Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Refik Halidy 'Bir Ömür Boyunca 'da yitip giden bir dönemi anlatıyor Kimine hoş, kimine boş... ORAL ÇAUŞUR Bir Ömür Boyunca / Refik Halid Karay / İletişim Yayınları / 298 s. / 12.000 TL. / Kod No: 066.113 Refik Halid, siyasi kimliğiyle, yazarlığıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş ve Cumhuriyet'in kuruluş yıllarının tanınmış isimlerindendir. Ama, onun yaşamına asıl rengini veren, bir gün iktidar olan, bir gün muhalefete düşen bir siyasi eğilimin, o çalkantılı yıllarda başına açtığı dertler ve tabii bu dertlerin sonucu diyar diyar dolaşmasına yol açan sürgünlerdir. Refik Halid Karay'ın kalemi de hep özlem, hep sürgün doludur. Minelbab tlelmihrab adını verdiği mütareke dönemi anılarını Bir Ömür Boyunca isimli hatıra kitabıyla sürdürür. Karay kendi yaşamöyküsüne ilişkin değerlendirmesini bu kitapta şöyle noktalar: "Peki ben ne oldum?" "Dokuz köyden kovulduğum, yani çeşitli maceralar geçirip epeyce hırpalandığım halde, nasılsa dört diyemezsek de daima üçbuçuk ayağımın üstüne düşebildim. Şu satırları yazdığım 1964 yılı başında başımızı soktuğumuz bir evimiz, misafirlerime açık, tadı tuzu yerinde yemekler çıkaran bir soframız, kıymetli dostlanmız, baskıları tekrarlanan kitaplarımla, hatırat ve romanlarımın sağladığı, şöyle böyle bizi kimseye minnet ettirmeyen bir geçim kaynağımız yok mu? Bu kadarcığı belki çok kimseye yetmez, ama atlattığım vartalardan sonra bana yeter de artar bile! "Bir ömür Boyunca" isimli hatıratımın ikinci kısmı şu kiminin boş kiminin hoş bulacağı teselli ile bitiriyorum: Tann nasip ederse, üçüncü belki dördüncü kısımları da yazacağım. Yazacak daha neler nelerim var. Refik Halid, anılarının devamını yazamadı. Ama, yazdıklarıyla bir ömrün nasıl geçtiğini, bir kuşağın neler gördüğünü bizlere aktarabildi. Refik Halid, Hürriyet ve İtilaf'çıdır. Bu yüzden onlar iktidara gelince, hemen bir önemli göreve getiriliyor, onlar iktidardan uzaklaşınca ver elini gurbetler, sürgünler. Bir gün Posta Telgraf İdaresi Genel Müdürü'dür, ertesi gün Sinop'ta kalebenttir. Bir gün Belediye Başkâtibidir, ertesi gün Halep'te sürgündür. Tabii en büyük sürgün Cumhuriyet'in kurulmasıyla başlar. Kurtuluş Savaşı'na karşı çıkan Refik Halid Karay siyasi kimliğiyle, yazarlıflıyla Osmanlı Imparatorluğu'nun çökuş ve cumhuriyetın kuruluş yıllarının tanmmış ısımlerinden biridlr (Ortada, elınde kadeh olan ) ve bu yüzden ülkeden kovulan 150'lik listenin içinde Refik Halid de vardır. O, Kurtuluş'un hemen ardından ülkeyi terk eder ve adı listelere daha sonra yazılır. Bir Ömür Boyunca, işte böyle yaşamın iniş çıkışlarının, renkliliğinin, hüzünlerinin tasviridir. Bir arkadaşım, 1800'lerin sonlarında doğan ve dünyanın büyük altüst oluşu içinde büyüyen bir kuşağın, çağımızın en büyük liderlerini yarattığını anlatmış ve örnekler vermişti. Atatürk, Roosvelt, Churchill, Mao, Lenin, Gandhi bu isimlerden bazılarıdır. Karay'ın anılarını okurken buortamın nasıl oluştuğunu ve nasıl büyük bir dönüşüm yaşandığını gözlüyorsunuz. Kitap, Ayestafanos'la başlar. Bugün adı Yeşilköy olan o zamanın İstanbulu'nun dışındaki köyün yaşamı, bize eski ve solgun bir film gibi geliyor. Tamamı, azınlıklardan oluşan bu uzak banliyö, Balkan Savaşı faciasıyla bir anda koleralıların köyü haline dönüşür. O köyde yaşayan Batı kültürü almış Türk aydınlarının ruh hali ise bizi sanki yüzyıllar ötesine götürür. Karay'ın anılarını okurken, bir eski İstanbul gezisi de yapıyorsunuz. Yandan çarklı vapurlar, haremağaları, köşklerde saltanat süren Osmanlı paşaları, bütün karmaşasıyla Babıali, kitabın içinde arzı endam ediyorlar. Sıcak, akıcı ve canlı bir üslup. Bir gazetecinin gözlemciliği ve çekiciliği içinde sayîalar kısa sürede tükeniveriyor. Büyük adamlar, büyük altüst oluşlardan çıkıyor, Karay da bunun son örneklerınden biri. Karay, başlangıçta karşı çıktığı Kurtuluş Savaşı'na, cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte sempati gösterir, yurtdışından Kemajist yönetimi destekleyen yazılar yazar. 1938 yılında Atatürk'ün önerisiyle çıkarılan af kanunu uyarınca yurda döner. Gazetecilik yaşamına ülkesinde ölünceye dek devam eder. D Bülent Ecevit'in dedesi "...Başkâtiplik maaşı (Bur.ıda Osmanlı İmparatürluğu döneminde Beyoğlu Belediyesi Başkâtibi iken kendi maaşından söz ediyori, iki bin kuruştu. Kesintileri çıktıktan sonra onsckiz altın, birkaç mecidiye, biraz da zamanın lisaniyle 'mağşuşe' denilen bozuk. para, gümü; çeyrekler ve kuruşlar tutardı. Teyzemin kocası Hoca Mustafa Efendiki merhunı doktor Fahri Ecevit'in babası ve şaır Bülent Ecevit'in dedesi idiöfkelendi. " Bu yaşta bir adama o maaş verilmez; ibzal (bol) ve israftır." dedi, belki de hadis okudu, dünyanın zevaline işaret etti orasını unutmuşum. Haksız sayılmazdı, kendisi altmışa yaklaştığı halde ancak bu kadar maaş alıyordu, yahut bir miktar fazla... "Gö^ü kaldı" diyenıem, acayibime gitmişti. Yukarıda işarct ettiğim gibi o maaşı uzun müddet muhafaza edemedım; yakaladiKİarı gibi yedinci ayı sürgüne yolladılar. Paradan ayrıldım ama rahata, sıhhate kavuştum. Zira ben kepçe, Beyoğlu kazan, gece demem, gündüz demem dolaşırdım. Hem eğlenir, hem de müdürüm Serveti Fünun sahibi Ahmet lhsan Bey'den aldığım talimatla belediye kontrolleri yapardım. "...Bana 'Başefendi' diyemediler, 'Başkâup Bey' diye çagrılıyordum. Yirmi üç yaşında, gümüşi redingotlu, ayakkabıları iki renkli, güderi eldivenli, balolara uzun kuyruklu elbise giyip giden, patinaj salonunda oturup yeşil renkli acayip içkıler içen, hatta o salonun bir tarafında en buyük amiri olan Şehremini Operatör Cemil Paşayı bile görmezlikten gelerek istifini bozmayan. Asmalımesçit Sokağı'nda bir de mantinotası bulunauğu Belediye rnfzıssıhha memurlarının raporlarıyla sabit bulunan şu züppeyc 'Başefendi' gibi ağırbaşlı bir unvan elbette verilemezdi." C U M H U R I Y E T K İ T A P SAYI T5 S A Y F A 6