25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AHMET ÜMİT Eylül darbesiyle yurtdışına çıkmakzorundakalanaydınlarımızın yapırlan biraz gecikmeli olsa da ortaya çikmaya başladı. Türkiye'dcn uzakta yaşamak zorunda bırakılan bu insanlar, bulundukları ülkelerde de kendilerini kabul ettirerek, yüz ağartan, hepsinden önemlısi, yaşadıklarını, cvrcnscl sorunlara bağlayarak dünya kamuoyuna anlatmaya koyulmusjardır. Ilalcn Londra Mıddlescx Üniversitesi Ekonomi Politik Fakültesi'nde doktora çalışmasını sürdürmekte olan Mchmet Taş da bu aydınlarumızdan biri. Londra'da yayımlanan çeşitü dergi vc gazctelerde yazıları yayımlanan Menmet Taş'ın güncel, ileinç ve uyartcı çalışması " Avrupa da Irkçılık , hem günümüz Avrupası'ndaki ırkçıfaşist hareketlere ışık tutrnası hem de ülkemızde güçlencn milliyetçiliği değerlendirmede öncmli doneler vermesi açısından son derece önemli bir kitap. Mchmet Taş, " Avrupa'da Irkçılık adlı kitabıyla yirmınci yüzyılın son on vılında mezarından kalkarak yalnızca Avrupa kentlerindeki yabancılan değil, insanlığın evrensel kardeşlik ideallenni de tehdit eden bir hortlağı anlatıyor bizc. Çirkin yüzünü demagojik sözcüklerle gizleyerek sokaklarda dolaşmaya, politik partilcrin toplantılanna katılmaya, gazete sütunlarında, televizyon haberlerinde görünmeye, orta sınıfın evlerine sızmaya başlayan bu hortlak, ilk sömürgclerin ortaya çıkışından bu yana insanoğîunun tarihinde hep bir kara lekc olarak andacak o ürkütücü ırkçılık sözcüğüyle tanımlanıyor. Bugün söylemi değişmiş olsa da, kendini farklı ve sevimli göstcrmcye çalışsa da, tıpkı öncülü olan acımasız sömürgecilcr, gözü dünmüş kolonyalistler, yeryüzünün en kitlcsel kınmını gcrçekleştıren faşistler 'ıbi ırkları, renkleri, etnik kültürleri ayrı iye insanları aşağılamaya, işkence etmeye, diri diri yakmaya devam ediyorlar. Evet bütiin bunlar 9O'lı yıllann başında Avrupa'nın göbeğinde, Âlmanya, Fransa, ltalya, Belçika, Isveç, Isviçre gibi Avrupa devietlerinin büyük kentlerinde yaşandı. Fransa'da 1990 ydında Yahudi mezarlıklarına saldırılar düzenlendi, ttalya'da Afrikalılann yaşadığı semtlerdc şıddet eylemleri gerçekleştirildi, 1991'de Almanya'da mültecilerin yaşadığı konutlara saldırıldı, yine aynı ülkcde üç Türk öldürüldü. Bunlarbasına yansıyan ırkçı saldırılardan yalnızca birkaçı. Irkçı saldırıları adi olaylarmış gibi göstermeye çalışan Avrupa polisinin saycsinde pck çok saldırı ka yıtlara bile gcçcmiyor. Üstelik bu saldırılar kimi Avrupalı politikacılann savladığı gibi kendifığinden gelişcn, önemsiz olaylar da değil. Bu olay Iarın çoğunun bizzat NeoNaziler vc dazlaklar gibi aşırı sağ terörist örgütlcr tarafından düzenlendıği belgcjerle kanıtlanmış durumda. Bunlara rağmen Avrupa iilkelcrindcki yönctimler önlem alamıyor, ırkçılığa kesin çözüm bulmak icin gerekli adımı atmıyor. Ilatta kimi poiitikacılar özclliklc de muhafazakârlar bu aşağılama ve saldırı hareketlerine göz yumuyor, el altından destek veriyor. Peki nasıl oluyor da uygarlığın beşiği, kardeşlik, eşitlik, özgürlük ideallcrinin temellcrinin atıldığı bu yaşlı kıta, geçersiz^ liğini çok acı deneylcrfc öörenmiş olduğu ırkçı dii!}ünce ve yönelimlere yenıdcn kucak açıyor? Avrupa'da Irkçılık hem de dünyada güçlü bir antifaşist dalganın ofuşmasına yol açmıştı. Boylece faşizmin, hak ettiği yere,' tarihin çöplüğüne" gönderildiği düşüncesi yaygınlık kazanmıştı. Ama ccrçek pek de düşünüldüğü giLi değildi. 50'lerde, savaş yenilgisinın ardından faşistler Fransa, ttalya ve Almanya'da dağılmaktan kurtularak .güçlerinı korumasını bildilcr. Oyle ki bir dönemde ttalyan Sosyal H c u (MSI) 1953'te genel seçimlerde oyların yüzdc 5.9'unu aldı. Alman aşırı sağı 1949'da 16 sandalyeyi clde edebüecek kadar örgütlü olduğunu kanıtlamıştı. Fransa'da yeni vergi sistemini vc modernizmi savunan Poujedizm aşarı sag harekcti 1956'da beklcnmcdik oy patlaması gerçekleştirerek oylannı yüzde 11.6'ya çıkardı. Aralarında şimdiki ırkçı lider J. M. Le Pen'in de yer aldığı 52 parlamenteri Mcclis'e sokmayı başarmıştı. Yukandaki verilerin de gösterdiği gibi faşizmin yenilmiş olmasına rağmen laşistlcr hâlâ güçlerinın bir kısmını korumayı sürdürüyorlardı. Ancak o dönemde faşist ırkçı partilerin boy hcdetleri hâlâ Yahudilerdi. 50'lerin sonlarına doğru savaşın yaraları sarılmaya ve kıtanın ycniden inşası gündeme geldi. Ama ortalikta büyük nir ısgücü açığı vardı. Bu açığı kapatmak için Uçüncü Dünya'dan işçi getinlmesi yoluna gidildi. Böylece Türkiye'dcn, Yugoslavya'dan, Kuzey Afrika'dan, Güney Avrııpa'dan, Güney Asya'dan ve Karayipler den gelen ucuz işgücü savaş yıkıntılarını temızlemeye başladı. O zamanlar her şcy yolundaydı. Gerçi geldiklcri ülkelerde ne hükümcdcr ne de sendikalar yabancı işçilerin ailelerini birleştirme gibi konularda atıl kalsalar da açıktan açığa kurumsal ırkçı bir tavır sergilemiyorlardı. Ancak 1970'lerin ikinci yarısından sonra teknolojik dcvrimle birlikte sanayide uzman olmayan işgücü {jercksinimi azalınca, bundan en çok etkilcnen yabancılar oldu. Böylece ırkçılık, yabancılara karşı iğrenç yüzünü göstermeye başladı. Ârtık kitlelcr halinue yabancı işçilere gereksinimleri kalmamıştı. Yabancılara yönelik yasaklamalar gündeme geldi. Daha kötüsü teknolojik devrim nedeniyle işini yitiren Avrupalılar da bunun sorumlusu olarak göçmen işçilcri görmeye başlamıştı. Aşırı sağ nartiler bu durumu sömürmek amacıyla (ıemen çalışmalara giriştiler. Ve potansiyel olarak varolan ırkçıhğı harekete geçirmcyi kısmen de olsa başardılar. Yirminci yüzyılın son on yılı iki büyük sosyal depreme tanık oldu. Bunlardan ilki neolıberalizmin sosyal devlet ilkesini devre dışı bırakması, ikincisi isc Sovyct tipi sosyalizm ınodelinin yık 11 ı ş ı y d ı . 1980'lcrin başında yeni sağ dalgayla gelen libcralizm küreselleşmeyi hızlandırdt ve iletişimi yoğunlaştırdı. Mehmet Taş'tan güncel ve uyarıcı bir çalışma Halen Londra Middlesex Üniversitesi Ekonomi Politik Fakültesi'nde doktora çalışmasını sürdürmekte olan Mehmet Taş'ın güncel, ilginç ve uyarıcı çalışması "Avrupa'da Irkçılık" hem günümüz Avrupası'ndaki ırkçıfaşist hareketlere ışık tutması hem de ülkemizde güçlenen milliyetçiliği değerlendirmede önemli doneler vermesi açısından son derece önemli bir kitap. Sosyal, ekonomik ve kültürel alanlardaki değişim süreçleri ırkçılığın gelişimine etkide bulundıı. Çünkü atomize edilen birey, kimliğini kaybetmc telaşına girdi. Avrupalı moral ve kültürel değcrlerıni paylaşacağı insanlan arama ihtıyacını duyunca kendindcn olanları seçti. Irkçı örgütler bu tarihtcn itibaren kendilerini yenileyerek bu arayışa yanıt vermeye başladıYenilen solun evrensel, insancıl, toplumsal söylemleri önemli ölçüde gerilemişti. Sol kendini toparlamaya çalışırken ulusal bütünleşmc, etnik ayrılıkları eskiden beri gündemde tutan ırkçılar bu durumdan yararlanmaya başladılar. Onlara en büyük cesarcti veren ise göçmenlerin vatandaş olmasını güçleştiren, yasalarla onlara ikinci sınıf insan muamelesi yaparak kurumsal ırkçılığı sürdürcn Avrupa Birliği'ne üye devlctlerdi. Böylece aşırı sağ partilerin güçlenme dönemi başladı. 1989'da yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağ partilcr 21 sandalye kazandılar. 1994'te yapılan seçimlerde ise sandalye sayılarını 25 e çtkarmayı başardılar. Bütün bu olumsuz gclışmeler ırkçılığın ne zaman, nasıl ortaya çıktığını ve gelişim sürecini kısaca gözden geçirmemizi zorunlu kıbyor. Sanılanın aksine ırkçılık Aydınlanma'ya karşı olarak gelişmedi. Aydınlanma düşüncesinin içinde gelişti. David Hume, 1748'de yazdığı "Ulusların Karakterleri" dcnemesinde, "Siyahlar ve öteki yaratıklar doğal olarak beyazlardan daha aşağıdır", dcmişti. Immanuel Kant, 1.764 'te "Yüce ve Güzel Olanı Hissctme Üzerine Gözlemler" başlıklı eserinde, Afrika siyahlarının doğadan zekâ almadıklarını ueri sürdü. Hegel, siyahların insanlığın yüzkarası olduğunu ve Afrika'nın dünya tarihinin bir parçasını oluşturamayacağını, çünkü bu yönde herhangi bir gelişmc scrgilemediğini "Tarih Felsefesi' adlı yapıtında bclirtmisti. Irkçılık Avrupa'nındüşünselvctarihsel gclişiminde öncmli işlevler taşıdı. Avrupa ırkçılık yoluyla hem sömürgelerinden ofu şan imparatorluğunu korııdu hem de ulııslaşmasını sağladı. Yani ırkçılık esas olarak Avrupalıların dünya kültürüne bir armağanıdır. Ancak bu yüzkızartıcı armağan tarih içinde farklı biçimlcr almış, farklı söylemler kazanmıştır. Klasik ırkçılık diyebileceğimiz anlayış insanlann biyolojik yapısı üzerinde durur. Irklar arasındaki farkluığı, biyolojide. genlerde arar. Bu arayış güçlünün, yani beyazın, sömürgecinin, üretim araçlarının sahibinın. bilgili olanın.devleticlinde bulundııranııı vararına sonuçfanır. Böylece başta siyahlar olmak üzere, teninin rengi farkL olanlar ikinci sınıf olarak görülmeye, aşağılanmaya, hakîarından mahrum b ı r a k 11 m a y a başlanır. Ancak klasik ırkçılık hem bilimsel alanda hem de politik alanda ağır bir yenilgiye uğradı. Bilimsel araştırmalar, insanların vctencklerinin biyolojik üstüıı lüklerinden gelmediğini kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlatlı. Bir ırka özgü herhangi bir gen bulunamadı. Bu, klnsik ırkçılığın bilimsel olarak çöküşüydü. Antisömürgeci, antiırkçı savaşım ise oin lerce yıl sürmesine rağmen sonunda klasik ırkçılığı politik alanda da yendi. Ama bu defa ırkçılık farklı bir görii nümde yeniden insanlığın karşısına çıkmakta gecikmcdi. Etnosantrizm'c (etnik ayrımcııık) dayanan yeni ırkçılık kısa sürede ncoNazı ve neofaşistlerin ideolojisi haline donüştu. Irkçılık, biyolojik karakteristiklere dayanan insan grupları arasındaki hiyerarşik farklılıklan vurgularken, kabileciük (tribalizm) vcya etnosantrizm bir kişinin kendi grubıınu yabancıdan daha üstün görmesidir... Etnik gruplar genelde ortak geçm is, kan bağları, akrabalık vc coğrafi yakınlık ilişkileriyle birbirlerine bağlıdırlar. Bu yüzden siyah, beyaz ve sarı ırklardan yani biyolojik karakteristiklerden ayrı tutulur. Tribalizm ve etnosantrizm evrenseldir. En ilkel insan topluluklarından en gclişmişine kadar, Avrupalı olan vcva olmayan tüm toplumlarda vardır. Ortak duygulan paylaşan tüm insan topluluklan yabancıya karşı mesafeli veya saldırgandır. Bu tanımlamalan dikkate alan bazı araştırma cılar ırkçılığı biyolojiye, ctnosantrizmi de kültiire dayandınyorlar. Yeni ırkçılar, bireyler arasında saygının ırklar arasındaki farklılığı tanımaktan geçtiğini ısrarla açıklarken, ırklar arasında altüst ilişkisinin, temiz ya da kirli ırklar dü şüncesinin anlamını yirirdiğini söylüyorlar. Onlara göre yabancılar başka topraklarda yaşadıkları için yerli kültiire ayak uyduramıyorlar, bu yüzden ülkelerine geri gönderilmelidirler. Buna yanıt, Avrupa'daki ırkçı faaliyetleri izleyen Irk llişkileri Enstitüsü'nün Müdürü A. Sivanandan'dan geliyor. "... ben Srilankalıyım. Ülkem 100 yıl Portekiz, 200 yıl Hollanda yc 150 yıl lngiltere'nin sömürgesiydi... Ülkemizde isgücü vardı ama scrmaye buradaydı. Ingil tere otobüslerini çalıştırmak, hastanclcrindc hizmet verebilmek için işgücünü buraya taşıdı. Hastabakıcı ve şorör getirmek için sağlık vc taşımacılık bakanhkları Karayipler'de, Barbados'ta ve Trinidad'da büro açtılar; Hindistan'dan tekstil işçileri getirilerek Leed'e, Bredford'a vs. ycrlcştirildi... Biz buradayız çünkü onlar benim ülkemdeydi." Yani bunun sorumlusu Avrupalılardır. Ve Avrupalılar ydlar önce işgücü açıklarını kapatmak için getirdikleri göçmenlerle, onları aşağılamadan, dışlamadan, kovmadan bir arada yaşamayı öğrenmek zo rundadırlar. Bu arada yabancıların arasında yüksel mekte olan bir karşı ırkçılıktan da söz cdilebilir. Bu tür ırkçılık da sorunun çözümü nc hiçbir katkı sağlamamakta, tersinc yabancı düşmanlarının ekmeğine yağ sür mekten başka bir işe yaramamaktadır. Sorunun çözümü, kardeşlik, özgürlük ve eşitlik ilkesi temelinde evrensel bir kültürc yaklaşmaktan gcçmektedir. Kuşku suz böyle bir kültürün yaratılması, sanıldığından çok daha zordur. Irkçılığı gerçekten de tarihin bataklığında bırakmış, evrensel bir kültüre ulaşmak ne yazık ki yeni yüzyılın da en önemli görevlcri arasında yer almaya devam edecek gibi görii nüyor. Yukanda dcğinmeye çalışuğım sorunla rı ayrıntılarıyla ele alan, somut örnek ve vcrilcrle açıklayan Menmet Taş'ın "Avrupa'da Irkçılık" adlı çalışması çağımızın en kötü sosyal hastalıklarından biri olan ırkçılığın günümüzde aldığı boyutlan kavramak için mutlaka okunması gereken bir kitap. • Avrupa'da Irkçılık / Mvhmct iaj / Imgc Kitabcvi /159 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 494 McçAğn yeni btçknl: EtnK Avnmcıl* S Avrupa'da esU ve yeni ırkçılık Yani rkçAğn yüksebne nedenierf Gerçekten dc Ikına üunya Savaşı öncesi vc sırasında uluslararası düzeyde örgütlenmiş faşızmdcn cn yoğun olarak etkilencn kıtalardan bıri de Avrupa'ydı. C îerck insan kaybı, gerek ekonomik yıkım gereksc aydınlanma dii!}üncesi üzerinde temcllcnen kamusal bilinçtc oluşan derin sarsuıtıyla Avrupa, faşist yıkımın sonuçlarını derindcn yaşanu^tı. Bunda, faşizmin anavatanının bu anakara olması kadar, 2. Dünya Savaşı'nın belirlcyici önemdeki kimi çatışmalarının bu topraklar üzerinde yapılmış olması da büyük etkendir. 2. Dünya Savaşı'nın \ litler vc bağlaşıldarının yenifgisiyle sonuçlanması hem Avrupa'da SAYFA 18 Faşizm gercekten yenüdi mi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle