Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9. İSTANBUL KİT4P FUARI E N İ K R asla umut beslememiş gibi görünür; aslında beklentidir burada 'umut'un karşılığı... Uikunu aurasında tutan da budur belki... Ama güçlü... Hep yazdı! Son ana kadar yarattığını üretti... Yılgınlığı ne kadar filozofik ise güçlülüğü o kadar reeldi. Hep bakmıyormuş gibi bakan, görmüyormuş gibi gören yüzünde, bu arka plan vardır: Gü^lülük! "Bir gün bir su birikintisinde tanıdım sakallarımı". işte yaklaşıldı şimdi o yÜ7C. Bundan mıdır Edip Cansever'in hep sakalsızlığı? Son söz: Adam Yayınları, Edip Cansever'in tüm şiırlerini iki cilt halıncle yayınlamış. Sağolsunlar da nasıl sığar o şiir iki cilde? D K İ T A P T A N Ş İ İ R L E R Edip Cansever'in toplu şiirleri iki cilt halinde yayımlandı Bir çehrenin şiiri için önsöz "Gezginim, açık denizlerden yanayım / Bir de Akdenizliyim, bu işte böyle kalır / (...) Biz ki bir konuşuruz, geriye on şey kalır." li belirsiz b i r b i r i m " . . . Bir'di ve birisiydi... Şiirde a k u s t i k ' i aradı. Alnıyla ilk ve son kez A m e r i B ORHAN A K Y L AA n ç o k " b i r " i kullandı. " B i r " sen k a l m ı ş t ı n sen, ey s o n b a h a r ı h m ı , d ö r t n a l a gelen"... " İ y i m s e r b i r d u v a r c ı y ı m her g ü n bir tuğla d ü ş ü r ü r ü m elimden"... " B i r t u t a m saçın öne düşüşü"... "Bel kan Hastanesi'nin Reanimasyon Servisi'nde ayrımsadığım ayakları arasındaki akustik gibi. Belki... Buradan gelen bir dağılımı vardır. Ama hiç dağınık olmadı sankı... Bütün şiirleri bir kesişim noktasında buluşur bence. Orası neresi midir? Tam olarak söylemek istemem ama, bana tıraşlı bir sabah yüzünü düşündürdü bu yazdığım. Biraz daha geliştirirsek, "insan yaşadığı yere benzer" dizesini bulabiliriz. Giderek, Mefharet Hanım'ı düşünmekten de alıkoyamıyorum kendimi. O da bir "temsil" şairiydi. Temsil ne midir? Biraz, günün içinde ve dışında olmaktır... Zamanınsa tam içinde! Gün ya da süre ile zaman arasındaki ayrım... Tanımlayanla tanımlanan arasındaki ayrım kadar keskindir burası... "Gezginim, açık denizlerden yanayım / Bir de Akdenizliyim, bu işte böyle kalır / (...) / Biz ki bir konuşuruz, geriye on şey kalır". Bu noktada, aynı şiirden (Sonrası kalır) giderek. "Vakit vakit incelen vakit" dersem, açıklanmaya başlar ayrım. Yüzünde taşıdığı melankoli, şiir tarihine olan sımsıkı ve gösterişsiz bağlılığındandı, diyorum. Sürekli derinleşti mi bu melankoli? O kadar ki. Ipince humourunu kaç kişi ayrımsamıştır, bilemem... Çünkü Edip Cansever'in humour'u, "Mendilimde kan sesleri" kınlganlığındaydı. "Bir ölü nedir ki bir ölüm nedir / Acıyla kirlenmektir, acıyla sevinmektir". Ne kadar az nokta, virgül kullanmış. Düzyazıyı mı dağıtıyordu, bilincini mi birbirine uluyordu? Otel saplantısını da hep düşünmüşümdür. Sanırım, gidilecek en uzak yerdi orası... Dünyası öyle içrekleşmişti ki, alnının kırışıklarım bir dalgalı deniz sandığı da olmuştur belki... Bayan Sara, "Tanrım / bana öykümü geri ver" dediğinde, asıl sözü, "bu otelden de bunalmıştım" olduysa eğer, kendimde, Manastırlı Hilmi Bey'e mektup yazan Cemile'yle Cemil'i Edip Cansever'de buluşturan bir kerteriz görme konusunda, sayısız haklar bulabilirim demektir. Her şeyi bir bir anımsıyordu! Cumhuriyet'e geçişle hatırat geleneğımizin geri sayması iyi mi olmuştur acaba? Ya hatırladıklarım şiire değil de hatırata dökmeye kalkışsaydı? Giderek, kaç şaır hatıralannda boğulmuştur? "Bahar Sezgisi Bahar Ötesi Bahar Ertesi" şiirinin sonunda, "Bir başka yol bulmalı bana kalırsa" dedikten hemen sonra, tam dokuz "nasıl" eklemiştir. İşte, o inanılmaz geniş alnının hiçbir kırışığında boğulmamasını, gövdesinden gelen sesi değil, yarattığı auS A Y F A 4 ranın sesini dinlemesine bağlayabilir miyiz? Herkesin hemen anlayabileceği haliyle söylersek; ürettiği yazıda (şiirde) boğulmamış az şairdendir. Bunu, zamanın içinde olmayı seçenler klasmanı içinde(n) söylüyorum... "tnsan şiiri çoğu kez yazdıktan sonra düşünüyor." İşte bir kendinin 'kazıcısı'ndan, en hakiki şiir sözü! Buradan giderek, içini dışa çıkardıktan sonra, zihninin gizli kompartımanlarını deşifre ettikten sonra, bir de aynaya bakmış mıdır? Orada, "Bütün yüzler birbirine karıştı"dan vazgeçip, "Günaydın" demiş midir atılmış bir kâğıt parçasına? İşte benim soru(nu)m, tam da bu noktada, Canseverin, yüzüne bakma serüvenine karşı duyduğum derin merakta düğümleniyor. "Bir gün seninle ve sevişmeden / sevdaya baktık ikimiz"in tarihini, "Tut ki ben her türlü görünmeyenin apayrısı / Gün günden sevdaya benzer"e uzatırsak, beliren süreklilikte "ölünen yüzler gibi bir bütündür adamlar"ı mı buluruz? İşte bam teli! Ölen yüzler değil, ölünen yüzler... Asyatik bir mitologyanın kendine projeksiyonu... Edip Cansever'in, niye söylensel önyüzlü uzun şiirlere bağlandığını anlar gibi oluyorum, bu yazıyı yazarken. "Gitmek"i yazmıştı defterine çoktan! Ama gitmedi gibi görünür. Hayır! Hep gjtti... Nereye? "Ve aşklar ki şekilsiz eylemlerdir gün günden"den, "Ama her şeyden önce / Ona bir merhaba desenV'e,.. "Ne çıkar siz bizi anlasanız da / Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar / Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da." Önünde sonunda, "Ne gelir elimizden insan olmaktan başka?" Gözlerinin o derin tarihinde, "Hangi hoş kokulu zamanların, acıyla unutulmuş / Çağİarın katı bilinci"! Kimbilir, dağınık olmayan dağılımının bir açıklaması da buradadır belki... Güçlü ve yılgın"! Sunduğunda bu da vardır. Yılgın: Süreksizliğin Başkaldırısı p ılk dızeyi silerek Bir alttaki dizeye geçiyorum hcnıcn Onu da sildikten sonra bir üçüncüye Ve dördüıîcüye ve beşinciye gt\ıvorum Bilmem ne kadar sürüyor bu bcnzersiz çaba Bildiğim ya da duyduğum lyice Ben böyle sıledurdukça surekli Geı;mı>ten f;elecekıen arınmış Dipdin bir müzik parçası kalıyor geriye. Çevrim Daha havalanmadan uçağımız Bulutu toprağa kan^tırarak baktığım Bu tuhaf dunya yapısı Iyi tanıdığım bir zaınansızlıkla çevrimleniyor. Duyuyorum, iyı duvuyorum Yüzyıllar öncesinden bir uğultunun Gittıkye tekilleşerek Hostesi çağıran ve çağırmayan Yalnızca Onu çırılçıplak biçımlendircn sesini. Ne kalnııştır sanki aşklardan ve soyulmuş portakallardan. (Düsün, Ekım 1985) Edip Cansever 1928de doğdu, ılk şıırını 1944 le yazdı, 1986'da öldu (Fotoğraf Cengız Cıva) CUMHURİYET KİTAP SAYI 38