29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Süleyman Ege, çeyrek yüzyıldır kitap savaşımı veriyor Küllerinden doğan kitaplar Süleyman Ege, Bilim ve Sosyalizm Yayınları'nı 1965 yılında kurmuş. İlk yayımladığı kitap ise "Marks ve Bilim." 12 eylülde 133 bin kitabı yakılan Ege, şimdi yeniden aynı sırayla yaîtılan kitaplarını birer birer yayımlıyor. Ege, "12 Eylül'den sonra bazı kavramlar gündemden çıktı, ama bir şeyin adı ortadan kalkınca kendisi de ortadan kalkmış olmuyor" diyor. larını, olur biter. Öyle de yaptılar. Ama sonra ne olacak? Aklanmış olan bu kitapları geri vermek gerekirse? En iyisi yakalım gitsin. Götürdükleri kamyonlar dolusu 133 bin 607 kitabı yaktılar. Biz de tabii mahkemede bunun hesabını sorduk. Sonucu şimdi herkes biliyor: "Olayda devletin sorumluluğunu gerektirecek agırlıkta bir hizmet kusuru" işlendiği yargısına varılarak, başbakanlık tazminat ödemeye mahkum edilmiştir. Adı üzerinde bilime ve sosyalizme ilişkin temel yapıtlar yayımlıyorsunuz. Ama gene de sormadan edemiyorum. Daha değişik tasarılanruz var mı? Örneğin Murphy'nin Staîin'ini daha başka kitaplar izleyecek mi? Bilim ve Sosyalizm Yayınları, adına uygun düşen kitaplar yayımlamayı sürdürecektir. Murphy'nin Stalin'i de böyle bir yapıt. Çağa damgasını vurmuş büyük devrimcileri inceleyen kitaplardan bir dizi oluşturmak gibi güzel bir düşünce getiriyorsunuz. Olabildiğince yapmak isterim bunu. Ayrıca gündeme giren yeni sorunları kestirebilme yeteneğimize göre Marksist bilim ve düşünce ürünlerinin belli bir yönüne ağırlık vermek biçiminde "değişik" seçimlerimiz, tasarılarımız olabilir. örneğin Marksizm'de insan öğesi, yabancılaşma, özgürlük konularmın günümüzde öne çıkan bir önem kazandığı kanısındayım. " K o m ü n i z m v e tnsanlık Değerleri" adlı yapıtın gördüğü ilgı de bu kanımızı güçlendiriyor. Bu alanda ilk elde yayımlamayı düşündüğüm kitaplar var. Sayın Ege, tüm devlet adamları, sorunlu yöneticiler, ilgili tüm kurumlar, başta TRT olmak üzere kitap okumanın faziletleri üzerine çoşkulu söylevlerden geri kalmıyorlar. Siz şimdi doğal olarak gülümsüyorsunuz. Bana "perhiz ve lahana turşusu" üzerine bir şeyler anlatacaksınız... Sorunuz yaşadığım bir olayı anımsattı bana. 12 Mart rejiminin kızgın günleriydi. Tarih 27 Mayıs 1971. Yayınevimi sıkıyönetim görevlisi sivilasker karması bir tim bastı. Başlanndaki yetkili bütün kitaplanmı alıp götüreceklerini söyledi. Aramızda şöyle bir konuşma geçti: " N e d e n alıp götürmek istiyorsunuz? Bunlar yasaklanmış kitaplar değil k i . " Yayınevimin tam listesi çıkarılmış olan elindeki kâğıdı yaklaştırarak, "iyi a m a " dedi" bunların içinde Atatürk'le ilgili bir tek kitap y o k . " "Bir yayınevi her konuda kitap yayımlayamaz. İlgilenirseniz, izin verin size Atatürk'le ilgili kitaplanmı göstereyim." Özel kitaplığımdan Atatürk'le ilgili birçok kitabı çıkarıp önüne koydum. "Bunları ben o k u y o r u m " , dedim, "sorabilir miyim, siz hangisini okudunuz bu kitapların?" Aldığım yanıt karşısmda d o n u p kaldım: "Ben kitap o k u m a m canım." Olay, burada tanık olduğumuz açıkyüreklilik bir yana, kitaba yaklaşımda çoğu yetkililerin d u r u m u n u anlatır. Lin P i a o ' n u n "Yaşasın Halk Savaşımn Zaferi" adlı kitabını yeniden yayımlamanız "sadece belge değeri" olması mıydı? Güncelliğini yitirmekte olan bir konudur deniyor... "Güncelliğini yitirmekte olan bir k o n u " mu? Ama emperyalizm yerli yerinde duruyor. Bu kitap emperyalizme karşı bir savaşın zengin tarihsel deneyiminin S ÖNER dRAVOALU ayın Süleyman Ege, Bilim ve Sosyalizm Yayınlan olarak çıkardığınız kitapların yasalar önünde de aklanma savaşı, yayınevinizin kurulus yıllarmdan beri sürüyor. 12 Mart, 12 Eylül dönemlerinde bu hukuk savaşı zorlu anlar yaşadı. Nihayet 133 bin kitap, küllerinden yeni yapıtlar diriltti. Ancak buraya dâha sonra dönmek üzere kuruluş yıllanna, yayınevinizin ilk dönemlerine ilişkin bir soru soracağım: Yayıncıhğı seçiminiz nasıl oluştu? Sizi bu alana yönelten belirli etmenler var mıydı? 27 Mayıs'tan sonra 1961 Anayasası'nı getiren yeni ortamda ülke sorunlarının az buçuk tartışılabilir olması, büyük bir teorik bilgi ve bilimsel yaklaşım eksikliğini açığa çıkardı. Özellikle TUrkiye İşçi Partisi'nin kuruluşuyla edinilen politik deneyim bunu daha da çarpıcı bir duruma getirdi. Marksist bilim ve düşünce yönünden bir boşluk.. Bu konuda kitap yayımlayan hiçbir yayınevi yoktu. Bilim ve Sosyalizm Yayınlan'nı temelde böyle bir gereksinimle kurduğumu söyleyebilirim. Başta Marksizmin klasikleri olmak üzere, bilimsel sosyalizmin bilgisini veren kitaplar yayımlamak istiyordum. Ingiltere ve Fransa'dan bu konularda kitaplar getirttim. Sınırlı maddi olanağımla yılda belki ancak üç beş kitap yayımlayabilirdim. A m a bir ucundan başlamaya karar verdim. Bernal'in "Marx ve Bilim"i küçücük bir yapıttı, bu hemen yayımlayabildiğim ilk kitap oldu, 1965 mayısında. "Komünist Manifesto"yu yayımladınız. Yıllar sonra bu yayın olayını nasıl değerlendiriyorsunuz? "Komünist Manifesto"yu yayımlamak, bilimsel sosyalizm alanında kitaplar yayımlamayı seçmiş bir yayınevi için aslında çok doğal bir şeydir. Marksizmin temel klasiklerinden biri olan bu yapıtı 1968 kasımında yayımladım. Kuşkusuz bu nedenle yargılanacağımı biliyordum. Kitabâ 142. nıaddenin oklarını önceden karşılayan bir önsöz yazdım. Kitap uzun bir yargılama süreci sonunda ağırceza mahkemesinin oybirliği kararıyla aklandı. Bu aklanma kararını aldığım zaman bir başka kitap nedeniyle tutuklu bulunuyordum. 12 Eylül döneminde de 142. madde ile başınız derde girdi mi? Neler oldu? 12 EylüPde Bilim ve Sosyalizm Yayınları'nda dalıa önce yargı denetiminden geçmiş kitaplar olduğu için 142. madde çalıştırılamazdı. Yasal olarak yapacakları bir şey yoktu. A m a 12 Eylül'cüler sorunu daha kolayından çözmek istemişlerdi; alırız elinden bütün kitap Süleyman Ege: "Bilim ve Sosyalizm Yayınıan, adına uygun düşen kitapları yayımlamaya devam edecek Ayrıca gündeme gelen yeni sorunları kestirebilme yeteneğimize göre degişik seçım ve tasanlanmız olabilir." (Fotograf: Barış Bil) bir sentezi. Böyle bir kitabın konusunun güncellikten çıkması çok güzel bir şey olurdu. Biliyorum, 12 Eylül'den sonra bazı kavramlar gündemden çıktı. Ama bir şeyin adı ortadan kalkınca kendisi de ortadan kalkmış olmuyor. Hatta çok daha vahim bir duruma düşülmüş demektir. lzninizle bir şey daha soracağım. Yayın yaşamınızda sizi en çok güldüren ve acı veren iki olayı anlatır mısınız? 12 Mart döneminde, ülkeyi kasıp kavuran kitap, fikir ve aydın düşmanlığı ortamında, insanlarımızın fikirleri ve yayınları yüzünden ağır cezalara çarptırılarak hapishanelere atıldığı bir ortamda bir kısım gazetenin, yayıncının ve yazarın "1972 Dünya Kitap Yıh"nı kutlamalannı üzüntüyle anımsıyorum. 12 Eylül koşullarında bu tutumun benzer ve daha ağır örneklerini yaşadık. Bir de yine 12 Mart döneminden anımsadığım bir olay: Biz içeride 32 basın "suçlusu" yatarken, 1971 eylülünde İstanbul'da toplanan FİJ kongre'sinde "Türkiye'de şu anda cezaevinde yalnızca 2 basın suçlusu vardır" biçiminde yabancı delegelere "bilgi" vermek yoluna gidilmiştir. Biz o zaman bu yalanı söndürmek için içerideki 32 basın "suçlusu"nun listesini basında haber yaptıramadık. Bu listeyi sonradan kendilerine ulaştırabildiğimiz Sayın İlhan Selçuk ve İlhami Soysal kendi köşelerinde bir güzel değerlendirdiler. D CUMHURİYET KİTA» SAYI 31 S A YFA 1 $
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle