02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HASAN AKARSU ir avuç bulgurun zor bulunduğu yıllarda doğan 11. Birsen Başaran. Toprak damlı bir cv, baba lbrahim Kayscri damında hapis. Yirmi yaşında dul kalan bir ana, yetmişlik bir Hamdi Ağa'ya varıyor. Birsen Köy Enstitüsü'ne yazılıyor, her şeye dört elle sarılıyor, serpilip gelişiyor. Yüksek Köy Enstitüsü'ne giriyor, "büce bir su" oluyor, aydınlanma savaşçısı oluyor. Mehmet Başaran'Ia Enstitüce düzenlenen Doğu Anadolu gezisinde tanışıyor, yakınlaşıyorlar. 1946 seçimlerinden sonra Köy Enstitiileri komünist yuvaları olarak tanıtılıyor, Başaran 1947'de çavuş olarak askerliğini yapıyor. O sıralar sözleniyorlar, Hatun Birsen, Enstitü Öğretmeni olarak yetiştirildiğl halde Milli Eğitim Müdürlüğü'nde memıır olarak çalışıyor. Direnişi sonunda Kırklareli'ne bağlı Kaynarca Köyü Ilkokulu'nda öğretmenliğe başlıyor. Tonguç Baba'yla mektuplaşıyor, ona yazdığı mektupla "hiçbir şeyde bulunmayan çalışmanın öğretmenin zevkini tadıyorum..." diyor ve yaptığı çalışmalan anlatıyor. Mehmet Başaran, askerliği bitirince Bahkesir Edremit Cezici Başöğretmenliğine atanıyor. H. Birsen'leHavran Sekiz Eylül Ilkokulu'nda evleniyorlar. Birsen öğretmcn daha sonra Istanbul'da ilk ve orta dercceli okullarda coşkuyla çalışıyor. Başaranlar'ın evleri "türlü bahanelerle" basılıp aranıyor, çok sıkıntılar çekiyorlar, ama Tonguç'un bir söziinü ıınutmuyorlar: "Rüzgâr ne kadar sert eserse essin, dağbaşlarında daima dimdik durur meşeler..." îlk kızları Filiz'in yüreğinde doğuştan bir delikle karşılaşıyorlar. Fiüz, on üç yaşında ameliyat ediliyor, başarılı oluyor. Ikinci kızları Deniz, çalışkan zeki bir öğrenci, üniversiteyi bitiriyor. Cavit Orhan Tütengil üniversitede kalmasını istiyor, 12 Eylül'ün korkunç kıyımları Deniz'i de vurııyor. tsvcç'e gidiyor ana kız. Döndüklerindc baba kaçak. Deniz, ülkedeki gidişe tepkisini intihar ederek gösteriyor. Ailede onmaz acılar yaşanıyor. Anne Birsen, Mehmet Başaran'ın yapıtlarında Elif olarak yaşatılıyor, umudun, direncin, yaşamın savıınııcusu oluyor. Sayrılığına kanser tanısı konduktan sonra günlükler tutuyor, insanlığın öyküsünü sıınuyor bizlere. B Dofiava dönusun aunlukleri 22) Ölünce, Ceylanköy'deki kızı Deniz'in yanına gömülmek istiyor. Oyle de oluyor. Kulaklarımda Başaran'ın sesi: "Onu, kızıınız Deniz'in yanına bıraktık." Kızları Filiz'in doğum günü kutlanıyor, onu yaşatmak için çekilen sıkıntılar anımsanıyor. Kitaplar unutulmuyor sıkıntılı günlerde. Tezer Özlü okunuyor: "Henü? ölmediğime, yaşamın sürekliliğini duyduğuma scviniyorum..." Sayrdık ilerliyor, ses kısıklığı, kanlı tüküriik iyiye isaret dcğil. Montaigne'in "ülüm" başlıkL denemesini okuyor: "Madem ki ölümün önüne geçilemez, ne zaman gclirse gelsin... Bütün dertlerin bittiği yerejgideceğiz diye dertlcnmek ne büyük budalalık.' Gidılecek yerin korkusu sartyor insanı. Akciöer kanseri tanısı konuyor, doğa yasası işîiyor. Eşi Başaran çok üzülüyor, ona seslenişi insanın yüreğini burkuyor: "Ardımdan a^layacaklannın tümünü ağladın kocacığım." (s. 31) Birsen öfirctmen, "evlenmeye hazırlanan kızlar gibi" kendini ölüme hazırlar artık. Gülerek öleceğine söz verir. (^igerindeki kitleyle savaşım başlar. Kcmoterapi, ilaçlar, iğneler, kanlar... Bedri Rahmi'nin öldüğü an anımsanır: "Son kez dolaşmaya gittifiimizde tam da 'kalanlara selam olsun' dediği anda rastlamıştık. Mehmet'le ikimiz kapattık aözlerini..." (s. 34) Hatun Birsen Başaran'dan "Canevimde Mor Isırgan" "Canevimde Mor Jsırgan" eğitimci Hatun Birsen Başaran'ın 19951997 yıllarında tuttuğu kanser günlüklerini kapsıyor. Kitabın başında eşi ozanyazar Mehmet Başaran'ın tanıtım yazısı var. Onun dilinden Hatun Birsen Başaran'ı tanımak bir başka güzel. gelir. Oralar doğa tanrılarının ülkesidir çünkü. Eğitimci Refik Cevahir ile esi Hüsniye Hanım'm ilgileri onu mutlu eaer: "Yaşamı güzelleştiren dostluk, sevgi"dir. Günlüğüyle başbaşa kalır. Hıdrcllez akşamında atcş üstünden atlayanlan izler. Kendisi de atlasa sayrılığından kurtulur mu? Akçay'ın, Körfez'in havasıyla rahatlar. Çocukluğunun Erciyes Dağı'nı anımsar, arka çıkmasını ister: "Erciyes arkamdaysa, ben bu kanseri yenerim" der. Istırancalarda içi kıpır kıpırdır. lsmail Gümüs'ün Boşnak Türküsü ile Deli Balkan Yeli kitaplarını okuduğu için bu yöreyi daha iyi bilir. Kırklareli Sabahattin Ali Günleri'ne katılırlar. Düzenlemede emeği olan öğrencisi Kantürer'i sevgiyle anımsar. Çevresini dostlar kuşatmıştır, acıları azafır. Gezilerde kızının eşi Faruk da yanlarında olur çoğu kez. Her yerde dostları vardır, hiç yalnız kalmazlar. Oktay Akbal'ın "Yazmak yaşamaktır" sözünü ilke edinir. Ulusal günlerde eski coşkunun kalmadığını duyumsar. Ogretmenlik günlerine döner. Her sabah kahvaltı masasına üç •kırmızı gül getirir eşi Başaran. Sayrılığı güllerin güzelüğini gölgeler. Akçay'dan ayrılırken bir daha dönemeyeceğini düşünür: "Son kez dışardan evime•baktım, içimde ince bir yan^ ma: 'Hoşça kal Akçay, şunca yazımızın gcçtiği sevgili Akçay hoşçakal..." (s. 89) Defteriyle dertleşmek zorlaşır, düşler görür, "artık dönüş yok" diyen ses çınlar KUlaklarında. Elektrik mühendisi Şenol Bey'in umut veren sesine sarılır. ü da kanserdir, kanseri yeneceğine inandırır: "Dört yıldır akciğer kanseriyim ben öğretmenim" der. Umutlar yeşerir içinde. Saynlığı kahkahalarla yenmeye ç^fışır. Kemoterapiler sürer, ciğerlerinden su alınır, sürekli kan verilir. Bir yandan da kitap okumayı sürdürür, okul yıllarında okuduğu kitanların alıntılarına göz atar. Ölümle ilgili oıanlar üzerinde durur. "Günü, kınntısını ziyan etmeden" yaşamaya çalışır... Paris'ten Hasan Kudar'ın, Ankara'dan Mustafa Ekmekçi'nin daha kimlerin telefonunu bekler, umut ve ren seslere gereksinimi vardır: "Hadi dosdar, hadi durmayın çevirin numarayı. Seslerinize tutunarak ayaktayım biliyor musunuz?" (s. 107) Kızı Deniz'in çok sevdiği Gramsci'nin şıı sözlerini yi neler: "Hayat hep acı vc hoyrat yanıyla çıktı karşıma. Ama hic yılmadım. Acının üstesinden geldim her zaman." Dirençli olunca "ip taşı yer." Böyle böyle 1996'da geçer. 1997 de onuncu kcmoterapi yapılır, ciğer bitmiştir, doktorun bu sesini duyar Birsen öğretmeni. Prof. Ilüsnü Göksel'in sözünü anımsar. tlaca yanıt bitmiştir artık, umut bitmiş tir... Pazarören, anasının çileli yüzü, Erciyes doruklaıı, Zamantı Irmağı'nın sesi, evin sessizliği ve Unanuı no'nun kitabına uzanış: "Ben ölmek istemiyorum... Insan yazgım öldüımüş olacak beni." H. Birsen Başaran, Cancvinde Mor Isırgan'la dost lartnın, yakınlarının sevgi kuşatmasında yıllarca doğanın yargısına direnerek yaşıyor. Günlüklcrindeki içtenlik, sevgi sarmalı, okuyanların gözlerini yaşartacak, herkese insanlığın güzelüğini duyumsatacaklar. • Canevimde Mor IsırganAnı /H. liırscn llaşaran / Pupirüs Yayınları Ocak 1999/ UHs. SAYFA 15 Sestera tutunmak Oneml olan dranmek Nâzım'ın "Mesaj" şiirini okurlar sürekli. "Hastalar kardeşlerim iyileşeceksiniz..." Nâzım ırmağı geçer içinden. Mide kanserinden ameliyat olan eöitimci Ahmet Uzun'un sözlerinden güç alır: "Onemli olan içten yıkılmamak, direnmek..." (s. 39) 2 nisan salı günü öğrencisi olan Erdoğan Kantürer'in onu anlatan bir yazısı Cumhuriyet'te çıkınca sayrılı^ını öğrenenler çogalır: "Bir yanı Çaykovski'nin konçertosu, bir yanı Ruhi Su'dur Birsen öğretmenin... Dağlarımızdan türküler geçiyor öferetmenim, Anadolu türküleri, Rumeli türküleri. Türkülerimizi söyleyelim... güzel öğrctmenim." (s. 40) Geçmiş olsun telefonları yağar. "Mehmet... sanki içinde bir yere" bakar. Yavaş ölüme alıştırır kendini, birden gitmek de ister. Anı deıterine yazmakla oyalanır bir çcşit. Deniz için yazdığı "Kumru" şiirini okur: Çok renkli bir kclebektin Az önce önümde uçan Içim titriyordu Sana bir şey olacak diye Şimdi bir kumrusun Balkonumuzda tlkyazlar gibi bakan N'olur sakın uçma. Kalemini zor tuttuğu anlar olur. Acısını dindirmek, unutturmak için Edremit'e götürürler. Hasan Boğuldu, Sutüven, Kaz Dağları tyi İlk günluğu 10 Aralık 1995 tarihli, Mehmet Başaran Evrensel Kültür Merkezi'ne çağrılı. Danimarka'dan Eric Stinus gelmiş. Hüseyin Duygu çevirmenlik yapıyor. Bir başka etkinlikte tsa Çelik müzik eşliğinde Mehmet Başaran'ın fotoğraflarla yaşamöyküsünü veriyor. Başaran, 70. yaşına girişi nedeniyle Danimarka'ya çağrdıyor. Birsen öğretmenin sayrılığı bu gidişeengel oluyor. Birsen öğretmen, altı yıl önce yitirdikleri kızları Deniz'i düşlerinde görüyor sürekli. Deniz'in eşyaıarına dokunamıyor: "Hangisine dokunsam, parmaklarımın ucu yanıyor" diyor. Yüreğinde ateşle geçiyor günler. Hatun Birsen Başaran, Köy Enstitüsü'nün verdiği bir alışkanlıkıa tuttuğu günlüklerinde okuduğu kitaplara da yer veriyor. llgisini çeken yerleri alıntılıyor. Tezer Ozlü'yü kızı Deniz'e benzetiyor. Halil Cibran'ın Ermiş'inden aldığı alıntıların birbölümündebilginin eylemleönem kazandığı, eylemin scvgiyle başarılı olacağı saptanıyor. Ogıetmeni olan değerli yazar Vedat C)ünyol da aynı düşünceleri savunuyor. nü okuyor. "Bahçe tle benimle ölecek" dediğini anımsıyor. Deniz'siz geçen yıllar biririyor onu. Yüreğinin atışının bozukluğunu duyumsuyor, kötümserlik başlıyor: "Ortalama yaşı gectik Memet, diyorum. Deniz'in acısı yıktı beni. Her giin başka bir sıkıntı. Caliba senden önce öleccğim ben." (s. C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 4 7 6 Gümüğün başlangıcı Kızı Deniz'Ln kendisiylc ilgüi günlügü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle