05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

aynı ikiliği, aynı sorunları, aynı kaderi paylaşmış olan Yunan ve Arap edebiyatlarını değerlendirirken gerçeğin tam tersi sonuçlara ulaşabiliyor Taha Hüseyin'i deömrüboyuncadüşünmeye zorlayan bu kültür karşıthğına, bir Batılı olarak kısaca değiniyor. Özyaşam öyküsü türü, Batı edebiyatında oldukça eski bir geçmişe dayanıyor: özelIikJe romantik dönemden başlayarak şu ya da bu biçimde yazarın kendisini konu edindiği, Taha Hüseyin'in anılarından çok daha başarılı yapıtlar (Rousseau, Tolstoy ve Gorki'yi anmak yeterli) hiç de az değil. Bu açıdan El Eyyam'ın Batılı okuyucularda uyandırdığı ilgi, kitabın türünden değil; Mısırlı Müslüman çocuğun yaşamındaki, Batılıların pek düşkün oldukları o "Doğu egzotizminden" kaynaklanıyor. Elbette Türk okurları için böyle bir "egzotizm" söz konusu değil; Batılı okurların bu açıdan El Eyyam'a duydukları ilgi, bize Ömer Seyfeddin'in Gizli Mâbed'ini hatırlatmaktan öteye gidemez. Bugünyerini Kurankurslarının aldığı mahalle mektepleri, hatta medreseler anılardan tümüyle silinmediğine göre, Mısırlı yazarın çocukluk anıları'î'ürkokurlanndabambaşkabir ilgi uyandıracak; bir uzaklık değil, bir yakınlık duygusunayol açacaktır. • Günlerin Kitabı / Taha Hiiseyin / Türkçesi: Ayşen Gür/ Belge Yayınlan /224s. Andre Gide, Taha Hüseyin'i anlatıyor üşüncelerim olağanüstü bir biçimde çevredeğiştiriyor; uzak.yabancı dünyalara kayıyor; lşte Günlerin Kitabı'nı okurken; ilk duyduğum şey bu. Buna birbaşka gariplik daha ekleniyor: Kitap bir körün kitabı, üstelik yazar baştan sona bunu bir an bile unutturmuyor. "Körlerinyüzünegölgedüşüren o çirkin karanlığı" dışa vurmamak için dhrmaksızın çabalayarak ilk çocukluk tecrübclcrini en kiiçük aynntılarına kadar anlatıyor; dış dünyayla ilk karşılaşmalan hemen hcmen hcp incitici, yaralayıu. Bize görcmedıği, ancak aldığı sayısızkiiçük yara aracılığıyla tanıdığı o dünyayı çiziyor. Annesiylc babası zavallı insanlar; koruyucu sevgileri çocuğu aa veren darbelerdcn kurtarmaya yetmiyor. Körlüğün dört duvarı arasına sıkıştığından, kendi yaşındaki diğer çocukların oyunlarına katılamıyor: Daha sonra Kahire'depeşinetakıldığımızdasınıf arkadaşlannın, üniversite öğrencilerinjn eğlencelerine de karışmayacağını göreceğiz. Anıa sürekli acı çcktiği bu yalnızlığın, onun doğal sonucu olan zorunlu içe kapanışın, bu çocukta onu bugünkü Müslüman edebiyatının en önde gelen temsilcisi yapacak olan ahlakçı, elcştirmen ve şaire özgü enderrastlanırözclliklerigeliştirdiğinifark edeceğiz. Aynı nedenle çocuk, ÇOK erken yaşta, uzun süre beslenmek zorunda kaldığı sefil çevreyi aşmak, kendi kendini yetiştirmek, öğrenmek isteğine kapılıyor. Önemli olan önce bu çevrenin korkutucu vasatlığını hissetmiş, anlamış olması. Çevresindeki herkes durumu kabulleniyor; hatta bu bir boyun eğiş bile değil: kötülükten payını almak, hatta Tanrı tarafından uygun görülen kaçınılmaz şeyleri bir kötülük olarak görmemek bi r tür bilgclik sayılır; deniliyor ona. Ama Taha Hüseyin, çekingen görünümünün altında bir isyancı aslında: Yüzeydekialçakgönüllülüğü.uçsuzbucaksız vehaklı birgururun kabuğundan başka bir şey değil. Ana babasıyla arasında geçen, her zamanki gibi ince ince anlattığı kısa bir çckişime sonuaı kendi değerinin, "başkaldırı eğiliminin ve her şeye itiraz etme huyunun" bilincinc varıyor. Kendine özgü bir mizah anlayışı veeleştirici bir kafa, kitabın her satırında ctkisini gösteriyor; bu özellik, ikinci bölümde, çocuk köyünü bırakıp Kahirc'ye ünlü hocalann derslerini izlemeye gittiğinde daha da belirginleşiyor. Ama ne hocalar! Ne eğitim! Renan, Gençlik Defterleri'nde: "ömrümde bu College Henri I V'ün hocalan kadar ahmak, bilgiç, insanın sabnnı taşıracak kadar tatsız tuzsuz adamlargörmedim', diycyazıyordu (Cahiersde ieunesse, s. 3 37); bu lanetli kuklalann (Breuıgne'da söylendiği gibi kafa karıştmcılar, "utanmadan bilgiçlik taslayabilen' düzmece bilginler) birkaçını gözden geçirdikten sonra da şunları ekliyordu: "Bu eğitimin kökten yanlış, bu insanların da aanacak, gülünçderecede kendini beğenmişyaratıklar olduğuna her gün biraz daha inanıyoı um. Belagat ve dilbilgisi öğretmenleri (altını Renan çiziyor); başka bir şey değil. Eğitim 1 .S. ilk yüzyıllarda neyse o: Aanası söz tüccarlarınınelineterkedilmiş." lşteGünierin Kitabı'nı okurken bu satırlan hatırlıyorum. Taha 1 îüseyin'in Kahire'de derslerini izlediği hocalar, onların hakkında an D Misır entelljansı Doflu ve Batı kültürtjnün burgacında yaşadı. lattıklan Rcnan'ın söylediklerinden daha korkunç değil. Ama herhalde bir Fransız öğrencinin bu etkilerden kurtulması, çevresinden destek, teşvik, anlayış, iyi örnekler görmeyen, alışkanlık ve geleneklerle zincirienmiş, üstelik T. Hüseyin gibi sakatlığı yüzünden sonsuzbirgeceyehapsolmuş bir öğrenciye oranla daha kolay olsa gerek. Bu kitabı sıkıcı yavaşlığına rağmen çekici yapan da bu; boğulan, yaşamak isteyen ve çırpınan bir ruh. Ve bilgisizlik, ahmaklık karanlığının, körlük karanlığından daha kalın, daha korkutucu, daha ölümcülolduğunu anlamamak mümkün değil. Bu karanlıklar Mısır'ı bir mumya gibi kaplıyor, içi boş ezbercilik; geçmişin, eski metinlerin tekrarı bu mumyayı daha da sıkı sarıp sarmalıyor; onu ölülerin arasından uyandıracak hiçbir sıçrayış, sarsıntı gerçekleşmiyor. Mısır artık tslam'da da yalmz bu uykunun bahanelerini aramaktan öteye gitmiyor, Bilimi her kelimesini bir kilit haline soktuğu surelere hapsediyor. "Kuran'ı iyi hatmetmiş mi?" Önemli olan yalnızca bu: ezberden en küçük şaşma bir felaket haline dönüşüyor. lşte o zaman hayranlığa kapılmaktan, aynı zamanda şaşmaktan kendimi alamıyorum: Ne! Allah'ın Mısır'ayolladığı yol gösterici bu kör çocuk mu! Ama her şeyden önce kendisi, ölüler arasından uyanmak için ne insanüstü çabalar harcamak zorunda kalmış! lnsan hangi birine hayranlık duyacağını bilemiyor: Bu adamın kendine olan güveiine, aklına, haklı gururunanıı;yoksadeğerinianlayarakyardıml an, des teği, bağlılığıyl a bu değeri üretmesini sağlayan kişiye mi? Bu kişiyi, ilk kitabın son bölümünde birkaç sözle tanıyoruz; yazarkızına seslenerek "kederini neşeye, talihsizliğini mutluluğa, umutsuzluğunu umuda çeviren" okişiden söz açıyor. 1889da doğmuş olan Taha Hüseyin'in edebiyat yapıöan küçümsenmeyecek kadar çok: Beşi Fransız tiyatrosu üzerine 20 cilt eleştiri ve deneme derlemesi, altı roman, üç öykü kitabı, Sophokles ve Racine'den Arapçaya çeviriler (Bu çeviriler sayesinde Kahire'deki Müslüman seyirciler Partstekl Diklııtaş daha Once Mısırdakl kendl doğal çevreslnde CUMHURİYET KİTAP SAYI 240 Andromaque ve Elektra'yı seyredebilmiş) ve nihayet şimdiden sekiz dile çevrilmiş olan bu Günlerin Kitabı. Kitap ne yazık ki bir noktada kesiüyor: Umarız Taha Hüseyin anılarını yazmayı sürdürür, çünkü hikâyesinin en ilginç yönleri Mısır dıŞındaki dünyayla ilk ilişkileri, daha sonra körün ışığa doğru ağır yürüyüşünün aşamaları henüz anlatılmamış olarak bekliyor. Taha Hüseyin Bey'i tanıyanlar; onun çevresinde uyandırdığı etkiyi, bugün nihayet kabul edilen değerinin ona sağladığıgücü, yalnızca varlığıyla çevresini nasıl aydınlattığım bilenlcr, şu andaki şöhretiyle ilk başlardaki yalnızlığı arasındaki aşılmazgözüken, büyük uçurumu anlayacaklardır. Mısır'a yaptığım son yolculuktan geriye kalan en önemli, en güzel anı Taha Hüseyin'le karşılaşmam oldu. Gülümseyişinde (neredeyseboşbulunupbakışlarındadiyecek tim!) ne sakin bir huzur, sesinde ne büyük bir rahatlık, sözlerinde de ne büyüleyici birbilgelik vardı! lnsan onunlabirbilgi bahçesinde geziyormuş duygusuna kapılıyor, hiçbir konuda da açığını yakalayamıyordu: Yabancı dillerdeki yazarları çok yakından tanıyordu, belleği de mucizeden farksıdı. Dilimizi nasıl olup da bu kadar kusursuz biçimde öğrendiğini, aynca ard arda yaptığı keşifleri, kazandığı bilgilcri, öğrenirken duyduğu ilk coşkuları bize anlatmasını bekliyoruz. Yanılmaz bir zevk, her an uyanık eleştirel bir bakış açısı, okuduklannı seçmede ona yol göstcrmişti. Herşeyleilgileniyordu;geçuyanmışmerakı hâlâgenç ve açtı. Eleştirilerindeki yerindelik, coşkulanndaki cömertlik, karşı olduğu şeyler konusunda gösterdiği şiddet beni hayran bıraktı. Her şeyinden çok gülüşünü sevdim ; saf, neşeli, içten çocukların gülüşü gibiydi. Durağan saygı ve tapınmaya gereftinden fazla yatkın olan bu Arap dünyasında, başkaldırıilerlemeninbaşlangıcıdır. Mısır komşusu Yunanistangibi antik dili yenileyecek, yeni düşünce ve tutkulanndılegetirilmesinisağlayacakouyanışlan, Ürik sıçrayışları yaşamadı. Arap edebiyatı kalıplaştı; halk dili edebiyattan koptu, uzaklaştı; öyle ki onaylanan, öğretilen tek yazı biçimi olan seçkin bilginlcrc özgü yazı artık yeni, yaşayan şeyleri dile getirmekte gi ttikçe daha yetersiz hale geldi. Bu yüzden Taha Hüseyin'in getirdiği yeniliğin her şeyden önce dile yönelik olduğunu duyduğumda şaşırmadım; biçimde, dilde yenilenmeye yol açmayan kültürel devrim yoktur. Ne yazık ki, yazının verdiği bu zevki biz tadamayacağız. Günlerin Kitabı nın çevirisi ne kadar iyi olursa olsun, kendi ülkesinde getirdiği yeniliği anlanıamız mümkün değil; üstelik, bunlara ulaşabilseydik bile, üslup ve anlatımdaki cesurca yenilikler bizi şaşırtamazdı. Biz çoktan beridir doymuş, bıkmışız. Ama, en azından edebiyatta fiyaskolardan, iflaslardan gına getirmiş olan bizlerişaşırtacak olan bir şey var: tradenin zaferi, aklın ışığının karanLklara karşı sabırla kazandığı zafer. lşte bu egzotik ve günümüze uymayan kitabın bu kadar yüce ve cesaret verici gözükmesinin nedeni." Andre Gide / Şubat 1947. SAYFA 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle