Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
S liğini kökenine bağlılıkla, dinginlikle özdeşleştiriyor. Bierce'nin kimliğinin ise devinim. XXI. yüzyıla giriyoruz. Bu yüzyılda Latin Amerikası Arroya ve Bierce'nin çatışmasına sahn olacak. Arroya "Benim bir kimliğim var" diyecek. Karşısındakiler ona bu kimliğin ancak değişimle, Max Weber'in deyimiyle, çok yönlü değerlerle karşılaştırıldığı ölçüde var olabileceği yanıtını verecekler. Arroya hâlâ tek değer sisteminde yaşıyor. Toprağa bağlı, taşralı bir değer sistemi. Gelecek yüzyılda Latin Amerika'da yaşanacak anlaşmazlık bu noktada odaklanacak. Bence verimli ve olumlu bir anlaşmazlık. Kimlik sorununu nasıl betimlersek betimleyelim, kimliği yadsımasa da çok yönlü bir kültür adına onu sınamaya kalkışacak, değişken ve örgenscl bir dünya görüşüyle karşı karşıya kalacağız. lağdaş Latin Amcrika yazını, özellıkle c bazı yapıtlar, işte bu sorunsala çözüm arayışı içinde. Ben bu sorunu Doğmamış Kristof'ta irdeledim. Paz, Neruda gibi şairlerin özellikle üzerinde durduklan bir konudur. Ama Latin Amerika yazınında bu kimlik sorununu en iyi Cortâzar ortaya koymuştur. "Seksek (Rauyela) romanındaki çalışması olağanüstüdiir. Seksek Latin Amerika'da yaşanan değişimin ve modernleşmenin yarattığı, içinde yaşadığımız kargaşanın öyküsüdıir. manlardan nefret ederim. Soyadları yok, ne babaları var ne de anneleri! Bu kahramanı karikatürizeetmeyi, törenselleştirmeyi, kurmaca olarak bırakmıyor. Ben Garcia Marquez'in kahramanlannm adları Aureliana Buendia, Bayardo San Toman olan romanlarını seviyorum. 1992 sizce nasıl bir yıl olacak? Amerika'nın keşfinin 500. ytlı kutlamalarına Dogmamış Kristo/'la şimdiden katkıda bulundunuz. Ben romanda olduğu gibi geçmesini istiyorum (Gülüşmeler). Ama nayır, öyle olursa roman gerçekçi olur ve o zaman tüm ilginçliğini yitirir. Ben tam tersi onu gerçekle kesişmesin ama yine de yazınsal geçerliliği olsun diye yazdım. Yazın sözcükler ve nesneler arasındaki farklılıktan doğar. Bu farklılığı korumaya nesneyle öznenin kesişmemesine özen gösterir. Özne ile nesne çakışırsa anlam yok olur, bu tam bitinlik, özdeşleşme olur yani yazının ölümü. Ölüm bile değil, öıümü biz icat etmişiz, cansızlık olur, devinimsizlik olur. Ben bu tarihsel olanağı canlı tutmak istiyorum. Doğmamış Kristof'un bir pasajında Angel ve Angles "Olay ertelendi. Duymadın mı? Olay on yıl sonraya ertelendi" diyorlar. Bu erteleme ad infinitum yinelenebilir. Kutlama on yıl ertelenebilir. Kristof annesinin karnında kalabilir ve biz sonsuza kadar başka bir Amerika düşleyebiliriz. O'Gorman'nın Amerika'nın Icadı adlı başlığı şimdiya kadar bulunan sözcüklerin en iyisi; keşii, kültürlerin çakışması, toplu kıyım, kolonizasyon ya da bulabileceğiniz tüm başka terimlerden çok daha iyi. Son olarak olağanüstü bir olgudan söz etmek istiyorum. Avrupalıların Amerika yerlilerinin, Afrikabların birlikte yeni bir dünya, melez bir kıta yaratmalan ve Amerika'nın, Amerikalıların yeniden ve yeniden yaratılması. Ben bir yazar olarak bu noktada kendimi 1992 kutlamalarına yakın buluyorum. Çünkü romanın bugün yaşadığımız varsayımlan yadsımak, ilerlemek ve gerçeğin hiçbir zaman sandığımız gibi olmauığını göstermek için elimizdeki en etkili araçlardan biri olduğunu düşünüyorum. Gerçek bundan sonra tutuşulacak bahis, filanca kahramanın, şu eğretilemenin, falan resmin bir sonrakı gizemi. Behçet Aysan Insani olan her şeyin sairi... Şeriatçıların, ırkçı ulusalcıların, ırkçıların, şeriatçı ırkçıların kan revan yolları, bir gün Behçet Aysan'ın dizeleriyle aydınlanacak. Behçet'i ve arkadaşlarını şeriatçıların ateşincfen kurtaramayan devlet, giderek kendisini bu ateşin içinde bulduğunun farkına varıyor, yazık ki siyasal iktidarlar, ülkemizin elcinsel zenginliğine yakışır tarihsel bilinci gösteremiyor. Behçet, tarihsel ve toplumsal bilinci en üst düzeyde bir devrimci şair olduğu için, arkadaşlanyla birlikte yakıldı. Bu acıyı, ulusal bir acıya dönüştüremediğimiz için utanıyoruz. VECİHİ TİMUROGLU öznel davranıyorlar herhalde. Oysa, bu gibi yapıtlan yazanlar, öznel değerledirmelerle yetinemezlcr. Orhan Burian'dan öğrendiğim bir şey vardır: "Bir edebiyat tarihçisı ya da bütün edebiyatı kapsayan seçkiier yapanlar, yazarlar ve şairler sözlüğü hazırlayanlar, eser seçme hakkına sahiptirler, ama şair ve yazar seçme hakkına sahip değillerdir." Böylesi yapıtlar, gelecek kuşaklara, geçmişi tanıtmak için hazırlanır. Sevmediğiniz ya da beğenmediğiniz kimseleri dışarda bırakırsanız, yapıtırjız eksik kaür, tanmmınız eksik olur. En şaşırdığım da, Memet Fuat gibi, bilgisi, oeğenisi, kişiliği çok gelişmiş bir kimsenin Behçet'i atlamış olması. Elimdeki "Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi"nin son baskısı 1991 tarihinitaşıyor. Behçet, "Sesler ve Küller"le Yaşar fslabi Şiir Ödülü'nü 1984'te,."Eylülf'lc Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü'nü, 1986'da "Deniz Feneri"yle, Abdi tpekçi Barış ve Dostluk Ödülü'nü 1987'ue almıştı. Tıp Fakültesi'nin dördüncü sınıfmda öğrenciyken devrimci eylemlerinden dolayı 12 Mart'ta, tutuklanıp yıllarca yattıktan sonra affa uğramış, kendisini ezik hissetmemiş yeniden öğrenci olmuş, öğrenimini bitirmiş, psikiyatri uzmanı olmuştu. Yüreği ve beyni birbirine koşut gelişmiş bir insandı Behçet. 2 Tcmmuz 1993'te, Sıvas'ta, Madımak Oteli'nde yandığı zaman 44 yaşındaydı. Onunla birlikte yakılan otuz yedi öğrencinin ve sanatçının aralarında Metin Altıok, Asaf Koçak ve Uğur da vardı. Aziz Nesin güçlükle kurtardmıştı. Madımak yangınının üzcrinden tam altıyıl geçti, Cumnuriyet hükümetleri ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hâlâ Sıvas yangınını söndüremedi. Eserinizdc edebtyat anılar araaitğtyla "unutma'ya rneydan okuyor. Bu birayin gibi işleniyor ve bir ayini andırtyor. Evct, natta cn çok bunun üzerinde duruluyor. Inanıyorum ki, Balzac'ın anlattığı "Paris" ve Dickens'in anlattığı "Londra" hiçbir zanıan var olmadı, yazarlar onları kurguladı ve anlattı, yani her şeyi yazarlar yarattı. Gerçek bir siirü imgelemin potasında eridi. Proust'un söylemiş olduğu gibi geleceği yapıtlar şekillendirir. Bunaa bir risk görmüyor musunuz? Ayin tarzı bir anlatt her şeyi bir çerçeveye sokma, sınırlannı helineme tehlikesini dogurmaz mt? Örneğin Guillermo'da "Kutsal"ın (La Sagrada) baş kişisinin adı Mito. Doğmamtş Kristof'ta Angel(?), Angeles ve ralomeras. Ben bunu gerçeğin teatralleştirilmesi adına ortaya konulan bir çaba olarak değerlendiriyorum. Bir romanda yer alan tçatral öğeler her zaman büyüleyicidir. Örneğin Zurbano. Beni mistizm, azizlerin çektikleri acılar veya mucizeler değil, düşlerin yoğun ve nerdeyse kutsal hezeyanları ilgilendiriyor. Santa Dorotea, Santa Casilda, Santa Justa, tohumları, çiçekleri, gözlerini bir ilkbahar mozayiği gibi sunarlar, bir asla kadın köylü Ispanyol kadınlar gibi giyinmez. Bütün bunlar benim bahsetmiş olduğum teatral öğeleıdir ve bu ayinimsi yapının taşlandır. Buna Artaud un söylevlerinde de ,ok rastladım, eserleri tiyatroya çok yacın bir kavram içerisinde yazılmıştı ayrıca hayatını da bir tiyatro eseri gibi yaşadı. Buna riskli diyebilirsiniz ama yazmanın kendisi başlıbaşına bir risktir. Bcnzerlikler kurmak, metaforlar yaratmak, tüm bunlan yaparken yazarı bekleyen pek çok tuzak vardır. Tsatral öğetor Duygusaliz Tüm yaztlartnızın başında bir sunu var. Bu bir saygt gösterisi, kamuya mal olacak yapıtta bırakmak istediğiniz duygusal bir iz mi? Yazmak tek başına gerçekleştirilen bir eylem, çünkü bence gekçeküstücülerin tüm ısrarlarına karşın yazında ortaklaşa bir yapıt yaratılamaz. Ama, belki de bu nedenle, romanları belli zamanlarda yakın olduğumuz insanlarla yazarız. Bu insanlar yazara çok şey verirler, örneğin, sabah altı ya da yedide kalkarak Alronso ReyesGoethe ritüelini gerçekleştirecek gücü verirler... Ben onlara olan, ki hepsi benim dostlanm, borcumu biraz olsun ödemek istiyorum. Ayrıca o yapıtm yalnızca bana ait olmadığını, onu başkalarıyla paylaştığımı göstermek istiyorum. Bilindiği gibi ben tümden özgün bir yapıt yaratılabileceğine inanmıyorum. Hiçbir zaman Asya, tspanya öncesi Amerika ve klasik Avrupa kültürlerinin peşine takılmadım. Her zaman özgünfük karşıthğının öndc giden bir silahşorü oldum. Son olarak dikkatimi çeken bir şey sormak istiyorum. Kutsal Bölge'dekikahramanların gö'zlerine nedenhep duman kaçıyor? Ben o zamanlar iflah olmaz bir sigara tiryakisiydim. Artık sigarayı bıraktım, ama o ydlarda herkesin çevresinde duman bulutları uçuşurdu. Ya da kimbilir Amerikan "cinema noir"ına saygımdam. Ya da belki "Smoke gets in your eyes" şarkısını çok ama çok sevdiğimden! • Çeviren: Peral Charum Y t Kutsal Bölge yayımlandığında birçok kişi bana "Bir roman kahramamna nasıl lxca Cienfuegos adını verebilirsin. Ne garip bir ad" demişlardi. Neden bir insanın adı Oliver Twist, Don Kişot ya da 1 lamlet olmasın ki. Belki bir çılgınlık, işin kolayına kaçma olabilir ama bir yandan da oldukca cüretkâr bir atılım. Bunda bir de gülmcce yanı var. Jaima Garcia Ferrer'in Kutsal Bölge'nin bir bölümüne yazdığı bir parodiyi anımsıyorum. Otel Ritz'dc birileri tartışıyorlar ve o sırada Anahuac Llamarada çıkageliyor. Charles Dickens Ixca Cienfuegos üzerine bir roman yazsaydı ona kesin bu adı verirdi. tşte yazın bu. Kahramanlarının adları Ana, Petro ya da Luis olan roSAYFA 6 azınımızda adlar sözlüklerine baktım, Behçet Aysan'ın adını aradım. Behçet Necatigil, bizlere 1979'da veda etti. Elimdekı sözlüğü 1976 yılında basılmış. Onun değin dıkkatli biri, adasını sözlüğüne almamış. Behçet, 1976'da, ete kemiğe bürünmüş bir şairdi. onuncu koğuşun merdiveni gülümsüyor muharrem, ortada ben turnalar geçiyor üzerimizden ekim 1973, ankara. dizelerini bir hapishane anısı fotoğraftan yansılamıştı. Sanırım, "Albümdeki Yırtık Resim , 1975'te yayımlanmıştı. Behçet Hoca gibi bir şairin, bir yazarın, Türk yazınına soylu yapıtlar armağan etmiş bir araştıncının, böyle bir şairi atlaması gariptir doğrusu. Behçet'in: her sabah uyandığımda, gördüğüm düşü hayra yorarım açmasına açarım da göğsümün altın kafesini korkarım ya bu gece güvercinler yüreğimden başka bir ülkeye göç etmişlerse dizeleri de, 1977'de yayımlanmıştı. Şükran Kurdakul'un elimdeki sözlüğü de 1981 tarihli. Onda da yok Behçet. îlk şiir kitabı "Karjı Gece"yi, "Saygıdeğer öğretmenim Tımuroğlu'na" diye, 1983'te imzalamıs. Birinci basımı da 1983'te. Mehmet Aydın'ın elimdeki sözlüğü 1992 tarihli. Behçet'i, Mehmet Aydın da unutmuş. Demem o ki, Türk yazınını tarayanlar, Smatçi va gerçakNk Sıvas yangını, devletin yüz karası olarak kalacaktır, ama Behçet Aysan'ın şiirleri, yazınımızın yüz akı olarak yazın tarihimizdeki yerini alacaktır. Her şiir, her yazın ürünü, gerçeklik açısından ele alınır. Bu, bir gelenek olmuştur. Yansılama ile değerlendirme, yazın ile gerçeklik arasındaki ilişkinin geniş kapsamlı ekseni, hatta odak noktası olup yazının özünün anlaşılması açısından büyük önem taşır. Behçet'in şiirine de, bu açıdan bakmak istiyorum. Behçet'in ş,üriyle gerçeklik arasında nasıl bir ilişki vardır? Bu şiirin özünün anlaşılması için, bu soru yanıtlanmalıdır. Bir sanat ürününün gerçckliklc ilişkisini sormak, bütün cleştiri kuramlarında geleneksel bir davranıştır. Hiçbir yazar ya da sair, kendilerinin böyle bir ilişkiye uzak olduğunu söyleyemez. Bir yapıtın ortaya konuşu bile, sanatçının gerçeklikle ilişkisini gösterir. Bir sanat yapıtını izleyenler, dinleyenler, toplumun içinde yaşarlar, hatta toplumsal gerçeğin öğesidirler. Buyüzden, birçoğu, yaşam gcrçcğinin baskısından kurtulmak için, gerçekliğin dışına çıkmak amacıyla okumak' CUMHURİYET KİTAP SAYI 494