29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

'Kendi sarayımı kuruyorum' Noktanın Kesişimleri Antolojisi Cem Akaş / Hil Yayın / 156 s. DCMtZEKİH Cem Akaş'ın "Noktanın Kesişimleri Antolojisi" adlı kitabı, geçen ay yayımlandı. Akaş, kitabında 198789 yJları arasında yazdığı öykülerini bir araya getirmiş. Boğaziçi Üniversitesi'nde kimya münendisliği öğrenimine devam eden Akaş, Nabokov, Borges, Cortazar, Oğuz Atay, Bilge Karasu ve Tomris Uyar'ı beğeniyor. Cem Akaş, "Yazarken eğleniyorum ve okurumun da geniş anlamıyla eğlenmesini istiyorum" diyor. Yanılmıyorsak ilk kitabınız bu. önce özyaşam oykünüzü kısaca anlatır mısınız? 68'de Almanya'da ölü sanılmama karşın gayet canlı olarak doğdum. 74 yazında, lambalara mavi grapon kâğıtları takılıp karartma yapıldığı sıralarda geldim Türkiye'ye İlkokul İzmit'te. Sonra Robert Kolej'e girdim. Okul dergisindeki yazılarımla "eleştirmenlerin dikkatini çektim." İlk öyküm Gergedan'da yayımlandı. "Noktanın Kesişimleri Antolojisi"ni 8789 arasında yazdım. Şimdi Boğaziçi'ndeyim, son senem, kimya mühendisliği okuyorum. Bekârırti. Rakiplerime başarılar dilerim. Öykü türünü seçmenizin özel bir nedeni var mı? Bu konuda bir saplantım yok. Oluşturmak istediğim kurguya en uygun düşeni kullanmak zorundayım. Bu kitap için öykü oldu, ama bu, başka yapıları da kullanmayacağım anlamına gelmez. Cem Akaş, 'Noktanın Kesişimleri A ntolojisi'ni anlattı Cem Akaş "Yazdıflımın ilginç olması önemli Bir de elimden geldiflince çok şeyle dalga geçmek" (Fotoğraf. Kaan Çaydamlı) Metinlerinizde biraz Enis Batur biraz da Woody Allen etkisi sezinledik, yanılıyor muyuz? W.A. ve E.B.'u severek izliyorum, bu doğru. Ayrıca Malamud, Nabokov, Vonnegut, Borges, Cortazar, Oğuz Atay, Bilge Karasu ve Tomris Uyar'ı da beğeniyorum. Bir şekilde hepsinden etkilendim herhalde Yanı sıra, termosıfonumdan da etkilendiğimi düşünüyorum. Markası Baymak. Öykü ara baslıklarında, kimi metne göndermeler yapan, kimi de "saçma" nitelikte sözcükler, cumleler var. Yazar olarak yazma ediminizin keyfini mi çıkarmak istediniz? Yazmaktan keyif alıyorum, verdiği tüm sancılara rağmen. Sanırım bu belli oluyor. Işini severek yapan insanlara (manyak katillcre vs.) hayranım. Ben de yazarken eğleniyorum ve okurumun aa geniş anlamıyla eğlenmesini istiyorum. Yazdığımın ilginç olması önemli. Bir de elimden geldiğince çok şeyle dalga geçmek. Bu konuda iddialıyım. Dalganın önkoşulu olarak önce kendimle eğleniyorum elbette. "Apocalypso"da yazma ediminin namusunu avuçluyorum biraz görünürde bir serüven öyküsü bu, gizli ajanlar filan. Ama insan okuduğu zaman bir sürü şeye anlam veremiyor, bin seksen üç tane ipucu, simge, gönderme vs. var ama iplerin öbür ucu yok, gönderilen adreslerde kimse oturmuyor ya da Bostancı Mezbahası gibi alakasız yerler çıkıyor. Yazarokur arasındaki temel antlaşmanın ihlali söz konusu çünkü: Sözcükleri tanıdık dizilimlerle kullanacağım ama, bildiğimiz anlamları vermeyeceğim bu dizilimlere, tuz serper gibi simge serpeceğim, ama bunlar bir bütün olarak Anlam'a işaret etmeyecekler, "plot" çok önemliymiş gibi yapacağım, ama bunda bile mızıyacağım. Okur ancak bunun farkına varırsa ve gülebilirse (sağlıklı tepki) kendini aptal hissetmekten kurtulacak. Apocalypso bu işte, Ölüm Dansı, Babil Kulesi'nin Yıkımı İçin Bir Etüd. Kitabın adı da bu bağlamda ele alınamaz mı: Noktalar, tanımlan gereği, kesişmekten acizdir. Peki, olmayan bir şeyin antolojisi ne demek oluyor o zaman? Kafa mı bulunmakta? Benim için anlam1ı bir ad aslında, hareket halindeki bir ışık noktası bir çizgi oluşturur ve başka ışık noktalarının oluşturduğu çizgilerle kesişebilir, bu kitap da öyle bir noktadır ve birer nokta olan ve evrende nareket eden okuyucularının çizgileriyle kesişmektedir, her okur kitabı yenidenyaratacağı için de bu kitap, sonuçta bin kişinin okuyarak yarattığı kesişimlerin toplamıdır, benim açımdan bu insanlar artık sıradan değil, seçilmis insanlar oldukları için de bu toplam, bir seçki, bir antoloji oluşturur. Ama kimse bunu bılmek ya da düşünmek zorunda değil. Noktanın kesişemeyeceğinin ve bu işte bir saçmalık, bir hinlik olduğunun düşünülmesi gerekli ve yeterli. Bir de alıntılar var... öykülerde çeşitli alıntılar yaptım, bunu namusumla belirtmek istedim, ama öykülerin yapısına yediremeyince ayrı bir bölüm çıktı ortaya. Kimden alıntılamışsam onunla ilgili bir paragraf koydum, ama bunlar arka arkaya okunduğunda bir bütün oluşturuyor. İki tane de "Ek" var, birincisi zaman yolculuğu kuramı üzerine, bu benim takıntılarımdan biri ve genelde tarih nedir, gerçek ve düş nedir, yenir mi, oyunlar nasıl oynanmakta, zaman da kim olmakta gibi temel soru(n)ıanm içinde yer alıyor; benim ve yazı'mın boyutlanndan birini oluşturduğunu düşünüyorum. İkinci Ek, "Kuşbakışı" adlı öykünün müziğe aktarılabilmesi için bir anahtar. Ciddiye alınıp alınmaması hiç de önemli değil. Benim uğraşıp bunu ortaya çıkarmış olmam yeterli. Nedir yazmak? Yazmak benim için kurmak demek. Hem dil hem de yapı olarak. Kendi masalımı, efsanemi, kendi sarayımı oluşturmak istiyorum, salonları, odaları, tuvaletleriyle, gizli geçitleriyle, açılmayan kapıları ve kapanmayan açılarıyla. Bir "Yoknapatawpha" herkese lazım. D S A Y FA 2 1 K İ T A P T A N B İ R B Ö L Ü M Mukaber* Adımı söylemi} miydim size? Söylemij olmalıyım, değil nıi, sayfalar ve sayfalar önce. İnsanın kendısini tanıtmadan yazmaya başlaması büyük bir ayıp. Bu ayıbımdan ötürü hepinizden Özür diliyorum: Ben Mukaber. Bir Çiki haftadır temizliğe gelen bir kadın vardı. Dün, bir daha gelmcmesinı söyledım. Yalnız olmam gerek. Evde benden başka kimse kalmadı. Hiç dışarı çıkmıyorum, gün boyunca yazıyorum, yazdıklarımdan sıkılıyorum, yine yazıyorum. Daha çok yasadıklarımı ve bu bailamda olujan ya da oluştuğunu sandığım, oysa beynime başkaları tarafından ijlenmiş olan, her parçası bir başka insana ve o parçalardan yapılan bireşimin patenti de başkalarına ait olan, o başka insanlardan önce de bir şekilde daha başka insanlarda var olmuş olan, bu nedenle iyelik ekiyle süslemekten utandığım düşüncelerim bu yazdıklarım. Bunun pek fazla süremeyeceğini düşünüyorum, ama nasıl ve ne zaman biteceğini, bittikten sonra neyin başlayacağını, ya da bir şeyin başfiıyıp baslayamayacağını bilmiyorum. Kapıcı Hasan Efendi gerekli şeyleri alıyor bana çarşıdan pek bir şey de gerekmiyor zaten; yiyecek, tuvalet kâğıdı filan. Gazete aldırmıyorum, çünkü param sınırlı. Gazete okunıa refleksim de günden güne zayıflıyor bu yüzden. Konuya dönüyorum. * Mümkünse Suzanne Vega'nm "Tom's Diner" adlı enstrümantal parçası eşhğınde okuyun. CUMHURİYET KİTAP SAYI »1
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle