25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ünlü psikanalist Freud'un kızıAnna Freud'dan bir kitap Ego ve Savunma Mekanizmaları Anna Freud / Çev. Yeşim Erim / Bağlam Yayıncılık /17Js. / 5000 TL^/JKod No: 154.025 İSMAİL MURAT Ruhumuzdaki fırtına G E Ç M İ Ş İ N G E L E C E Ğ İ "Sonuçta dürtüsel impulslar kendilerine yabancı yapıdaki olusumlar tarafından beğenilmetnek tehlikesiyle karşılaşır, eleştiriye uğrar, ret edilir ve üzerlerinde yapılacak her türlü değişikliğe boyun eğme zorunda kalırlar. Işte bu aşamada barışçıl sinir ilişkileri de sona ermiş demektir. Dürtüsel impulslar kendilerine özgü inatçılıkları ve enerjileriyle hedeflerine saldırır, gafil avlayıp yenmek amacıyla Ego'ya düşmanca baskınlar duzenlemeye başlarlar. Diğer taraftan ikirciklenen Ego da karsı eyleme geçer, td'in alanına saldırılar düzenler. Amacı, sınırlarının korunmasını sağlayacak uygun savunma önlemleriyle dürtüleri sürekli olarak felce uğratmaktır." Anna Freud, Ego ve Savunma Mekanizmaları adlı klasik incelemesinde (1946) insan ruhunun derinliklerinde süregelen "sınır ihlallerini, baskınları ve savunmalan" kimi zaman yukarıdaki gibi metaforik bir anlatınıla dile getiriyor. Içgüdüsel dürtülerin egemen olduğu bilinçaltı ülkesi ıle üstbenliğin etkisindeki ego arasında durmaksızın süregelen çekişme, İd'in tükenmez içgüdüsel enerjisi ve süper egonun tehditleri arasında uzlaşma sağlamaya çalışan benliğimizi (yani 'ego'yu) sözkonusu çatışmanın yarattığı bunaltıya karşı (anksiyete) kendini korumak amacıyla savunma mekanizmalarına başvurması sonucunu doğurur. Bugün psikolojiyle ilgili hangi ders kitabını açacak olsanız "Ego Savunma Mekanizmalan" adlı bir başlık çıkar karşınıza.^go Savunma Mekanizmaları başlığı altında toplanan benlik işlemleri, benliğin bilinçdışıyla çatışmaya ve bunun doğurabileceği anksiyeteye (bunaltıya) karşı kullandığı düzenekler olarak birçok karmaşık davranışm gerçek anlanıını açıklamaya yarar. Ruhun bilinçdışı topoğrafyasında cereyan eden süreçler olan bu savunma mekanizmalarından biri, bastırma (repression) mekanizmasıdır. Özellikle cinsel nitelikli içgüdüsel dürtülerin bilince çıkmasını önleme biçiminde işleyen bir savunma yöntemi olan bastırma, ilk olarak psikanalizin kurucusu Freud tarafından ortaya atılmıs.tır. Daha sonra bunaltı kavramının geliştirilmesiyle benliğin, tehlike karşısında bastırma dışında başka savunma düzeneklerine de sahip olduğu fark edildi. Ego savunma ma mekanızmalarının sistemli incelenmcsi Anna Freud tarafından gerçekleştirildi. Anna Freud, Ego ve Savunma Mekanizmaları adlı yapıtında her insanırisöz konusu mekanizmalan az ya da çok bir arada ve kendine özgü biçinıde kullandığı görüşünü savunur. Kişi, günlük yaşamında bir savunma örüntüsü şeklınde bıleşık olarak kullandığı bu mekanizmaların bir bölümünü içinde bulunduğu koşullara göre ön plana çıkarabilir. Anna Freud'a görc analistin görevi, öncelikle savunma mekanizmasını tanımaktır. (...) Bundan sonraki görevi savunmanın yaptığı geriye çevirmek, 'id' ürünlerinin bilince yükselişine yardımcı olmaktır. Anna Freud incelemesinin sonunda, içimizde süregelen "meydan savaşlarında" 'ego'nun nihai zaferi veya ycnilgisini savunma çabalarımn başarısı ile 'id', süper ego ve çevresel güçler arasında uyum sağlanması ya da bu çabaların başarısız kalmasıyla nevrotik semptomların ortaya çıkışı şeklinde dile getiriyor. Ego ve Savunma Mekanizmaları bugün de psikanalizin temel direklerinden biri durumunda. U Uygarlık nasıl doğdu? ıMELİH CEVDET AMDAY Ziya Gökalp, uygarlık (medeniyet) ile kültürü (hars) ayırmıştı, bunlardaıı ilkıııi ulusl.uaıası, ikincisini ulusal sayrmştı. Ataturk'un çok haklı olarak karşı koyduğu bu bölümlcme toplum ve tarih düşüncemizde büyük karışıkliklara neden olmuştur. Dilimize yeni çevrilen "Uygarhğın Doğuşu" ya da ayrıntılı adı ile "Uygarlığın Yakındoğu'da Doğuşu" adlı kitabtnda Hollandalı tarinçi Henri Frankfort, bu iki kavram üstüne bir tanımlama girijiminde bulunuyor, diyor ki: "Az çok irrasyonel özellikleri vurgulayan yönüyle [bilinçli oiarak] yapılan, yaratılan şeylerden çok, kendilığinden oluşatı şeyleri anlatan yanıyla 'küitür' terimi, ilkel toplulukları inceleyenlerin ycğledikleri bir sözcüktür. 'Uygarlık' ise ınsanı her şeyden önce homo pojiticus (siyasal varlık) olarak görenlerin hoşlandıkları bir sözciik olup, kıtabımızın başlığında bu anlayışla kullanılmıjtıt." Bildığimce, bu iki kavram zaman zaman bırbırıne yaklaşır, zaman zaman onları kullanan toplum ların ö/ıjl anlayış biçimlerine uyaraktan birbirlerinnı ytrini alırlar. Konuya, dünya çapında bir aydınlık getirilmemış olduğu anlaşılıyor. Ancak Henri Frankfort'un bölümlemesinde kültüre "kendiliğinden oluşan jeyler" anlamının yerilmesi, çaprajık bir tartışmaya yol açar gibi görünmektedir. İnsan bılimleri ile (ve elbet burada tarih ile) doğa bilimleri arasındaki başhea ayrımın, birincısınde, bilinçli bir yaratık olan insan eylemlerini ele aldığı halde ikincisinde, maddenin, fiziğin değişmez yasalara bağlı kalmaktan kaynaklandığı söylenebilir. Başka bir deyişle tarın, deney yöntemine kapahdır; geriye kalan tek yolun, eeçmiş olaylara yorum getirmekten başka bir şey olmadığı durumu benimsenirse biz tarihi (tarih bilimi), "Tarihçilcrin tarihsel olay diye seçtikleri olayların zaman dizimi içinde anlatılmasıdır" biçiminde tanımlayabiliriz. Böyle olunca da bu disiplinde nesnellik ölçütü sarsınnya uğrayacaktır clbet ve elimizde kala k.ıb sadece tarih felsefesi kalacaktır. Bu ise tarihsel olaylar sıralamasında nedensellik ilişkisini gündeme getirir elbet. Buraya gelindiğinde, Henri Frankfort'un şu sözleri büyük önem kazanıyor: "Konumuz, uygarlığın Yakındoğu'da doğuşu. Dolayısiyle, soyut olarak uygarlığı olanaklı kılan koşulların neler olduğu soruiuna yann aramakla uğraşmayacağız. Böyle bir soruya verilecek bir yanıtın bulunduğunu da sanmıyorum; bulunsa bile, bu, tarihsel olnıaktan çok felsefi bir yanıt olacaktır. Bununla birlikte, Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarının az çok, genel olarak uygarlığın doğuşunu temsil ettikleri düşiinülürse, burada elc alıp inceleyeceğimiz malzemelerin de bizi böyle bfr yanıta götürebileceği söylenebilir." Burada karjınnza çıkan başka bir sorun da ılkel topluml.vın yaşamı da içinde olmak üzere, bütün nıs.m inpluluklannı "uygarlık" kavramı içinde görüp göreıncyftcğimiz konusundan kaynaklanmaktadır. Uygarlığı Mezopotamya'dan ve Mısır'dan başlattığımızda ise "Insanoğlu bu âşamayı nasıl başardı?" sonasu ıle karşılaşacağımız doğaldır. Bir tansık ile mi karşı karşıyayız? Frankfon'un uyguladığı yöntemi, kendi ağzından dinleyelim: "Bir uygarlığın kolayca kavranabilecek bir şey olmayan bu çetın kımliğine, onun 'biçim'i denmesini öneriyorum. Bir uygarlığın, zaman içinde değişmclcre uğramakla birlikte, hiçbir zaman yok olmayan yanı, işte onun bu 'biçimi'dir. Ve bu 'biçim', bir dereceye dek onun içinde saklı etmenlerin (gelişmesinin), bir dereceye dek de dış güçlerin (tarihsel olguların) etkisiyle değişir. Böylece görülen değişmelerin tümüne ise bir uygarlığın 'dinamikleri' denmesini öneriyorum." Merakla okunan bir kitap. Uygarlığın Doguju / Henri Franklort / Çevircn: Alaeddin Şenel / V. Yayınları, İmRe Kitabevi / 176 s. / 6.500 TL. / Kod Na 125.104. S A YF A 10 CUMHURİYET KİTAP SAYI 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle