29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

'Nevroz olmasa dahi olurdu' Yarattığı roman kahramanı Madame Bovary'nin en az kendi kadar ünlendiği Fransız yazar Gustave Flaubert'in sade bir yaşamı vardı. Bir sinir hastası olan usta yazar yaşamı boyunca tek bir kişiye âşık olmuştu. Edebiyatı bir 'nesne' olarak görebilen ender romancılardan biri olan Flaubert "Madame Bovary" yüzünden kovuşturmaya uğramıştı. "Madame Bovary"yi yaratan Gustave Flaubert'in sade biryaşamı vardı A.MÜMTAZİDİL* oman kahramanı " M a d a m B o v a r y " n i n en az kendi kadar ünlendiği Fransız yazar G u s t a v e Flaubert'in yaşamında büyük yeri olan iki dostu vardı: Maxime D u c a m p ve Louis Boulhet. Öyle ki Flaubert, onlara danışmadan kitaplarını yayına vermez, onlar " t a v s i y e " etmeden romanlarına başlamazdı. İşte en yakın dostlarından D u c a m p söylemiştir bu sözü: "Sinir hastalığına t u t u l m a m ı ş olsa bir dâhi olurdu." Kimi yazarlara göre bu sözler, iki dostun arasının açılmasından sonra söylenmiş kıskançlık sözleridir kimilerine göre de Flaubert'in yaptıklarının, yapabilecek R lerinin yanında çok küçük kaldığını belirten övgü sözleridir. Gerçek hangisi olursa olsun, günümüze kadar yansıyan doğru, Flaubert'in yaşamındaki küçük ya da büyük çalkantıların, ürünlerine yansımamış olması. Sanatçılar genelde tuhaf insanlar. Onların bu tuhaflığı zaman zaman "ilginçlilderi" yönünden "artı puan" oluşturuyor. Sanatçının sıradan bir yaşam sürmesi anormal karşılanabiliyor. Van Gogh'un kulağını kesip sevgilisine götürmesi, "Iris Çiçekleri" tablosu kadar ünlenebiliyor. Ama iş yazarlara, özellikle de romancılara geldiğinde durum değişiyor. Romancılar, "tip" üretmek zorunda olan kişiler olduklarından, sanki "mükemmeli" bilen kişilermiş gibi kabul ediliyorlar. Yarattıkları "kahramanlar"ın erdemlerini de üzerlerinde taşımakla yükümlüymüş gibi benimseniyorlar. O nedcnle de Karanıazuvlaı ın erdemli Arkadiy'sini yaratan Dostoyeski'nın 14 yaşında sağır ve dilsiz bir kıza tecavüz etmesini haklı olarak kabullenemiyorlar. Sevginin en ince ayrıntılarını, ulaşılması güç bir yalınlıkla kâğıda dökebilen, Rus edebiyatının kurucusu Aleksandr Puşkin, salt sevdiği kadına yakın olmak için onun kızkardeşiyle evlenirken'ilginç olabiliyor da bir gümüş ruble için türlü şaklabanlıkları yaptığında kınanabiliyor. Dostoyevski'nin sara nöbetleri ünlüdür ve hemen tüm romanlarında kendi "nöbetlerinden" parçalara yer vermiştir. Ama Gustave Flaubert için bu hep kaçınılması gereken bir yazma biçimi olmuştur. Flaubert için edebiyat, kendi yaşamı dışında bir olgu olarak ele alınmıştır. "L'Education Sentimentale" dışında da bunu yeterince başarmıştır. Yaşamının sonlarına doğru büyük dostluk kurduğu George Sand bir gün Flaubert'e, "Insan yarattığı esere nasıl olur da kendini bütün varlığıyla vermez? Bu bana, gözlerinden başka bir şeyle ağlamak veya beyninden başka bir şeyle düşünmek gibi olanaksız geliyor," der. Flaubert ise "sanat biliminin, kişiselliğin üzerinde olması gerektiği" karşılığını verir: "Nasıl ki yaratan, kendini yarattığı ürününde göstermemişse sanatçı da ürününde görünmemelidir." Ünlü Macar estetikçisi ve edebiyat bilimcisi Gyorg Lukac, Flaubert'in ilk doğalcı (natüralist) olduğunu savunur. Lukac'a göre Flaubert, Zola'dan çok daha önce bu ışın temellerinı atmıştır. Aynı görüşü, bazı ince farklılıklarla Sovyet edebiyat bilimcisi Boris Suçko da savunur. Oysa, Flaubert'in "doğalcı" olmak gibi bir kaygusu yoktur. O, yaşamının fırtınalı dönemlerinde edebiyat yapmak yerine, edebiyatı daha farklı bir uğraş alanı gördüğünden, bilincinin en aydınlık olduğu dönemde yazmayı uygun görmüştür. Yine yakın dostu Ducamp, Flaubert'in bir cümle için saatlerce düşündüğünü, kendisinin bıle zorlukla okuyabildiği düzeltmelerle dolu bir sayfayı tekrar tekrar ele aldığını anlatır: "Gereksiz gördüğü bölümlerden kurtarabildiği bir cümleyi bitirdikten sonra bazen o denli halsiz düşerdi ki büyük bir yorgunluk duygusu ile kendini divana atar, öylece uyuyup kalırdı." Flaubert'in "sıradan" yaşamı içerisinde bir tek sevgilisi olmuştur: Elısa Schlesinger. İkısinin yaşadığı büyük aşkın boyutları bilinmiyor, ancak Flaubert gibi dışa kapalı bir yazarın bile sonunda "L'Education Sentimentale"in madam Arnoux'unu özdeşleştirdiği bu "sevgili"nin yaşantısında önemli yeri olduğu muhakkak. Kendi gibi bir yazar olan Louis Colet'ye ilgi duymakFlaubert. kendısı gıbı bir yazar olan Louis Colet'ye ilgı duymakla bırlikte hep ve daıma Madame Schlesınger'ı sevmıştı. «rt'ın elyazmaları T Ü R K Ç E ' D E F L A U B E R T Gönül ki Yetişmekte / Çeviren: Cemal Süreya / Adam Yayınları / 584 s. / 23.700 TL. Madame Bovary / Çeviren: Nurullah AtaçSabri Esat Siyavuşgil / Remzi Kitabevi / 350 s. / 15.000 TL. (Ayrıca Engin Yayıncılık ve Oda Yayınları çevirileri de piyasada bulunuyor) Üç Hikâye / Çeviren: Asım Bezirci / Ara Yayıncılık / 128 s. / 5000 TL. Bilirbilmezler Bouvard ile Pecuchet) / Çeviren: Tahsin Yücel / Can Yayınları / 300 s. la birlikte Flaubert, hep ve daima Elisa Schlesinger'i sevmiştir. Üstelik Madam Schlesinger kendisinden oldukça büyüktür ve evlıdir. Kocası Maurıce Schlesinger ölünceye değin Flaubert ile düzenli mektuplaşırlar. Ancak kocasının ölümünden sonra görüşüp görüşmedikleri hâlâ bilinmemektedır. Flaubert'in Schlesinger'e en son mektubu 8 Ekim 1872 tarihini taşımaktadır. Bundan sonrasını ise ne Flaubert'in yazdıklarında, ne de Schlesinger'in bulunamamış anılarında görmek mümkündür. Elisa Schlesinger'i enson, Ducamp görmüştür. 1881 yılında, yani Flaubert ölHükten 1 yıl sonra Bade'ye bir av partisi için giden Ducamp, Illineau Akıl Hastanesi önünde bir grup hasta görür. Hastalardan biri Ducamp'a selam verir. Ducamp onu hemen tanır, bu, "L'Education Sentimentale"in madam Arnoux'u, Elisa Schlesinger'dir. Gustave Flaubert belki yazar olmasa, iyi bir bilim adamı olabilirdi. Bilinen yazar yaşamının çok ötesinde, edebiyatı bir "nesne" olarak görebilen ender romancılardan biri olan Flaubert, çağdaşları arasında da en durağan yaşama sahip olanıdır. Yaşamında fırtınalı geçen en önemli anlar dostlarını yitirdiği, nöbetlerinin geldiği anlar olarak görülüyor. Bir de "Madam Bovary" yüzünden kovuşturmaya uğradığı günler. Ducamp onun için "On sene, yirmi sene sonra aynı dizelere hayranlık gösterir, aynı gülünç biçimleri arar, aynı şeyleri beğenir. Öyle görünüyor ki yirmisine doğru kavrayabildiği düşünceleri kavramış ve sonra bütün yaşamını bunları somutlamaya adamıştır," diyor. Böylesi durağan bir yaşamı olan ve özel yaşamını hiçbir biçimde yapıtlarına yansıtmamaya özen gösteren Flaubert'i bir anda "tutucu" olarak görmek mümkün. Yani, 20 yıl önce dinlediği fıkralara benzer fıkralardan hoşlanan, aynı dızelerden hoşlanan, aynı beğenileri gösteren bir yazarın "Madam Bovary" gibi çağının çok ilerisinde bir romanı yazabilmesi nasıl açıklanır? D AMiimtaz tdü, DTCFRus dtlı veedebıyau meomudur. 4 kıtah var. ANKA Afansı 'nda gazetecı olarak çaltjtyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 31 S A Y F A II
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle