Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
diler, sahiplerinin konuşmalarını yakından izlesefer de, anlam vermekte zorlanıyorlar ve hep kendi 'değer yargılanyla' açıldamaya çalışıyorlar: ' Bütün gece bir çöküşten, bir yıkılıştan söz ettiler" diye yazıyor Gece bir mektubunda, "Scnin hanımın çöken bir duvarın altında kaldığını söyledi. Oysa baktım, hiç yarası beresi yoktu, sapasağlamdı.... ama bu duvar her neredeyse, onlar için çok önemli. O kadar merak ediyorum ki bir gün gidip göreceğim. Benim anladığım kadarı, bunlar eskiden birlikte bir işler yapmışlar. Bu işler yanlışmış. Daha doğrusu benim hanımım böyle düşünüyor. Seninkiler ise her şeyin inkârının bir 'kimlik bunalımı' getireceğini söylüyor. Tabii benim konuşmalardan kaptığım bu sözcükler bana fazla bir şey demiyorlar". Ya da Nina'nın sözleriyle, "Dediklerine göre seninki bütün köprüleri atmış ya da bizimkilerin tabiriyle, 'gemileri yakmış'. Gemileri yaktığı için mi korkuyor acaba dönmekten. Memlekette onu bu yüzden mi anyorlar acaba? Seninki hangi gemileri, ne zaman, neden yakmış bilmiyorum. Dediklerine göre insan bunca yılda edindiği tüm kimliğinden soyunursa, çırılçıplak kalırmış. Gözümün önüne seninkini çırılçıplak getirdim de çok güldüm. Tüyleri tıraş edilmiş, cascavlak bir keai gibi..." (Hep benim de kendi kendıme sorduğum ve yanıtını bulamadığım bir sorudur: Kediler bizi acaba 'kendilerinden biri', bir kedi olarak mı görüyorlar? Ama en azından Baydar'ın kedilerinin öyle gördukleriaçık!) Sürgün yıllannı kediler de sahipleri ile birlikte yaşıyorlar gerçi, ama insanların özlemini çektiği 'memleket' denen o ülke lcedilere yabancı; insanların 'geri dönüş' dedikleri de ancak bir 'yer değiştirme' olabilir sürgünde doğmuş kediler açısından. Öyleyse gitmeyi, ya da kalmayı seçmek hakları. Sürgünde doğup büyümüş, memleket denen yeri ancak anlatılanlardan tanıyan çocuklar ise böyle bir özgürlüğe sarup değil: O zavallı büsbütün çaresiz. Onun benim kadar bile seçeneği ve özgürlüğüyok"diyorNina. Ör.', ncğin Gece, seçme özgürlüğünü kullanan ve sahipleriyle gitmeyi reddeden bir kedi, Nina'nın seçimi ise gitmekten yana: "Hayır onları mrakmayacağım. Vıllar sonra eski topraklarına yeniden kök salmaya çalışırken onlara yardımcı olacağım. Sürgünlerinin bir parçasıyım ben. Onlardan ayrılmayacağım" derken bir yandan da kedilerle insanlar arasındaki yakın ve sıkı bağ vurgulanmış oluyor bir kez daha. olmasın, hanımım çok sevinecektir bu armağana" diye düşünen Gece, kedilerin farelerle ilişkisini şöyle anlatıyor: "Onu yiyecek filan değilim. Kediler aslında fare yemezler. En azından kendilerini bilen, katil ya da yamyam ruhlu olmayanlar... Farelerle oynarız yalnızca". Ya da başka bir bağlamda, "Her türlü bağımlılıktan nefret ederim. Bu da biz kedüerin çelişkisi işte. Hem bağımlılıktan nefret ederiz, hem de bağlanınz evlere, insanlara" diyen kediler, "Köpekleşmek istemivorum. Bağımsızlığımızı yitirdiğimiz anda, kedi kimliğimizi de yitiriyoruz" diyerek kendi kimliklerine sahip çıkabiliyorlar. "Canlılann tümünde olduğu söylenen uyum yeteneği biz kedilerde biraz zayıf sanırım. Ev, yer, sahip, koku değiştirmekten hiç hoşlanmayız biz" diyen Nina, "özgürlüğün ve başına buyrukluğun kediyi kedi yapan en önemli özellik oldugunu savunuyor. Ama öbür yandan da, Köpekler için derler, ama bence asıl kediler sahiplerinin acısını, kederini, umutsuzluğunu ya da aksine neşesini, sevincini derinden duyup paylaşıyorlar". Bir de kedilerden bekienen 'kedilik görevleri'nden söz ediyor Oya Baydar'ın kedileri: "Nedir bu kedilik görevleri? Yaltaklanmak, sürünmek, kendini sevdirmek, okşatmak, oyunculuk yapmak, çocuklan eğlendirmek... Niye görev olsun bütün bunlar! Böyle bir kedi gerçekten sevilmekle işlevsel olmak arasındaki farkı hemen sezer. Kendinden bir şey beklendiğinı, sahibinin oir eksikliğini tatmin için beslendiğini sezdiği anda uzaklaşır." Keyifle okuduğumuz bu tür sözlerin, kedileri iyi tanıyan, onlarla haşırneşir •» olan ve en önemlisi de onların 'kişiliklerine' değer veren bir yazarın kaleminden çıktığı kuşku götürmez. Artllc Oya Baydar'ın kedilerini dinledikten sonra, eve konuklar geldiğinde uzun uzun onların ayaklarmı koklayan kedinizin başka kedilerden gelen koku notlarını aradığını; istediği şeyleri yapmadığınızda neden gidip değer verdiğıniz bir şeyin, örneğin yatağınızın, üstüne işediğini; yakaladığı avını neden sizin ayaklarınızın dibine getirip bıraktığını; üzüntülü olduğunuzda neuen sanki gözlerinizin içine bakuğını ya da bir yere götürüleceğini hissettiği anda nasıl ortadan yok olabildiğini anlayacaksınız. Oya Baydar, hüzünlü bir sürgün öyküsünü bile bize keyifle okutmayı başaran bir yazar. Kedi severlere, evinde kedi besleyenlere söyleyecekleri olduğu gibi, bugüne dek kedilerle ilişkisi olmamış okurlara da seslenebilen bir yazar. • (1) Nilüfer Kuruyazıcı, "Türk ve Alman Yazınında Kediler", Gösteri Dergisi, sayı 156, Kasım 1993. (2) Turgay Tuna, "Kedi Tanrıça Bastet", Cumnuriyet Dergi, sayı 673; 14.2.1999. (3) Edward Said, Entelektüel Sürgün, Marjinal, Yabancı, (Türkçesi Tuncay Birkan), Ayrıntı Yayınlan, 1995, s. 54. Kedi Mektuplan / Oya Baydar / Can Yaytnlart / 256 s. 516 28 Ocak'ı unutmamak BİLGE GULEN Hamit Erdem, "Mustafa Suphi"yi anlatıyor » Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilişlerinin 78. yıldönümünde (28 Ocak 1921) Sel Yayıncılık, Hamit Erdem'in "Mustafa SuphiBir Yaşam Bir Ölüm" adlı çalışmasını yayımlayarak Suphi'nin yaşamının, mücadelesinin ve ölümünün bilinebilen yanlarını yeniden gündeme getiriyor. dolu'nun baştan başa düşman ve onlarm dostlarıyla kavnadığı bir dönemde, bu uğursuz ittifakı bozmak için ayağa kalkan Anadolu ihtilalinin yanında yer almaya Koştu. O topyekun boğuşma içinde bir damla "dost" bile önemli ve gerekliydi ve bu tozdumanda dosdan ve düşmanlan seçmek kolay değildi. Öldürüldüğünde 39 yasındaydı. Kısa yaşamına çok şey sığdırdı. Giresun'da doğdu. Kudüs, Şam, Erzurum, Istanbul ve Paris'te okudu. Gazeteci ve öğretmendi. Muhalif oldu, Sinop'a sürgüne gönderildi. Kınm'a kaçtı. Rusya'da savaş tutsaklanyla 3 yıldan fazla ikinci sürgunlüğünü yaşadı. II. Enternasyonal'de Türk delegasvonu başkanıydı. Müslüman Komünisder Kurultayı'nda, Kurultay Başkanlık Kurulu üyesi. Türkiye Komünist Partisi'nin kurucusu ve ilk başkanıydı. TBMM'nin çağnlısıydı. Türkiye'ye dönerken 14 arkadaşıyla Sürmene açıklarında öldürüldü. 28 Ocak gecesi, karanlık, soğuk bir gece, Karadeniz onunla birlikte 14 yoldaşının rriezarı oldu. Mustafa Suphi'nin yaşamını konu olan bir iki yapıt daha önce çeşitli dönemlerde yayımlandı. Gerek onlarda gerekse bu çalışmada onun yaşamının her dönemi ve öldürülmesine Uişkin bilgiler henüz tamamlanamadı. Mustafa Suphi ve arkadaşlarının karJedilişlerinin 78. yıldönümünde (28 Ocak 1921) Sel Yayıncılık, bu çalışmada onun yaşamının, mücadelesinin ve ölümünün bilinebilen yanlarını bir araya topladı. Şimdilik sır olanların gün ışığına çıkmasını dileyerek. • R esmi tarih anlayışımızın dısında, zaman içinde, geçmişin olaylanna, olgularına, tannsel kışilerine toplumsal bir sorumluluk çerçevesinde bakmayı deneyenlerin olması umut verici. Ülkemizde bilimsel çalışma ve arastırmalar tek tek emeklerin dışında genel geçer kurallara uygun ve tek boyutlu. Oysa Osmanlı arşivleri, cumhuriyet dönemi 3ivleri hâlâ sırlarını saklamaya devam yor. Tasnif edilmemiş, temizlenmemiş, çoğaltılmamış, mahzenferde zamanın kemirmesine ve çürümeye terkedilmiş. Cumhuriyet tarihimizin "tarihini" ne kadar biliyoruz? Tek tek insan olarak, aydın olarak, toplum olarak belki de kimi yanlanna tanık olduğumuz 75 yıllık cumhuriyet tarihimizde, çok daha yakın dönemîer bile toplumsal bilincimizden sıyrılıp gitme sürecinde. Unutmak, hatırlamamak ve bilmemek döngüsündeyiz. Şair Attilâ llhan bir yazısında "Biz sifai milletiz" diyor. Her şeyimiz sözde, dilde. Belgeleme, yazma, gerçeği sözün olası kaymalarından kurtarıp, geleceğe net bir şekilde bırakma yok. $ifai'lik zaman içinde gerçeği masala, masalı gerçeğe çeviriyor. Gerçsği kavrama çaban Kedfcrkedtortantatıytr Romanda, adları Nina, Gece, Kirli, Kısmet ve Yoldaş olan beş kedi birbirleriyle 'mektuplaşıyor'. Birbirlerine anlattıkları hem insanların dünyası, hem de kendi gündelik yaşamlan. Turkiye'ye geri dönmüş olan Kirli arkadaşlanna bu ülkedeki kedi yaşamını anlatırken, "hayatın oralarda belki daha zor, ama daha doğal ve zevkli olduğunu sokaklardaki yüzlerce binlerce kediyle, tam bir aşk cenneti denebileceğini, erkek kedilerin ise ameliyatsız oldugunu" söylüyor. Almanya'da ise sokağa ya da bahçeye çıkmasına izin verilen kedilerin karşısına çıkan ancak komşu köpekler olabiliyor. Ama komşunun köpeği Otto'yla aralarında 'aşk' benzeri bir şey oluşabildiği gibi komşu köpekleri tarafından ölesiye dövüldükleri de oluyor. Kedilerin kendıleriyle ilgili olarak anlattıklarını art arda dızdiğimizde, ilginç bir 'kedi kimliği' çıkıyor ortaya. Örneğin, "Sevimli küçük bir tarla faresi, neden CUMHURİYET KİTAP Tarih donmuş bir yapı, tamamlanmış bir son değil. Bir ayağı geçmişte bir ayağı içimizde, canlı hareketfi bir adım, yürüyen bir süreç. Onu bilmenin ve sevmenin önündeki engelleri kaldırmak vazgeçilmez bir amaç olmalı. Tarihsel olaymn ve süreçleri öğrenmek, özgürce tartışmak, irdelemek tek tek birbirimize, insanlara ve genel olarak da tüm topluma duygu planında acı verse, sevindirse, öfkelendirse, hayrete düşürse, kıskansak, mutlu olsak, alkıslasak ve bin bir türlü duygunun sarmalında dolaşsak da, düşünme ve olaylann ardındaki gerçeği kavrama çabasından alıkoymamah. Genel tarihsel süreç içinde kimi döneSen bu isimleri istersen meçler, hem içinde bulunduklan anı beaklında tutma lirler, hem de daha sonraki zamanlarda fakat etkilerini duyururlar. Bu çalışmada anla28 kânunusaniyi unutma! tılan dönem işte böyle bir dönemeç. Anadolu ihtilalinin mayalanmaya basladığı Mustafa Suphi, Bir Yaşam Bir Ölüm/ 20. yüzyıl başları. Türkiye'nin toplumsal Hamit Erdem,'Sel Yayınlan/ 190 s. ve politik şekıllenmesinin alt üst olduğu, emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık ve sosyal kurtuluş mücadelesinin iç içe girdiği bir dönem. Mustafa Suphi'nin yaşamı da ölümü de sıradan bir yaşam ve ölüm olmadı. Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öldürulmesi modern Türkiye'nin ilk ve en büyük faili meçhul cinayeti. îlk politik toplukınmı. Kitapta Mustafa Suphi'nin kısa yaşamını, içinde bulunduğu, karşı karşıya olduğu olaylar, mücadelesi ve öldürülmesi anlatıbyor. Mustafa Suphi her Osmanlı aydını gibi bir "kurtuluş", "aydınlanma", "varolma" serüveninin ortasında yer aldı. Türk halkının kurtuluşunun yalnızca işgalciemperyalist güçlerden Dağımsızlığını kazanmakla sınırlı olamayacaHamit Erdem, ğını iddia etti. Bir hülya adamı cadelesinin vekltabında Mustafa Suphi'nin yasamının. müölümünün blUnebllen yanlarını blraraya topoldu. Ideallere bağlandı. Ana lamıj. SAYFA SAYI 11