30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

r kuruyor. * Kavukçu, tümcelerinde; duygu, düsünce anlatımına yer vermek yerine, genellikle eylem aktarmayı yeğliyor. * Kavukçu, tümcelerini, eylemlilik uzantılanyla bağlayarak birbirleri arasında girişme bağlan ve sıkılık kuruyor. Ancak bunca doluluğa karşın, öykülerinde yine de kaygan, geçirgen düzlemler yaratmayı savsaklamıyor. * Kavukçu, tümcelerinde dilsel, eylemsel ironiden yararlanıyor. * Kavukçu, tümcelerini duygulanımcı, benzeşmeci yaklaşımla değil; göstermeci, yansıtmacı bir aktarımla kuruyor. Ancak bu yapı, anlatıda bir "yabancılaştırma etmeni' oluşturmuyor. Bu konuda, farkh görüşler de ileri sürülebilir kuşkusuz. Ancak FeuSi Naci'nin de vurguladığı gibi, Kavukçu'nun bir "anlatı ustası" olduğuna "kesin gözüyle bakılabilir sanıyorum. (10) Zaten Fethi Naci, Kaavukçu'yu geç tanıdığım için i günüm; çünkü karşımızda gerçekten usta bir hikâyeci var..." (11) Artık biliyoruz ki, insanın yalnız yüreğine değil, usuna da çakılıp kalan öyküler yazıyor Cemil Kavukçu. Bu yedi yapıttan seçtiklerimi kabaca sıralamaya çalışayım: "Selo'nun Kuşlan", "Demokor", "Bıldırcın Yağmurları", "Anahtarlı Hayalet" (Pazar Güneşi); "Patika", "Tabanca", "Soğuma Günleri", "Gece", "Gemide" (Patika); "ÎşsizliğinUzunGünlerindenBiri", "Temmuz Suçlu", "Önlem"., "Özel Ulak (Temmuz Suçlu); "Cemse Ölüyor", "Ormanm îçlerineDoğru" (UzakNoktalaraDoğru); "Yalnız Uyuyanlar îçin", "En EskiGüvercin", "Çamurda", "Eyyup" (Yalnız Uyuyanlar için); "Aslangöz", "O Güzel Günler", "LudwigGrundig", "Nolya" (Bilinen Bir Sokakta Kaybolmak); "Avludaki Tren", "Dört Duvar BeşPencere", "Bir Masanın Eksik Tarihi" (Dört Duvar Beş Pencere)... Bizler gittikten sonra, kuskum yok ki, Cemil Kavukçu'dan da öyküler eklenecek Türk öykücülüğünün dağarına... Başka başka öykücülerimizden eklenecek başka başka öykülerle birlikte... Bizleri mutlandırdığı gibi, gelecekte de nice nice insanı birbiriyle buluşturup kaynastıracak, onlan da coşkulandıracak bu öyküler. Şimdiden görür gibiyim bunu... Gönül rahadığıyla sorabilirim artık: Siz, siz sevgili Cemil Kavukçu, siz kendi öykücülüğünüzü nasıl değerlendiriyorsunuz acaba şunca yıl sonra?' (1) Cemil Kavukçu; Pazar Güneşi, Yaba Yayınları, 1983; Patika, Varlık Yayınlan, 1987; Temmuz Suçlu, Yazıt Yayınlan, 1990 (Temmuz Suçlu [Patika ve Temmuz Suçlu bir arada], Can Yayınlan, 1998), Uzak Noktalara Doğru, Can Yayınları, 1995; Yalnız Uyuyanlar İçin, Can Yayınları, 1996; Bilinen Bir Sokakta Kaybolmak, Can Yayınlan, 1997; Dört Duvar Beş Pencere, Can Yayınlan, 1999 (2) Adam Öykü, MayısHaziran 1997, Sayı 10. (3) Adam Öykü, KasımAralık 1996, Sayı 7. (4) Adam Öykü, MayısHaziran 1997, Sayı 10. (5) 'Her Pazartesi' Edebiyat Konuşmalan, (Yayına Hazırlayan: Özcan Karabulut), Ekin Yayınlan, 1996, s. 247 / Karabulut, "Sunuş"ta, kitap için, Her Pazartesi Edebiyatçıiar Konuşuyor başlığını kullanıyor. (6) 'Her Pazartesi' Edebiyat Konuşmalan, s. 248. (7) Adam Öykü, KasımAralık 1996, Sa(8) Adam Öykü, MayısHaziran 1997, Sayı 10. (9) Adam Öykü, KasımAralık 1996, Sayı 7. (10) Bak.: Fethi Naci; "Cemil Kavukçu'nun Yeni Hikâye Kitabı", Adam öykü, OcakŞubatl996,Sayı2. (11) Fethi Naci; Roman ve Yaşatn / Eleştiri Günlüğü: 3 /19911992, Can Yayınları, 1992, s. 42. Dört Duvar Bes Pencere MEHMET GULER uşku yok ki her yazın türünün bir biçemi (üslubu) var. Örneğin, öykünün biçemi şiirden, romandan, denemeden farklıdır. Buna usta bir yazarın dikkat ettiği kadar usta bir okur da dikkat eder. F. H. Dağlarca'nın dediği gibi, "Yere düşen bir sözcüğün hangi yazınsal türden düştüğünü nemen anlayıverir. Bir yazınsal türde olması gereken dilin dışına düşerek o türde başanlı olma olasılıöı var mıdır? En iyi konuyu, malzemeyi de kullansanız başaramazsınız bunu. Doku uyuşmazlığı gibi bir şey olur; doğru konu ve malzeme yanlış üslubu reddeder. Cemil Kavukçu'nun "Dört Duvar Beş Pencere (1)" adL son öykü kitabını okurken en çok bunları düşündüm; "Tamam", dedim kendi kencume," bir öykü dili bu. Hem de has bir öykü dili. Bu rüre özgü dil harmanının tam ortasından çekiyor sözcükleri, damardan alıyor." Bu açıdan baktığımda daha çok sevdim Cemil Kavukçu'yu. Tıpkı üslup yaratan başka öykücüleri, yazarlan sevdiğim gibi. Çünkü edebiyat önünde sonunda dıJ ve üslup yaratmak değil midir? Sahi kaç yazanmız var böyle bir dil yaratan, kenai sesiyle türküsünü söyleyen? Sayayım mı? Hadi saymayayım, şimdilik bir Cemil Kavukçu yeter. K Dil ve üsluba önenı veren Cemil Kavukçu "kpnu"yu dışlıyor mu? Bir bakıma evet. Öykü atmosferi dil, biçem ve kişileştirme bağlamında kurulurken, konu silinmese de, kahn çizgileri inceltiliyor. Yer yer de kınlıyor, parçalanıyor. Öyküdeki dili, kişileri, biçimi olay belirlemiyor; tersine, saydığımız bu öğelerin belirlenmesinden olaya vanlıyor. Bir olayın peşine takılıp gitmiyor okur, kişilerin serüvenini tek tek yaşayarak olayın tamamına ulaşıvor. Tamamı da değil doğrusu, sonu açık bırakılmış bir olay. Yer yer dramatik konular, en çok da hüzünlü. Denilebilir ki en güzel öyküler konunun inceltildiği, hatta silindiği öykülerdir. Örneğin, "Sessizlik" öyküsü öyle. "Haber ve Haberci", "Bir Masanın Eksik Tarihi", "Çizgi Içi", "Kopuk Uçurtmalar", bu türden başanlı öyküler. Ya kitaba adını veren "Dört Duvar Beş Pencere" adlı öykü? Bir öykünün kitaba adını verebilmesi için, diğer öyküler içinde seçkinlik kazanması, kimliğini belirlemesi gerekir. Adını andığımız öykü bu türden. Olay yine parçah. Kişilerin ağzından tek tek anlatılıyor. Her anlatıcı mozaiksel bütünlüğün bir yönünü tamamlıyor. Öykü böylece ortaya çıkıyor. Kişiler öylesine doğal, içten konuşturuluyor ki, hemen her kişi öz benliğinizin içine girerek sizi zenginleftiriyor. Bir başka söyleyişle, siz de öykünün bir parçası oluyorsunuz. Ya da anlatılan kanramanlan çevrenizde, en yakınınızda buluyorsunuz. Üstelik de serseri, kopuk takımı bu insanlar. Özel söylesimizae, "Bir insanın bir şeyler yazabilmesi, ağnyan yanıru keşfetmesiyle başlar" diyen Cemil Kavukçu, gerçekten de toplumun ağnyan yanından sokuluvor öylcüye. Yalnızlığa, hüzne, dostluğa bulanmış, yani ağnyan yanımızdan çıkanlmış bir öyküsü bu. Görülen o ki, "durum öyküleri" yazıyor Cemil Kavukçu. Konu ve olayı incelterek insanlann içine bakıyor. Durum öyküleri yazmak, insanın içine bakmak kuşku yok ki zor iş. Kavukçu bu zoru başanyor. Klasik anlamda planL gözükmüyor öyküler; serim, daha çok da sonuç bölümleri yok. Yazar, bir yerden sokuluyor öyküye, tam doyum noktasına gelir Mşlenn SDPÜVMII 2000 yılında ve sonrasında, Kavukçu'nun adını yenl ve guzel öykulerde daha cok duyacak glbiyiz. den. hem de başkalanndan kaçması için bulunmaz bir hrsattır (Çizgi Içi, s. 121)." Anlatılanlardan da anlaşılacağı gibi, "yalnızlık" izleği odak olarak kalmakla birlikte,"sevgisizlik, özgür olma, öz benliğini bulma, Idşiliğini kabul ettirme, kendıni ifade etme, başını alıp uzaklara gitme, az kişiyle de olsa paylaşma, bağlanma..." gibi yan izlekler kuşatıyor bunu. Tek bir izlekte kalmayan öykü daha çok varsıllaşıyor. Yalnızlık duygusu hemen her koşulda çıkıyor ortaya; denilebilir ki daha çok kafabalıklar içinde çıkıyor. Ama bu kalabahk öyle metropoDer değil. Daha çok kasaba, kent ortamı. "Dönüş" adlı romanında da cok belirgindi bu. Yaşanan mekân tipik bir kasaba yalnızlığıydı. Bu çevre neresi derseniz, yazarın yaşadığı Inegöl kasabası, Bursa ili derim. Açıkça söylemese de bunu, anlaşıhyor. Cemil Kavukçu'nun uzun zaman gemilerde görev yaptığı, uzak diyarlan tanıdığı düşünüldüğünde, uzaklara gitme özleminin bir anlamda körelmesi düşünülebilir. Aynca, uzaklara kaçma isteğiyle çocukluğuna, çocukluk mekânlanna dönme duygulannın çeliştiği de akla gelebilir. Ne ki gerçek öyle değil. Kendi kalarak değişme, çevre değiştirme gibi bir ikilem bu. Hemen hepimiz çocukluğumuza sığınıp, çocukluğumuzu yaşadığjimız mekânlara özlem duymaz mıyız? Bir yandan da uzaklara kaçıp özgür olmak duygusunu yaşayarak. Yine de Cemil Kavukçu'nun anlattığı yalnızlığa "çağdaş yalnızlık" demek zor. Çağdaş yalnızlığı metropoller çıkartacak, kasabalar, küçük ve orta kentler değil... Dört Duvar Beş Pencere'deki öykülerin çoğu ev, aile, en çok da içki ve meyhane çevresinde geçiyor. Özellikle <îe meyhane çevresini anlattığı öykulerde başanlı oluyor yazar. Doğal olan öykü dilini, argoya dayanan "jargonu" orada yakailıyor. Bu özel ilgi alaruna bir de hayvanlar (özellikle köpekler) giriyor. Onlar da kişilik kazanıyor sanki, kopuk takımının doğal bir parcası oluyor. Bu itilmiş, kakılmış takımın bağL olduğu alt kültür, bir üst kültür olan öykü dilınin içinde varsıllaşarak kendini var ediyor. "Manzaralı sigara içerler" bunlar. "Para kelek yapdabilen, KIÇ silmeye bile değmeyecek boktan bir kâğıt parçasıdır" onlar için. Kim mi bunlar? Dört Duvar Beş Pencere adlı öyküde Tahsin, Kirpi, Ağır Ağabey, Baba Hakkı; Parakete adlı öyküde Selçuk, Idris, Faruk, Hasan; Kesişme Noktası ve Arakesit adlı öykulerde adsız kahramanlar böyle tiplerdir; hepsi de ete kemiğe bürünmüş, iyi çizilmiş tiplerdir. "Deükanlılığın raconunu yaşayan" bu insanlar başkalanna değil, kendılerine zarar verirler. Paralannı pullannı tüketmişlerdir ama, onurlannı tüketmemişlerdir... Kavukçu'nun itilmiş çevrelerden seçtiği tipler, bunlann argo dili, doğal olarak humor"uve"ironi yi de yedeğinde getirmektedir. Humor ve ironi de "naif liği... Yazımızın başında belirttiğimiz dil güzelliğini yaratan da işte burasıdır: "Selçuk, geçmişine ve sülalesine sövdü Hasan'ın. Herkes haklı buldu, çünkü ağır şaka. Üstelik Selçuk'un kanı, canı ne... Şimdi gölde, kendi bedenini yıkayan bir ölüye Denziyor (Parakete, s. 74)." Cemil Kavukçu'nun öyküleri düz bir çizgi üstünde gelişmiyor, çoğu asimetrik yapıda; kınlıyor, parçalanıyor, sonra da yapboz oyununun (pazılm) parçalan gibi Dİr araya geliyor. öykümüze getirdiği yeni değerleriyle, son yıllarda tıkanan öykünün soluğunu acıyor Kavukçu. 2000 yılında ve sonrasında, onun adını yeni ve güzel öykulerde daha çok duyacak gibiyiz. • SAYFA 7 ken de öyküyü terk ediyor. "Biraz daha sürseydi" denilen noktada bir damak zevki bırakıyor geride. Siz öyküyü terk etseniz de öykü sizi terk etmiyor. Ucu açık olduğu için epeyce süre sizinle birlikte yaşıyor. Hemen belirteyim ki, öyle uzun süre kafanızda kalacak cinsten değil bu öyküler. Hiçbiri çarpıcı, dramatik bir olay üzerine kurulmamış. Hadan kahn bir olaydan çok anlatım, saptamalar, durum belirlemeler egemen. Bunlann çoğu betimlemelerle değil, öykü kahramanlannın konuşmalanyla ortaya çıkıyor. Bir öykücünün kahramanlarını konuşturması, bununla öykü ortamı çizmesi oldukça zor. Kavukçu, zaman zaman iç konuşmalan, imgesel anlamda geriye dönüşleri de buna eklediğinde, fon müziği hiç eksik olmayan fılmler gibi çoksesfi, senfonik tatlar bırakıyor. Yazann ilk öykü kitabı "Patika"dan son kitabı olan Dört Duvar Beş Pencereve kadar uzanan ortak.bir izlek var. Bu izleğin adı "yalnızlık". Öyle hemen çıkmıyor karşınıza yalnızlık. Bir playdan çok çevreyle, mekânla veriliyor. Örneğin, ilk kitabı Patika'da kente ve arkasındaki yüce dağa bakan yalnız adam, o dağa çıkan patikaya takılır sürekli. O ince yol, Dasını alıp gideceği bir sonsuzluk, özgürlüktür: Sen o abuk sabuk şiirleri neden yazıyorsan, Arap Şükrü'nün oraya neden gidiyorsan, yani kendince bir yol, hatta patika anyorsan ben de onu yapıyorum (Patika, s. 29)." "Dört Duvar Beş Pencere"deki şu güzel cümlelere sinmiş bir yalnızlık vardır: "Kedinin upuzun gölgesi sokakta kalır; çok ciddi, biraz da kırgın (Sessizlik, s. 12)." "Evet, diyorum avlumuzdan bir tren geçmişti," ama sen çok küçüktün (Avludaki Tren, s. 20)." "Serseriler çok mu ilgini çekiyor, demişti. Evet, demiştim, onlann aykın bir özgürlük anlayışlan var. Boş veriyorlar, adreslerini ve kimliklerini yitirdiklerinde kendilerini buluyorlar (Bir Masanın Eski Tarihi, s. 113)." "Açık denizler, hem kendilerin Vamzkkbieğl C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 5 1 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle