22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Necdet, düzenlediği antolojide şiirleri uzun bir zamana yaymış, yüzyıUara göre ayırrruş ve o yüzyılın zevkini, kültürünü, düşüncelerini, sanatını, yaşamı kavrayışını temsil edecek güçteki şairlerin yapıtlarından en seçkin örnekleri Türkçeleştirdiklcriyle birlikte sergilemiş. MUZAFFER BUYRUKCU 'Lâle Devri'nin ünlü sadrazamı helvacı güzeli Nevşehirli Damat Ibrahim Paşa'nın gözdesi çapkın şair Nedim'in, bu ele avuca sığmayan zevk ve işret adamının şiirleri, çok ilgi görüyordu. Bu şehri Sıtanbu! ki bîmisl'ü behadır Bir sengine yek pare Acem mülkü fe dadır Meyhane tutkunlarım sevindiren dizeIcri de en iyı tanımların arasına görer. Mcyhâne mukassi görünür taşradan amınâ Bir başka ferah başka letâfet var içindc Ve onun renkli bir tanımlama ve betim lemesi daha. Tahammül mülkünü yıktın Hulâgu Han mısın kâfir Aman dünyayı yaktın âteşi suzân mısın kâfir ıle ğildir. Aksine olarak, divan şairi daima ferdi tchassüslere yer ve değer vermiş, içtimai mevzularla alâkalanmayı fazla düşünmemiştir./ Divan edebiyatı orijinaJ bir edebiyat değildir. Bütün unsurlarını mazmun ve mefhumlarına varıncava kadar tran edebiyatından alan bu edebiyat, yetistirdiği kıymetli şahsiyctlere rağmen, taklidi mahiyetini aşamamıştır./ Divan edebiyatında tabiat güzclliği yoktıır. Divan şaıri ıçın tabiat, sanatına yeni bir zemin bulmak için rasgele seçilmiş bir mevzudur./ Divan edebiyatı beşeri değildir. Manzum hikâyelerde şairin yaratmaya çalıştığı insan, yaşayan hiçbir insan ti Divan edebiyatma övgii sur, Musa asâsıyla denizi yarar, asâ ejderna olur, Firavun'u kahreder, büyücüleri imana setiri, Süleyman'ın tahtını yel götürür, Isa beşikte konusur, ölüleri diriltir, körlerin gözlcrini açar, Üveys devc güder, Mecnun'un başında leylekler yuva kurar, Iskender aynasını cilâlar, Dârâ dünyayı zapteder, Zâl'in doğmadan saçı ağanr./ Bu edebiyatta şairler, aynı muhayycl göğün altında aynı hayali ycrc doğmuşlar, aynı hayalleri görmüşler, aynı çcngi, aynı rcbabı çalmışlar, aynı uydurma difi söylemişlcr, aynı isimsiz havayı ırlamışlar, aynı yola gitmişlerdir. Gelmişler, konmuşiar, yokluk diyarına HÖçmüşlcr, bizc seslcrini bile bırakmamışiardır: Nurullah Ataç'ın E dcbiyata yöneldiğim yıllarda (1945) işitmiştim 'Divan Şiiri'ni ve o şiiri yaratanJardan bazılannın adlarını ama ortalıkta en çok dolaşan Fuzulî'nin lieni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı Felelder yandı ahımdan muradım şem'i yanmaz mı dizeleriydi ve onbeş yirmi yaşındaki genç kızların, dunıanlan tepcsindcn çıkan 'dcli' kanhların içcvrenlerini yoğun duygularla donatan karmaşayı, çeliskileri; yanıieılara, kırgınlıklara, pişmanlıklara siirükleyen durunıları yansıttığı için gündemdeydi. Bir dc toplumsal çöküşün ürünü, ckonoıııik çarpıklığın ve ahlâksızlığın önenıli bir göstcrgcsi olan 'rüşvct' hakkmda söyledikleri, günliik yaşamın her kıpırtısında deviniyordu. Selâm verdim riişvct dcğildir dcyu almadılar. Hayali, insancıl bir soruna ayna tutuyor, kültürcl ve sosyal tartışmalara yol açacak nitclikteki bir tanımı scrgiliyordu. O mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler Kızoğlan nâzı nâzın şehlevend âvâzı âvâzın Belâsın ben de bilmcm kız mısın oğlan mısın kâfir konu açıldığında seslendiriliyordu okur yazar takımınca. Ama ben, o kadar uğraşmama karşın hem yaşamımdaki gerçekle Ahmet Necdet bugünün diliyle de söylemiş Divan Şiiri Antoloiisi pine benzemez./ Divan edebiyatında tabii aşk yoktur. Bu edebiyatın bütün mahsullerindc yer alan aşk ya gayri tabiidir; yahut tasavvufidir./ Divan edebiyatı hakiki edebiyat değildir./ Bu edebiyatın cn zayıf tarafı, beşeri hisleri tercnnüm edecek genişlikten mahrum olması, insan ruhunun binbir çeşit kararsızlıklarını, ümitlerini, saadet ve ıstıraplarını tahlil vc ifade etmek hususunda kıfayetsiz bulunmasıdır. "Sabahattin Eyuboğlu'nun "Divan edebiyatımız, tıpkı halk edebiyatımız gibi, bizim eski varlığımız, bilinçaltımız, kaybolmuş ccnnctimizdir./ Divan edebiyatıııı ruhundan silip süpürmüş olan bir Türk ozanının olgun cscr vermesi olanaksızdır. Divan edebiyatında övgü, bir şiir kalıbı, bir yaratma vesilesidir. Kasidelerde övülen paşalar görkemli bir türbede ya tan ölüler gibidir." Abdülbaki Gölpınarlı'nın "Divan edebiyatı, müsbet bilgiye değil, ölü bilgilere dayanır. Müsbet bifgi meydana gelir, gelişir, maddccilik doğar vc hcr tarafta hayati bir dünya edebiyatı kurulurken Divan edebiyatı, hâlâ ölü oilgilere, zaman geçtikçe de daha ziyade ölen, çürüyen, kokan ve dağılan fikirlere sahiptir./ Bu edebiyatta Havva, Adem'i aldatır, Nuh tufana uğrar, Idris göğe ağar, Ibrahim oğlunu keser, gökten koç iner, Yusuf kuyuya atılır, Musa Hızır'Ia lconu üstte. cevdet Kudret. Üstte sağda ise Cemal Süreya görülüyor Sabahattin Eyuboâlu. ri tam olarak karşılamamasın dan, hem de Arapça, Farsça gibi yabancı sözcüklerlc kurulmasından ötiirü bir türlii yaklaşamadım, bir tiirlü ısına madım, yadırgama duvarını aşamadım, Yahya Kenıal'den, Nâzıın Hikmet'ten, Ahmet Muhip Dıranas'tan aldığım tadı alamadım. Benim kuşaöı mın önde gelen kimi sanatçua rı, kimi şairleri (okullarda edin dikleri bilgiler dısmda) divan edebiyatına uzak durmuşlardır. Yalnız Cemâl Süreya 'Divan Şiiri'nde, hcr biri atılımın, bir ycniliğin ürünü saydıöım şiirlerini boyuna bcslcyecek kaynaklar aramış, ölmeden önce çok sevdiği Şeyh Galib'in şiirlerini Türkçeleştinne girişinıinde bulunmuştur. Oysa 'Divan Şiiri', şimdilcrdc dünya ölçüsünde bir ün kazanan şiirimizin başlangıcıdır, çok renkli, çok parıltılı geçmişidir; Padişahların şair oluuğu bir impara torİuğun büyük kalıtıınınuı eşiııe az rastlanan bir uzantısıdır. Agân Sırrı Levcnd'in "Divan edebiyatı, içindc bir hayat hamlesi taşıyan canlı bir edebiyat dcğildir. Hiçbir cdcbiyatın bulunduğu ccmiyetin hayatını aksettirmemesine imkân yoktıır. Bu itibarla divan edebiyatında, o zamanki cemiyetin iladesini bulmak mümkündür. Ancak eski edebiyatımız, bir hayat edebiyatı vasfını haiz olamaz./ Divan edebiyatı içtimai bir edebiyat de "...Bakî, Nailî, Nef i, hatta Nedim şiirimize yeni duygular getirmemişlerdir, şiirleri ne ki|iliklerini hiç katmamışlardır. Bir Bakî Efendi dili vardır ama bir Bakî Efcndi düşünce, duygu âlemi yoktur./ Eski şiirimizden büvük bir duygu, düşünce zenginliği beklemeyelim, gene de okuyalım. "Fahir Iz'in, "Divan şairi oldum olası âşıktır. Bu aşk onulmaz bir derttir. ama O bu dertten memnundur./ Divan şairinin sevgilisi ay gibi yuvarlak yüzlü bir güzeldir. O hem aydır hem de güncş. Boyu Tuba ağacı ya da şimşad va da mızrak gibi uzun ve düzdür. Yürürken servi gibi salı nır. Saçları sümbül, yanakları lâlc ya da gül, gözleri nergis, kasları ay, kirpikleri ok, dışleri inci, çcnc çukuru kuyudur. Beli kıldan incedir. Sevgilinin dudağı ölmezlik suyu (Abı Hayat) verir, ayağının tozu âşıkın gözüne sürmedir. Aşıkın göz yaşı Nil ve Fırat gibi akar. Rauf Mutluay'ın "Divan şiiri, dil olgunlufiuna erişmediği için klasik bir sanat değildir." Cevdet Kudret'in "Divan şiiri Arap ve Fars sözcük ve dil kurallarıyla alabildiğine yüklüdür. Hatta, kimi dizclcrin Farsça mı, Türkçe mi olduğunu anlamak bile zordur ama bu yabancı sözcüklerin altında yatan söyleyiş biçimi Türkçe'dir; yabancı tuğlalarla Türk üslubunda bir yapı kurulmuştur./ Divan şiiri, sözcüklcri seç me, yerli ycrine oturtma, birbirleriyle ilis, kilerini göz önünde bulundurma, onlarla CUMHURİYET KİTAP SAYI 280 SAYFA 10
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle