29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K E N D İ S İ NE DE I Ş T I 7 'Büyük ve güzet olan yaşamdır' "1931'de İstanbul'da doğdum. 21 yaşıma kadar Kuzguncuk'un tepesindeki evimizde, babaannem ve büyükbabamla birlikte geçirdim. Bu yüzden, çocukluğumla büyüklüğüm arasında büyük bir fark yok gibidir. Aile çevremizde, çocuktan çok, yaşlı komşular, yaşlı akrabalar bulunduğu için, onların arasında, yaşlı bir insan gibi yetiştim. İlkokulu Kuzguncuk'ta, ortaokulu Tünel'deki Alman Lisesi'nde bitirdim. Öğrenimim bu kadardır. Çalışma alanındaki öğrenimim, okuldakinden daha başarılı oldu diyebilirim. Sırayla, Olgunlaşma Enstitüsü'nde Başka terzihanelerde Beyoğlu Kitap Sarayı'nda çalıştım. Bir elbise sipariş atölyesi kurdum." "Hikâye alanında ilk ciddi çalışmamı 1961'de terzihaneyi kapayarak verdim. Bu, 'Sedef Kakmalı Ev'di. Türk Dili dergısinde, aynı tarihte yayınladı." "Büyük ve güzel olan yajamdır. Sanat anlayışımın çerçevesi içinde, büyük ve güzel olanın (yaşamın) yerine koymak istediğim anlam, düştür." "Benim için hikâye yazmak, görevli olduğum bir iştir şu dünyada, ama ne yazmakla görevli olduğumu bilmediğim bir iştir. Yazarlık, başımdan ayak uçlarıma kadar geçmiş resmi bir elbise gibidir. Giz işidir kanımca. Hikâyelerimi, karanlık bir yolda, emekleyerek, çarparak yazıyorum. Hikâyelerimi, bilinçle, yaşamdan ayrı bir çizgide yazıyorum. (...) Hikâye yazarak, kendimde, ikinci bir yaşamın biçimini bulmaya çalışıyor, başaşağı ve dikine inerek kendime saplanıyorum. Hiç düşünmemiş olduğum bir şeyi düşünüyorum. Belki, çocukluğumun ilk günlerindeki konuşmalara dönüyorum. Karanlıkta düş görüyorum. Nurperi HanımBaron BaharDaktilo Kız; bu düşlerin birer anlık dirilişleridir. Bu düşlerin özü, kendi kendimden elde ettiğim en yalınç anlamın dışa vurmasıdır." (•) •• Sevim Bıırak manken (Zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın huzurunda) 'Sanat bohemliğini yitirdi' (.:.) Ve sanat bugün o eski bohemliğini yitirmiştir, hayatın akışı içine girmiş, bir anlamda duygusallıktan maddelere dönüşmüştür. Hayatın yaşamımızın içinde diken gıbi sert şeyler diye bakmıyoruz. O eski çabalar, öldürücü duygusallıklar, yerini maddesel bir dünyanın çağırışımlanna ve de birtakım somut şekillere, eşyalara, kullanmaya yarayan ellerimizle tuttuğumuz nesnelere dönüşüyor. Sarkis sergisini kapattığı zaman o sergilediği eşyaları, bayrakları ve de makineleri (çalışan makineleri) yakıyor ya da kaldırıyor. Ya da başka bir sanat eseri yapacağı zaman o kaldırdığı makineleri veya nesneleri, yani somut şeyleri tekrar kullanmak üzere (bu kez başka bir fikribaşka bir sanatsal olayı yaratmak için) tekrar ortaya çıkarıyor ve dc kullanıyor. Benim hikâyelerimdeki kelimelerim gibi. Hiç eskimez yerlerini yıllardır değiştirir dururum. Anlamları da değişir. Yani kelimeler, birtakım işaretlerdir. Bir şeylerin işaretleridir. Bireyleri anlatmak için kullanılırlar. Aynı harfler ve kelimeler başka başka yerlere konursa başka başka şeyler anlatırlar. Şöyle anlatayım: Uzakta iki gemi düşünelim, harp gemileri olsun. İki gemi bahriyelıleri güvertede ellerine aldıkları iki bayrakla çaprazlama işaretler verirler ve de karşılarındakinden de gene aynı çift bayraklarla, çapraz, dik, aşağı ya da yukarı birtakım hareketlerle cevap alırlar. Bayraklarla konuşurlar. (Bu çok basit konuşma tarzı) fakat enterasan olanı şu demek ki kelimeler hatta harfler birtakım işaretlerdir, işaretleşmelerdir. Eğer harfler olmasaydı başka işaretler, belki hareketler narflçrin yerine geçebilecekti. Ben hikâye mi diyelim, roman mı diyelim, anektod mu diyelim her neyse yazdığım (yahut da yaptığım işlere) kullandığım harfleri bu bayraklarla değiştirebilirim. Kelimeler yerine bayrakla, eşyalar koyabilirim. Bütün mesele hayatımızın içine karışmış olan bir yaşama dönüşmesi, paçavraların, bezlerin, örtülerin k o nuşması, bize anlatması. Eskiden bir şeyler vardı, gelecekten de bir şeyler var. Bugünden de bir şeyler var.Taşlar, demirler, bozuk elektrik ocaklar, atılmış fişler, eski bir bisikletin kornası, bir evın kırmızı kapı numarası, sokak ismi (Delikoç Sok. No: 15) neler anlatmaz ki? Deli koçun bağlı olduğu ipi, boynuzları, eski postunu, bir de kırmızı yumurta biçiminde porselen boyalı eski bir 15 numarası. İşte bizim 50 yılımızın somutlaşması, yani Delikoç sokağının eski işaretleri. Geleceğe ait düşüncemiz, onu bugün göstermemize bağlı. Sarkisin anlatım tarzıyla kendininki arasıda müthiş organik bir bağ buluyorum. Bunu Sarkis de biliyor sanıyorum. Onun en müthiş bir sergisi başlangıcından çöküşüne III.Reich sergisinde, daha doğrusu, bu ad'daki kitaptan yararlanarak yaptığı sergide sadece adlar okunur. Bu kitaptaki bütün isimler bir banttan okunur ve saatler boyu (bir kitap boyu) Yani Ill'üncü Reich'deki bütün isimler tekrarlanıp durarak sabahtan akşama dek açık olan sergide banttan çalınır gelenler bu isimlerin tekrarlanmasından koskoca bir Almanya İmparatorluğunu ve onun kurucusu vahşi katil Hitler'in tarihini yaşarlar. Hatırjarsan, benim Yanık Saraylar kitabımda, Kuzguncuk'taki bütün Yahudilerin adları tekrarlanarak Kuzguncuğun elli altmış yıllık bir tarihi canlandırılıyordu o hikâyede Ah Ya Rab Yehova idi adı. "Hikâyelerimdeki biçim, yani tümceler, satırlar, hikâyelerimdeki insanların etleri, kemikleridir. Bu yüzden, hikâyelerimdeki biçimsel kalıplar, biçimsel kalıp olmayıp, canlıdırlar. Yani o biçimsel kalıplar, insanlardır." "Hikâyelerimde, neyin fantezi olduğunu, neyin fantezi olmadığını bilemem. örneğin: Belki, hikâyemin ilk tümcesini rascgele seçmem (hikâyelerimin konusunu önceden tasarlamadan yazmam) bir fantezidir. Fakat, ondan sonra, her şeyi, o rastgele başladığım ilk tümceye göre yaratmam fantezi değildir. (...) Fantezi, herhalde, sanat eserinin en önemli kaynağıdır." "Sedef Kakmalı Ev, kendinden sonraki hikâyelerin simgelerini gösteren bir bulguydu. Bu bulgu, erinçsizlikyadsıma ve aymazlıktı. Giderek bu bulgu 'Yanık Saraylar, ve 'Büyük Kuş' hikâyelerinde: Ussal irkilmeye; 'Ah Ya'Rab Yehova'da: Teröre; 'İki Şarkı, hikâyesindeyse: Dağılma ve parçalanmaya dönüştü. (...) Kırılmış, dağılmış özlerle uğraşıyorum. Bu yüzden, soyut resme büyük bir tutkum var." (;:•). "İçinde yaşadığım çevrede, benimle birlikte, gözü kapalı yaşayan binlerce gerçek var. Çevremizde, gerçekler her biri kendi halinde yaşayan, her biri kendi içine kapanmış gizlerdir bence. Kafka'nın yapıtlarında, sonuç olarak, her biri bir bildiri niteliğine girmişilerlemişneredeyse düşünce biçimine yaklaşmış (ya da yaklaştınlmış olan) giz'leri, bizim ülkemizde, kendi yaşantımızda, iyice derinde, dibe çökmüş, saf, şiirsel giz'lerdir. Mübeccel İzmırlı'nm söyleşisı, Yem Ufuklar, Nısan 1966 Altan Erbulak'la bir baloda S A Y F A 15 CUMHURİYET KİTAP SAYI 31
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle