Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nilüfer Göle, Modern Mahrem ve tslamcı Feministler... Postmodern bir aldanış Kapak konusunun devamı. lar var.... Batı ile farklı Doğuların ortak noktalarının karşıtlığı kanımca, "insan akhna" yaklaşımda odaklanır. AkılcıBatı, sezgiciDoğu; tartışanBatı, suskunDogu; eylemciBatı, durgun Doğu... Bu karşıthk kadınınınkonumundaolduğugibi.hayatın her alanında ifadelenmiştir. Kadının konumu aldatıtı bile olabilir; ataerkil yapmın tümden kırıldığı toplum henüzneBatı'daneDoğu'daortayaçıkabildiğinegöre... "Sunuş" ve "Kaynakça" djşında 130 sayfa tutan yapıtın, ilk 66'sında yazar kendi görüşİeriniiletiyor;bundansonra, yaptığı sosyoloji araştırmasından söz ediyor. Bcn dc, Sayın Göle'nin sırasını izleycrck, yapıtı irdeleyeceğim. Batı'nın, toplumsal ve kişisel ilişkilerde "saydamlığı", Doğu'nun ise "mahremiyeti" aslolarak kabul ettiğini kaydediyor Nilüfer Cîöle ve Türkiye'nin, Osmanlı döneminden başlayarak, "kadın"la bağlantdı "modemleşme" (Batılılaşma ile eşanlamlı kullanmaktadır bu sözcüğü, yazarımız) çabasınıtartışırken, güçlenen Batı karşısında yaya kalmış toplumların düştüğü ruhsaJ karmaşayı saptıyor (s.40). tçinSA Y FA *r de bulundugu "an"dan hoşnut olmayan toplum, ya geçmişe (altın çağ), ya geleceğe (muassırmedeniyet) yönelecek; şimdiki gerçeklikten uzaklaşacaktır; kendisini kendi ürettiği değer yargılarıyla değil, Batı'nınkilerle ölçer; tariniyaratma imkanı elinden aJınmıştır; güdülecek, sürüldenecektir... Ne kadar doğru... Yalnız, acaba bu saptama bizim toplumumuza tıpatıp uymakta mıdır? Türkler, Osmanlı içerisinde egemen unsur olmanın tadını pek çıkartamamışlarsa da, en azından birkaç yüzyıl Avrupa tarihini yönlendirmişlerdir. Peki ne olmuştur da hantal imparatorluk, yarı sömürge durumuna düşmüştür? I. DünyaSavaşı'nın ertesinde, hakkındaki "ölüm fermanını" yırtıp atan Anadolu halkına tarih yaratamamış denilebilir mi? Peki ne olmuştur da Türkiye Cumhuriyeti şimdiki konuma inmiştir? Kanımca, sorulacak sorular bunlardır. Göle, bu sorularla ilgilenmez. Yazar, Kemalist devrimi, devletin yapısını değiştirmenin ötesinde, "giindelik aile yaşamına niifuz etmekte olan medeniyet değiştirmenin bilinçli ifadesi" (s. 48) diye tanımlar ve "emsalsiz"Iiğini belirtir (s. 15). Kemalizmin "milliyetçilik", "medeniyetçilik"dayanaklarındayükseldiği ni, "Batıcılık"Ia özdeş olan "medeniyetçiliğin" zaman zaman "milliyetçilik"le çatıştığını (ne olsa Doğulu bir toplumdur, söz konusu olan!); Kemalizmin bu çelişkiyi, yeni bir kadın tipi ("iyi",gerekirsekahramanyurttaş,fedakâr anne, sadık eş) yaratarak aşmaya çalıştığını savlar. Batı uygarlığıyla uyumlu(akılcı) bir kadın tipidir bu; ancak cinselliği yadsınmıştır. Nilüfer Göle, "Kemalist kadının", kalın hatlarla doğru bir şemasını çizer; ama bu kadının iç dünyasının üstüne düşünce bildirmez; ŞirinTekeli'den alıntılar (s. 74): "Şirin Tekeli, devlet feminizminin şizofrenik kimliğe yol açtığını söyleyerek, ilk dönem Cumhuriyet kadınlarının kendi kişisel isteklerini bastırmak pahasına, yaşamlarını devlet tarafından kendilerine