Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sevim Burak'm yazarlığı üstüne Nedemişlerdi? Sevim Burak, 1965 yılında "Yanık Saraylar" adlı kitabını yayımlayınca geniş bir ilginin odağında buldu kendini. Az ürün vermesine karşın bu ilgi ölümüne dek sürdü. (1984) İşte geçmiş yıllardan birkaç satır. ruyor. Konunun yer yer kavranmasını önlüyor, anlatımın açıklıktan uzakla^masına yol açıyor. ("Büyük Kuş"ta ve özellikle "İki Şarkı"da olduğu gibi.) Oysa, Batıda öteden beri uygulanan teknik yöntemlerle bu sakıncalar giderilebilirdi. Elbette, adı geçen Batılı yazarların eserleri Türkçeye çevrilmiş olsaydı ya da Burak o eserleri asıllarından okuyabilseydi kusurları azalırdı. Gene de bu ımkânsızlıklara karşın, kusurları büyük değildir. Başka bir deyijle, bu imkânsızlıklara karşın, ulaştığı başarı övülmeye layıktır. Teni Dergı, tytül 1965 Murat Belge Memet Fuat ...Yanıltıcı bir yazardı Sevim Burak. Güzelliklerinin kaynağını gizledi hep. Biçime ağırlık verir gibi göründü, oysa içerikti, insanlardı asıl ilgilendiği. Çevreden kopuk, kendi dünyasına kapanmış, snop bir yüksek aydın sanıldı, oysa kalabalığa açılmak, "çeşit çeşit insanları görüp en güzelini seçmek" için çırpınıyordu. Seçkin bir azınhğın yazarı olmayı kesinlikle ıstememiş, kitaplarının kaptşılmasını, oyunlarının aylarca, yıllarca kapaj; gişe oynanmasını özlemişti. Ödün vermemiş olması, bağlandığı, doğruluğuna inandıeı sanat anlayışından kopmamasıKgüçlülük dıye niteleneDİlir. Oysa güçlülükle bir ilgisi yok. Böyle bir sorunu olmadı, başka türlü yazarsam özlediklerimi eldc edebilirim belki diye düşünmedi hiçbir zaman. Başka türlü yazamazdı çünkü. Hiçbir sahteliği, takınılmış tavrı yoktu, bir kuramırı uygulamasını yapmıyor, etiyle kanıyla yazıyordu. Birbirine iğnelerle tutturulan kâğıtlar, masaları, koltukları, duvarları dolduran, odalardan dışarı taşan kâğıtlar... Hangisi hangisinn başı, hengisi hangisinin sonu, bilinmeyen, aranan, bakılan, yakıştırılan, "Tamam, bu bundan sonra!" diye birleştirilen kâğıtlar... Bir daha, bir daha yazılan... Büyük harfler, küçük harfler, çizgiler, barlar, noktalamalılar, noktalamasızlar, alt altalar, merdivenler, dikdörtgen içındekiler, sağa sola, yana yatmış, çarpılmışlar... Resim mi yapıyordu sözcüklerle? Resim değil kesinlikle, ama gözle ilgili bir düzenleme. İçeriğe bir etkisi var mıydı bu düzenlemelerin? Üstüne mi basılıyordu oralarda, daha yüksek sesle mi okunuyordu? Daha hızlı ya da ağır, kasıla kasıla? Gülüyordu Sevim Burak, kaçamak, kesik, hep tutmaya çahştığı gülüşüyle. Belki de yoktu bir açıklaması, salt sezgisel bir şeydi, hoşuna gidiyordu böyle düzenlemeler yapmak. Bütünüyle görsel bir tat mı? Kestiremiyorum. Çünkü dizgiden, baskıdan geçerken, kâğıtlarda yaptığı düzenlemelerin kitap sayfalarına nasıl yansıyacağına pek bakmıyordu. Kâğıtlarındaydı kavgası. Milhyet Sanat Dergısi, Ocak 1984 ...Bilinçakımı türüyle Burak tipi edebiyat birbirine benzese de bu pek yüzeyde kalan bir şeydir, çünkü ba$langıç noktaları da, amaç ve sonuçları da, birbirinden apayrı şeylerdir. Bilinçakımı yazarı somut bir konunı içine yerleştirdiği kişisinin zihnine girer ve somut, dışal gerçeklere dayanan yaşantıların psikolojik izlenimlerini ouradan okura yansıtır. Oysa Burak'ın hikâyelerinde hiç de böyle bir durum yok. Somut gerçeklere dolaysızca bağlı olmayan, düşsel yaşantı düzeyinde kalan fantaziler görüyoruz "Yanık Saraylar'da. İlle de bir şeye benzetmemiz gerekivorsa, gerçeküstücülük, bir bakımdan da Kafka düşünülebilir, ama bu bile gereksiz bir zorlama. Yenı Dergı, Ekım 1965 Selim İleri ...Sevim Burak kolay yazmadığını söylüyordu; hatta yazmak onun için ölüm gibi bir şeydi. Ama insan yazabildiğinde, öyle kolayca ölmüyordu da. Bir kez yazmaya başladınız mı, bu ölüm sürekli oluyordu ve siz, sürekli, sonsuza kadar yazsanız, sonsuza kadar ölüyordunuz. Dahası var: Yazmayı bir hastalık kabul ediyorsak ki, Sevim böyle kabul ediliyordu, şifa bulduğumuz an, bu edimin çok uzaklarına kaçmamız gerekirdı. Kendisi de hastalığa yakalanmış, yıllarca acıyı, onmazlığı çekmiş; şifa bulduğunu hisseder hissetmez de, yazmanın bucağından kaçıvermişti. Buna karşılık, sağlıklı bir duvar işçisi, tuğlalarını birer ikişer örebilirdi. Onun durumu farklıydı: O, mutlu insandı yazara oranla. Çünkü sanatçı hem açlığı, yoksulluğu duyumsayan kişiydi; hem de, bunları duyumsamasına karşın yan gelir oturur, keyif çatardı. Behçet Necatigil'e say "1931'de Istanbul'da doğdum 21 yaşıma kadar Kuzguncuk'un tepesindekı evımızde babaannem ve büyukbabamla birlikte yaşadım" gısı vardı; Necatigil, edebiyattan anlardı, iyi bir şairdi, üstelik iyi şairliğinin ötesinde, duvar işçisinin dinginliği ve alçak gönüllüiüğüyle sanatı birleştirebilmiş çok ender kişilerden biriydi. "Çünkü Behçet Bey, Osmanlı'dır. Osmanlı'dan kopmamıştır", dedi ve güldü Sevim Burak." (Jösten Dergısi, Mart 1984 Asım Bezirci ...Ayrıca, geçmişle şimdiyi aynı anda anlatması, düşle anıyı birlikte belirtmesi, iç konuşmalarla dış konuşmaları ve olaylarla çağrışımları art arda (ya da yan yana) getirmesi, birdenbire bunların birinden ötekine geçmesi Burak'ı "bilinç akımı"na bağlanan yazarların (Edouard Dujardin, Dorothy Richardson, James Joyce, Virginia Woolf, William Faulkner, Valery Larbaud, Conrad Aiken vb.) yoluna cıkarır. Ama bu çetin bir yoldur. Geniş bir ebedı kültür deneme ve hazırlığı gerektirir. Bu gerekliliğin yerine getirilmemesi yazarı çeımeleyebilir. Nitekim, Burak'ta da yer yer aynı sonuçk karşılaşıyoruz: Zaman dilimlerinin, anılarla, yaşantılann, düşlerle gerçeklçrin, çağrışımlarla olayların iç içe, arka arkaya gelmesi ve bunda ara sıra ölçünün kaçırılması karışıklık doğuS A YFA 1 » Sevim Burak (soldan ikinci) Arif Keskiner ve Süner Kuban (safl başta) ile birlikte Yenıkuy iskele Restauranfta. CUMHURİYET KİTAP SAYI »1