Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Fethi Naci, gözler önüne "durumlar" seriyor. "Acı"sını, hüznünü anlatırken gözüyaşlılığa kapılmıyor. Ama belli ki, anlattıkları, içinde çöreklenip direngenliğe dönüşen acılarıdır. Goethe'nin dediği gibi, güçlü anlarında da, zayif anlarında da "acıya dayanma"yı başarıyor. Acıyı bal eylemiyor, ama acılar karşısında sirke surat da değil. ADNAN BINYAZAR itabın anlamı daha başlığından anlaşılıyor: Dönüp Baktığımda. Her gün kaç kez döniip bakıyoruz yaşadıklarımıza... Her şey, bizim yaptıkJarımız, yapmayı düşünüp yapamadıklarımız, düşlemdc var ettiklerimizdcn uzaklara düşmez... Düş kınkları, başarılar, yıkılmışııklar iplik iplik yaşamımızın yumağını sarıyor. Yaşadıklarımız hem herkesinki gibi, hem yalnızca bize özgü. Önemli olan, yaşacuklarımızı kendimizin kılmak. Işte, herkesin başaramadığı bu. Yaşadıklarımızı kendimizin kılmanın ilk koşulu, bir bilinç aşamasına ermek, onu kurgulamakta bir üslup oluşturmaktır. Insanın, kendini "insan" olarak var etmesi, yalnızca onun düşünsel gelişim aşamalarını göstermez, savaşımlarının tarihi de olur. Onun için, anlatımsal boyut kazandırmadığtmız bir "hayat", bizim yaratı çevremizin dışında üretimsiz bir "süreç" olarak dönenir durur. Gerçek sanatçı, yaşadıklarına sahip çıkar; onu başkaıannın dilinde örseletmez. Bir insan oluş ovkusu rip bir hekimle evlenmesiyle sona erer. Bu hazin "son"u orada bırakır Fethi Naci. "Berbat" bulduğu bir oyundu "bütün Giresun gençlerinin bayıldığı çok hoş birgenç kız" uğruna izlerkenkı duygularınt da orada bırakır." Acı"nın ezgilerini yüreğinde eritir. Babasıyla yaşaoığı insanca bir olayı anlatırken de, "...duygusal sahneleri geçelim" diyerek, "özverili bir evlat" görünümü sergilemez. Bu anılar, kendini kendi içinde öğüten bir duyarlığın yansımalandır. Anıların düşünsel özeti şu:" Acı, yalındır. Yalın ve katı. Gerçek acıyı yaşayanlar, acıyı süslemeden, bütün yalıruığıyla anlatabilenlerdir. Ancak o zaman işier acı bizim de içimize, bizi çarpar. ....Acı, aşılamaz. Acıya dayanabilmenin tek yolu acıyı çalışmaya, bir şey yaratmaya dönüştürebilmektir." Fethi Naci'nin bütün yaşamına, bu olgun yaşlannın anılarında dile getirdiği Böylesine üretici bir bilinç egemen. Zorlayarak yapmıyor bunu, kendini ilginçliklerin tuzağına düşmekten korumasını biliyor. Kişilik yalınlığını anlatımsal yalınlıkla örtüştürüyor. Anılarının her bölümünü etkili, yoğun cümlelerle bağlıyor. Babasının ölümünü, Cemal Süreya'nın "Sizin hiç babanız öldü mü, benim bir kere öldü kör oldum" dercesine anlatıyor: "Ve orada, gözlerirnin önünde öldü. Olen, babamdı." Bu ölen adam, "baba", en acıklı romanlardan birinin kahramanı gibidir. "Babamın otobüsün arkasından şaşkın ve perişan koşuşu gözlerimin önünde... On üç yaşımdaydım ve ilk defa evden ayrılıyordum." Yazarın babasıyla ilgili şu gözlemleri, yoksulluğun, ç^ekilen acıların bir anlatımı değil, yazarın acıla^ ra dayanma gücünün de ölçüsüdür: "Babam, soğuk algınlığından yatıyormuş. Can sıkıntısından kalkmış, pencerenin önündeki sandalyeye oturmuş. Sokağın karşısından ne zaman postacı görünse hep birliktc pencereye üşüşür, heyecanla postacıya bakarlarmış. Postacı, ya eliyle 'Bir şey yok!' anfamında bir işarct yaparınış, ya da gülümsermiş; gülümseyince hepsi birlikte kapıya koşarlarmış. O gün de postacı gülümsemiş: Gene hep 494 Dönüp Baktığımda K 8tzJnlUçbabanBÖWümüî birlikte kapıya koşmuşlar, ama mektup yokmuş; postacı küçük bir kâğıt parçası uzatmış; ne olduğunu anlamamışlar... Bu, aileme gönderdiğim ilk paraydı. 'Havale ihbarnamesi'ne zamanla alıştılar. O güniin koşullarına göre oldukça yüklü bir para göndermiştim. Babamm nastalığı birden geçivermiş. Hep birlikte... Babam, kalkmış çarşıya gitmiş, havaleyi tahsil etmiş ve zorlukla adım atan bin 'şelekçi'yle (Giresun'da "küfe"ye "şelek", "küfeci"ye "şelekçi" derler) dönmüş. Şelek ağzına kadar doluymuş. O parayla eve efektrik de bağlatmışlar." Edebiyatımızın tırpanı keskin eleştirmeni hangi duyarlıklardan, hangi acüardan geliyor!... Bir mektubunda yazmıştı Mehmet Seyda; Tahir Alangu, "Romancılarımızın yaşadıkları, romanlarından daha ilginç" demiş bir konuşmasında. "Hayatım roman" gibi bir yaldaşımı bir yana bırakalım; "her hayatın bir roman, her romanın bir hayat olmadığı" tartışmasırun da gereği yofe burada. Hayatını romanlaştırıp yazmayı düşünen birçok yazarın, yaşadıklannı kendisiyle birlikte toprağa gömdüğü de bir gerçek; yaşadıklannı romanına yedirmeye çalışanların tek "okur" kaldıkları da... Şu da bir gerçek: Fethi Naci, anılarının bir ay gibi kısa bir sürede 2. baskı yapmasının nedenini açıklarken, "Eleştirilerden oluşan kitaplar, yazarİar hakkında incelemeler pek satmıyor; okurlar kuramsal yanı biraz ağır basan kitaplardan hoşlanmıyorlar. Son yıllarda 'anı'ya rağbet fazla. Benim kitap da bu rağbetten payını aldı." (Turgay Fişekçi'nin sorulanna yanıtı Cumhuriyet, 1 Temmuz 1999) Eleştiri, deneme kitaplarının az sattığı doğru. Ne var ki, anılara "rağbet'Mn arttığı da belirtilirken zorunlu olarak, "Hangi anılara?" sorusu akla geliyor. Gerçekten, Mina Urgan'ın Bir Dinozor'un Anıları tam bir satış patlaması yaptı. Ama, birçok anı kitabında olduğu gibi, Urgan, "Çocukiuğumuzda çelik çomak oynardık" türünden şeyler yazsaydı ya da Batı'nın herhangi bir kentinin sokaklarında yediği McDonald's köftesinc "eşine rastlanmaz bir yemek" deseydi, dönüp bakan olurmuydu anlattıklarına.'.. Mina Urgan, Cumhuriyet tarihinin insanım çelişKİleri ve yücelıkleriyle yansıttığı, anlatısına bireysel ve toplumsal özeleştirinin içtenliğini kattığı kendi içindeki dokunulmazlıkları dokunulur kıldığı her nasılsa "aydın" sayılanlann hokkabazlıklanm sergilediği için satış patlaması yaptı. Fethi Naci'nin, hoşgörü göstererek "bnntı" dediği anılan da bu soydandır. Sözü, yıllarca emek verdiği, "beyin takımı" arasında yer aldığı Türkiye Işçi Partisi'ne getirirken. Ben dc bir zamanlar sosyalistlerin özgeci (Farsçası "diğerkam") olduklarına, kendi çıkarlarını değil halkın çıkarlarını duşündükferine inanırdım. O kısa süren parti çalışmaları, 'sosyalist' diye ortaya çıkanların çoğunun sıradan insanlardan farksız olduğunu, her türlü küçüklüğe açık olduğunu gösterdi bana. 'Örgüt mü, sağcısı da solcusu da aynı yolun yolcusudur, farketmez!' kanısına vardım. Sonuç: Örgüt adamı olamayacağımı anladım. Şimdi bir birey olarak yapabileceKİerimin en iyisini yapmaya çalışıyorum." demek, Türkiye'de yürek işidir. Hangi alan olursa olsun, nerkesin birbirini gizleyip kollamakta yarıştığı oir karmaşa ortamında, düşüncelerini özgür kılmış Fethi Naci'nin bu yargıları yalnızca bireysel değil, toplumsal bağlamda da bir özeleştiridir. Çocukluğundan bugününe, ilk yaşam deneyimleriyle, arkadaşlıkları ve sevgileriyle, değer verdiği kişileri anlatır kenki içtenliğiyle... yaşamının gcniş yelpazesini açan Fethi Naci'nin anılarını değerli kılan bir bakış açısıdır. Yalnızca bu mu; anlatımındaki ekonomi yalınlık türkülerle incelen o yürek, en baş ta da "şiiriyet" görmczlikten gelinmemelidir. • SAYFA 11 ÇrtşkHer ve yücellldep Nice anlatılara imza atnıi!) romancıların, şairlerin, öykücülerin, yaşadıklannı özel bir kurguyla anlatmalarının dibinde bu yatıyor. Özellikle romancıların, kurgu aşamasında da kalsa, yazdıklan yaşadıkları, yaşadıkları yazdıklarıdır. Anlatı, yaratısal bir süreci gcrcktirir. GeL ne de yaşadıklannı anlatma gereksiniminin dibindebu yatar. "Yaşantı" dencn bu anlatılarda çocukluk döneminin büyülü aynası öne çıkıyor. tster sayfalarda büvüsün, ister batakJıklarda, insan, ço cukluğundan sıyrılmanın savaşımını vcriyor. Bu savaşımın her aşamasında kir liliğe bir yapıtaşı yerleştiriyor. Mina Urgan'ın yazdığı Bir Dinozozor'un Anıları'nın Türk toplum ve "insan" varlığına açtığı genis yelpazeyi belleğime yerleştirirken, Fethi Naci'nin Döniip Baktığımda adı altında bir araya getirdiği anıların bu yaklasımla okudum. Fetni Naci'nin anıattıkiarında bir anı sürekliliği yok, anılarından çok etkili kesitler var. Bunlar bir anılar dizisi değil, "anı kırıntılan"ndan oluşan denemclcr, üretimsel düşünceler, iç sarsıntısı yaratan alanlar. Yaşadıklarının derin izlenimleri de denebilır bu "anıcık"lara. Fethi Naci, gözler önüne "durumlar" seriyor. "Acı"sını, hüznünü anlatırken gözüyaşlılığa kapılmıyor. Ama belli ki, anlattıkları, içinde çöreklenip direngenliğe dönüşen acılarıdır. Goethe'nin dediği gibi, güçlü anlarında da, zayıf anlarında da "acıya dayanma"yı başarıyor. Acıyı bal eylemiyor, ama acılar karşısında sirke surat da değil. Yaşadıklarının oluşumuyla gerçekleşen dünya görüşü bu kaynaklardan besleniyor, yaşam dediğiniz o somut gibi görünen soyutlamaları bilgi gücüyle yaratıyor. Toplumsal düşünce açısından çok gerekli değilse, yorumlarında da, en duyarlı olduğu konularda da duygusalhk tu7ağına düşnıüyor. "Gizlıbırsevda idıhcnımki" dcdiği Scvgi'nın oyküsü, onun ukulu bıti C U M H U R İ Y E T KİTAP S AY I Acıya dayanma Fethi Naci. gözler önüne "durumlar" seriyor Acrsını, huznunu anlatırken gözüyaşlılığa ka pılmıyor. Ama belli kl. anlattıkları, İçinde çöreklenip direngenliğe dönusen acılarıdır.