atfedilen vazife duygusu ve idealler çevresinde tanımladıklarınaişareteder." Bu sav gerçekten düşündürücüdür; gerçeğe yaklaştığı için değil; "yorum" denen çabanın ne menenı "kıldan ince kılıçtan keskın" bir gözlem ve duyarlık ışi olduğunu, sevgili dostum Şirin Tekeli gibi titiz ve dürüst bir araştırmacının bile, îngilizlerin deyimiyle "başkasının pabuçları içinde duramadığını", kendisini baijkasının yerine koyamadığını imlemesi açısından... Kanımca Şirin, 2. Savaş sonrası kuşağı olan bizlerin değer yargılarıyla yaklaşmaktadırannelerimizinkuşağına...Politik acılar çekmiş bir kuşağız biz; ama, işgali, ülkenin yıkımını ve "yeniden doğuşu" yaşamadık!.. O acıyı ve coşkun umudu... Annelerimizin kuşağının gövdelerine yabancı oldukları doğrudur (*); ancak, bizlerden daha az "şizofrenik" oldukları kesin!.. Içsel yapılarını güçlendirecek bir armagan sunmuştu tarih onlara; toplumsal heyecan! Bir sanrı değildi bu; somut gelişmeleredayananbiriyimserlikti! "Kişisel isteklerinin" veya gövdelerinin bastırılmışlığına gelince; bu, Cumhuriyet'le gelen bir olgu değildi ki... Osmanlı kadınlarının kişisel istekleri doğrultusunda yaşayabildiklerini ve/veya Allah'ın günü orgazma ulaştıklarını düşlemek, değme "beyaz dizi muharriresinin" "muhayyelesini"bileaşar!.. Nilüfer Göle, modernizmin topluma ve bireye kazandırdıklarının üstünde hiç durmaksızın, çoğu kaçınılmaz, kimi acıklı gülünç olumsuzluklarına Yakup Kadri, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi edebiyatçılarımızdan alıntılarla da desteklenenörneklerverir. Göle'nin savı "modernleşmenin" bize uymadığıdır! SorunsaJı ise, şimdilerde güçlenen şeriatçı (lslamcı) hareketin, modernleşmenin yerine, bize uygun bir toplumsal yapı koyupkoyamayacağıdır. Tam da bu noktada iki sorumvar: 1) Batı ülkeleri modernleşmeyi (= gelenekten kopuş) kendi öznel koşuDarında, tarihsel süreklilik içinde yaşadılar. Hiyerarşik yapının yerine geçen "Demokrasi", pek çok külfeti olan "modernleşmenin" bir nimeti... Yazarın da vurguladığı gibi, katı hiyerarşik yapılarını sürdüren "Doğu" toplumları, gelenekten kopmadıkça, demokrasiye nasıl kavuşacaklardır? Hiyerarşik geleneğe sıkıca bağlı köktendincilikle mi? (Yazar, yenişeriatçı kendi deyimiyle "islamcı" çevrelerdeki, toplum sal eşitsizliği ve toplumsal hiyerarşiyi vurgulayıcı özgül davranış ve tutumları çözümleyici bir gözle sergilemektedir.biryandanda. s. 134). 2) Acaba "modernleşme" ile "biz" gerçekten bu denli uyumsuz muyuz? Türk toplumunun tarihten gelen iki li kültürel yapısına bakalım: Hayır, hayır; Osmanlı seçkinlerihalk çelişkisi değil, söylemek istediğim. RumeliAnadolu ikililiği... Rumeli kökenli Türk'le, Anadolu kökenli Türk'ün kişiJik farkını bakınız" Halide Edip, "Türk'ün Ateşle Imtihanı"nda nasıl belirtiyor (1): "Onların hepsi Makedonyalıydı. Hepsi heyecanlı, isyancı ve istibdata karşı duran hisler taşıyorlardı. Hepsi belirsiz bir şekilde, yeni bir Türkiye hayal ediyor ve bunu yaratacak bir kahraman düşünüyordu. Işte o anda, Anadolulu ile Make' C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 249 J