya'da uzun yıllar yaşamanın insam nasıl Dünyayı daha lyl antatmak deyimiyfe "android"ler, gelecekten geçincitebileceğini tahmin edecek kadar mişe yapılan bir gönderme midir yaurıız,. îşte hakkında hiçbir şey bilmediğim uzun şüre Avrupa'da dolaştım ve yaşaca? Yan boğayan insan, Minotauros'u Özgen Ergin'in özelukle Galatalı Angâos dım. Özgen Ergin Türkiye de kalıp, buyenip kafasını kesen Theseus(6) ya da hikâyesi için o sırada Varlık dergisine rada yazsaydı elbette başka incinmişlikler Lempriere'in eşliğinde labirentten çıka1988'de şöyle yazdım: "Hikâye de apkı sinecekti kalemine ama şimdi artık o bibilmeyi başaran okur kafasında yankılaroman gibi sizi yakalamalı ve kendini zim gibi, buradan bakan gözlerin bakışnan sorular dolu çağdaşatonal bir müzikokutmaE. Yani lezzedi ve keyif verici ollanm değil, Avrupalı bir göçmen Türkile devam edecektir yoluna olasılıkla. Bamalı. Bu keyif ille de mutluluk ve neşe yelinin yaralı gözlerini taşıyor. Bu nedenna böyle oldu. Yaşantıma giren genç yüklü değilair elbette. Hüzün de içinde le adı ne olursa olsun metinlerinde anlatLempriere daha bir süre de ayrılmaya nikeyif taşır. Acıyı anlatmanın da çok incetıklan zaman zaman uzun yolculukla yapyedi görünmüyor. • likîi, vurucu yollan vardır. Öykü (tıpkı rosak da aslında Türkiye'de yerleşik yaşaman gibi), okurken bie kendimizi ve dünyan, yani kendini asla göçmen hıssetme(1) Enchthonius: Atina 'mn ilk krallarından. yayı daha iyi anlamamıza dair yeni kapımiş olan bizlerin yazdıklanndan farklı bir Atej Tannsı Hephaistos'u8 (Volkan) yere saçt açabilmelidir. AbartıL ya da özensiz lar lan tohumlanndan yaratılmij. perspektif taşıyacaktır, tasımaktadır. dil ve aşırı bilgi alıntı yüklemeleriyse, ne (2) Levite: Bir tür uzun reditiQOt. Özgen Ergin'in Galatalı Angelos'u tayazık ki, yazann bilgi hazinesine nayran (3) Demimondaine: Kibar fahije. mamen bizden ama hepimize artık uzakolmamızı değil, aksine anlatıdan soğuma(4) Sudro andicus Lat. îngiliz teri tan bakan hüzünlü bir hikâye. Ben asıl (5) Rus in urbe: Lat. Kentin içindeki tarla. mıza, ilgimizi parçalamaya yarar. Zaten Ergin'in bundan sonraki kitabının roman etrafta yeterince ansiklopedi var! (6) Theseus, Minotauros: Antik Yunan söyya da hikâyenin ucunda değil, tam ortaÖykünün, romandan ayrıldığı en lencisi. KralAegeus'un oğlu Theseus, kralMisında olmasını dileyerek, bekliyorum. • nos'un kızı Anane'nm yardımtyla Mikene'de önemli nokta dil elbette. Çünkü öykü şiki bir labırentte yasayan yan boğayarı insan kız kardeşidir ve dil konusunaa ekoirin Galatalı Angelos/ Özgen Ergin/HikâMinotauros'u yenip labirentten kurtulmayı banomik ve titiz olmamayı (doğası gereği) ye/ Papirüs Yaytnlan /144 s. sarmıstı. affetmez. K SAYFA 15